Hergün Alman - Fransız Anlaşması Muhittin Birgen ransanın silâhlarını teslim ettiği (Otarihtenberi (o bir seneye yakın bir zaman geçti. Bu müddet esnasında, galible mağ - Jüb arasındaki münasebetler muh- telif sahalar geçirdi. İlk safha: Almanlar, Fransaya karşı kazandıkları galibiyeti, bw komşu milletin şeref ve haysiyeti. ni ihlâl edecek hadde kadar gölür- mekten çekinmekle kalmadıkları Ribi bilâkis onunla anlaşmayı te- min edecek bir hava içinde dut - mıya ehemmiyet verdiler. Meselâ, Almanya, ke: vasıtalarile Fran- sanın harab olan birçok şeylerini ihvaya ehemmiyet verdi. Hasad 15- İeri için yardım etti, Fransanın muhtaç olduğu şeyleri ona temine çalıştı. Bu havayı Fransada anlıyacak insanlar vardı; Mareşal Pötain biz- zat bunlardandı. Bunun için, Ma - reşal Bay Hitlerle tarihi bir e - hemmiveti haiz bir konuşma yap- tı ve Fransa ile Almanya arasın- da (bundan böyle samimi bir iş birliği siyaseti kurulmasına söz verdi. İkinci safha: Bu safha. iki mem- leket münasebetleri bakımından, Fransada bir kısım insanların an- lıyamıyacakları yeni bir cereyana karşı bu memlekette cereyan eden bir reaksiyonla başladı. Bu reak- siyon, Lavalin şahsına tevcih edil. miş bir hareket şeklinde tezahür etti ki, aradan geçen zaman, bu- nun, daha ziyade, Fransaya mah- sus siyasi enirikalardan ibaret bir şey olduğunu göstermiştir. Lavalin Pirise hicreti ile başlı- yan bu ikinci safha, Alman - Fran- sz münasebetlerinde, iş birliği ka- rarına karşı bir reaksiyon şeklin- de tezahür etmiş olmakla beraber, Almanyanın gösterdiği hazımlılık, mareşalin gösterdiği fikre ve siya- see sadakat sayesinde tedricen yeni bir salâh devri hazırlanma - sma mâni olamadı. Almanya ile anlaşmak fikrine sadık vı beri zaten bu fikirleri miş olan bir kısım ileri gelen Fransızların Parise çekilmeleri ve orada toplanmaları üzerine, Paris, Alman - Fransız anlaşmasının pi- şirildiği bir ocek halini aldı. İşbirliği siyasetini müsbet he - Geflere doğru götürecek esasları hazırlamaktan ibaret olan bu ikin ci münasebat safhasında, Amiral Darlan, mütemadiyen Parise gidip geldi. Bir taraftan Paristeki Fran- sızlarla, diğer taraftan da Alman- larla yaptığı muhtelif temaslar a- rasında, işbirliği fikrinin müle madiyen lemekte olduğunu gös teren alâmetler devam etti. Bu - nunla beraber, işbirliğinin sağlam olabilmesi ne gibi esaslara is- veya ettirilmek is- tenildiği hakkında şimdiye kadar ya hiç bir şey sızmadı veyahud pek az bir şey mslüm oldu. Üçüncü safha: Amirâlin Füh - rere yaptığı ziyaretle başlıyor. Ol zamana kadar her şey hazırlanmış bulunduğu için, bundan dört gün evvel Amiral, Bay Hitler'tarafın- dan kabul edilmiş ve orada her şey tarafeynce tasdik ve teyid olun » muştur, Alman kaynakları bu anlaşma hâkkinda ketum görünüyorlar. He nüz pek az bir şey söylediler. Hat- tâ Vichi de çok bir sey söylemi - yor. Fakat; buna mukabil, bütün müzakerelerin sahnesi vazifesini görmüş olan Par's, çok sey söylü - yor. Oradan çıkan havaya bakılır- sa iki memleket arasında çok esas- lı bir anlaşma yapılmış olmak lâ- zım geliyor. Bu anlaşmaya tavas- sut etmiş oldukları muhakkak bu- Yunan bir takım Fransızların elin- deki gazetelerin kulakları herkes- ten daha iyi ve çok duymıya mü- #aiddir; işte anlaşmanın ehemmi- yeti üstünde ısrar edenler de bu gazetelerdir. Şu halde onların de- diklerine inanabiliriz. * Acaba, anlaşmanın esasları ne- lerdir? Halen merak edilecek de yalnız bundan ibaret oluyor. Bizim uzaktan bir şey bilme » mize imkân olmadığı için bu hu- susta söyliyeceklerimiz ancak tah. minlerden ibaret kalır, Karışık bir sürü meseleler arasında tahminler yaparak okuyucularımızı lüzum » suz yere işgal etmekte de mana görmeyiz. Zaten, uzun zaman da merakta kalmıyacağımız muhak »| kak olduğuna e, b'raz sabre « dersek anlaşmanın eserlerini gö - roceğiz. Muhittin Birgen SON Resimli Makale: Fransız muhazrirlerinden Chamfart bir gün küçük vilâyetlerden bi rinde Fransanın en iyi bir tiyatrosnun verdiği bir temsilde hazir bu. lunmuş, görmüş ki halk hiç alkışlamıyor, oyunu hiç benimsememiş. tir. k Yorgunluk («Son Posta» nın doktoru yazıyor) Çok umumi ve şümullü bir ta. birdir. Derecesine göre alelâde ve geçici bir histen başlayan yorgun. İuklar insanda hattâ hoş bir his tev. lid eder ve derakab istirahat et- mek ihtiyacını uyandırır. Bundan sonra derin bir bitkinlik (haline, takatsizlik derecesine okadar giden muhtelif yorgunluk şekilleri vardir ki bu son şekiller herhangi bir isti. rahat ve sükünetle asla zail olmaz, devam eder durur. Bu gekilde ar. tık irade kudreti de hemen hemen zail olmuş gibidir, Maamafih bu yor gulnukları ve takatsizlikleri felç - “İllerden ve parezilerden tefrik etmek lâzımdır. Çünkü felçlerde artık vü cudun herhangi bir kısmının bir is) '< tek ile hareketi mümkün değildir. Yorgunluk ruhi ve entani birçok âmiller tahtı tesirinde tezahür eden bir ârazdır. Birçok ozamanlar ba- sit bir histen ibaret olan bu öraz bazı defalar şiddet ve devamı ve her türlü tedavilere | taannüdü ile hakiki bir hastalık ârazı sayılabilir. Yargunluk hissi ekseriya fiziyo. lojik ve normaldir. Büyük ve de « yamlı bedeni veya fikri çalışmala. rı, ruhi sadmeleri, şiddetli veyahad çok uzayan birçök taharsiyat ve mesaiyi müteakib duyulur ki bu se beblerin ortadan kaldırılmasile, is. tirahat ile, uyku ile derhal kaybo-| lar. Anormal ve marazi yorgunlukla ya gelince: Duyulan büyük bir takatsizlik ve bitkinlik gerek fikri ve gerekse bedeni yorgunlukları mucib olan sebebler ortadan kaldırıldığı halde dahi devam eder. Yorgunluklar umumiyetle bel ta rafında hissedilen müphem ağrı - İsr ile kendini gösterir. Maraz ve yorgunlukların telif sebebleri vardır. Evvelâ cümlei asabiye hastalik- ları bilhassa umumi inhitat, sıkıntı. lar, dicret ve navresteni gibi rubi gayrı tabiilikler, Bundan sonra kan hastalıkları neticesi görülen yorgun tuklar ki başta fakrüddem ve klo. zor gelir. Bunlarda hastanın rengi soluktur, dudakların rengi tama - men uçuktur. Bu gibilerin kanların aki kırmızı küreyvatın bazan ade di, bazan hmoglobini azalmıştır. Bundan sonra ifrazatı dahiliye geddelerinin bozukluğu neticesi gö. rülen takatsizlikler ve yorgunluk . lar gelir. Başta böbreklerin üstün- daki mahfazanın hastalığı Adison hastalığı sayılmalıdır. likta o kadar çok takatsizlik ve hal sizlik görülür ki hastanın bünyesile asli kıyas edilemez. Hasta adım cak halde değildir. Halbuki ken dini o kadar zayıf görünmez. Nihayet marazi O yorgunlukların sebebleri meyanında üç büyük müzmin entan zikredilebilir: Bunlar da verem, frengi ve ma- larya hastalıklarıdır. Bunlardan ma «da bünyevi bazı hastalıklar mese. lâ bilhasın şeker hastalığı, ve fazla şişmanlık, damar katılıklar tansi. yon Fazlalığı, müzmin böbrek has- talığı neticesi kanda ürenin artması gibi sebeler de derin takatsizliği mucib olurlar. Basit ve normal yorgunluklar fikri veya bedeni bir çalışma esna. s#nda vücudda biriken bir takım zehirlerin derhal vücuddan def ve, (Arkası sayfa 6 sütun 6 da) muh. Bu hasta .! “Aynı muharrir, aynı şehirde bir gece sonra çok fena bir tiyatro- Bun temsilinde hazır bulunmuş, bu defa da hayretle görmüş ki halk ölü artistleri candan alkişlamaktadır. POSTA Sözünüzü dinletmek istiyorsanız, anlaşılmasına ehemmiyet veri. yorsanız birinci derecede dikkat edeceğiniz şey muhatabinınzin fik. ri Ve harsi derecesini doğru olarak tayin etmek ve kullanacağınız di li onun fikir ve hars derecesine göre ayarlamaktır. Aksi takdirde müdafaa ettiğiniz dava ne kadar doğru ve menfaate uygun olursa olsun hiç kimse sizi dinlemez, omuz silkerek geçer. satana ime sapan kaan mg sne sasamar anama man memenna Thomas Moore (Tomas Mur) İngiliz şiirini en yüksek mın - #âkalara çıkârarak iki şahika teş- kil eden şairlere ulaşabilmek için o irtifaların etrafında halka çevi- İren tepelerden aşmak lözım gele- İceğine işaret etmiş idik. O iki şa- hikaya isimlerini birer meşele parlakhığile rekzeden şairler Byron - Bayrön ve Shelley - Şele- Tr. Onlara kâdâr yürüyebilmek | seri atlamalarla geçelim. Bunların yalnız başlıcalarına uğramak mec- buriyeti var. En evvel ör üze çıkacak isim Thomas Moore-dir. İrlandalı idi, 1780-1832. Yeşil Erin adasının Jetafetlerile o mütenasib bir lisan ile memleketinin güzel liklerimi terennüm ettiği «İrlanda neşideleri> ile şöhreti teessüs etti. Ondan sonra Anacröon tercemesi- ni verdi, daha sonra Lâtin şairi Catulle-i taklid ederek «Küçük| | Tom-ın neşideleri» namile kısa! manzumeler yazdı. Zengin hayalr birçok zeminlerde mahsul verdi. | Hieviyeler, &pitro denilen oman-| zum uydktublar, kasideler, Ballade denilen neşideler yazdı, bunların arasında «Meleklerin aşki» nami- İle şark tarzında bir uzun manzu- me İnşad etti, fakat asıl şöhreti Lalla-Rook - Lâle ruh namile yaz- dığı gene şarktan mülhem bir ese- rile tecessüs etti Bu eserinden, sonraları bir sahne eseri çıkarıl- mış ve bunun için birde beste tanzim edilmiştir. Bu son eseri mensur olmakla beraber bastan- başa şiir ile ve hayal servetile do- ludur, o kadar ki bu şiir ve hayal mebzuliyetini kelâl verecek de. recede müfrit bulan münekkidler olmuştur. Şairin bundan başka bir İçok mensur eserleri de vardır. | Bunl tebahhurla yazılmış olan «İrlanda rihi» zikredilmelidir. Vefatından sonra da hatıra neşredilmiştir. Willlam Wordworth (Viliam Vordvors) 1770-1850. Bu şairin eserleri bir İSTER iNAN, İl Her iki taraf da tekrar söyle- diler: — Muharsbe sonuna kadar de- vam edecektir, dediler. Bu cüm levi biraz daha genişleterek, O halde: — Muharebe dünyanın sonu- na kadar devam edecektir, şek- İlinde hükmüne varmak müm- kündür. Bir numaralı büyük muhare- bede de aynı ruh haleti aynı ka zafere ka- dar devam edece! feniliyor du. Hakikaten de nihai zafere arasından pek derin bir) Sekiz İngiliz şairi bes YAZAN mii i Halid Ziya i Uşaklıgil İseserererenseassansusaana sea sasaaasan dereceye kadar tasayvufi ilhamla- n andırır ve Eflâtunun fikirlerin- den iktibas edilmiş şeylerle vah- deti vücud akidelerinin sislere bü rünmüş, lâkin huristiyanlıktan &- lâkası çözülmemiş bir şeklini ira eder. Halkı pek cezbedememiş o lan bu şair asıl edebiyat mün'e- afbleri tarafından büyük takdir- İerle telâkki olunur. Birçok zumeleri içinde en ziyade beğeni- len «Seyran» isminde uzun bir kâ- sidesidir ki saf bir şiir ile doludur. Robert Southey “Robert Sauvdey) 1714-1843. O devrenin en bol e- ser vücude getiren bir edibidir. Manzum ve mensur, hepsi san'at ile yazılmış vüz cild kadar eseri vardır. Bu kadar mebzuliyet için. de yazılarının kâffesinde ayni de- recede yüksek meziyetlerin bu- lunmasına imkân olmamakla be- raber bir çoklarında hayalinin ser- veti görülür. Gençliğinde eserleri pek rağbet celbetmediğinden oldukça müza- yaka çekti. bunun icindir ki içti mal teskilâtta ıslaha muhtaç ci- hetler gördü. Tam bir müsavat ta- hayyül ediyordu, Fransa büyük ihtilâlinin cçılgınlıklarına temayül gösterdi, lâkin daha sakin ve mu'- #edil fikirlere rücu' etmekte gecik- medi. Hele hükümetin lütuflarına mazhar olarak memleketin resmi şairi Ünvanını ihraz edince ve ma- işetine bir bolluk gelince o müfrit İdüsüncelerden tamamile uzakla- sarak mütemayiz sınıfların bir müdafi'i kesildi. Havatm dağda- ğasından çekilerek bir inziva âle- minde ve refah İcinde kırk sene bir istirahat ve mesai devresi ge- çirdi. Burada İsaliyeti her zemi- ne uğradı; münekkid, müverrih sıfatile mebzul eserler yazdı, faköt sesemamunmanemen sa rare seRARARAME KABAN İSTER iNANMA! kadâr devam etti, fakat sonra sulh gelmedi, ancak 20, 21 sene süren bir mütareke imzalanmış oldu. Bu mütareke esnasında da tekrar hazırlarıldı, tekrar mey- dana ldı ve işte şimdi ikin- ci büyük muharebenin içinde bulunuyoruz. Eğer iki tarafın da söylediği gibi muharebe bu defa da sonu na kadar sürecek olursa $ nu- maralı büyük muharebenin ta- rihini öç beş senelik bir zaman için aldanarak şimdiden tesbit edebiliriz. İSTER iNAN, ISTER INANMA ! inn cİsanelerinden, hürafelerinden vasıflarının başında hayal ie dolu manzumeler, kasideler yazan bir şair sıfatı vardır. Başlıca mehareti mevcudiyetleri eski ozamanlar karışan milletlerin, uzak diyarla. ilham alarak, bunları parldk tas- virlerle canlandırarak yazdığı e- serlerde görülür. Bu tarzda beş büyük - hamasi kasidesi vardır. Bunlardan biri, Talaha Arab hayatından, Kehama Hind esatirinden, Madoc İskoçya gisanelerinden mülhemdir. Bun- Yarda şairin hayal kuvveti tasvir hayatları en bü- anlandırmak süre- zleri kamaştıran bir ziynetin ihtişamlarile tecelli eder. Mensur eserleri arasında «Nel- son-un hayatıs ile «Brezilya tari- his en mühiMleri sayılır. Taylor Colridge (Taylor Kolric) 1772-1834. Bu zümrenin felsefi şairi sayılan Colridge Almanyada bir seyahatinde Kant ile Fichte-nin İelsefi fikirlerile aşılanmış oldu. Bütün eserlerinde bu iki Alman hakiminin tesirleri müşahede edi lir. Şair bu eserlerinde hiç berrak ve şeffaf değildir. Bütün felsefi akideleri bir bulut altında müp- hem bir şekilde farkolunur. Bu- nun sebebi kendisinde tesir yap- miş olan hakimlerin fikirlerini vu- zuh ile benimsememiş olmasıdır. Bir ikinci sebeb daha Vardır ki, belki fikirlerinm sisli kalmış ol- masının asıl membaıdır: Şair na- sılsa afyon istimali iptilâsına ka pılmıştı. Bu iptilâ neticesile bü-| tün yazılarında bir müphemiyet| bir müşevvesiyet müşahede olunur Hususile mensur yazıları bu ba- kımdan ma'löldür, Manzumelerine gelince, şiir daha ziyade iphama ve hayalin sislerina müsaid oldu- ğundan, ve eşkâlinde mazbut ka- idelerin dairesinde kalmağa mec- bur olduğundan ayni nakiseve fazla tesadüf edümez. Bunlarda asıl hükmeden müessir bir hüz- nün ifadesidir. Şair sahne için de bir takım e- serler yazmıştır ki başlıcası eVic- dan azabı» isminde bir &faciadır. Kloridge de Southey gibi ilkönce Fransız Büyük fhtilâlini hararetle alkışlayanlardan biri iken sonra. dan bu ihtilâlin nasu fecialar tev- lid ettiğini görünce onu en ziyade siddetle takbih etmeğe başlamış- tır. : Charles Lamb (Çarls Lamb) 1716-1834. Sanihalarında zara“ fet ve taravetle istihar etmiş birli İşair idi ki yerine kusuru eskilere peyrev olmaktı, Bir sair ve mu- harrir İçin asr'rın dışma çıkmak her vakit tehlfkelidir, 'bu suretle zamanın zevkine muvafik şevler » getirememek ve , rağbet mamale neticesi hâsıl olur. seylerle iştigal, yahud on- #fesini erbabına bi- tercih olunmalıdır. İ bitiremiyeceğim, Mayıs 16 Sözün kısası Anadoluda bir İstanbullu ile mülâkdi e E. Ekrem Talu eçen hafta tatilinde An raya civar kaza merki rinden birine başımı — dinlemefö hava ve mubit değiştirmeğe tim. Böyle ufuk tefek seyaha! rin bile yorgun dimağın, sarsijmi cümlei âsabiyenin üzerinde Pİ faydah olduğunu kendi nefsimöf denemişimdir. Oldukça müz'iç fakat borekfi versin kısa süren bir otobüs yol culuğundan söhra, az çok uy muş bacaklarımdaki kanı harek€ te getirmek, hem de fazlaca acıkâ karnımı doyuracak bir aşçı dü kânı aramak omaksadile oufsi kasabanın ana caddesinde dolsf” . O sırada, karşı istikameli len birisi ta benim önümü gülümseyerek (o yüzüm Si ten gel durdu, baktı. — Beni tanıdın m? Gözüm ısırmıyor değildi; 1akif yabancısı bulunduğum o yerde b simayı bir türlü adlandıramıyo” dum. Muhatabım beni fazla üz istemedi.. — Ben filânca değil miyim? — Ya?! Ne arıyorsun burada? Kendisile otuz senelik hukuku” »vuz vardı. Tamamı tamamına a ran değil, fdkat ayni devrin adar&” ları idik, Yıllarca ayni dairenin ayni kaleminde çalışmıştık. M8 salarımız yanyana idi. İstikbale aid, o vakitler, biribirine pek ben” iyen hülyalar kurmuş, emellef beslemiştik. Onunkiler hiç taha kuk etmemiş, benimkilere gelince kısmen husul bulmuştu. Bilâhare, hayat yollarımızı # yırmış, birbirimizin yüzünü ayğa yılda bir görür ve daha da sonrâ” ları biç görmez olmuştak, Şimdi o eski kapı yoldaşın, © emellerimin ortağını bu yabanci kasabada rastlamak beni ödetâ memnun ediyordu. Sualime cevab verdi. — Hükümetin beyonnamesi Ü- zerine silece İstanbuldan kalktık, buraya geldik. b — Ya, işin. gücün — Beş senedenberi zaten. — Ey! Memnun musunuz? — Çok sükür! Hava, su güzel; memleket ucuz. Ahali akılı, uslu, uyanık. Bize karşı, hele, fevkalâ” de davrandılar. Geldik geleli el ü- zerinde geziyoruz. 7, tekaüddüm, yulu bir ev bulduk, girdik içine, Zaten şunun şurasında ne kadar oldu? Dün bir, bugün iki. Allah razı olsun yerlilerden; Şıpşâk bir zi yerleştiriverdiler. — İstanbulda. senin bir evin vardı galiba, Kira mı idi o da, yoksa? — Hayır, kendimindir. Doha doğrusu bizim çocukların. Bir iki defa geldi idin ya. Hatırlarsın. — Evet. Ne yaptın onu? — Önce: «Belki Rurbette ge- çim 20r olur.» diye, İstanbulda kalan bacanağa kiraya vermesini söyledim. Fakat baktım ki bizim tekaüd aylığını burada yemekle vazgeçtim. EV öylece dursun diye telgraf çektim. wle ya, hoşumuza ne kadarda gitse bu verde sittin sene oturacak değiliz. Çocuklarım var. Mektebe gidecekler. Onların hatırı için tek- rardan günün birinde İstanbula döneceğiz. — Şu halde neye geldin? Sora- bilir miyim? Temiz bir kahvenin önündebi- rer iskemle çekmiş, oturmustuk. — Bak. anlatayım! dedi. En son, filânca işden teksüd oldum. Üç aydan üç aya elime 145 kâğd te- miz para geçer. Evimiz gerçi kira değil. Lâkin iki <0 köroğlu... bir de ben. Yiveceğimiz. giveceği- miz bu paranın icinde, Sağlık ver, hastalık var. Eh! Allah devlete, millete zeval ermesin- Kıt kanaat geçinip gidiyorduk Muharebe gel. di, çattı. İstanbulda her sey 3te$ Arkası 6 6 da) TAKVİM », ve bu meyanda da-İl| ha zivade sairler, ancak zamanın temayüllerini takib etmekle hal (Arkası sayfa 8 sütem 5 te)