| Makedonya komita- cıları arasında 13 yıl | | BC Dilm © L | Pleonede Gazi Osman Paşanın son hafitleri .. Mektep müdürleri Mustafa Şerilin tertip ettiği (Ziya Gökalp) günü *Münasebetile yapılan bir toplantıda.. Resimde görülen Türklerin ekse- risi komi tacılığın şerrinden kaçmışlar ve ana& yurda göç etmişlerdir. levnede (Severnoceho) — gazetesi sa- hibi Petko Popof hakkında da söy- lenebilir. Çünkü, yıllardanberi bu gazetecilerle dostça görüşüyor — ve anlaşıyorduk. Razgrad mezarlık hâdisesl ortaya çıkınca, eski dost - luklardan hiç bir hatıra kalmamış gibi, Türklere fenalık etmek İsti- yen partizanlarla, çetclere bu ar - kadaşlar âlet oldular. Ve benim şahsımla Bulgaristan Türküne is- temiyerek fenalık ettiler. Halbu - ki, vaziyet onlara bildirildiği gi - Ve ben meramımızı an- Tatabilecek bir vaziyette değildim. | Çünkü Vazelof'un elinde kıskıv- yak bağlı bir halde bulunuyordum. ı Elim yazmıyor, kafam işlemiyor, çenem / söylemiyordu. — Varnadan | Razgrada getirildiğim gün, Kay - | makam Vazelof beni, kolayını bul- n dibine batıracaktı. Son- Öğr göre, benim nu& v grada götürüldüğüm Sofyada hü- kümet ve Rusçukta mutasarrıflık tarafından haber alınınca, bir tek kılıma bile halel getirilmemesi i- çin, Başvekil Muşanof bizzat emir vermiş ve beni Sofyaya istetmişti. Çünkü bir Türke ve bütün Türk- lere yapılan çirkin muamaeleler Sofya sefiri Tefik Kâmil beyin na- zarı dikkatini celbetmiş ve Mu - Şanof'a bu hususta dostane sözler #öylenmiştir. İstanbul Üniversite- Jilerinin Bulgar mezarlığına çe - Jetk koymaları ise, bir Türk gaze- tecisinin Balkanlarda, karakollar- da, çetelerin kasaturaları altında ezilip perişan olmasını, insaniyete büsbütün aykırı bir hareket şeb- Tine sokmuştur. Binaenaleyh, par- tizan Vazelof Razgrad karakolun- da benim göz bebeklerimin içine haşyet serpmiye çalışırken, tele - fonlar işlemiş ve o zamanki parti- zanlardan Sofya emniyet direktö. tü Dodorof, Muşanof'un emirlerini Razgrada tebliğ etmiştir. Maama- fih, bütün bu emirlere Trağmen, 24 saat zarfında Vazelof'un bıra yapmadığı hiç bir işkence kalma- mıştır. Dört beş saat beni ayak üzeri tut- tuktan sonra, etrafımda müthiş bir Aşkence havası yarat'ı. Bundan sonra viran bir odanın içine çağı Doburca çetelerinin öldürdüğü savalit Alt Beytullah Resimde gördüğünüz merhum Ali Beytullah, Pravadi kazasının Karaköse köyünde, belli başlı milli. yetperver bir Türktü. Türk yavru- larına — hocalık ediyorve bütün Pravadi kazasında çok seviliyordu, Dobruca çeteleri bu âsil Türk yavrusunu paslı bir. Karadağ kur- günile —alnından vurarak — şebit ettiler. nldııı;vııoııuyı - ş çekilmiye baş M.Necmeddin Dellorman || Sordukları sualler akla, hayale gelmiyen saçmalardan ibaret idI. Fakat, hakikatte beni bir âsi, bir | casca, kanunlara itaat etmiyen bir kamiteci yerine koymak istiyorlar- dı. Vazelof'un sualleri içinde, Raz- gra“tan ficar ettikten sorsa (Gorna Orehovitsa) ya giderek kimlerle karşılaştığım, karşılaştığım adam « lara neler söylediğim vardı. Hal - buki, ben Razgraddan kaçtıktan sonra Sofya cihetine, garba Goğru değil, Razgradın şarkına isabet e- den Şumnu yolu üzerindeki Işık- lar ve diğer köylere, oradan da Varnaya gitmiştim. Vazelof tcen - lerin taksim olunduğu bir yer olan (Gorna Orehovitsa) ya giderek ©-. ) Makedonya komitaeılığının esasını kuranlardan meşhar Sandavaki rada (karşılaştığım — adamlardan) talimat aldığımı ve bu talimat ü- zerine Türk köylerine giderek köy- lüleri isyana teşvik etmek istedi « ğimi iddla ediyordu. Bana ve « rilen sual cetvelinde 90-40 madde- ye cevap vermekliğim isteniyordu. Bu maddeler arasında, köylerde | 'Türk halkını camilere topliyarak silâhlanmıya ve ısyana teşvik et- tiğim yazılı olduğu gibi, mezarlı - ğin yakılıp yıkıldığ-nı bangi gizli vasıtalarla Sofyaya bildirdiğim ve Razgrat Türklerinden bana bu hu- susta yardım edenlerin kimler ol- duğu, sualleri vardı. Cetveli elime aldıktan sonra baştan aşağı oku- dum ve suallerin | | gı tarafların - ( daki cevap hanelerine (böyle bir şey yoktur, yalandır) diye birinci sualden nihayete kadar cecap ver « dim.. Bir memur cetveli aldı ve Vazelof'a götürüp verdi. Aradan ya- Tıim saat geçmeden, ikinci bir sual cevap cetveli getirdiler, buna da ayni cevabı verdim. Bu sırada, kaymakamlığın diş kapısında müt. hiş bir kadın çığlığı duyuldu. Ka- rakolun içindeki bütün insanlar başlarını dış kapılara doğru çevir « diler, herkesle birlikte ben de o ta- raaf doğru baktım. Bu, bir Türk kadını idi. Kollazını yukarı doğru kaldırıp indirerek, avazı çıktığı kadar bağırıyor ve feryat ederek kıyameti koparıyordu. Jandarma - lar koşuştular, Türk kadınının ne istediğini öğrenmek istediler. U - zektan kulağıma gelen bu ses, ba- na âşina olan bir sesti. Pencerenin üst tarafından bütün — dikkatimle (Devamı var) ll HİKÂYE IîOkuvucularla * h ”A Bir kız için | (4 üncü sayfadan deaam ) casına sevdiği Neclâ yok mu?.. Se- vinçten af dilemiği bile unutarak, çarpan kalbimi, titriyen ellerim - | le uğuşturmıya başladım. O benim | bu gayri tabil vaziyetlerime (ü - | kayt kalarak konuşmıya başladı: — Ne o Bay Sermet.. Bugün çok fazla dalgınsınız? — Evet eefndim. Güneşin ziya- sı çok kere insanı sarhoş edermiş. | — Fakat, güneşin batmak üzere olduğunu görüyorsunuz sanırım. — Ne güzel bir tecabülü ârifa- ne söz! Siz karşımda değil misiniz? Batan güneş tabiatindir. Halbuki siz benimsiniz.. Bu sözleri nasıl söylediğimi Al- | lah ile ben bilirim. Eyvah, diyor « | dum.. Bakalım ne cevap verecek. Hayret!.. O, kendisine has gülü- şile bana dönerek: î — Sermet, dedi, siz altı arkadaş | da hep aynı cümleleri mi kulla - mırsınız Allah aşkınıza! | Şaşırmıştım!.. | — Ne buyurdunuz, diye kekele « | dim. Ötekilerde mi bunları söy - | lediler? | — Evet hattâ bu son cümlenizi | ve hattâ altı arkadaşdan biriniz ya | yalıda, yahut sahilde, plâjda, hu- | lâsa beni gördüğünüz her yerde | | | | &yni cümleleri söylemek surctile i- lânı aşk ediyorsunuz — Fakat bilmelisi ki dudak- Tarımdan dökülen bu cümleler be- genilmek için vücude getirilmiş sahteliklerle değil, ruohumdan ko » Pup gelen ilhamların bir besde « sidir. — Aman Allahım.. Ne güzel de ezberlemişler. İşte bu cümleyi de | iki saat evvel işiftim. Artık hiç birinizle kardeşçe de olsa konuş- Mıyacağım. Mahalle — çocuklarile | uğraşacak halim yok. | © kadar müteessir olmuştum ki, | Bözlerim yaşardı. Fakat zannetme- yiniz ki bu göz yaşları aşkımdan ileri geliyordu. Asla! Sadece, bu Mağrur kıza karşı küçük düşmeden Müteessir olmuştum. O, bu ağla- mamı, kendisine karşı olan seve gimden ileri geldiğini zannederek: — Sermet, dedi, aşkına tnandım.. Pazar günü saat beşte kayıkla Be- beğe gel Ogün Bebeğe geldim. Fakat ne Bgörsem beğenirsiniz... Bizim ah- bap çavuşların hepsi birer kayık yakalayıp gelmemişler mi?.. Artık olan olmuştu. Konuşmıya | başladık. Ve dolambaçlı yollar « dan biribirimizi istintak ettikten | sonra anladık ki, Neclâ, hepimize ayni saatte randevu vermiş... | Hepimizin başları öne düştü. Çünkü anlamıştık ki, bu kız, altı arkadaşı da budala yerine koy - muş. Birden avukat İsmet eski sami- miyetile: — Çocuklar, dedi, gelin şuna biz | bir oyun yapalım. | Hep bir ağızdan: — Ne yapalım? Diya haykırdık. | O kendine has hareketlerile: — Sadece beni takip edin, dedi. Olşnca kuvvetimizle küreklere asıldık, bir sıraya gelmiştik. - Biz böyle uçarcasına giderken Noçlü- nin beyaz (çapkını) da karşıdan geliyordu. İsmetin işaretile üçer ü- çer ikiye ayrıldık. Neçlâ şaşkın şaşkın bize bakarken hızla ya - nından geçtik gittik, O akşam tek- rar bağlanan arkadaşlık bağlarının şerefine sabaha kadar güldük, eğ - lendik ve bir daha biribirimizden ayrılmamıya and içlik. | | | Aşk, mrace_r;,îıı ( 5 nel sahifeden devam ) içerek öbür dünyaya göçmeyi bile göze aldı. Fakat bu tabya da fayda vermedi. Bir gün İtalyan polisine mensup yüksek mevkili bir zat kendisini ziyarete geldi, kısaca bit şeyler konuştu ve Mağdaya 15.000 liretlik bir çek ile bir de şimendifer bileti uzattı. (Bu çek genç kadının evin- de yapılan araştırmalarda bulunan çektir), Mağda vaziyetini anladı ve © günden itibaren İtalyada dura - | madı. Ne yazık ki, işte bu kadın serseri | hayatını Parisin şimal istasyonun. da Kont de Şambröne kurşun sı « karak, kanlı bir sahife ile tamam- lamış oluyor. Bir çok kimseler şöyle söylüyor- lar; — Kabahat erkeklerde! Böyle bir kadının bu kadar şımartmamalı idi! | kıları, saat ayarı, 21,15 Şehir tiyat. Baş başa Yolcular zile | Dokunmamalı! | Şişhane leyman İ tmaalı bir. okuyucu | mu: . Son zamanlarda tramvaylara at lamak menediliyor. Bu yasak de- bir şeydir. Çok defa vam edersi kazalara sebebiyet v culardır venler, yöl - | Çünkü, atlarken kaza ©- ı luyor, Vatman ü gören adam- dır. Tabii arkasını görmez. Araba- lar çok doludur. Binmek, inmek mr—! dur. Benim söylemek istediğim şu- dür: Bir çok yolcular var, biletçi- nin idaresinde bulunan tramvay zi- lini, bizzat kendileri çekmekte bir Mmahzur görmi Banı yolcu - lar var, ineceği zaman bemen zil çeker. Ekseriya da yanlış yapar. Bazıları da var, kendisi inmiyeceği | halde zil çeker. Araba yürür veya setmek, (semi) duymak, (lemi) işit| mek (basar) görmek (zevk) tat, ola- | rak taksime uğramaktadır. Pro - fesöre göre, bir çocuk yeni doğdu- ı ğu zaman, bu beş hassanın ne ol- duğunu henüz bilmemektedir. İn - san, yirmi yaşına geldiği zaman, beş hassa tam kemal bulmakta ve bundan sonra yavaş yavaş azal « maktadır. Profesör Lazarefin iddia- saına göre, normal insanda bu has- salar 150 seneden sonra bitip tü « kenmektedir. Binaenaleyh, bu yaş- tan evvel ölenler, vücutlarına iyi bakmadıklarından, muntazam ha - yat sürmediklerinden, veyahut vü- cutteki mikroplarla lâzım gelen mücadeleyi yapacak tedbirleri al « madıklarından ötürü, 1e'hil olarak ölmek değil, bir Fransı> âliminin de söylediği gibi (intihar etmekte) Şu halde, 150 yıllık normal orta yaaş erişebilmek için ne yapmalı- dır? Profesör Lazaref, beş hassayı köz«| | deştirmemiye çalışmalı ve bunla - yın sağlam kalabilmesi için müca- dele etmelidir, demektedir. Bu mücadele, beyine tesiri ola - cak muhtelif kimyevi maddelerle yapılacaktır, Rontken çuaları insa- na nasıl faydalı bir hale getirile » bilmişse, kimyevi maddelerle beş hassayı muhafaza edecek olan ilâcı bulmak da mümkündür ve profe - sör Lazaref Moskova Nümune Tıp Enstitüsünde bu maksatla tecrü - beler yapılmakta ve 150 yıl yaşa » mak istiyen insanlara ilâç hazır- latmak üzere bulunduğunu da bit- irmektedi: RADYO BUGÜNKÜ PROGRAM Akşam neşriyatı; Saat 17 inkılâp dersleri Üniver. siteden naklen Yusuf Kemal Ten girşenk, 18,30 plâkla dans musikisi, 19,30 Eminönü Halkevi neşriyat kolu namına Bay Nusret Safa (Yeni çıkan eserler), 20 Belma ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30 Ömer Rıza tarafından araj söylev, Cemal Kâmil ıv’ş.uhâı:ılınqî:rî fından Türk musikisi ve halk şar» rosu operet kısmı (Lüküs Hayatın 3 üncü perdesi) 22,15 ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün programı, 22,30 plâkla sololar, opee ra ve operet parçaları, 23 son. YARINKI PROGRAM Öğle neşriyatı: Saat 12,30 plâkla Türk musikisi, 12,50 havadis, 13,05 muhtelif plâk neşriyatı, 14 son, —— Eski İstanbul batakhaneleri: KUMAR.. — ykdazanı M. S.ÇAPAN İkinci kısım dığı bir kâğıdı üç —87 - yokuşunda oturan Sü - (Mavi kordonlu bir polis cebinden çıkar- kere öpüp başına koyduktan sonra dedi ki: “İradei seniye var, bugünden itibaren kumar yasak edildi, sakınm oynatmayın hal..” | durur. Halbuki bu vazife biletçiye : aittir, Biletçiden Dbaşkalarının zil | yorgant ZüArebın arkadaşı ve erki çekmeleri sureti kat'iyede mene « | Galata borsasının en meşhur oyun« dilmelidir. Zil çeken yolculardan | carz konselitci Âsafın o zamanki derhal ceza almalıdır. Vatman ek- bir. resmi seriya, yolcuların çektiği zili, sa- O zamanlar kadınlar arasında dasından anlıyor, itaat etmiyor. | poker işte böyle yayıldı. O zaman, Fakat belki o zaman, hakikaten lü- | bu oyunu bilen bayanlar ancak yüz- zumlu bir yerde zil çekilmiştir. Ya- | de on beşti. Fakat bugün muhak - hut da lüzumlu değildir. kaki T Hulâsa, bu işi alâkadarlar bir | — — Yüzde yüzdür! ü karar altına almalıdırlar. Bugünün, kenar mahıllelennklu- , ele avuca sığmıyan genç kız- SON TELGRAF — Bu okuyu « | Sâr4 © cumuzun sözleri doğrudur. Mesele-| VAT da poker oynamısını FEL vi alâkadarların dikket gözüne ko- | ' OK A aamaaamaanmanmmname İ Çeker, sevda bahsinde, gönül iş- lerinde yavuklusunu nasıl atlatı » İnsanın vasati ömrü- ,7 nü 150 yaş hesap — Büt | — Yapıyorsa, pokerde de: ediyorlar lt (4 öncü sayfadan decam$ | Savuruyor. Kadnılar arasında, kısa ömürlü bir maziye mâlik olan pokerin, İs- tafibula ne zaman geldiği, hangi larak bilinen bir şoy varsa, o da şu- dur: Poker, İstanbuldaki ecnebi sefa- rethanelere girip çıkan, onlara ter- cümanlık yapan akalliyetlere men- sup kimseler vasıtasile memleke- timizde öğrenilmiş ve yayılmıştır. Tarihine gelince, 50-60 yıldan fez- | la bir hayat sahibi değildir. Pokerden evvel, İstanbulda en | yevaçlı kumar, bakara, lâskine, bar- but ve kılıç idi. Otuz biri de bu « rada unutmamak lâzımdır. İş görmek, tercümanlık yapmak için sefarethanelere girip çıkan bir takım rumlar, ermeniler, ora - larda gördükleri poker oyununu öğtenmek hevesine düştüler, Gir- gin, her nabza göre şerbet verme - sini bilen bu adamlar, az bir zaman içinde öğrendikleri pokeri, evlerin- de oynamıya başladılar. Ahbapla - mma öğrettiler, bunlar da kendi dostlarına talim ettiler, İşte: T — Poker!.. Beyoğlu mıntakasında böylelik- le geniş bir saha buldu, yerleşti. Ve sonra, yavaş yavaş evlerden, şu- raya, buraya, öteye beriye kol attı. Fakat, bu yayılış mevzli kaldı, bü. yümedi, geniş bir sahaya kadar u- zamadı. Ancak bir kaç lüks gazino- da oynanmıya başladı. Esasen, kumar ikinci Abdülha » mit devrinde bazan büyük bir ser- besti bulur, her kahvede, her ga - zinoda, her çeşit kumar oynanılır, bazan da şiddetle menedilirdi. Po- lisler kırathaneleri, kahveleri do - laşır; cebinden çıkardığı bir kâğıdı üç kere öpüp başına koyduktan sonra: — İdarei seniye var, bugünden itibaren kumar yasak edilmiştir. Sakın oynatmayın ha!... Diye tenbih ederlerdi. Bu: — Yasakkkk!.. Ancak on beş gün devam eder, sonra her kahvede, bher bitirimde ve her köşede yine paseta mazala- rı barbut postaları kurulur, hana- ki, kürekçiler dolar dolar, boşalırdı. Bir darphane gibi işlerdi kumar- haneler!.. Poker 315 yılında çok fazla rağ- bet bulmıya başladı. 320, 321 yılla- rında da evlerden gazinolara, Tepe- başı kahvelerine, oradan da İstan- bul taraflarına geçti. Yayıldı ve kökleşmeğe başladı. Tatlı, zevkli ve çok heyecan veren bir oyun ol duğü için, oyun hastaları, artık başka oyun oynamıyarak pokeri Ööğrenmeğe başladılar. Bu yüzden kahvelerde, kıraathanelerda oy * nanılan bir çok oyunlar rağbetten ? düştü. Lâskine ihmale uğradı Firavunun papucu dama atıldı. nılan ve çok sevilen bezik bile u * | nutuldu Varsa poker, yoksa p: Bu yıllarda, Ş: ) y a merkez ve Afitap kıraathanleri, İstanbul sem- tinin et çok poker oynanılan yer - lerindendi. Beyoğlu taraflarına ge- lince, Lüksenburg, Rovayal gazi - nolarile Tepebaşı kahveleri poker oynuyanlarla dolar boşalırdı. O zamanlar, pokerin hilesini, da- laveralarını bilenler pek azdı. Bir takım Yunanlı kumarbazlar, bil - dikleri bazı kâğıt oyunlarının hi - lelerini pokerde de tatbik etmek is“ temişler, kısmen de muvaffak- ol - muşlardı. Buna rağmen hırsızlığın şekli mahduttu. Bugün olduğu gi- bi, çeşit çeşit hile usülleri malüm değildi. İptidat bir halde idi. Bü - tün hilebazlık, nihayet kazıma, sir- kafa inhisar ediyordu. Abdülhamit devrinde, devrin ri- cali de poker oynarlar, gizli gizli bir hafta birinin, bir cuma bir baş- kasının evinde toplanarak pokef partileri çevirirlerdi. Sadaret müsteşarı Mehmet Ali bey, Başkâtip Tahsin paşanın oğlu Fuat, Şürayı devlet âzasından Ma- cit, âyandan Dilber, Zare efendi, €f* meni zenginlerinden Petrakyan ve Onnik Lüçikof, Büyükadada, Şü « rayı devlet muavinlerinden Süley- man Ali beyin köşkünde haftada bir toplanarak poker oynarlardı. Bu çok samimi bir dost pokeriydi. Fakat Lâçikofla arkadaşı, poker hi* Telerinin bir kaçını bildikleri içif; bunları soyarlar, trişörlükle pa * ralarını alırlardı, Onnik Lâçikof Adapazarlı bir ermeniydi. Meşrutiyetin Ilânınmdan sonra, bir aralık Rusya hesabınâ casusluk ettiğinden şüphelenile « rek hudut haricine çıkarılmış, sot- radan dostu İstanbul meb'usu Kir” kor Zuhrabın iltiması üzerine, © zamanlar dahiliye nazırı olan Ter lât merhum tekrar memlekete av- detine müsaade etmişti. Lâçikol, poker oyununda kurnaz - bir #* dam olmakla beraber, başka kü- marların — zavallısıydı. Elli alt « Taaş bin lira tutan servetini son kür ruşuna kadar kumarda kaybetti- Ve evvelce de söylediğim gibi, sot günlerde dilenerek, Yedikule er * meni bakımhanesinde öldü. O zamanlar Büyükadada otural ser hafiye Kadri bey, Süleyman “ li beyin köşkündeki poker parti * lerini saraya başka bir şekilde a6“ settirmiş, kötü kötü jurnallar vef” mişti. Bu poker toplantılarına 48 sıra üstad Ahmet Rasim de iştirak eder, büyük musiki san'atkârı NeV” res saatlerce masa başından kalk * mazdı. Köşk tarassut altına alındıktafi sonra, Ooyun oynayamıyan pokef hastaları, kendi evlerinde de toplâ” nıp oynayamıyorlardı. Çünkü, taraf” sut altında idi. Nihayet, udi NesT©? buna bir çare buldu: — Hepimiz ayrı ayrı yollardafi büyük tura çıkar, şöyle bir lâm çevirdikten sonra arabada kurdö oynarız! Teklif kabul edildi ve poker BAS” taları, çamlıkların yeşil kuu”î: hasır arabların beyaz tenteleri # tında oynamıya başladılar. Pok” partileri bütün yaz devam etti. hiç kimse farkında olmadı. Poker iptilâsı insana neler YEP” tırıyor değil mi?.. ğ © devrin en meşhur poker Hfİ görü bir Türk muharriridir kl, d rin zenginlerinden, riçalindef, raş yedilerinden bir çoklarının : rasını almıştır. Bugün — sağdifı feci yoksulluk içindedir. Beyoğlu ve İstanbul wı“"f. daki husust pokerler içinde, © h. manlar Eminönünde büyük î;"’ hafiye mağazası olan Sel dos” Haşmet ile, Kirkor zuhrahu'“, tu bayan Şarpuinin evi ©n gelenlerdendir. (Devamt var)