4 Sayfa SON POSTA Birincikâ #3 HiKAYER EE Spor Konuşmaları: Yusufcuk böceği Yazan: Pol dö Kasanyak Kır! Her taraf buz tutuyor.. beyaz ve gümüş... Gökte de ay ME... Her şey uyuyor. Şair, büyük şöminenin önünde uyuşmuş ve kitab. elinden kay - mış. Bu saatte yalnız ateş uyanıki <ğleniyor, rakssd'yor ve çıtırda. yor. Bu, bir meşe ateşi .. Odum- lar, kaynayan bir su gürültüsile mmrıldanıyor ve kesiklerinden kö- pük sızvyor. Bu ocak asırlarca kim bilir böyle ne kadar meşe yuttu? Ve 'kim bilir ne kadar adam, gözleri böyle sarı ve menekşe bir ateşe saplanmıs, bu salonda hülyala - rını tükettiler. * Şairin evi, yamacın tâ zirve - sinde. Etrafını haşmetli sedr a- ğaçları çevirmiş. Aşağıda, Ova, dağın kapadığı ufka kader bü - tün genişliği ile uzanıyor. Vaktile burada bir şato yük- seliyordu, fakat o vakittenbe: zamanın tahribine uğramıştır. Üstünde güneşten rengi uçmuş k'remidlerile düz bir çatısı olan bu yuvarlak ve kalın cüsseli ku. le, vülwek pencerelerle kıra ba- kar, İşte şair Tankret'in odası ge- Onu unutmak östedi. Bunda mu- vaffak da oldu, fakat artık, ya - nında, biç bir kadın görmek ar. zusuna düşmüyor. Saadeti nerede aramalı? Saadeti insan bizzat kendisin- de taşımaz. Yoksa kendisini, ru- ban zengin olduğu halde böyle terkedilmiş hisseder miydi? Saadet.. bunu kendisine kim verecek ).. Hem bu sandet, niçin, daima meçhulü olan bu evi bu- gün ziyaret etsin? Maamafih ona malik olan kim seler var... Ona malik olduktan sonra firarma meydan verenler va, | e, macerasını okuduğu bu ürler hükümdarı, güneşin ziya- uns tekrar kavuşmadan sevgili sinin yüzüne bakmamak yemini i e ka - dar gikmek ve orada Öridis'i ara- mak cesaretini gösteren Orfe-. Ne çare ki bu Orfe, yeminini tut- mıyacak kadar delidir.. OÖridis ise ebediyen elinden kaçıyor Ah ,kendisi de Orfe gibi saade-| tinin hâlimi olsa idi! Acaba saadet, efsaneler dişim da hiç mevcud mu? Hülya, istiğrak, yarı uyku!.. Ay, pencerenin camlarından! ser'in çiçeklerini okşuyor ve gü- müş ziyası ocağın altını içinde niş ve aydınlık... Yerde kalın bir kayboluyor. balı; ruhları bizzat evin ruhu ©- İn ve onun tarihile mahremiye Çeviren: Halid Fahri Ozansoy olunmaz çığlıklar koparan ve bü. tün, evinin içini pisliyen alıştırıl. muş ie , Ben so- ğuğa âmdum, yani korkun: ve muhakkak bir ölüme... ye güzel ve genç bir adam halime acımasaydı... Demek ki ben sana bayatımı borçluyum ve sana kar. # asla nankörlük O etmiyeceğim. Ne dilersen dile.. arzun yerine gelecek... Tankret daima susuyordu. Pe- ri yusufçuğa, onum vakarlı tavri- na, hafif ve siyah saçlarına, sarı kehribar tenine ve uzun kirpik lerin yumuşattığı büyük yeşil göz lerine bakıyordu. Hiç bir zaman, hattâ şiirlerinde bile, buna ben- zer bir teshir, bir cazibe tahay - yül etmemişti. Birdenbire, kalbi- nin tâ derinliğiide hissetti ki pe- ri yusulçuğu seviyor, şifa bul. maz bir muhabbetle, bülün ha yatı müldetince seviyor va o, kendisi için, biraz evvel tahayyül ettiği saadettir. Pert, bir tebessümle, söze başladı: — Ey!.. dedi, demek söyliye. ceğin hiç bir dileğin yok?.. Ne üşünüyorsun, şair?.. Tankret anlıyordu ki, hiss'ni açikça söylese ancak şunu söylü- yecekti: periden kat bunu söylemeğe cesaret ede miyordu. Bir tek kelime söylese| tekrar | Spor kafayı dinl Bugün fikir adanılarının, ömrünü bir masanın başına bağlıyarak kafa mMatasnı satip o geçinen aydınların hepsinin bir şikâyeti vardır, Yorul. mak ve dinlenememek, Ötedenberi söylenir durur: «Kafası yorulan spor yapsmo fa kat acaba spor fikr adamını dinlen- dirir mi? İlk bakışta insana biraz garib ge. lir amma onun bunun tam tesirinin de yani bedeni imesai ile yorulan in. san nasil dinlenmesi lâzim gelece- İğinin de cevabi prensibleri bakımın |dan hemen hemen ayni olurdu. Çünkü mevzuu en iptidai ve has şekli ile ele alsak görürüz ki ne. tice yorgun adamın dinlenmesine ve onun yollarini bulmağa dayanıyor, Kuvvetli ve devamlı adele işleri ba, şarmağa veya uzun ve ieşakka'li bir yolu hergün yürümeğe mecbur insan da Tanrinin günü kendi ka-| fasının içini didik didik eden fikir adamı gibi yorulur.. ve kendi başi. na bir yorgunluk mevzuu olan ister| bedeni ister fikri yeni bir çalışma uzviyete daha evvel yerleşmiş olan bir önceki yorgunluğu ( gidermez.' Bu yorgunluğun menşei me olursa olun... Şimdi derhal şunu söyliyebiliriz ki ağir beden çalışmaları endirir mi ? o den bir şeyler sarfina mecbur eden işlerin şeklini değiştirmek bie bir — YAZAN bakıma dinlendiricidir... Gündelik . ; i Vildan Aşir | bir lan iterseniz: Hari paket tac ———————— —— girken keol değiştirmek gibi... İve esirlere okumak için bol bol ki.| (İster kafanızın İsterse adaleleri « tab verirler de mezuniyet imtihanını mizin çalışmalarında bu münavebe hazırlayan genç mühendise oveya'bir dinlenme şarti olmasa bie yor. doktora kuvvetli bir idman tavsiye gunluğu geçiktirme bakımından bü, etmek kimsenin aklından geçmez. |yük bir hizmettir. Üzerinde çalışı, Kafayı ve adaleleri ayni zamanda 'lan etüd mevzularını değiştirme na- yorucu bir şekilde çalıştırmak hiji. 'sıl bir nevi nisbi dinlenme İse çalı, yen bakımından çok hatalıdır, An.Işan adele gruplarını değiştirmek te İtrenörler hattâ eski bir tabire mü, tipki onun gibi nisbi bir dinlenme, :saade ederseniz onlarin alaydan ye-|dir.. Hakiki dinlenme yolu ize bü. ptişmeleri bile sade büyük meş yük dimağ yorgunluklarından -tabi) galelerin değil mânevi üzüntülerin 'uyku iyi gıda şartları başta. sonra bile bir atletin «forma» girmesine basit açık hava hessketlerile oyalan engel olduğunu tecrübelerile bilir .'madadır. Spor değil... Bu kolay ve ler İsizden dikkat, İtina istemiyen leri gibi basit bir mantik da bede. nin çalışması için kafanın dinlendiği zamenla seçilmesini ister, Okulları- muzdan biliriz, bir imtihandan ev. vel çocukları sporla yorimazlar. Tip kı sinıfim spor bayramına o çalişan çocuklari o gün İçin bir mesele tu. fanı altında kivrandırmadıkları gi. bi... Bu söylediklerinden beden terbi- ük ve Yesi ve spor bareketlerinin kafa yor Tıpkı fiziyoloji ve hijiyen kalde.| ” İdevamlı fikir saesaisi yapmağa mec | gunlukları için dinlendirici okmad'k bur insan İçin dinlendirici oolmak)|ları mânasini çikarmamalıdır. Me, şöyle dursun hattâ aksi tesir yapar,'sele ölçüyü bulabilmektedir... Meş| muzurdur, Kafalarını çok yoran in. hür Frensiz muharriri Balzac yazi İharsketler, oyunlar, gezmeler de - pvamlı fikir mesaisi yapmak mecbu. İriyetinde olan intelektueller için en iyi dinlenme ve kendini tazeleme yoludur. Açık havada yapacaklari jbu basit ve her bakımdan emeksiz çalışmalar büyük fiziyolojik vazife. leri tenbih edecek, urviyetin atmiya mecbur olduğunu daha ko'ay ve İdahn iyi atmasını onun üzerine ala. cağmı da daha kolay ve dal olarak dinlenmesini değil adetâ vü. cad örgülerinin yenilenmesini sağlı, yacaktır. Onun için fikir sermayesi- Bİ harcedip yorulanlara gezmesini; şayed biliyorsalar ala veya bisikle, te binmelerini, gene biliyorlarsa me. 'öne şahid olan eşyalar... Nesil * Gecenin sükütunu bir şey yırt- kendisini vecd içinde bırakan gö. anla onu hiz kelamı zlnden jtoasasinin başında iyice yorulup bu lekeleri varsa hdiasiz olmak şar. nesil pek çok insan ellerinin bu'tr... Bir defa, iki defa camlar eşyaya vermiş olduğu kir taba -| titredi... Maamafih, hava sakin! kası üstünde, ateş, hafifçe in'ikâs| ve rüzgür henüz çıkmamış... etmekte, Pencereye ümidsizce Okanad- Hiç umulmıyacak bir süs; mazllar çarpıyor, Tankret pencereyi gal delikleri gibi küçük küçük! yarı açıyor: o şey içeriye giriyor, | camlardan mürekkeb geniş pen-| havada dönüyor ve ser'in came - cerenin önünde, bir çekmece şek-| kânı üstüne düşüyor: çiçekleri linde mail, minimini, minyatür bir ser, kış ortasında ilkbaharın ziyneti olan çiçekler açmış. Burada, ince bir camekân al. tında, yaprakları sık bir surette girift olmuş gecesafalar, gün - düzsafalar, düğünçiçekleri, ha - nwmelleri, lâleler, teberler, karan- filler var... Tankret, tohumler - dan fenni bir halita yapmak sa- yesinde, öğleüstü güneşin huzme- İerile okşanan ve geceleyin oca- ğın ılık hararetile canlanan gö- rülmemiş renkler ve yeni yeni çeşidler elde etmiştir. Her saatte Tankret, âşikane bir tavırla küçük bahçesine gelir ve onun üzerine eğilir. Koncaları #ayar ve tüveyçleri tetkik eder; koklar, sarhoş olur... Bu suretle hayatı, serin çiçeklerile şairin ta- hayyül ve fantezisinden doğan henkler arasında taksim olunur, * ; Xlev çıtırdayor, sıçrayor o ve “odayı dolduruyor. Tankret © — Öor ve kitabı tekrar eline < Nazarları basılmış satır- tee <alrib ediyor, fakat zihni çok | uzaklara (dalıyor. O Yalsızdır, | kendini yalnız hissediyor. Bir zamanlar dostları vardı, | fakat o dostlar artık (o kendisini terketmişler. Öyle ya, ufku te . maşaya dalan, ormanlarda dola- şan, çiçekler yetiştiren, eski bir kulede yaşıyan ve» düşüncesini, arzu ve hayallerini mısralar, be yitler içine sıkıştıran bu adam - dan ne bekliyebilirlerdi? Pek genç iken sevmii Geden, kendi “rarihi #afrikamız AKİLE, HANIM Hemen selâmlıktaki koştu, Hasan Peçeyi kolundan İkavrıyarak pencereye götürüp * « Şiçeri ile görüşen Hamza seğirtti, selâmlik ka. -İkoltuğunda bir kadın oturmuş katli İİ görmüştür ve artık, üşümüş, buz kesmiş, onların yanında ölmek- ten başka bir gayesi yoktur! Bu, bir yusufçuktan başka bir soy değil Tankret, onu, yavaşçacık elle- ri içine alıyor, ocağa yaklaştırı - yor; tatlı sıcakhk tesirini göste riyor; ilk önce hareketsiz duran il ül Il, Masanm üstünde, daha bu sabah kopardığı yepye-| ni bir çeşidden, kenarlarına be yaz baskı çevr'I'4. kanlı yap - aklı, büyük bir karanfil demeti var, Yusufçuğu oraya koyuyor. Sonra eğiliyor, ateşi canlandı- riyor. Ve tekrar doğrulduğu zaman, tur, Bu kadın harikulâde güzeldir. Fistanı mavi, yusufçuğun korsası ve kanatları gibi madeni ve par lak bir mavi renktedir. Elinde de kanlı karanfillerin demetini tut maktadır. * Tankret, hayran, dilsiz duru. yordu. Beriki, ahenkli bir sesle: — Hay ret etme, dedi. Ben, peri yusuf - çuğum. Hain sihirbaz Angor, bs- ni, ismini taşıdığım böceğin şek-) ne bürünmeğe smahküm etmişti. Çünkü onunla evlenmeği redde - diyordum. Onunla nasıl evlene - bilirdim? Hem çirkin, hem ihti- ar; enfiye çekiyor, ve etrafını » silrü Giy et yiyen, tahammül yaklaşarak Hamza Beye selâm verdi: — Az teşrif eyler misiz şul- tanım. Hamza Bey kaşlarını çattı; — Ya neden? i — Paşa ciendimiz isterler idi. — Paşa efendiniz mi? — Beli benim sultanım. Genç sipahi Kelender Uğrusu ile Altuncının yüzlerine baktı, ö- tekiler gülümsediler: rünüşün kaybolmasından korku. yordu. O zaman, pori Tankret'in © kuduğu kitabı işaret ederek: — Dur, dedi, ben sana yardım edeyim, Çünkü ben çok şeyler bi- liyorum, Sana şunu söyliyebli - ri mki, ben, ayni zamanda hem| o kadâr sevdiğim çiçeklere, hem | de beni kurtaracak olan ateşe bakarak kanatlarımı pencerene çarplığım eşnada, sen, malik ol.| madığın saadeti düşünüyordun... O saadeti ki, na senin karşına çı-! kacağımı, ne de hanşi şekilde ge- lebileceğini bilmeksizin ihtirasla arzu etmekte idin... Ayni zaman da kendi kendine: — Eğer çıldırasıya sevdiği ve cehennemlerden kurtardığı ka - dını elinden tutan Orfenin talihi bende olsa idi, diyordun, onu gü- neşin ziyasma kadar götürebilr. dim, o yere ki orada otun çeh- resini temaşa etmeğe müsaade vardır şevet, hiç şüphe yok, mu- ayyen olan vâdeden evvel sevgi- Timin yüzüne bakarak ilâha karşı itantsizlik etmez ve verdiğim sözden dışarı çıkmazdım... Ken- di kendine işte böyle diyordun... Tankret: — Çok doğru!.. dedi... Ol saadetini kendi elile yıkmak ne büyük bir delilik!.. Yusulçuk zarif başını yavaşça eğerek: — Demek ki, diye sordu, şimdi sen saadetini biliyorsun? Bütün cevaba bedel, Tankret, onun ayaklarıma kapandı, küçü. cük ellerini öptü. Peri hiç elle rini i, ” — Şimdi gel, dedi yusufçuk. Vakit geçiyor. Halbuki ben, gün doğmadan sarayıma varmalıyım. Fakat sen, asla avdet etmemek şartile beni takibe karar verdin (Devamt 7 mei sawada) ince ve endamlı boy, şu duruş ve çok sevimli yüz! Gülümsiyerek ilerledi: — Baka oğlancık, sizi nerede görüşlüğümüz vardır? Hamza Bey hafifçe tebessüm ettir — Geçen gece Fenerde, meyhanede devletlü vezir. — Fenerde mi dersiz? (Birden bir bire el'ni alnina götürüp bağırdı) d bre bostanııları ol iki yeniçeri — Teşrif eylen, paşa efendi - mizi kırman yoldaşım. —ı. Hamza Bey atından gönülsüz gönülsüz inmişti. Hayvanı Ke . lender Uğrusuna teslim ettikten sonra çalkıilı bahçe yolundan ge- çerek büyük binaya girdiler. Davud Paşa sokağa bakan pen cerelerden biri önünde hâl& a- yalkta duruyordu. Karşısında ha. fif baş kestikten sonra.elinin aya|hizmeti (şeriflerine Ogirmediniz|tanımaz mus? sını İlıcınm gümüş kaplamalı kabzasına dayıyan sipahiye dik. dikkatli baktı: ll m yatağanından kurtaran sen değil mi idün? Hamza Zey başmı eğri: - 1... — Ya, şevketlü padişahı göre- cek idüniz, sarayı hümayuna uğ- radınız mı? Sipahi yüzünü buruşturdu: — Beli, gitmiş idük. — Ya, sandetlâ opadişahımız mi? Sizi hâs odalular arasına yaz dacağını söylemiş idüler. — Yok efendim. Geçinecek fiğimiz» vardır. iii. daha az beden hareketi yapmağa muhtaçtırlar, Çünkü çok yorucu fi- kir mesaisine bedeni mesalyi ilâ etmek yipranimayı iki misline çıka. rip uzvi Muvszeneyi bozmak de mektir. Yetişkin ve fizyolojik vazlfele - İmalınca hemen elinin altında bulu. İnan İpi alır ve o koca gövdesine bak madan çocuk gibi ip o atlarmış... İHakkı var... Yorgun bir o dimeğ içla zararlı hareketler bizden büyük İbir dikkat ve koordinasyon istiyen. lerdir, Bunun aksine önceden bili » rinde tam bir müvazene ve ahenkİnen ve devamlı bir konsantrasyon bulunan insanda ciddi ve devamlı! bir zihin çalışması, biç olmazsa bir takim prensiplere rlayetle mümkün olduğu muhakkaktır. Fakat mu » İçikabildiği de olabiliyor. e Meselâ kimselerle izdivaçları bu kabiklen ,, dir. Son zamanda muhtelif memle. ketlerde kaydedilen üç evlenme vak'asi bunun delilidir. Birinci vak'a Danimarkada ol . muştur. Kahramanları bir taraftan Ham Hansen adinda bir milyoner, | diğer taraftan bir kibrit fabrikasının İmütevazi, fakat tahsil ve terbiye gör. müş bir İşçisi idi, Milyoner Hansen bir gün bir İcutu sigara alip da gene © sirada almiş olduğu yeni bir kib. rit kutusundan bir kibeit çikarip si.) garasını yakacağı sirada kibrit ku- İbasumn içinde ieiiçük bir kâğıd par. çası gördü, açti; Su cümleleri okudu: Mösyö Ben on dokuz yaşında bir kizim. Güzelim, sıbhatliyan ve sldiğiniz Paşanın gözlerinde bir panltı çaktı: — Kabul etmediniz mi? — Beli, edemezük. — Ya, şimdi bizim iki yeniçeri ile ahbab mı oldunız? — Eyü görüşüriz. — Anlara mı yelmiş idüniz” — Beli efendim. Paşa oda ortasında ayakta duran delikanlıya az daha sokul. — Sizi çok sevdik. Nerede o- turursız ve adınız nedir? — Adımız Hamzadır ve Top- çularda ikamet eyleriz. — Ya, müfti efendiyi misüz) — Yek. Paşa az daha sokuldu, gözle- rinin içi şeytan şeytan gülüyor. dı — Ya «Akile; hanımı dabi Hamza" geri geri çekildi, kaşlarını çatayak sert sert söyle- di: . — Nelerden habseylemek is - tanur istemiyen oyun ve eğlence karak . terli hareketler ne kadar faydalı ne İricidir. Hattâ dimaği Bizi wzviyetimiz - RASIND Üç fakir kızla evlenen üç milyoner Hayatta muvaffak olmanin bir kibrltleri yapan fabrikada çalişiyo. sihaneye gitmiş, atölyeleri gezmiş rum. Adım Elza'dir. Allem çok fakir olduğu için çalışmaya ve onu niz,» bazi fakir kadmların çok zengin o Danlmarkalı'milyoner bu garibi,, evlenme teklifini ikmal etmedi. Bir melt yazdı. Birbirlerine resimle. rini yolladılar ve birkaç hafta son. ra da evlendiler. Şimdi herkes saadetlerine şeha det etmektedir. Bunun bir diğer benzeri Viya - mada cereyan etmiştir. Zengin o bir Alman kontu bir elbise ısmarlamış. Elbisesi geldiği zaman İç cebine di. kilmiş bir köğid bulmuş. Bu kâğıd bir dikişçi kızdan geliyor ve şu sa. tırları ihtiva ediyordu; Namuslu bir kizim. Tahsifim ve sıhhatim yerindedir. Fakirim. Fa - kat benimle evlenirseniz pişman ol Mazsiniz, Viyanalı kont birez vehimli a » dam imiş ki bir bahane bularak ter. teriiz? Davud Paşa yanaşarak boy - nunu delikanlmn yüzüne doğru uzaktı: — «Mahfeden: düşürülen çev reden! Genç sipshi az daha geriledi: —“Sehveylersiz sultanım. Bir yanlışlık olacak? — Gel doğrusunu söyle. Sana| eyülikde bulunmak isteriz, “A -| kilen Hanımı nereden ve nasıl tanırsız? Hamza Pey bir elini kaldırıp gözlerini açtı: — Hâşâü.. Adım dahi bilmez iken cenabınızdan işittük. — Şevkatlâ padişahın anı bu- bası evine reddeylediğini dahi bilmez misiz? (Sesini alçaltır? anı sarayı hümavım'dan koğddar! — Nasıl, nasl? fİleriye bir a- dım attı) koğdılar wi buyurur - “27 (Sesini yükseltti) koğdılar mı? — Beli, istihfaf ile koğulmış tır! — Ya, sebehi nedir? tile açık hava oyunlazile yeni bir yorgunluğa düşmiyecek kadar meş- gul olmalarını sağlık veririm. Vildan Aşir Yangın baş'angıcı Maçkada Meşrutiyet ocaddesmda 133 numaralı Viktorya Oapartımas nndan dün yangin çikmiş İtfaiye tarafnıdan büyümeden söndürük ve sesdirmeden kizin hal ve hare, İketind kontrol etmiş, Mekteb muh. vaffakiyetin ender olmakla beraberi geçindirmeğe mecburum. İyi bir|tevasini yerinde, kizi güzeli bul her türlü kaide havlci bir piyango! nile kadını olabilirim. Şayed evlen, muş ve evlenmişler. Onlar da bun, isabeti gibi bazan insanin karşisma mek istiyorsaniz lütfen bana yazi -İdan pişman olmamışlar, Bunlardan daha tuhaf olan hâdi, Brezilyada cereyan etmiştir. Vak'anın kahramani çok zengin muz çifiliklerine malik milyoner Karrero idi, Senelerce Allahın bex İ yabanında yalniz yaşamaktan bik. |ti, sevieedilecek muz sandıklarından birinin içinden bir muz seçti, ufak bir tüp içinde buna bir mektub yer. | beştir Tesadüfen bu muzu fakir bir işçi kız satım aldı.Fakat Brezilya İr enliyener, mektırbunda, müstakbel hayat arkadaşmdan beklediği şey - İleri siralamıştı. Gene tesadüfen bu fakir kızcağız bu şartları tamamen hsizdi. Onlar da tanıştılar, anlaştı. lar ve evlendiler. Genç kiz sefalet, ten, mi'yoner ise yalnızlıktan kur, tuldular ve iddiaya nazaran muhak, kak bir sandete kavuştular, Davud Paşa çevik bir hareket. le genç adamın bileğini kavradı, sinsi sinsi gülümsüyordu: — Baka küçük dilgü! İşte di- lini «kapana» kaptırdın! —Iı.. — Ya amı tanımazsız da neden ve ne sebeble kayıdlanursız? —1ı.. — Havfeylemen. (Hamza Be- yin çenesini okşadıl bizden sana zarar gelmez. Ve bunu bizim hil düğ'mizi Allahütaalâdan maada kimesne bilmez! TEVini delikanlı. nın omuzuna ködul elem cek men Hamza Bey, «Âkiles Hanım padişaha teslim olmamıştır! Genç ve ateşli hanım sultan geceyi Eski saravda (annesinin yanında (1) geçirmeğe gittiği için Davud Pasa rahat ve sakin bir uyku geçirdi. (Arkas var) | 10) BİR asm okuyuenlar için: Sat, tan Bireiafanm kır kardesiğir. Kelem ş raya Develi Paşanın görüştüğü Val Suttanın kan, ,