Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Yazan: Francis de Croisset: İlk bakışta, Paris, okuma salo - nuü; banyo datrelerile; Avrupa ve - Amerika vapurlarının ayni, fakat nedir bilmem, bir moksanı var. Konforlu gibi görünüyor da; ra » hatsız. Onu inşa ve tertib eden in. sanlara mahsus alarak yapılma - miş. Hepsi Fapon olan yol arkadaş larım, bu azablı dekor içinde, ben- den daha rahatsız görünüyorlar.' Bilmem neden; bu gemi bana, ve. zir Hasanla hamıdağası; Fl Perne- ki'nin hikâyesini hatırlattı. O hikâyenin, ilk bakışta, bir Ja- pon gemisindeki Avrupa konfo .- rile alâkası yok gibi görünürse de, bir benzerlik arzettiğini söylemek , hatalı olmaz. Yumusat bir koltuk yapabilmek için, o koltuğa otur « manın zevkini tadacak kabiliyette olmak lâzımdır. Kullanışlı bir do- lab icad edebilmek icin, o dolaba eşyalarınızı verleştirdiğiniz. ta - hayyül edebilmek gerektir. Bir karyolanın haşıucuna bir gece lâin bası veya bır çıngırak yerlestir . mek için, bumları rahatça kullan. mayı bilmek lâzımdır. İste, bu gi-' bilere, her şeyin yeri; garib bırl şekilde tanzim edilmisti. Gerçi| Avrupakârt olan kamaram her türlü zaruri eşyayı ihtiva ediyor. du amma esrarengiz bir efsun ese.- ri gibi, niç birisi ne tamamdı, ne de yerli yerinde bulunuyordu. Her ; şey, birbirine uygun olarak ters. duruyordu. Vişiden gelmediği hal.ş de Vişi markasını teşıyan Vişi Su- yu şişelerine varıncıya kadar üze. rinde «yumurta alaflorantin», ya- hud ekalkan dilimi» veyahud «esül. çah rümstek alaborn» diye yazılı o lup da, hiç birisi rumstek, york, hattâ kalkan ' balığı olmayan ye . mek listelerine varımcıya kadar! Daha sonra; garb otellerini tak.. lid eden bazı palaslarda bu ayni huzursuzluğu hissettim. O büyük oötellerin Tokantasında insan, bira- hanede şarab ısmarlar veya balık. çıdan et alıc gibi bir hisse kapılı- yor. Bir de; Japonlarır, bu bina « ları bir nevi 1stihfafkâr müsam-a Ordudaki rütbem neymiş? LT ti tâ belki de, Japon konforünün ne kadar daha değerli; daha nadide ve muntazam olduğunu bize his - settimmek içın yaptıkları imlbar geliyor. Japonyanın gözü Tokyodaki Fransız dostiatım, bana, gemiye çektikleri bir tel . grafta karaya çıktığım zaman, ba- na Japonyada lütfen rehberlik et. meğe muvafakat eden Mösyö Siao Yamazuki'yi bulacağımı — haber vermişlerdi. Fransız elçisi; Tıhlim. da, bir konsaloshane memsurunun beni bekliveceğini yazıyordu. O . rada ne Mösyö Yamazuki'yi gör - düm, ne de konsolosluk memuru - nu. Yalnız, Kodak makineleri el . lerinde birtkac gazeteci vardı. Fil - hakika; Japonyaya bir ecnebi gir- di miydi, derhal kendisinden mü. lâkat isterler; daha doğrusu; bu iş; gümrüğe adım atar atmaz baş- lar. Yanımda, bir küçük sandık ki. tab vardı. Andre Bellesat; Clas . sole Farröre, Lafadio Hearn;Emile Hovelague, Andr3 Viollis, Ren& Grausset ve Maurice Lachin'in he- nüz intişar etmemiş yazıları. İlk gümrük konirelü gemide yapıldı- #ınmdan; gümrük başmemuru; ba- na; şüpheli bir nezaketle sordu: — Bu kitahların her biri kaç sayfadır? Farkında olmadığımı ve bu - nunla meşgul olmak, sklıma bile gelmediğini söyledim. — Bazıları niçin kesitnmemiş?. — Seyahat kitablarile dolaş . maktan hoşlandığımı, fakat seya - hatin eğlenceli tarafları, bu kitab- ları okumama bazan meydan ver- mediğini anlattım. Sonra; muhtelif bazı sualler sondu. Japonyada ne kadar za - man kalacakmışım? Oraya niçin gidiyormuşum? — Orada dostlarım kimdermiş? Bir kredi mektubum var mi imiş? Kaç paralıkmış? Evli mi imişim? Karım niçin yanımıda değilmiş? Komünist mi imişim? DA ğeğln Zeme ei BU ĞÜĞ * Tercüme eden: H, V. Japonların ince tecessüsleri hayattaki rütbem neymiş? Mem. leketi hakkında yazı yazacak - mı imişim? Hangi gazeteye yazı ya - acakmışım? Ve nihayet, Japonya. yı sevmek niyetinde mi ım'şim? Bu son suale cevaben, Japon « yayı sevmeğe âmade olduğumu, İfakat bunun, bir parça da Japon- yaya bağlı olduğunu söyledim. Milli tecessüsü tammamen tat . min edildikten sonra; memur; ce- binden bir kâğ'd çıkardı ve: — Teşekkür ederim, cevabları. |nız tamam, dedi. Maamafih; Man.- çuko imparaloru taralından huzu. ra kabul edildiğinizi: Mösyö Ya. Mmazuki'nin sizi Kobe'de bekledi - ğini, Çinde üc ay değil, üc ay on ;bir gün kaldığınızı söylemeği u- nuttunuz. Hiddetlendim: — Mademzi bütün bunları bili. yordunuz; dedim; bana ne diye bu kadar sual sordunuz? Yüzüme baktı, gülümsedi, iki kat eğildi ve cevab verdi: — Nezaketen. Sonra bir Jütfü mahsus olmak üzere, kendisine «muhterem» kart vizitlerimden bir tane vermemi ri. ca etti ve ilâve etti: — Hatıra olarak evimde sak yacajğıtın. Muvasalat Öğleden sonra saat ikide, gü - neşten bembeyaz kesilen r.htım - da, fransızca konuşan; gazeteci - lerden biri, bana; Kyoto'ya kadar refakat teklifinde bulundu. Bu su- retle benim; bilgili muhaverem - den istifade edecekmiş, Görünürde tek taksi yok. Bir arabacı; eşyamı, çekçek arabasina yükledi ve yaya olarak gara doğru ilerlemeğe baş. ladık. Bitkaç metre ötede bir oto- mobil duruyor. İçinde; gayet ihti. yar bir zat oturuyor. Gayet yor- gun bir hali var, Başında melon şapkası, gri İplik eldivenli elle « rini bir şemsiyenın sapına daya . mış,oturüyor. Uyuyor. Konsolos- luk memuru olduğunu sonradan öğrendim, (Arkası var) Ağır ağır merdivenleri holde karşı karşıya ayakta muştuk, Bu son sözler beni imütessir etti, bir hamlede ceketi. in iki yakasını tuttum. O kadar Şuzun boylu idi ki ben yanında kü. igücük kalıyordum, Konuşmak için başum kaldırmağa mecbur oldum. Küçük beyırşıiz somurtuyordu. Her zaman güler yüzü değişmiş,, kaşları çatılmıştı, — Ne fena bir arkadaşsınız Bü. lend. Şimdiye kadar sizin hoşunu- Za gitmiyecek hareketlerden ka - içındığım halde haksız yere bana Çatıyorsunuz, — Size öyle demek düşüyor. — Bunu isbat edeceğim. — Ediniz bakalım. — Sizi Yir ağabey gibi sevdiği. âmi göstermek için, bayram, yıl- bat pibi bir vesile ile bana bir hediye vermenize muvafakat edi. yorum. — Aramızdaki mesafevi aşma - mak için o ne büyük ihtimam ve takayyüd! — Başka türlü olabilir mi? — Pekâlâ... Bayram ne vakit - tir? — Bilmem, takvime bakalım. — Tarihin ehemmiyeti yok, he. le biz alınacak hediye hususunda imutabık kalalım. — Aceleniz nedir Allah aşkına. Niçin mutlaka bugün karar ver - mekte ısrar ediyorsunuz? — Sahi .. Bana mutlaka almak istediğiniz kıymetli şey nedir? — Bir madalyon. — Niçin? Fakat sorarken birdenbire an- inmiş, dur. #ladım. — Ha! Lu muydu? — Evet... — Kocamın... Maymunun res.- i g — Evet... Genç adamı daha iyi görme'k tçin bir adım geriledim. — Siz galiba Ömer Beyi sevmi. yorsunuz? — Ondan nefret ediyorum. — Evet... Sizin kocanızdır. — Bu bir sebeb değil; onun ye- rinde başkası da olabilirdi. — Ondan da nefret edecektim. Bülendin bu sözlerinden hoş - lanmadım. Kendisine sert bir ce . vab verecektim amma kıymetli ar- kadaşlığımızı düşündüm, beni elim den tutup ümidsizlikten kurtardı. ığımhmladımveonanmknl- imden taşan dostluğa, minnettar. hiğa hürmet ederek sözlerine biraz evvelki gibi şaka ile mukabele et. meği münasib gördüm. — Siz hastasınız Bülend... Fik- ini sabit denilen asabi rahatsızlığa tütulmuşsunuz. —Allaba şükür ki Ömer Bey uzaklardadır, yani teh- like sahasının dışındadır. Fakat a, sözlerim: hiç şaka gibi kabul etmedi; somurtkan bir sesle, cevab verdi: — ÖOnu görmeği pek isterdim. Hakkında neler düşündüğümü su- ratına haykırmaktan memnun o - lacaktım. — Susun, yoksa gücenirim. Ko- cam için o nasıl sözler öyle? — Dün akşam siz de... — Evet, dün akşam ben de o. Nakleden: Muazzez Tahsin Berkand idalyonu gösterdim. Kıymetli taş lar arasında gorilin çirkin yüzü si rıtıyondu. j — Görüyorsunuz ya Bülend, bo yere kavga etmişiz, Annemin el « masları arasında isime yarıyacak daha pek çok şeyler varmış. _ Yarı öike, yarı sevinçle yüzüm€ baktı. — Bir saattenberi benimle ala ediyormuşsunuz. Halbuki ben sizi icidden bir hatıra vermek istiyor dum., Ne ise, mesele bunda değil imdi. Ben asıl sizin dün akşam&l öfkenizi unuttuğunuzu. zannede irek üzülüyordum.Hayatta bazı şeyi leri ebediyen unutmamak ve affe! imemek lâzımdır Neriman, Bu a dam size karşı çok alçakça ve İbaca hareket etti Dudaklarımdan titrek bir te İ ibessüm geçti. — Onun hareketlerini tenkid e-i derken bu ne kadar ateş! Siz, his-i lerini gizliyermtyen ve onları açığa: yuran kocaman bir çocuksunuz. — Bana bu şekilde hitab etme ten sizi menediyorum Neriman, Peki, peki, darılmayınız. Ya inız sizden bir vâüd istiyorum. nun yazdığı mektubu beğenmemiş tim, — Bugün de ayni fikirdeyim. — O halde madalyonu alabili - rim, — Hacet yok, — Neden? Birdenbira keyfim yerime gel. di, neş'eli bir 'kahkaha ile güldüm. — Madalyonu alırsanız fena bir| sürprizle kargşılaşacaksınız. Biraz geç kaldınız azizim, Havretle yüzüme baktı. — Ne demek istivorsunuz? — Sevgili kocamın kıymetli resi mi tam iki saattenberi boynumda asılı duruyar, kalbimin üstünde dinleniyor. Bunu söyliverek, muzaffer bir .|Jinsan gururile yakamın arasından ince bir zincir çıkardım, pırlanta| — Neden? Size bir şey mi yap. idi. o güne kadar gamsız ve düsünce- kabul etti: — Söyleyiniz, ne isterseniz şim : kabul ediyorum. n — Teşekkür ederim. O haldej, bundan böyle Ömer Beyden bah £ iz. Sizin ağzınızdan onun; . ismini işilmek bana çok dokunu- | yor ve onun h imaları - nızdan müteessir oluyorum. Canının sıkıldığını belli etme-İ — Çok müstehzi miyim? Fazlai ametsizce mi hüküm veriyo- irum? | — Belki de... Maamafih, ne o-: İlursa olsun artık kocamdan bah - setmiyelim olmaz mı? Birkaç gün sonra uzun bir seyahate çıkacağız, siz bir genc kız gibi neş'e icinde ile cevrelenmiş minimini bir ma- gülüp oynamak, gezip eğlenmek İstiyorum. ( t var)