4 Sayfa H KAYESİ > İZMİ UZAK İn EN —a7 Şeyh Nuri Bey dedi ki: — Af- fan Sabit Bey askere gitmeden ze ber hafta gelir, âyin-| mat verdi. Onun şifa bulacağını Affana gelince: Muhtelif ziya - İ retlerimde onda hiç bir fark gör- lerde hazır bulunur, firsat bul- dukça benimle de görüşerek zih- nini işgal eden meseleler hakkın. da malümat almak isterdi. On . dan sonra tasavvuf merakı vardı, ve görüyordum ki bu düşünce - lerde kendisini şaşırmıştı. İkide birde diline dolaşan fena fillâb ve beka billâh kaziyeleri idi. Bir aralık dan kayboldu. Askere gittiğini öğrendik, Yıllar geçti. Avdetinde ne evine, ne akraba « sına uğramıyarak doğru d geldi ve buraya iltica ederek çille çıkarmak istedi. Kabul etmiye - cek olduk, fakat öyle perişan, öyle bitkin bir halde idi ki eniş- tesi ve ayni zamanda Yı olan dava vekili Şevket Kemal Beyi davet ettim. O da benimle be. raber onu fikrinden caydırmak saatlerle uğraştı, kendi ya . ni Imak istedi. Mümkün ol madı, o muttasıl başını: «Hayır! demek istiyen bir mana ile sal - Jadı. Nihayet... Şeyh Nuri Bey: — Mihayet ka- bul ettik, yalmız bütün dergâh müntesiklerine tenbih ettik. Onu mülâyim tutsunlar, ağır izlere sevketmesinder diye .. Bir müd- det böyle geçti. O bir köşeye bü. zülür, kimse ile konuşmaz, en a. İir işlere girişmeğe kalkışır, ve yavaş yavaş söz söylemekten çe- kinerek daima susar, sorulan şey lere cevab vermez, sade anlamı- yan gözlerle bakardı. Hareketle- rine de bir tutukluk geliyordu, belliydi ki z'hninin marazı a'sa- bına da sirayet ediyordu, öyle ki az zaman sonra camid bir kütle haline geldi. Yalnız bir şeye dik. kat olundu, ne zaman bir kedi görse sakır sakır titrer, eline ne geçerse kavrayıp kediya fırlat . mek için davranır, buna da mu- vaffak olamıyarak saatlerle tit remekte devam ederdi. Öyle biri bale » artık onu dergâhta: alakoy. sağa imkân kalmadı Tek rar eniştesile üstüm, o da bi. çareyi - burada kendisine verilen nam ile Gufran dedeyi - gördü, konuşmak istedi. Bu mümkün ol- Şeyh Nuri Bey sözü; rek: — Simdi bu karar tatbik edilmek üzeredir. * Aradan birkaç yıl geçti. Ben evlenmiştim, muhtelif o yerlerde çalışıyordum. Galiba yirmi dört yaşını bitirmek üzer. iken İstan- bulda bir vazifeye davet edildim! ve İzmiri terkettim, Tanıdıklarla veda ederken Şevket Kemal Be-! ye de uğradım. O bana Affan| Sabitten bahsetti. Onun Şişlide Şifaevinde hususi bir odada te-| davi edilmekte olduğunu, arasıra yoklamak imkânını bulursam ai. İece mütesekkir olacaklarını söy- ledi. Ve Şifaevinin başında bulu. | nan Dr. Mengeri'ye yazacağımı; ilâve etti. * İstanbula geldikten sonra e - peyce bir zaman geçti, o kadar meşgul idim ki Affanı gidip gör- mek fırsatını bulamamıştım, za- ten garib bir korku ile onu gör- mekten ürküyorduın. Bir gün ba- na Dr. Mongeri imzasile bir mek tub geldi, Gufran dededen bahse. derek beni Şifaevine davet edi. İsüküt ile, ve hiç şüphe yok, anlı. İfendi vak'asma hiç temas etme- İ silmedi. R HA Ler... vu lun tanılmış bir İtalyan ailesin -| den pek zarif ve zekibir tabib idi. Affan hakkında bana malü unamuyordu. Onda cinnet, kim bilir nasıl sebeblerle, yavaş ya- vaş yerleşmiş, artık Obenninden koparılıp atılamıyacak derecede köklenmiş diyordu. Sakin, uslu ibir hasta imiş. Zaman geçtikçe beneriyetten daha (o uzaklanarak hayvaniyete doğru iniyormuş.| İzmirden amcasından . enişteşin den demek istiyordu - altı ayda bir ücreti intizam ile gelirmiş, galiba hastanım bir serveti de varmış... Onun cinnetinin yegâne farik nişanesi asla, hiç bir vesile ile tek bir kelime söylememesi imiş; yalnız o kadar... «Adelâ- tında bir tutukluktan baskı vü cSudunda bir ârıza (o görmedim;' mevrus veya arizi bir illetin e- maresini de | i ü söy! bir karar neticesi midir, yoksa| kel'meleri unutmuş mudur, bunu da olarak söyliyemem. Yal. niz birinci iktimale zahibim. zi. ra kendisine söylenen sözleri ta- mamile anlıyor olduğumu hâlâ Wir zekâ eserile parlıyan, ve iri, güzel sarı gözlerinden aniıyo - rum,» Tabib bu cümlelerle sözümü bi- tirdi ve bana delâlet ederek Af- fanm odasma gittik. Bu temiz, güzel, küçük bir oda idi ki bir dar dehlizde ve avlıya nazırdı; kapısı, penceresi açıklı. Affan herkes gibi, sanki hasta deği - iz ine giyinmişti. Biz girince mm e ce tabibe, sonra bana baktı; öyle zannettim ki beni tanıdı. Onun dergâhta gördüğüm sakalım bu- rada traş etmişlerdi; ve et beni tamamile meydanda idi, — Af- fan nasılsın? diye basladım. İsit- Ni. muhakkak anladı; fakat ce-| veb vermedi. Ben söylemekte devam ettim. Tabib bizi yalnız (o birakmıştı. Askerlikten döndükten sonra amadın. Eğer sana der . gühta tesadüf etmeseydim İzmir. de olduğunu öğrenemiyecektim. Dergâbtan bahsederken biraz irkildi. Orada kendisini nasıl ve| ne zaman gördüğümü zihninde araştırıyor zannellim, Sonra ço- cukluk hatıralarına geçtim, Bu- ca seyranından, Bozyaka seyra - mından, Pavlinin kapısı kırılan a- rabasından, bekçinin vurulan borozundan,| kanun derslerinden, Yahudi fran sızca hocasından, onunla yaptık. ları Caf& chantant eğlencesinden Uzun uzun bahsettim; beni hej yarak dinliyordu. Hoca Salih E- dim, herifin casus olması korku- sunu uyandırmak istemedim, be- le kedilerden tek bir kelime söy-| lemedim... Şeyh Nuri Beyin ver.| diği tafsilât hatırımda idi. Buzün oradan büyük bir tees- sürle ayrıldım, fakat Affanın gözlerinde öyle bir anlayış vardı ki bende şifa ümidini tamamile Ben artık fırsat buldukça Şifa evine gidiyordum. Dr. Mongeri ile dost olduk. O bana müesse - seyi gezdirdi, hastalarından nü- muneler gösterdi. Bir yandan Af- fanı görüyordum, bir yandan tet. yordu. G Dr. Mengeri İstanbu - Tarihi tefrikamız: 13 AİLE HANIM “GENÇ,, OSMAN Davud Paşa bir şey söyleme - den el çırptı, içeriye seğirten iç oğlanına «kethüda Ömer ağayı çığırmasını» söyledi. Kelender «bakalım bol keseden vergi - lerin altından neler çıkacak yol- daşım)» demek ister gibi Altun. cıoğlunun gözlerine bakıyordu. Odasındaki sedir (o üzerinde «firavunlaşan» Ömer ağa, Davud Paşanm önünde yerlere kapak - diz — Ağaları kaydeylen. Yevmi- ye on beşer akçe ile hâs muhafız. larımız arasına katasız. (Kelen- derle Altuncınm bellerinde pa laları olmadığına dikkat ederek sordu) ya, sizin silâhlarınız yok mudur? — Gece bostancılar almış idi sultanım. — Şimdi silâhsız mısız? İki yeniçeri başlarım eğdiler, «evet» demek istiyorlardı, paşa geniş oda kapısına doğru yürü - meğe başladı: Baka Ömer, şu oğlancıkla- ra birer yatağan tedarik TKapı eşiğinde az duraladı) Ha. san Beçeyi dahi söylen hayvanı. mı”ihzar eylesünler. Sarayı hü - mayuna gilsek gerek. Kethüda yerlere kadar eğildi, Altuncıoğlu sırıta sırta ellerini oğuşturdu: — Yatağanların demiri «ta - bans olsun sultanım. Davud Pasa takdirle baktı, İsadiif siyah bir kedi dedemin bağında | * SON POSTA L Sihhi bahisler I Anginee de pouatrine —— YAZAN —— : z | | r İbrahim Zati Öget | medim ve ağzından tek bir ke KE 5 viii ka sekeri Ee lime çıktığımı işitmedim. Yalnız ibarile kalb o adalesinin son mülâkatta ben gene eski ha.!müzmin iltihabından Meri | gelir. hralardan bahsederken © birden | Kalb adalesi muhtelif sebebler tahtı bire sarsıldı ve elini pencereye) tesirinde dejenere olur. Bu sebebler uzattı, sakır saker o titriyordu, damar sertliği tansiyon yüksekliği Avlıda bir kedi - ve garib te.|başta olmak üzere şeker hastalığı, ardı. Onu | Romatizma, Böbrek iltihabı, eski gösteriyordu, korku ile dolu hir|Frengi gibi hastalıklardır. Bunların ses boğazımı yırttı: — Kedi!, di- | haricinde olmak üzere mihaniki se ye bağırdı. bebler tabti tesimde de böyle kalb Ondan yalnız bu kelimeyi işit | Söleri görülür. Bübasa midenin tim ve bu mülüfket son oldu. Bir kaç gün sonra Dr. Mongeri'den bir mektub aldım ticesile Affanın A EN net sahnesi» isminde uzunca bir hikâye de yazdım ki hikâye kül- liyatımdan birinde münderiçtir. aras len perdenin yukariya itilerek kalbi! buhran De-| tazyik etmesi, büyük asabi buhran. ünü haber jar i işi |bir âfet, uzvi bir tegayyür mevcud rdı, sevabdır diye cena-| olmadığı hade dahi tsmamen asa. zeve iltihak eden birkaç adam...|bi maliyette ve tıpkı hakiki Anjin Yalaz o kadar! de polatrine ârazını veren tablolar! gelebilir. ikoparılır gibi bir ağrı ile başlar bu; ağrı sol tarafa, arkaya ve bilhassa İsol kola ve parmaklara intişar eder, yn çek muztaribdir. Bu ci . çarpmtı, ademi intizami | tabi kamyonlar | Sirt ie ie e tedavi ie ve | d kendi kendine geçerken has İstanbul Viye'inden: | peşimi aleme 1 — İkinci devre iş mükeilefiyetine'bir ter tabakası görülür. Çok kuv- tâbi bölümem kamyonların beşinci ka. vetli kalb anjinlerinde hasta o kadar #ilesi 23/YA/M2 Pazartesi günü sevke, muztaribdir ki bu iztirab ancak ö. amana ilüm bissile tarif edilebilir. Öldürücü 2 — Sevke öbi kamyonların plâka derin ve çok şiddetli olan bu ağrı mumara'arı aşatala göslerilmişlir. Bu nihayet sukutu kalb ile neticelenir. kamyonlar o gün sat 10 da Sutanah, | İşte sekte kalb ile ölüm budur. mefi meydanına getirilecektir. İ Bu öldürücü kalb anjinlerine da.. 3 — Bugüne kadar yapılan ilân ve ima daha zayıf veya orla derecede! #mizwa rakmen gekirilmeyen kamyon, | krizler tekaddüm eder, Ekseriya| lar sahi vöya selörleri mili berum.| sapasağlam görünüp de birdenbire, ma mrihkemeine verlimekle — beriber)vektei kalb İle ölenlerin muhakkak bensin karneleri Miirdad eğilecek (o ye evvelce teşile konulan veya konu- ılarına mey. İsmiyan bir takım krizler geçirdik- leri ufak bir tahkik ve tetkik İle mükellefiyetine dan veriimiyecetetir. 4 — Yukarı, tarihi göslerilen gün. a adinin ni de sit 1530 a kadar muayene mahal, |, Kalb enjininin önüne geçmek hi ine dare için evvel emiinde tanalyou sik sik Dü i kontrol etmek icab eder, iü A? m tansiyon yüksekliği sol kalbin bü- tl sany > yapamama Töreni, kalin gali bozulması Süslerilen santa toplamı mahali'ne We. | yemesine eğ . i mahsus cn kalb da. 6 — İdu bön tebligat mahiyetinde.İ ca sebeb teşkil oder. . Şeker hastalı varsa Filika, No, 3400, SALI, 3434, $435, 2436, Knl ve Dedi ve 2438, 2449, 3457, ABB, 2470, 471, 2476.İ diğer Htâçlarla şekeri normal bir 2474, sm, 3509, 2512, 545, 3546, 3584, hale indirmek mecburi; 1515, 3000, 30n3, 3606, 3608, 3620, 3630.İ Müzmin - ve “bak ME 635, 3649, 3041, *S60, 3710, da enin kaka meydana 3712, 3735: habları AZ, 37MM, TAR, #752, 3762, 3768, 3159.) getmeden muntazam (bir tedaviye YT, FTA, 792, 3806, 3810, 3843, 3844.) tâbi tutulmalıdır. 4845, 2847, 3890, 3015, 3920, 5932, 3935.) o Bundan başka hastanin hiçbir 3947, 3072, 3991, SOMA, 3906, 4012, 4016. beble sinirlenmemesi en esaslı bir 4025, 4032, 4631, 4040, 4048, 4057, 4058, | şarttır. Hayatin binbir türlü derdi, 4084, 4094, 4098, 4109, 4116, 1175, 4128.) dağdağası insanları çok çabuk yip- 4129, 4156, 4142, #154, 4157, 4ten, 4166, ratmaktadir. Tekli sflıkatli İnsanlar 4168, 4171, 4191, 4195, 4205, 4946, 4211.) buna mukavemet edebilirler, Fakat 4226, 4227, 4240, 4243, 4245, 4zaş, 249, böyle kalb örizasi olanlar sik sik 4052, 4250, 4272, 4273, 4770, dagi, goy, | damar sıkışması ârazı gösteren asm. 4308, 4309, 4314, 4290, 4223, 4774, 4335. bi kimseler mümkün olduğu kadar 4036, 430R, 4344, #307. Çatalca: TT, 42, 72. Şile: 18, 23. tirahate çekilmeğe karar vermelidir ——— e, Bu gibi hastalar het türk suis Japonlar Çinde iki buçuk |karmmaiardar ol Za dme milyon kişi kaybetmişler aferin asl imal memeli. Çung King, 18 (A.A.) — Harb) Yokuş çikmak, merdiven çikmak, meclisi Japonların, 1937 den 1942 kaldırmak, koşmak gibi eforlu ha- ye kadar Çinde iki buçuk milyon) reketler son derece muzırdir. zayiat verdiğini bildirmiştir. İbrahim Zati Ögüt kaftan ve kalenseve (1) değ iindeki cariyeler tirmek için hareme doğru yi telâşlı telâşlı kaçıştılar, İçeride dü. On dakika sonra aşağıya, bi-| Kösem Sultanla görüşen Sultan nek taşı önüne indiği zamı Lin | Mustafanm anasına haber verdik hazır buldu. On iki maiyet aske-İten sonra Davud Paşayı Haseki ri ve içoğlanları ağası hazır bek-| Sultanın arka taraftaki odasına Tiyorlardı. aldılar: Oda, bir kapıdan giri - Paşa, Beyazıd meydanında lince küçük bir bölme üzerine a- fikrini değiştirmişti: Evet, hazır çılan üç müstakil odadan ortada #eçerken, eski saraya uğramayı, | bulunanıydı. (37 Pencerelerden kaynanasını görmeği düşünüyor. | İstanbul Timanı, Kızkulesi, Üskü- ayai zamanda |dar ve Çamlıca tabak gibi görü. Sultan Mustafanın anası idi. Sul-|müyor, püfül püfül bir bahar rüz- tan Mustafa padişah iken delidir|gârı esiyordu. diye tahitan indirilmiş yerine! (o Sultan Mustafanm anası salı- kardeşi Sultan oAhmedin oğlulna salına geldi. Kendisinden çok ikinci Osman geçirilmişti. İyaşh olan damadına elini öptür- Davud Paşa «Eski Saray» (2)| dükten sonra, sedire oturup kı - kapısında atmdan atladı. Saray-|rıttı, padişah Sultan Osmandan di hadımağala; tular, acı şikâyet etmeğe başladı maiyette gelen silâhşorları kendi a bilür, Şu eyybında larına davet ettiler. Padi -|akiımız başımızdan #gide yazar. sah eniştesi doğru vukarıya çık.|sa» şaşup taaccüb eylemen. mıştı. Mahpeyker Kösem Sul ., —— 15) Bir &sem ekuyneniar için: Ölen (U) Bir kım ekuyucular için: Ka .İ veya har oöllen padişıların haremiedi İkinciteşrin 19 | Tiyatro hatıraları | Marlarinin çabuk bkanmasına başlı) , | çabuk Faaliyet hayatını terkedip i5-| k, “Baykuş, un ilk temsili Yazan: Halid Fahri Ozansoy XXI €ce, temsilden sonra, halk dağılmış, ben de, sahne- dekilerle vedalaşarak gitmek ü- zere idim. — Gitme, dediler, bu gece zi- yaletimiz var. — Ne ziyafeti? — uBaykuş» ün galası şere- Ziyafet, Perapalas sırasında bir klüpte veriliyordu. İlk kafile, klübün yolunu tuttule. Diğer birer ikişer arkamızdan yetişti- ler. Biraz sonra, klübün genis odasında, pırıl pırıl bir avize al- tında, evvelden hazırlanmış olan uzun bir sofranın sirafına dizil- miştik. Doğrusu idare heyeti pek san'at âşıkı ve pek Tütufkâr dav- rTamyordu. Elbirliği ile meşhur etmeğe çalıştıkları bir genç şaire bundan fazla ültifat olamazdı. Üstelik, beni, sofrada, Eliza Bi- oynayan bu san'atkâr vanında oturmaktan, biraz toy bir utangaçlıkla karış'k gizli bir gurur duyuyordum. Hep piyesten soldan, karşıdan, her taraftan sahsediliyordu ve ben, sağdan, yağmur gibi üzerime yağan teb- rik ve iltifat sözlerine nasıl te- şekkür ederesimi o bilemeyor, endimi, derin bir uykudan son. ra bir saray şemugimc uyanan Binbir Gece kahramanı gibi şaş- kın ve mes'ud hissediyordum. Aktör Şadi bir lâtife savuruyor, karşıda, sofranm tâ ucunda, Mu- vahhid, serif bir nükte ile Şadi- nin nüktesini tamamlıyor ve Hü- seyin Sund, her zamanki neş” babacan tavrile ve ölüme kadar dostluğu ve samimiyeli her İhti- İrasm üstünde tutan sıcak ve coş- kun hislerile çağlayıp taşar gibi gülüyor ve İbrahim Galib, elin- deki şarap kadehi ile yerinde doğrularak; — Bu gece şarap içeceğiz ve şairi aabaha kadar uyutmayaca- hız! Diyordu. Bazan Eliza Hanımın, tatlı bir musiki gibi, yanımda bana bir şey fısıldadığını duyuyordum. O ne diyordu, ben ona ne cevab ve- riyordum ve bilhassa, £ karşıda, biraz sinirli bir muziblikle gü- lümseyen İda'nın bakışlarından niçin üzülüyordum, bu garib duy guları ne tahlil edebilitim, ne de etmek isterim. Yalnız katiyetle! şunu söyliyebilirim ki, © gece, Elizanın yanındaki duygum, sa- dece, genç bir müellifin, eserine sahnede hayat veren bir san'at- kür kadının önündeki hayranlı- ğından başka bir hisie karı; değildi ve bu, sonradan da, böyle de edip gitmişti, Şimdi içim burkularak kendi endime soruyorum: o geceden ne kaldı? Yalnız bu hatıralar... O geceki dost seslerinden, bu kubbenin altında artık çınlama- yanların matemi, o gece içtiğimiz şarabın tortusu gibi, gittikçe ru- huma çöküyor. Muvahkid nere- de, Şadi nerede, Hüseyin Sund nerede? Sonra İbnirrefik Ahmed Nuri, Münir Nigâr ve İsmail Ce- nani Beyler neredeler? Aradan Soluk yüzlü kadın incecik kaş larını çatmıştı. Kederli ve öfkeli durumunda şahane bir güzellik vardı: — Bilür misiz, Mustafayı iki cariye ile «kafese» (4) kapatıp üzerine kilid vurdurmuş olduğu- su bilür misiz? Davud Paşa korkak korkak et. rafına bakındı, odada kendileri- ni dinliyen bulunmadığına inan getirdikten sonra, fıslar gibi ce- vab verdi: — Bilüriz efendim. Kendisi otuz beş yaşında iken altmışlık damad sahibi clan eski valide sultanm sesi titriyordu: — Ya, Mustafa padişah iken biz Osmana böyle mi etmiş idük! Bubam cennetmekân T5J merhum < oldukta, kendüsi on dört yaşmda ve parmak kadar değil mi idi? Anı «kafese» mi ka- (4) Vefishd vera yefişmi şehzade, teri kapmdık ları daireye verilen ad. (51 Birinci Ahmed. Jgeşen yirmi sekiz yıldır, ölümün İ gölgesi, hiç durmadan bu dost- İarı da kararttı, sildi götürdü. Yalnız, şeffaf bir hatır perdesi arkasında tebessümlerini ve gü- ler yüzlerini görmekteyim. İşte © geceden yalnız bunlar kaldı. Bu anda, bazı şölerimi o ve mısralarımı hatırlayorum. Bir tanesi şöyle başlıyor: Elele tutuşalım, dostlar, ölüm gelmeden, Ölüm gözlerimize siz gibi yük- selmeden? Hele, «Geçen bir şenlik için» isimli şi'rim, derin bir büzünle ne kadar o geceyi anıyor gibi: Kadehler dibindeki son damla kezellek sma, Ne kaldı hayal olan o gençlik şenliğinden? Yoksa e kadehler de gönlüm gibi kırık mı, Ne kaldı o sofrada bir şair benliğinden? Aradan yıllar ve yillar yeçtik- *İten sonra bu mısraları nasıl yaz- Butşım, niçin yazmışım? Bunlar hayatta o gecenin ve o gece gibi sayısı pek mahdud gecelerin gayri şuurumdan çığlıklarla bir aksi mi) Gözlerim yaşlı, susuyorum. Halid Fahri Ozansoy Bir müddelemumi okuyucumdan bir mertub aldun. XX numarslı katıramda. ki Bir tzrih yorilışım düzelen bu Ofdat ve alikasınlan dulayı sayın ekuyucuma | teşekkürle mek'ubunu aşağıya iktibas © diyorum: allaykamş'un ilk temsil cötldiği 2 Mart 1833 sarihi 2 Mari 1917 ye tesadiif eder, Cünkü: 8 Şubat 1332 tarihi Muame, .İ ikta devletle talimi gasbinin kabuli hakkında kanan 16 Şubat 1332 daribimi 3 Mari 1333 olarak imbul etmiş, 13 gün, lük fark, bu saree atlanmış olduğun. dan anlık 2 Mani 1835 e 15 Mert 1917 denemez! 133 senesi on ay sürmüş, 1 Kinunsankde 1334 senesi girmiştir. Bakınız « 2 imei terlik Düslar, Cüd: 9, Sahife: 52» İkalyada binlerce kişi tevkif edildi Londra, 18 (A.A.) — Mosko. va radyosunun bildirdiğine göre, Cenova, Torino, Milano ve başka İtalyan şehirlerinde Mussolini a- leyhtarlığı suçile 3000 kadar as- keri subayla endüstri erbabı ve faşist partisine mensub yüzlerce memur tevkif edimiişlerdir. Ka Denizaltılar üssü bombalandı Londra, 18 (A.A) — Ameri. İkan hava kuvvetleriyle fagiltere ha va nazırliğinin 17 numaralı müşter İrek tebliği: Liberster uçar kaleleriyle İngiliz hava kuvvetlerine mensub avojlar refaktinde buluna Amerikan bomba uçakları dün öğleden sonra Alman denizaltılarlin üssü olan Saint Na. zair'e taarruz etmişlerdir. Burada bir çok yangınlar çıkarılmıştır. Alu İdi uçağı düşürülmüştür. Müt. İtefikler hiçbir uçak kaybetmem. lerdir, ! pabtırmış mayunda «Mahfiruzo ile başlarına buyruk bıraktırma. dık mı idi? söksüzdür, İncin- mesün ve valideciği mahzundır, yüreği kırılmasun!» dememiş mi idük? (Hıçkırmağa başladı) ka. rışık duşlar görüriz. Mustafama bir hal olur mı ve bir felâket eri- sür mi dersiz? Davud Paşa kıllı iri ellerile kadınlığının en olgun ve canlı devrinde bulunan çok güzel ka. dımın küçücük elini yakaladı, di- kenli sakallarını batma O batıra öptü: — Vehmeylemen ve nazik kal. binize elem vermen benim şef » katlâ, omürüvvetlü (o valideci « ğim » Koca adam: o «Valideciğim» derken kendi kendinden utan . mış gibi kızarmıştı. Valide Sul « tan eğik başım kaldırıp damadı. mn yüzüne sitemli sitemli b-ktıs (Arkan var)