30 Mart 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

30 Mart 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4—80ONTELGRAF — 30 Mart 1937 Avusturya tahtı rşidük Otto bekl iyor, fakat annesinin sabrı tükendi! Avusturya Başvekili Şuşnig'in bir sözü: “Habsburglar hükümetin tayin edeceği bir zamanda, milletin reyile tahta çağırılacaklardır.» Müteveffa imparator Sarl ve imparatoriçe Zitanın saltanat zamanları Daha bir ay bile olmadı. Ajans | tolgrafları şöyle bir haber ver - | mişlerdi; Arşidük Otto dö Habs- | burg, Avusturya hududuna pek yakın olan Buhs ismindeki kü - Çük bir kasabaya kadar gelmiş. Acaba neden geldi, diye o za - manlar telâs edenler çok oldu. Bu Buale karşı resmi cevap gecikmedi. Cevaba göre, Otto dö Habsburg Vi- *aşanayâ gitmekte olan hemşiresi Arşidüşes Adelaid'e refakat etmek için bu kasabaya kadar gelmiş. Ar- şidüşes Viyanada oturmıya mozun- dur. Fakat acaba arşidük de -o sıra- Yarda kendisini Viyanaya çağıran bir telgraf beklemiyor muydu? Bundan evvelki hâdisölere şöyle bir göz atabiliriz: M şubatta Avusturya Başvekili Doktor Kurt Von Şuşnig, söylediği bir nutukta, hükümetin tayin edes ceği bir zamanda krallığın ergeç iade edileceğini söylemişti. Fakat bu nutku bir çok haftalar takip etti, Arşidük beyhude bekle- di. Nihayet hemşiresini vatanının hududuns kadar teşyi edebildi ve oradan tekrar Bolçikaya, annesi | İmpara'criçe Zita'nın yanına dön- miye mecbur oldu. Fransua * Jozef - Otto - Mari - Antuan - Şarl - Maksimilyen - Han- Ti - Siks* - Feliks - Rene - Lui - Ga- etan - Pi - İğnas - Prens dö Habs- burg » Loren 20 ikinciteşrin 1912 de, Avusturyada Vartholz şatosun- da doğmuştur. Hanedana ait eski kanunlara na- zatan vedi senedenberi reşit bu - Tunmakiedır. 20 ikinciteşrin 1930 da Brüksel ile Luvern şehri arasında bulunan , Hasn şatosunda (şimdi oturdukları yer) İmparatoriçe bir gün oğluna artık reşit olduğunu söylemek için merasimli bir ziyafet bile tertip et- mişti. İmparatoriçe Zita, kocası İmpa- rator Şarl'ın sağlığında hemen bü- tün hükümet işlerine müdahale e- decek derecede girgin, asabi, ener- jik bir kadındı. Bütün işlerde âdota sözü o söylerdi. Şimdi değişti mi, dersiniz? Hayır! O zaman zevce iken nasılsa, şimdi de ana olarak hâlâ öyledir. Kırk yaşını ancak geç- miş bulunuyor ve on beş seneden- beri de auldur. Yıllar geçtikçe, si- yah elbiselerinin altında asabiyeti, enerjisi daha ziyade artmaktadır. Şimdi Otto yirmi beş yaşına gir- diği balde, yine son sözü o söyle - mekled — Avusturya ve Macariş - tan tahlında geçirdiği yedi sene - den sonra, İmparatoriçe Zila bir manastıra çekilmiş gibiydi. Babası Dük Robert dö Parm iki defa ev - lenmişti. on yedi çocuğu vardı. İmparatoriçe Zita bu on yedi er- kek ve kız kardeşleri ile bır arada çocukluğunu bir dediği Iki ol yan bir şekilde geçirmişti, Evlene- | cek çağa geldiği zaman, Zıta'yı Habsburg tahtının ikinci veliahdı | olan Arşıdük Şarl'a nişanlamışlar - di. 28 haziran 1914 te Saray Bosna- da Princıpin kurşunları birinci ve- bahdi devirdikten sonra, Arsiduk Şarl vellahılığa geçik Derken U- mumi Harp patladı. 1916 ilkkânu- nunda ihtiyar İmparator Fransua Jozet öldükten sonra Şarl A turya ve Macaristan tahtina geç - ti. Fakat tahta geçtikten sonra, tah- t birakuğı ana kadar geçen gün - lerin fecaati hep hatırlardadır. İmparatora istifa etmemesi için israrda bulunan İmparatorıçe ol - du: üyan'a sürülen Türk polisinin hakiki hatıraları: 27 Vahşi insanlarla bera- ber çorba içtik tıyordu. Gündüz, içerimize en de- | rin sevinci verdi. Akşamdanberi | duymakta olduğumuz korku yeri- | ne teselli bulmuştuk. Geceler böy- | ledir zaten, En metin insanın göl- | gesinden korktuğu olmuştur. Ayni tehlike mevcut olsa bile, neye bil- mem, geceki kadar hissedilmiyor Ateşi mümkün olduğu kadar söndürerek eşyamızı sırtladık. Yü- Tümek, ne mümkündü lâkin? Her bir metre mesafede çalıdan istih - kâmlar, aşılmaz, sık, biribirine ka- Tışmış Kalın ve ince ağaç dalları - na rastliyor, buraları geçebilmek için dakikalarca ve bazan saatler- ©e uğraşıyorduk, Bütün gayretlerimize rağmen o #kşam da Maruni sahillerini tuta- madik. Yavaş yavaş ormanı istilâ eden zulmet, bizi, olduğumuz yer- de konaklamak zarunda biraktı. Ceceyi ayni tehlike içerisinde ve üstelik bir sivri sinek hücumu a) « tında geçirdik. Ahmet Şevki! — Sizi taciz eden sivri & y uhutmayınız ki, bize müjde veri- yör* Maruniye sahillerine geldiği. mizin resmidir, diyordu. Filbaktka sabaha doğru med ve cezir Golayısile nehir tuğyan et - mmeğe başlamış olduğundan hanl a Hi d a bir felsefe — Sen ölsen bile Otto sağdır, ben memleketi idare ederim, de - mişti. 1921 martında ve ilk teşrininde Macaristanda krallığı tekrar iade etmek için kocasını iki teşebbüse sevkeden yine- İmparatoriçe ol » muştur. Bunuün üzerine İsviçre Hükümeti İmparatoru toprakların- dan çikarmıya mecbur oidu ve Şarl en son ikâmet için intihap ete ti Mader Adasında gripten öldü. İmparatoriçe dul kaldıktan son- ra, bir Macar kontu kendisile ev- | lenmek istedi, fakat imparatoriçe bu teklifi reddetti. © sıralarda Otta bir taraftan Bel- l çikada tahsilini yapıyor, bir taraf- tan da yaşını alıyordu. Arşidük Otto şimdi felsefe dok- torudur. Biri Avusturyalı, diğeri | Macar iki eski nazır Arşidükün tahsil ve terbiyesinde bilhassa ça lışmışlardır. Arşidükün Üç yüz | altmış beş sahife tutan ve Alm; ca yazılan ve Fransızcaya tercüme edilen tezinin mevzuu şudur: «A - vusturya köylülerinin haklarına nazaran veraset»! Arşidük Otto'nun şimdi bütün ga-| yesi, Habsburg hanedanını dirilt - | Bu hesaba göre İnsanlat vaktinden çok daha ev- vel ölmektedirler, Tabiatın icabına ümle» ölen- Dikkatsızlik ve ler çök azdırlar, bakımsızlık yüzünden gelen has - talıklar, insanların ömürlerin! a - zaltmakta, hayvanlar işe, ekseri - yetle tabii ömürlerinin nihayetine erdikleri zaman, ölmektedirler, Fakat, kendini hastahklardan muhafaza etmiş normal bir adam, kaç yaşıı cudü ebedi uykuya düşüren fabıl ölüm nedir ve ne suretle gelir? Rus profesörü Lazaref, hiç bir â- lümin henüz söyliyemediği bır ce- saretle buna cevap vermektedir. Sövyet Rusya hudutları dişına da şöhreti taşan bu profesor, bır insa- nin orta ömrü 150 yaş olduğunu ( iddia etmektedir. | ettıği gürültü kulaklarımıza kadar geldi Yarım sat ilerleyince gördük ki, | sular olduğumuz yere kadar gel - miş. — Dikkat! şu aradan bakı Maruni işte! Üç dakika sonra sahilde. idik. Çok büyük nebrin henüz yalışmı yan suları bize ne yükşek bir te - | selli vesifesi olmuştu? Suya değil | hüriyete kavuştuğumuzu — sandık. Kuztülmüş biliyorduk kerdimizi. Ormanda' geçen kırk sekiz sa - nz! atin üzerimizde bıraktığı yorgun - Toğu gidermek — maksadile Rifli Möhmedi nöbetci bizakarak iki | gündür mahrumu olduğumuz uy - ğımız zaman * ikindi öl - ehmedi, biz üyürken tut- lıklardan bir nefis çorba smakla meşgul bulduk. Ne- şemiz büsbütün artmıştı. Onu hep r olarak alkışladık. İşe başlamak için geçirilecek va- kit yoktu. Hepimiz Ge ormana da- lerak sal yapmağa yarar hafif, be« Şimdi 25 yaşına gelen Arşidük, iyi tahsil görmüş doktorudur mektir, Bir gün bir zat Arşidükten Hit- ler hakkındaki fikrini sormuş ve şu cevabı almıştır: — Maalesef kendisini kabul et - mek için şimdiye kadar bir fırsat çıkmadı. AImparafor namzedi Arşidük Otto Haa aAi ae Ni aüti rer iiseryeyremerin adai z K öi ELeNiN SA MNN SEN NN iüime N iaremdnm n aüi n İnsanın vasati ömrünü 150 yaş hesapediyorlar Zaro ağa genç yaşında ölüp gitti demek Hasta olmuyan ve kemale ermiş olan normal bir insanı, profesör Lazaref, beş hassasından hiç biri sakatlanmamış olan bir insan ka- bul etmektedir. Beş hassa, (lemit) dokunarak his- (Devamı 6 ıncı sayf da) TEŞEKKÜR Ölümü ile Lizleri kederler içere kadar yaşıyabilir? Vü - | sinde bırâkâan VİÇEN A. KAMBURYAN w4 Cenaz: merasimine Lizzat ışlirâk etmiş ve beyamı taziyet lütlunda bulünmüş olan bilcümle dost ve akrabalarına ayrı ayrı Leşekküre teessürümüz mâni olduğundan te- şekkürlerimizin i-lâğına muhterem gazelenizin lavassutunu rica eyleriz. Müleveflanın ailesi yaz ağaçlar aramağa ve buldukla- rtimizi kesmeğe adar dört beş ağaç keserek tamız- ledik I parçalarile ufak bir yaptık. Eşyamın b: nda güzelce yıkan - dıktan sonra ateşin karşısında top- landık. İlk iş, nehri geçirecek bir sal meydana getirmekti. En çoğu dört günde hazırlanabilecek böy- le bir salla otuz. kilometre kadar yol alıp cerey kendimizi Holanâ it Albina kasabasının bir kaç kilo - motre şimaline atmak, ikinci işdi. Zor olan da bu ikin idi. Çünkü, azgın suların cereyanına ken hükümetine a- mizi kaptirdiğimiz sürette ya tam Albina önlerine ve ya Senloren kı- yılarına düşecektik. Bu takdirde ise bütün teşebbüs ve gayel, zin neticesiz kalacağı şüphe: Tam üç gün geceli gündüz! Jışarak bir sala kâfi gelir mikdarı ağaç bazırladık. Bu ağaçları müs » bşladık. Akşama İ ndan kurtulunca | " rakın da ciddi konuşal Altı arkadaşdık. Fakat bu arka- daşlığımız sudan değil, tam mana- sile candandı. Biribirimizden ka - tiyen ayrıtmaz, kararlarımızı da toptan verirdik. Hattâ öyle ki gü- Lül işlerinde bile biribirimize bağ- hlığımız sarsılmazdı. Aynı kizi se- ver, arkasından beraberce — koşâr, fakat kat'iyyen kalplerimizde kü- yük bir kin ve kıskançlık hissi bes- Temezdik. Günlerden bir gün semtimiz her- | kesin nazarlarını ützerine çeken bir kıza sahip oldu. Şüphesiz semti- mizin sahip olduğu bü kıza biz al- tı arkadaş da sahip olmak emelile bütün gayretimizle başladık Çalış- miya,. Her akşam üstü sahil üzerindeki n bağı- yacağı - büyük gazinoda bir ma: na geçer ve kizi nanıl avi mıza dair büyük plânımızı çizmi - ye devam oderdik. Her kafadan bir seş çı çin konuşmaları bir karara bağlıyamazdık — Azizim, kızı görür görmez gi- dip öline mektubu vermeli.. — Hayir hayır.. Öyle kepazelik olmaz. Elâleme rezil mi olacağız? Geceleyin yalısına atlamalı. (a bin yaşa be.. Sözüm ksin be adam.. Ya ona avukat olac nde cürmü meşhut halinde yalı ü yakalanırsan, ıster misin bir de hir- sız diye hapse atmışlar? ım efendim, hulyayı bi- : Bana rsa onu denizde yakalamalı.. — Uskumru mu yökalıyarsun be mubarek? Ne enfes bir fikrin var- miş yahu, — Biribirimizi tenkit edeceği - ize, güzel güzel konuşalım işte. ka Bu minval üzere münakaşalar de- vam edip giderken haftalar, aylar tatil şeklinde, dizerek — biribirine Laliyen tâbır olunan sarmaşıklar - Ja bağladık. Ve mevcut eşyaları - mızla levazımatımızı bu sala yük » | liyerek suların yükselmesihe inti - zar ettik. Med ve cerir hâdiselerinin bu yer- lerde her nehri altı saat aşağı, âl- tı saat da yukarı akıtması, görüp bilmiyenler için belki biraz garip gelir. Fakat, Güney Amrnerikedaki hemen bütün sular bizde olduğu gibi devamlı surette baş aşağı de- ğil, yukarıda yazdığımız şerait da- iresinde cereyan eder, Bizim inti « zarımiz da akıntının cenupta ol - nda m ileri geliyordu. Suların şimale çevrilmesile sa- | lımız da hoarekete ve ellerimizde gö: ÇÜ Ayakta, er, kıyıyı ta- kiben altı saat yol aldık. Gece meh- | taplıydı. Sör'atini gittikçe artlı - Tan salımızdan sahili ve sahildeki ğaçları temaşa, filmlerde ol - gibi bize büyük bir zevk ve- rTİyordu. Sular seyrini değişlirmek üzere HIKA YE Yazan: Yusuf Ziya Binatlı birer birer geçti. Fakat bu getif' ler hiç de semeresiz olmadı. BA” zan sahil boyundâ, bazan çayif ” larda, bazan balolarda.. Httâ.. Ht tâ plâjlarda konuşmalar biribiddi takip ediyordu. ğ Fakat bu ne sihirli kızdı AllA him. Kırk yıllık biz altı ari bu şahane kızın Beylerbeyini dirdiği gün biribirimizle resmi © muştük, — Artık yaptıklarımızı #7 latmaz olmuştuk. Gazinoda da samız her geçen günde biraz tenhalaşti. Ne zaman biribirimi Tastgelsek aramızda aşağı y $i beylik sözler konuşulurdu? » — Naslsiniz. Artık görünmez dunuz, | et.. İşler müsande etmiS' | — Bugün de hava biraz sıâI değil mi? —— Evet öyle. | — Allaha ısmarladık.. — Güle güle.. at zannetmeyiniz ki bu le gülelerden sonra ititksı değişiyor. Hayır.. hayır. Biz dönüp dolaşıp sevgili bayanı! yalısının dibine gelirdik. tekrar biribirimizi görsek, ya dimize bir gül fidanını siper veya arkamızı döner, tanımamif lıktan gelirdik. Bir akşam üstü sandalımı çıkı mış, Bebeğe doğru yol alıyord! Kafamın içinde daima o kızâ hin olmanın hülyası... Bu ııü::; çine © kâdar dalmiışım ki, HÜ hafifce Yampa ettiğim diğer sandaldan haykıran bir kadif” çığlığile uyandım. — Kadındaf dilemek için döndüğüm zamafi " | şımda şu altı arkadaşın tıpl:'â vmçten af dilemeği bile unutâf" (Detamı Gıncı sayfe aS iken gemimizi (!) durdurdük! intihap ettiğimiz kuytuca bir onu bağlıyarak orman ket bir ateş vücude getirmeğe $' duk. Islanmış ve yorulmuştuk. selerimizi kuruturken sı"*y’ Ahmet Şevkinin demlediği | ni bir çayla güzel bir kahvalti * tıktan sonra geceyi beklemek re uykuya daldık. - Nöbetçimiz de dahil olmak A»j tam sekiz saat uyumuşuz. 03’:' Şevki, Albinaya çok yakın #7 ğumuzu söylüyordu. gl 'Yol almak kararile ormaz? ııJ'"' dik. Buraları Fransız. Güyan ÜĞ | ki ormanlardan çok düha Kof gi ve vahşi idi. Bir saatte ancak | dakikalık mesafe kat edebiliY ği Akşama doğru bir ağaca $i v etrafı tarassut etlim. Sabildir ğ kilomtre zor uzaklaşabilmi$iF gef) Gece; artık alzşugun: ğ manlarda Nikolaviç tari kılan ateş başında tuphl'” (Devamı V bü

Bu sayıdan diğer sayfalar: