EE Y3MIKAYEK EE Kırtasiyecilikle mücadele Çeviren : Hasan Âli Ediz Yazan: Valentin Bankanın direktörü o günün gazetesini okuyup bir kenara br raktıktan sonra vücudunun buz © kesildiğini hissetti. Kısık bir sen le: — Kâtibi buraya çağırın! Diye haykırdıktan sonra, yum ruklarını şakaklarına dayadı ve düşünmiye başlad Direktörün kâtibi, ayaklarınız ucuna basarak içeri girdi: — Bendenizi çağırmışsınız e fendim, dedi. Kalayev BE kya» BŞ ğ ei — Evet. Oturunuz!, Okudunuz ğ mu?. Kâtib , büyük bir nezaketle: — Evet efendim, okudum. De. di. — Peki, bu mesele hakkında Fikriniz ne?, — Öyle zannediyorum ki, şid- detli bir mücadele açmak lâzem. — Kırtasiyecilikle?. — Evet efendimiz, kırtasiye cilikle, - — Haklısınız!, Şiddetli bir mü cadele açmak lâzım. Kırtasiyeci- liğe karşı şiddetli bir mücadele açmak lâzım. iyecilik bir cemiyetin baş belâsıdır. Sosyol hastalıkların Oem korkuncudur. .Eski cemiyetlerin yadizâri olan bu korkunç hastalıktan kurtul mak için her çareye başvurmak lâzımdır. Baksanıza gazeteler bu mesele bakkındı neler yazıyor lar?. Biz de kırtasiyeciliğe karşı jesaslı surette mücadeleye giriş- meliyiz!. Söylediklerim doğru de ğil mi?, — Tamamen doğru, miz!, — Şu halde biz de bankamız- da, bu sahada gereken tedbirleri almahyız!. Siz derbal icab eden emirleri veriniz!, Hem de müsta gelen!. Öyle ki, müessesemizde bir tek kırtasiyecilik vak'ası kal- efendi- —Evet efendimiz, anladım. — Derhal paçaları sıvayın /.. Kırtasiyecilikle mücadele hakkın da esaslı bir proje hazırlayın. Projeyi imzalaması için muavini. me rin! na getirin!. Bütün bunlardan san- ra bu projeyi teksir edin, tamiın edin!, Kapıya vurmadan içeri gi- rikmesin!. Yerlere sigara atılma- sım!. Şey, canım, Dim kaydı. İşti mücadele diyordum. Velhasıl bu sahada ne yapmak kabilse ihmai etmeyiniz!. Haydi göreyim senil. — Emredersiniz, efendim. * Direktör kısık ve uykulu bir sesle haykırdı: — Kâtibi buraya çağırm!, Kâtib ürkek adımlarla içeri girdi: — Bendenizi çağırmışsınız €- fendim?. — Şu kırtasiyecilik işi ne ol du? 4 — Emirlerinizi yaptım efen- dim. — Projeyi hazırladınız mı?, — Hazırladım efendim. — Muavine imzalattınız mı) — Hayır efendim imzalatın. dım. — Neden imzalatrnadınız?. — Çünkü muavin izinli. — İzinli mi?. Ona kim vekâ- let ediyor?. Onun işlerine kim bakıyor?. efendi AKİLE HANIM NÇ,, OSMAN (Kaba kaba güldü) dev- detlü vezir Davud Paşa hazretleri sarayındayüz. (Arka. daşı Altuncuoğluna baktı) Hilâf mı söylerüz yoldaşım? Altuncuoğlu sesini çıkarmadı, Hamza Bey söylenen şeylerden bir şey anlıyamadığı için sordu: — Ya, siz Etmeydanındaki «Ortadan» ayrıldın. mı? — Yok, ortamızdan ayrılmış değilüz. Ayruca Davud Paşa E- — Evet sfendima, serrdTiniz!. | — Human... Şu harc gözden geçirin ve parafe etmex (Üzere projeyi ilk önce muavine, yani İbana getiriniz! Ben muavin sıfa- öle projeyi parafs ettikten son- ra direktör sıfatile hnzalamak ü.| zere gene bana getiri . Anlar sildi mı?. — Anlaşıldı, efendim. — Şu halde hemen işe başla- yınız!, * Kâsb, elinde proje olduğu halde, direktör muavinine vel let etmekte olan divektörün ya-| nına girdi | — Bay direk'ör, şey bay mu-| avin, dedi. şu projeyi Tüten göz.| den geçirerek perafe ediniz!, —Nasıl proje?. ırtasiyecilikle o mücadele! projesi, — Güzel. bırakınız, gözden ge gireyim. — Baş üstüne efendim. * Banka direktörü kâtibini tek:| rar yanına çağırdı; — Ne oldu?. Muavinim eKır- tasiyecilikle mücadele projesi» ni imzaladı mı? — Hayır efendim, henüz im. zalamadı. «Bırakınız, gözden ge- çireyim!» dedi. — Düpedüz edebsizlik!. İşte İasıl buna kırtasiyecilik | derler. İ Şimdi, derhai bir «ihtar» yazaca- ğım. Almız şu kâğıdı. Ona bir ?lihtar yazınız! İmzalanmak üze, re bana getiriniz, sonra da zim- metle bu ihtarı muavinime veri- nizi, — Muavininize, yi nize vi efendim?, — Ne diye bana olsun? Mua- vinime!, — Fakat muay x İzinli bu- lunduğu müddetçe zatıâliniz o. na vekâlet büyurmuyor mıydı- nz? — Sus! Biliyorum! Hus yatımda ben benim. Fakat resmi hayatta ben hem bankanın direk töri , hem banka direktör muavininin vekiliyim. Anlaşıldı m? — Evet efendimiz, anlaşıldı. | i zatıdli. * Bankanın kâtibi direktör mu- avimin vekili yanına girdi: — Bay mun dedi, size di- rektörden bir kâğıd getirdim. — Peki, buraya bırak. Ben o- nu evde gözden geçiririm, — Bis üstüne efendim. # Direktör kâtibe soruyor: fen kapusu İ dek (Elimi koynuna attıl akçe İbol (yutkundu) ve kebab ve pi- hiv lenger ile gelür yoldaşım. —ıi. Davud Paşa üzerine başka bir şey konuşmadılar. Hamza Bey kahvesini içtikten sonra iki yeni- çeri ile elleşip «Şahinin» sırhnz atladı, «Asma cami avlusu kah- vesi önünden uzaklaşmağa baş-| ladı. İki ayakdaş ardından seslen diler: — Hamza Bey, hey, yoldaşım Hamza Bey.. Hamza Bey vücudunu yarı döndürp bakmca Kelender Uğ rus uzaktan uzağa bağırdı: — Cuma günü konakta mus? Genç sipahi başmı sallayarak hayvanını dehledi, Vakit çok erdi, o iki çapaçul yeniçeriyi alıp Fatihteki kebab- çılardan birine gitmediğine ade- ta pişman olası geliyordu. İmdi üzeri Topçulara döndü, odasına çekilip güneş a kadar uyuyacaktı. SON POSTA — Muavinim gönderdiğim ih- teri okudu mu?. — Hayır efendim, kumadı. Evine götürüp cakmış!, j — Vay kürata vay, Vay kırtas| “yeci vay. Onu buraya çağır!. — Aman efendim nasıl olur? Muavin ve zatı henüz ©- okuya- s — Sus, aptal, Res tmda ayni şahsiyeto mevzuu bahs olamaz!. Resmi iş hayatın- ân bütün sahsiyetler resmidir. Çağırın onu buraya". — Baş üstüne efendim. Bay muavin, zatıalinizi direktör ça- jiriyor!, — Şimdi geleceğimi niz! — Bay direktör; bay muavin şimdi geleceğini söyledi, — Çok iyi. 3iz çıkınızl, söyleyi- * Takriben bir saat sonra, uzun bir zincir halinde direktörün ka ünde sıra bekliyen ziyaret- giler, içerden, kendi kendine ko- nuşmakta olan direktörün sesini işittiler: — Projeyi mi? — Evet efendin, mişler.. — Siz tetkik ettiniz mi? — Evet, ettim. — İmzaladınız m?, — Hayır imzalamadım. — Niçin) — Önce sizin imzalamanız lâ- zım, — Ben daha büyüğüm. Evve- Mâ sizin imzalamanız Ibâzim. U. sul böyledir. — İmzalamamı, — Siz! isinizden çıkarırım. ikâyet ederim. tanzım etmişler tanzim et. — Ben de sizi sikâ; — Asıl sen kırtasiyeci * Kapmın önünde bekleşmekte olan ziyaretçiler, odacıya sordu lar: — İcerde ne oluyor?. — Bizim direktör kırtasiyeci Wki£ mücadele ediyor. Hasan Âli Ediz Tütün ve içkiye | yapılan zamların tatbikına başlanıldı İnhisarlar İdaresinin tütün ve İç- ki fiatlarma yaptığı zamların tatbi. kina dünden itlbaren başlanmıştır. İdare, verilen beyannameleri tasnif etmiş ve elde bulunan mevcudü Vekilete bildirmiştir. Ayni zaman - da İnhisarlar idaresinin kaçakçılık bürosu memurları dünden İtibaren kontrollar bayilerin verdiği beyan - nameler muhleviyatma göre yapil. maktadır, ———— Mütekaid, du! ve yetim üç aylık maaşları Mütekaid, dul ve yetimleri; aylık maaşlarinin tevzline bugün » den Mibaren başlanacaktır, Bugün yalniz emlâk bankası tevzlat yapa cak, mahmüdürlükleri de tevziata yarım başlıyacaktır. Gözlerini zaman güneş Bakırköy ve Ayastafanos taraf- larında akşam gölgesi çöken es mer topraklara gömüle gitmiş, batıdaki bulutlar yarı siyah yarı bakır rengine çalan bir kızıllık almışlardır. Yassı zamanına daha çok var. İdı. sÂkiler Hanımın konağı tara. fına konu komşu camideyken git | tiği için akşam yemeği yemeden | daki kebabçıda karnını doyura- cak, sonra bir kahveye uğraya- cak, cemaat namaz için cami ve mescidlere akın ettiği siralarda Küçük Çelebiyi urmanıp bahçe duvarı altındaki muayyen yere yanaşacaktı. Hele yassı okunurken kahve. den kalktı. Gece, inadına bulut- lanıp kararmaya gidiyordu. Bah- çe duvarı altında durup etrafı sesledi: Çıt yoktu. İhtiyatla du- vara tırmandı. Taze çiçek açan İ bayileri kontrola başlamışlardır. Bu| “ kayısı ağacının duvar üstüne w zanan bir dalı vardı ki, Hamza Bey geldiğini anlatmak için bu L Tarihten sayfalar | Bir hamam hatırası Yazan: Kadircan Katlı AE osecizade İzzet Fuad Pa- şa 1860 da doğan ve 1925 de ölen Osmanlı kumandanıdır. Tahsilimi Fransada © yapmıştı.! İkinci Abdülhamid zamanında) bir aralık Halebo sürülmüş, Mad-| rid elçiliğinde bulunmuştu. Meş. rutiyet inkilâbından sonra orge- neralliğe kadar yükselmişti. Fransızcaya vukufu kuvvetliydi; hattâ 1877-1878 harbine dair «Kaybedilmiş fırsatlar» isimli e- serini fransızca olarak Pariste bastırmıştır. İzzet Fuad Paşa asker olduğu kadar da muhasrir adamdı; ha- traları arasında o detri aksetti. ren, çocukluk duyguları samimi- yetle anlatan parçalara tesadüf edilir. Fransadaki umumi ha - mamları hiç beğenmez, fakat İs- tanbulda, konaklardaki hamam: ları takdir eder. Hamamda ge . çen bir macerasını şöyle anlatır: | «Bir gün banyormu bitirmiştim, Şam nalınlarını ayaklarıma ge- cirmek ve Bursa havlusuna bü - rünmek üzere idim. Bu sırada 'ki çenç cariye benim çıkmamı bek- liyorlardı. İli tarafımdan tutup beni istirahat salonuna götürmek üzere geldiler. Bu pek genç Çer- kas kırları çok güzel ve zarif idiler. Birinin adı Neşve diğeri. nin Melekti. Birisi kumraldı ve hareli devetiiyü renginde gözleri vardı. Diğerinin sacları açık kes. tans ve saçları öldürücü siyahtı. İeşvenin elbisesi Türk biçi - minde, gül renginde, garnitür - süzdü. Belinde siyah bir kemer vardı; etekleri geniş ve kıvrım kıyrımdı. Melek açık mavi giyin- misti, Uzandığım yerde onlara dik. Xatle bakıyordum; biri saclar; mı, diğevi ayaklarımı ktruluyor. Yu Sonra kahve, buzlu Timonsta. sisara veriyorlar: tuvaletimi yap mağa devam ediyorlardı. İçeride akan sular durmamış- tı; gümüş tasların mermerlere çarpmasmdan çıkan sesler duyu- luyordu. Beni yıkayan ihtiyar iki kadının yıkandıkları anlaşılı. yordu; buna canan sıkılıyordu; vüzümü buruşturmak sureti hislerimi genç kızlara anlatm, çalınyordum; onlar da ihtiyar kadmlar çıkınca kendilerinin yı- kanacaklarını bana hissettirdiler. B'r saat kadar sonra iki ihti- yar kadın çıktılar; koltuklarmda bohçaları vardı. Ben yerimden kımıldanmıyordum: kalbim çar - parak bekliyordum, İki güzel kı- zı hamamda görmek için ne yap- malıydı? Neden sonra bir hirsiz gibi hamama doğru yürüdüm, kori - dorun sonuna vardım, Kapıyı ya- vaşça ittim ve birinci salona gir- $ orasını boş buldum. Yalnız ki elbise, iki de ipek gömlek var. dı; rastgele atılmıştı; yerde mi.| ; mümini iki terlik göze çarpıyordu. Titrek ellerle asıl hamam ka- pisini açtım; kendimi iki genç kızın karşısında buldum: kork. tular; hayretle iki küçük ve kuş ini andıran çığlık attılar, Fa- kl sesi kat bu çığ korkulduğu ğildi. Kızlar bana gözlerimi kapa - maklığımı söylediler, adar kuvvetli de - larını hışır. tırdı. Dak sarsmadan evvel az ileride ağaçlar arasına gömülü «kameriyev ye baktı: Kameriye. deki şavk, etrafındaki ağaçlara ve taze sarmaşık yapraklarına vuruyordu. Genç adamın yüreği! çarptı: sÂkiler Hanımı oradaydı demek! Kayısı dalını birkaç defa sari tı, yapraklar sessiz gece içinde lar, «Kameriye» tarafındaki has- ta ışık önünde kıpırdaşan gölge, üzerlerine kadar aydınla- nan ağaçlar üzerinde oynaştı. Kayısı dalını bir daha silkeledi: Hışırtı bir daha gece kuytuluğur na yayılmıştı. Ardından, duvar boyuna doğru gelen hafif bir a. yak sesi oldu. Delikanlınm yüre- İi göğüs kafesini parçalayacak- mış gibi dövlinüyordu: Ayak ses leri daha yaklaştı, gece içinde akaran incecik bir gölge kayın ağacının altına geldi, duvarın bahçeye düşen tarafı adam bo- yundan alçak olduğu için her za- le| muslardandı. | gösterişi yerinde idi. Tekirdağlı Güreş müsahabel eri: Profesyonel serbest güreşler artık niçin yapılamıyor? Mesele basittir: İş çığ spor heyecanı suiist , derhal müda ırından çıkmış, halkın imal edilir olmuştur. hale lâzımdır Yazan: M. Sami Karayel B best güreşler durmadan yapılıyordu. Taksim © stadyoru, Maksim sahnesi, Şeref stadı pro- fesyonel güreşlermize o meydan oluyordu. Profesyonel güreşlerin hizi an- cak dört beş sene kadar sürdü ve birdenbire duraladı. Acaba ne- den? Fakat İstanbulda ( duralayan profesyonel güreşler, vilâyetleri imizde devam edip duruyor. İs- tanbulda geçer akçeden çıkan bu güreşler vilâyet merkezlerimizde pekâlâ yürürlük halindedir. Profesyonel güreşler, o acaba İstanbulda neden yürürlükten çıktı? Ve neden kaçar hale gel İdi? Profesyonel güreşleri, oAvru- pai bir göz ve bilgi ile idare et- mek istiyen organizatörler, halk- tan para çekmek müsabaka» ları, şike (danışıklı) bir hale koydular. Pehliyanlarımızı para mukabilinde Avrupadan getir- dikleri salhurde vs yalnız isini kalmış pehlivanlarla o karşılaştı- rarak halkın parasını çekmek i- şim gürükülü müsabakalar tertib ettiler. Bu, gürültülü ve velveleli reklâmlar ve müsabakalar bida- yette epeyc alâka topladı, Fakat, bir müddet sonra halkın anlayısı ve bazı gazetel, bu yoldaki neşriyatı güreşlerin ciddi olma- yep danımkhı olduğunu ortaya koydu. Bu şebebledir ki, İstan- bulda yapılan profesyonel müsa- bakalara rağbet, itibar, emniyet nzaldı. Bunun üzerine organizatörle halkın rağbetini ve alâkasını çe mek ve tashih etmek icin ikinci bir yola saptılar. Bu yol cidden emniyet verici bir yoldu. Ortaya bir amatör pehlivan o koydular. Bu amatör pehlivanlar, beynel- milel sahada nam almışlardandı. Halk beyninde sempati kazan- Okkası, cüssesi, Hüseyin, işte bu, amatör şampi- yon ile güreşecekti. Emniyet ve itimadı kaybolan nbul güreş meraklıları bu İ- zeyine derhal harekete gel- diler. Sike güreşleri o unultular. Lâf değil, Mersin'i Ahmedle Te- kirdağlı o güreşecekti, Beşiktaş stadyomu hmcahınç doldu. Küçük pehlivanlar, birbirleri- ni Kırasıya yendiler, Bu zavallı- lar, meydanın hakiki rol sahib- leri idiler. Ne de canlı ve içten gelen bir hızla boğuşuyorlardı? Sıra Tekirdağlı ile Mersinliye gelmisti. Güreş yenisinceye ka- Hân olunmustu, Meydan, h mler, birdenbire deği; 1, dar fazla açtım.» Fuad Paşanın hatıralarından bu parçayı bir fransızca mec - munda okurum. Orada sonu yak- w. Asaba başka yerde çıktı mr. nasıldır, bilmiyorum. Bununla beraber eski muhteşem konakla- “ni hayatından bir yapraktır ve Yu ibarla da tarihi bir kıymeti gibi duvar kenarına da. yandı, titreyen bi; scs usullacık fısıldadı: — Siz misiz Hamza Bey? Delikanlı bayılacak gibi olu- İyordu. Elini çarpan yüreği Üze- ine bastırdı rine &. — Benim mürüvvetlü nım. — Namemi almış mı idiniz? — Beli, benim mürüvvetlü €- sulta- Eyübe gitti. Orada iskele yanın | ürküntü veren bir hışırtı çıkardı-! fendiciğim. — Ya, dün gece geldiniz mi idi? Hamza Bey az daha sokulup sesini alçalttı: — Gelmiş idük. — Yazık oldu Hamza Bey! — İli eli bos dönüp acı göz yaşı dökmüş idük. — Bubamın misafirleri var i, —' — Fındıkludaki yalımıza göç edecek idik. — Ya, şimdi vaz mı geldinüz? — Öyle oldu. Bubam bu #a- bah gene bunda kalacağının idi ir aralık profesyonel ser-; ler. Mersinli, hakem heyetine şöyle diyordu: — Ben, ancak kırk beş dakika güreş yaparım. f Tekirdağlı Hüseyin bağırıyor. ii — Olmaz... Yönişmceye ka- dar. İnsana bu konuşmalar, bu, bağırışmalar birçok şeyler fısıl. dayordu. İşin garibi bon, hakem İ heyetinde olduğum halde bana bile incel'kler ibraz olunuyordu. Kırk bes dakikalık güreş oldu. Benim gördüğüme göre Mersinli Ahmed, kırk beş dakikalık bu nazik güreşin son dakikasını güç belâ tutabildi. Ya Tekirdağlı, nezaketten ayrılın idi ne ola- caktı? Her ne hal ise, berabere kal dılar (12.) Tekirdağlı Hüseyinle Mersinliye bu beraberlikten son. ra bir maç daha hazırlanmış bulunuyordu. Nihayet Maksmde bu büyük, İ gürültülü maç sahneye kondu. Meşhur «matör £ güreşçilerden İ Adnan ile Tekirdağlı ve Mersinli güreşeceklerdi. Halk, amatör Adnan pehlivan dolayısile yeni bir resks'yona tu- Maksimi doldurdu. Ben, üreşte bir kenara çekilip ya- İpılan oyunlara seyirci oldum! İBu, güreş te halkın şikâyetini mucib olarak bitti ve son olarak seyirciler, profesyonel güreşlere İyeda ettiler. İşte © gündenberi İstanbulda organizatörler profes- yonel güreş tertib edemiyorlar. Çünkü seyircile in emniyeti kal mamıştır, Ben, yazıyorum: Hiç kimseye bir garazım olmadan, bir sey beklemeden, bir zümreye alet ol. madan açıkça yazıyorum: Mer- sinli Ahmed, Adnan Tekirdağlı Hüseyini yenebilirler miydi?.. Bu çok temiz, iyi güreşçi olan deli- kanlılar, Tekirdağlı Hüseyinin ayarı pehlivanlar mıydı?. Değil Hüseyinle boğuşmak, şike bile yapsalar minder üzerinde doğru dürüst kırk beş, elli dakikalarını belli etmeden tutabilirler miydi? Türkler, ana baba güreşçi ol- dukları için yutmayorlar bu gibi şeyleri... Türkiye seyircisi, Av- rupalıya benzemez. Şıp diye an. layıverir şike ile ciddi güreşi... İşte bu sebebledir ki, profe: yonel güreşler, İstanbulda tertib olunamaz oldu. Çünkü seyircisi- ni kaybetti. Şimdi perakende hal- de Anadölunun vilâyet merkeoz- lerine panayır pehlivanları gibi döküldüler bunlar ... Yalmız on beş yirmi gündür alttan alta kulağıma bir şeyler çalınıyor. O da şu: — Dinarlı Mehmed ile Adnan Maksimde güreş yapacaklarmış. Buna hazırlanılıyormus... Eğer bu, doğru ise; demek ye. ni bir formül bulunmuş oluyor! İstanbul halkına yeni bir sahne kurulacak demek!.. Bence, profesyonel güreşleri, başsız, kayıdsız olarak kapıp sa- İ vermemelidir. Kontrola | tâbi e se ğer yledi. Ç: ladı) Ya, Fındıkluya gitmiş ol idük, bir dahi gelemiyecek ve be: ni göremiyecek idiniz! Genç sipahi gülümsedi: —Elem çekmen benim nazlı sultanım. Sizinçün «Ferhad» gi- bi dağları deler idük! — Beni çok inu seversiz Ham, za Bey? (Kısık kisik fısıldadı) Gelin doğrusunu söylen, beni çok mu seversiz? Delikanlı elini uzatup duvar üstünde aksran küçücük eli tut mak isteyince genç kız elini çek: ii: — Yok Hamza Bey, şimdiye dek eliniz elime değmemiş idi. (Karşısındaki | karartının. elini çekip başmı eğdiğini görünce tekrarladı) Ya, beni çok sever mi idüniz? — Bir avuç gönlümüz var idi. anı «cihan» eyledinir. — Sahi mi dersiz? Hamza Bey. i — Benim Âkilr Henmım! (Arkası var)