van vom EEYE DA tarihi tefrikas: 42 PATRO HALILIN AKIBETİ lu ve Ali titremeğe başladılar.| Şimdi bu adam Patronanın gös terdiği müsamahadan istifade et meğe kalkışarak içeriye (koşup silâhını alır gelirse, müthiş bir çarpışma olacağından korkuyor. lardı. Urlunun Patronadan aşağı kalır tarafı yoktu. Hatiâ, yata -| ğanla hücumda Helilden üstü tarafları da vardı. Karşısında ili, kelle kulak ada -) nü görünce, Pat. rona Halil daha meydan okuyu- cu bir «kıyaklık» göstererek ar - dında duran Musluya döndü, o- nun silâhlığındaki karakulaklı| palayı birdenbire çekip sıyırarak Urluya uzattı: — İşte bıçak! | Urlu hâlâ tereddüd ediyordu.| Halil elindeki yatağanın geniş| yüzile muhatabının omuzuna Yı vaşça vurark bağırdı: — Al bre avret yapılı! neden durup düşünürsün? — Ya bu avret kılığı Urlu kara ve azgın bir boğa «Urlus dirler? gibi! «Eh.. Yoldaşım!n diye bö-| Urlu az daha yana sıyrıldı, gürerek birdenbire uzatılan koca maksadı bir adım kadar ortada| bıçağı kavradı, iki adam şimşek bulunan kapıdan içeriye dalmak gibi iki zıd istikamete açıldılar, tu ye Halil şimşek gibi Kö aralarında üç metre bir açıklık! palı kapının önüne sıçrıyarak| hâsıl olm Me Br Kahveci Ali ellerini açıp: — Bre biz seni âdem sanup man, uruşacaklar yoldaşım kol kethüdası, ardınca sekbanba ye Keçik. Tüm ki ihti tmiş idük, meğer sen İbrahimi iâlcinin arasına atılacağı zaman, ya taş çıkartacak bir sefih| bu ana kadar şaşkın ve nutku tu. tulmuş gibi söz söylemiyerek ha- reketsiz duran köse o Abdülgani Efendi ortaya atıldı: | — Ere bu ne hal? ' zapteylen deduk isek kendunize mal eyleyüp «odalık» dahi alı içine kapanın mu demiş —ı. Urlu yoldaş içeriye çekilmek için bir hareket yaptı, kimbilir belki de gidip silâhını almak is tiyordu. Patrona beyaz ontarisi- nin yakasını kavradı: — Cevab ver imdi. Bana: «Patrona Halil» dirler. AÂdemi pâre pâre eyler, çınar dalına sal beylerüz! Patronanın ardındaki ayak- daşları taştan kesilmiş gibi ha- reketsiz duruyorlardı. Urlu bir adım yana çekildi: — Bize dahi Urlu dirler yok daşım! Patrona tenezzül etmiyen ha- Ya, karetli bakışlarla bak — ile mi «Ko P, İmişsin | Urlu dişlerini gıcırdata gıcır- data gözlerini devirdi: — Lâkırdını sakın yoldaşım! — Ya, sakınmaz isek? — Anı kendün bilürsin. Silâh- sız âdeme yiğitlik satılmaz! Odadakiler bir an için gözle» rini yumdular: Halilin o palasını çekip beş dakika evvelki arka - daşını parça parça edeceğini sanmışlardı. Patrona acı acı gü - kırılan kapıdan içeriye itcledi. lümsiyerek kapı önünden açıldı!) © Patrona Halil geniş odada ken — Var imdi yiğitisen işerüdeldi başma kalmıştı. Abdülgani «avret» yanına koyduğun silâhı-| fendi gülümsiyerekten oğluna s0 nı al da geli , kuldu, koluna girerek yavaş ya- Urlu tereddüd ediyordu Mus- vaş dışarıya çıkardı. — Dur Urlu! Urlu bir an için durdu. Köse adam Patronaya döndü! | — Kıpırdanman Halil! Zaten birbirlerine saldırsalar| ihtiyarı vuracaklardı. Muslu kar) palı kapıya koşup bir tekme vur- du, Urluyu kolundan krvriyarak E- seurre£ KAZISI TUNSAMAMEN Çıkar | Haa SON POSTA «Son Posta» nın edebi romanı: 96 Erkeği NA Yanındakiler genç ve toy ada- mı büsbütün öfkelendirmemek için “seslerini o çıkarmıyorlardı.| Yürüyecekleri zaman, yaşlı bir kadının sokak kapısı önünde bek| liyen OUrlunun © muhafızlarına doğru sokulduğunu (o gördüler. Kadın yüksek sesle sordu: — Urlu ağa efendimiz bunda mudır? Muhafız başını salladı. İhti - yar kadın kapıya doğ lerleyin ce Patrona önüne dikildi: — Kimi ister idiniz valide? Kadın şaşırdı: — Urlu ağa efendimizi göre- cek idik. — Anı görüp ne ideceksiz? Kadın koynundan bir çift al - tın bilezik çıkardı: — «Solma» vardır. Ağaya sa. tılmış idi, şu bilezükleri verecek idük! —ı. Patrona Halil dikkatli dikkatli ü baktı. Abdül. siyerek kadı » na yanaştı: Bacı az intizar eyliyemez misiz? Kocakarı alanlıyor yibi görün meğe çalışıyordu, gözlerini aça aça cevab verdi: — Vaktimiz yoktur sultanım. Bilezükleri verip hemen döne- cek idük,. — Ya, zahmet idüp gelmiş iken bir kahve dahi içemez mi. siz? — Su dahi içecek vaktimiz yoktur. Sahibi devlet hazretleri kethüdası kon: gelüp valide sultan o daire: çün w«cevvari» mübayaa eyliyecektir sultanım. Anı dahi «Selma ya haber vere- cek idük. Kadın kapıdan içeriye girmek için acele ediyordu. Patrona Ha- — Artık sizden hiç bir şey saklıyacak vaziyette Her şeyi biliyorsunuz. Bu meydana çıktıktan sonra ben ya- şamamalıydım. Yüzünüze nasıl bakabildim, şimdi odanıza nasıl! gelebiliyorum, bilmiyorum. Ar - tık ben şuurunu tamamen kay - betmiş bir insanım. Yalnız şuu - rumu değil, ar, haya duyguları- nı da kaybettim, Benden nefret ediniz, beni dünyanın en ahlâk- sz insanı olarak tanıyınız, lâkin yalvarırım size bana acımayınız. Hayır, hayır merhamet istemi - yorum. Kendime acındırmak is- temiyorum. Merhmet saçan göz- leriniz beni damla damla eriti - yor. Zavallı bir insan olduğumu yorum. Lâkin zavallılığımm yüzüme vurulmasına tahammü - lüm yok. Kaç gündür hepiniz ba- kışlarınızla «zavallı çocuk!» di. yorsunuz; gizli gizli konuşuyor- sunuz, Bugün Meserret ablamla| beraber çıktınız. İstanbula ka - dar hep benden bahsettiğ kulaklarımla duymuş gibi biliyo- rum, Tahammül artık.. Gene Başkaları olaydı, küst yesiz, diye hakaret ederler, ko- varlardı. Ben buna lâyıkım da... Amma, elimden gelmedi, kabil olmadı Vedad Bey! Bıra- kınız size isminizle hitab'ede - yim. Bu son defa olucak, son defa| hir damlasını söyliyebileceğim bunu... Bilmez-| 0. siniz, size neler söylemek İ rum. Kafamda ne zengin dü edemiyeceğim| insanlarsınız.| çekeyim diye mi? Çilem az mi? h, terbi -| kasıkan bünahierin sn kadın nezaketinizi sevdim; bana gös - rimde kim olsaydı bu âkibete di şecekti Vedad Bey! Büyü kımla nâçiz varlığım ari zildim, mahvoldum. Siz herkesi z eden büyük bir san'atkâr, yakışıklı bir erkeksiniz. Bense, zavallı bir yetim. Nasıl olur da bana bakabilirdiniz, nasıl olur da ben sizin için bir ümide düşebi « lirdim. Amma bu da güzel şey, hiç bir ümid taşımı hiç bir şey beklemeden, gizli gizli sev. mekte de başka bir zevk var, Bir gün geldi yaptırdığı deliliklerden kork « tum, kendimden iğrendim; sizi rahatsız etmekten, etrafı şüphe - lendirmekten çekin Ölüm bana ebedi saadet halinde gö - ü. Tereddüdsüz, tedarik «t- bardak tentirdiyotu iç- tim. Beni ime götürecek bar - dakları dudaklı m götürü; ken, bu mayiin üstünde bile sizin hayaliniz vardı Vedad Bey! Ooh, niçin kurtardılar beni... Iztırab Yalvarırım, biraz daha dinleyi. niz beni, Söyledikçe açılıyorum. Bunları söylemeden gidersem, sİXİ| bütün bunlar içimde kalırsa, biç sevmemek, size bayran olmamak rahat edemiyeceğim. Beni, a fasına bir darbe yediği balde, hü lâ dilinin altında kalan son ze - saçmak için çır- pınan bir yılan gibi görüyorsu. nuz belki de... Bırakın, bu ka - -İdar da insafsız davranmak be - celer var. Fakat, dilimle ârala -İpim hakkım olsun! rında hiç bir münasebet yok. Ben tahsilsiz bir kızım. Güzel konu- esmıyorum, ağzıma he gelirse, kalbim kulağıma ne fısıldırsa 0- söylüyorum. *, Vedad bahce kapısını açıp içe- denberi 8e- müze kors pu Bey, si ri şirdiğiniz ilk gü viyorum. Ooh, yü: Kl bilezikleri çekip aldır — Anları biz virürüz valide, şimdi Urlu ağayı göremezsiz. (Arkası var) — Sizi sn İne sandet!... Beyz saçlı muhte- sem basmızı sevdim. Mağrur şah- siyetinizi sevdim, oKibarlığınızı, Nefes almadan dinliyorum o - nu... Öyle içten, öyle hülyah ko- nuşuyordu ki, kulağım “dibinde hazin bir parça çalınıyor zanne. diyorum. Daha çok şey söylemek ihti - yacında olduğunu da biliyorum. Kafasında tasarlıyarak, sıraya rak odama geldiği, sözle - i unutmaması, © heyecanını kaybetmemesi için, tek kelime söylemiyorum, | Derin bir nefes aldıktan sonra değilim.) terdiğiniz yakın alâkayı sevdim.) vaziyetini kat'iyen bozum; ır| San'atınızı sevdim. Benim ye .|tekrar konuşmağa başladı: — Ben gitmek istiyorum Ve dad Bey! Siz mütemadiyen g'z) müzakereler yapıyor, nasl ha reket etmek lâzım geldi. şünüyorsunuz. Bu işe bir bulmak için kafa yorduğunuzı inkâr edemezsiniz hiç biriniz Sizi azabdan kurtarmahıyım Meserret ablamın derdi kend'n yetiyor. Bir de benin: yüzümder üzüntü çekmemeli. Siz, merha metten ezilmemelisiniz, çarey ben buldum. Hakkımda kararını zı vermeden bunu bana incitme meğe çalışarak bildirmek yolla rını aramanızdan evvel ben dav randım. Bu kadarcık olsun guru rumu kurtarmama müsaade edi niz. Gideceğim; en iyi çare bu İdur. Evvelâ şayanı merhamet bi> İmahlük, sonra da tahammül e dilmez bir bş belâsı telâkki edil mek istemiyorum. Samsuna mut laka gitmeliyim. Mezerret ah ilam, bu kararımdan kuşkulana - İcak, gene bir çılgınlık yapmam dan korkacak. Bunun için bana İyardım, yanında fikrimi taswk Jediniz. Sizden bu ilk ve son ri İcamdır. Zavallı çocuk, zavâlh bedbah! İkız. Sana ne söyliyeyim; bize ta. kaddüm ettiğini sanıyordün. Hel bu ki, biz insafsizlar bu, karı senden evvel verdik. Kâlhim parçalanıyor, merhamet, sana bir eyler söylememi emrediyor, Lâ. İkin ne söyliyeyim? Beni sevmiş: jsinş sevebilirsin! Kabahat be « İnim mi? Ben sana çeşidli sebeb. İlerle yaklaşamadım; suçlu mu yum? Ben bir defa daha günahkâr olmamak için, sana riyakâr dav. ranmadım. Sana mukahele et miş görünebilirdim. Yapamadım bunu... Hâlâ başı önündecelleri diz - leri üstünde kavuşmuş, kıpırda Gem oturuyordu. (Arkası var)