“diyecek idiniz? 3/Z Sey Sa Pana ma tar tf Urlu artık ne yapacağını bil - miyordu. Esircinin bir işareti ü- zerine cariyeler bep birden çeki. lip ortadan sır oldular. Çelebi ayağa kalktı, Ur- luyu gayet yumuşak bir sesle ar- ka tarafta, bahçe üzerindeki hu. susi odaya davet etti: — Teşrif eylen sultanım. An- da halvet olup daha rahat söy- leşüriz, Büyük sofaya çıktı, Sofada «daye» kadın üç kollu gümüş bir) şamdan tutup yol gösteriyordu. | Esirsi, şamdanı alıp öne düştü; | — Buyurun, buyurun ağa ka. rındaşım, Urlu kaba bir kahkaha sa -| vurdu: Bu defa dahi bizi rıdvan bağına mı (1) götürmek ister -! siz? Esirci yüzünü döndürüp dişle- rini gösterdi — Am dahi görürsiz. Hele şimdilik buyurun. Yürüdüler. Birkaç gün evvel Halil pehlivanın saklı bulunduğu küçük odaya girdiler. Urlu umu- du dışmda dar ve küçük bir oda görünce irkilip gerilemek istedi: — Bunda ne işimiz var? Şüca Çelebi şamdanı sedef iş- İemeli bir çekmece üzerine ke- yarak doğruld — Az görüşelim, demiş idük sultanım. — Ya, bunda sokulup kapan- malda mana ne idi? E Esirci gülümsiyerek sedir üze- rine oturdu: imde idi benim efendim. Ola- bilür sörlesileni işitirler idi, bu-! rası bahçeye nazırdır ve bizi ki- mama. duymak ihtimeli yoktur. Urlu da Şüca Çelebinin yanı- na çöktü: — Öyle ise söylen imdi, ne (1) Cennet bekçisi olduğu söylenen . sat ve bahçesi, i PATRONA. GL A Esirci on beş, Yirmi saniye ka- der cevab vermedi. Urlu bekli- yordu. Nihayet Şüca Çelebi Ki öldün; kilin gözlerini süzerek sırıttı: — «Duhter» lerden kangisini beğenmiş idiniz sultanım? Urlu ensesini tatlı tatlı kaşı - yarak yavşaklandı: — Bir al yanaklu ve kiraz du- daklusı var idi. — Al şalvarlu ve başı pembe greblüyi mi murad buyurıraız? Sekbanbaşı iri elile Çelebinin omuzuna vurup gev;ek (gevşek güldü: — Beli, anı kasd ederük (Göz lerini süzdü) bir var idi: üşünür gibi başını eğdikten sonra sinsi sinsi gülüm. isedi: — Cenabınız «Gülfem» i söy- lersiz. Urlu esircinin omuzuna o bir daha vurarak bağırdı Beli, odur, ağzı gül yapra- ğına benzer idi! Gene sustular. Süca Çelebi ko- ca Urlunun ağzıma en tatlıca ta- rafından iki parmak “bals çal - dıktan sonra maksuda geçmeği maslahata uygun o buluyordu. Boynunu uzat hir görünü kıstı: — Ya, şimdi Patro Hali! bunda gelse idi! Urlu sapsarı kesildi! — Patrona mı? i — Beli «Selma» yı aldığınız için sizi Ortacami «mukabilindeii ki ola çınar dalına asmak ister imiş! Urlu bir kahkaha bastı: — Bizi mi? — Cenabınızı sultanım. Öyle işitmiş idük! — Könağisizü dahi gelmiş! — Beli, geldi, geldi amma boy nını kırıp gitmeği dahi bildü. Şüca Çelebi burada o Urlunun bileğini kavradı: — Doğru söylen aslanım, Pat- rona denilen âdemden havfeyle- mez misiz? Urlu başını kaldırıp sert sert baktı: — Bre anın nesinden havfey- liyecek imişiz? — Âdemi söyletmedin dallarına ve hane «salb» eyler imis! — O anı «ninem kadın» kılık- lulara yapar, bize mukadd de «Urlu» çavaş derler idi, di ssekhanbası Urlu» derler, ağaç Esirci korkunç adamın üzeri kıllı iri elini avucu içine alıp ok-| tadı: (Arkası var) Fener kulesi inşaalı Devlet limanları işletme umum müdürlüğünden: Kesit bedeli dört bin üç yüz dârt lira seksen sekiz kuruşlar ibaret Fenkede yapdıcık kâğir fener kulesi imşantı uçi. elslzmeye konulmuştur, Mavakle teminakı öç vür yirmi iki hira seksen yedi kuruşlur, İhnlesi 8/11/9427 tarihine rasiayım Pazartesi günü saat an beşir Gala rıhlımındaki umum ürüktürlük binasında toplanacak olan satın alna komisyonunda yapılacaktır, Şariname ve telerrüsli her gür Sözü çeçen komisyonda görülebilir, (855) Deniz fabrikaları umum müdürlüğünden: | Deniz fabrikaları mahasebesinde iihdam edilmek üzre dört ücrelii me, ahmacaklr. İsteklilerin Glekçe wekab eğen veskalarile Gölük (deniz gene) müdürlüğüne münicüsilerı, | (750) hmmm MM mmm mam mim EMİ MİRİ saçaklarına -İdir. Ooh, ona a eni ein öle) ai SON POSTA «Son Posta» nm edebi romanı: kadı n rik ye RUN Semahatler, akşam yemeğin-| doğru gidiyorduk, O noktaya ge|iztırab çekiyordu. Onu karşımda Erkeği de bizdelerdi. Geç vakte kadar oturdular, arzuları, bilhassa Gö- nül'ün ısrarı üzerine biraz piya. no çaldım. Güzel bir gece geçrdik' ün delterinden Yeşilköydeyiz, Nihayet muradıma erdim. Ar- tık her gün, istediğim saat onu görebileceğim, Babamı ikna müş kül olmadı. Annem de, gençliği. ni yaşadığı bu köye gelmek isti- yordu. İkimiz de farkında olma- dan bu arzuda birleşince ba- bam, razı olmak © mecburiyetin- de kaldı. Aylardanberi, defteri. me tek satır yazmadım. Defter, ilk aldığım zaman yazdığım not.| larla duruyor. Bu kış bahar ge cesinde, odamın penceresinden onun köşküne bakarak içimi dök İmek, yazmak, yazmak, iyo- ram, Mes'udum, çok © mes'udum. Çünkü, görüyorum ki Vedad da artık bana karşı kayıdsız değil- ! verdim. Ona yalnız, gizli İgizli sevgimi ihsas etmiye çalış İmiyacağım, İlk fırsatta açılmak istiyorum. Eminim ki, memnun olacak ve bana mukabele ede- İcektir. Anmem, son zamanlarda İ «Sende bir gayritabiilik var!» Deyip duruyor. Geçen gün az İdaha açılıp, itiraf edecektim. He nüz mevsimsiz buldum bunu. Ben çirkin: bir kız değilim. Az çok tahsilim var. Bir san'atkâr ru hu taşıyorum. Vedad Bey beni niçin istemesin! Daima yalnızlık- tan bahsediyor. Aramızdaki yaş farkı hiç de korkunç (sayılmaz. Ah, onun karısı olmak ne bahti- yarlık!,. Geçen gün, ona bisiklet- İe çarptığım, yarı aydınlıkta va kur yüzünü ilk defa gördüğüm zamanki yerde uzun uzun konuş. tuk. O göce, sıyrılan dizimi men- dilile bağlamıştı? O mendili hâ- lâ saklıyorum, Reraber, » Fenere aki dığım gibi Ve.) diyebilmek ne saadet! Ka) 144 lince, gayriihtiyari ikimiz de dur durduk. Göz göze gelerek gü Jümsedik, «— Burasını hatırla. yor musun Gö: » dedi. Ruhu- mun bütün sevgisini gözlerinde toplayrak, onu nazralarımla ku. cakladım. «— Bu benim hiç w. mutmıyacağım bir o bâdisedir!. cevabını verdim. Fener dibindeki küçük o gazi- moda, şundan bundan konuşur- ken, biraz kızdırdım amma, ça- buk affetti beni. Mütemadiyen kafamı tırmalayan, o kadını sor dum yine. kim bu kadın? Hi janlaşılmadı, «— Yine hep o ka. pdinı düşünüyor musunuz)» Diye sordum. Kaşları çatıldı, yüzü ka rıştı. Kıskançlık, € bağrı beni... eminm, o kadına bâlâ bağlı. Fa- kat ben bu rakibi odevireceğim. Annem bu hususta bir şeyler bi- liyor. Lâkin söyletemiyorum bir İtürlü.. halbuki annem, genç kız” ilarla böyle mevzuların konuşul- İmiyacağı telâkkisinde, geri ka: falı bir kadın değildir. Niçin ya. naşmıyor buna.. Baktım, Vedad cevab vermiyor, biraz daha tah. rik etmek istedim: «— Acaba o da sizin kadar, sizi düşünüyor mu? Sert br nazar me,. likayd gözükmeğe çalışa « rak devam ettim, «— Niçin ben- İden saklıyorsunuz, arkadaş değil miyiz, yoksa talebanizle böyle şeyleri konuşmağı doğru bulmu- yor musunuz? Başını denizden tarafa çevir.| di. «Niçin bu mevzuda bu ka- dar ısrar ediyorsun! Bu mazinin bir hikâyesidir. Her erkeğin ha- yatında bir kadın vardır. Bu ka- dar mütecessis olmak fena!» için, zalimleşmek istedim bu| kadar? İstihzalı oObir sesle: — Mazinin hikâyesi.. güzel bir eser İsmi olabilir» dedim.. «Beni di fırlattı yüzü: seven bir kadın vardı» da oldu- ğu gibi. Titrediğini ye Eziliyor, Jsevabını verdi böyle görmek bana öyle garib memnuniyet o veriyor ki. «— Evet, hakkın var, “güzel bir isim olabilir. Yeni eserimin ismi- ni sen vaftiz etmiş oluyorsun!» deyince, ime o hiddetten kan İhücum etti. Baştan aşağı sarsıl koyacaktım. «— Hayır, böyle bir şereften beni affedin, ben mazi ye değil, istikbale aid eserlerini. zin vaftizini yapmak isterim!» Bu bakışı ömrüm oldukça w nutamıyacağım. Gözleri kalbime saplandı sanki.. yarabbi bu bakı mâna, anladığım sekilde ise, hiç şüphe yok, bu sdam beni seviyor. Bana öyle #eldi ki, «— Sahi mi, ister misin bunu hakikaten ?» diyor. Gözleri parlamıştı, Bana doğru eğilerek uzun uzun yüzüme baktı. Ben de candan bakıyordum ona.. sonra başmı sallayarak, bir rüyadan u- yanır gibi, silkindi ve döndü. «— Bu mevzuu niçin benimle ko. oüzmaktan kaçıyorsunuz, yoksa yaranizı mi deşiyorum!u Hiddetle başını çevirdi; pay. lay bir sesle: Ts de — Affedin, sizi kırdım ve üz- düm!u Yalancıktan, mahzun, müked- der tavurlar aldım. Mendilimi gözlerime ogi düm. İçi kahkahala gülüyordum.. Büyük üstad, sevdiraceğim sana kendi- mi, sen, hislerinle mücadele ha- lindesin, lâkin, kafandaki kadın heykelini yıkacak, kaidesine ben çıkacağım, göreceksin! Ne de yumuşak kalbti, daya- namadı, «— Galiba ben de seni kırdım, ödeştik e halde.. bana darılmadın yal» Ayni tavurları muhafaza ede rek kırık bir sesle: «— Hayır!» im. (Arkası var)