“İngiltere harbin en nazik devresinde, İngiliz Bahriye Nazırının bir nutku dra, 4 (AA) — Bahriye bugün bir nu- ştir ki: kâtından evvel nin askeri ta- Lor Yunanistan harel Dunkergue hâdi: rihin en büyük tahliye hereketi olduğu neticesine varılmıştı. Fa-| kat Yunanistanda yapılan tahliye h ma, pike relerine karşı himavesiz bulunan uvvek kurtar-| iki kuvvetler Ruşter, Yunan 1 bir mucize telâkki eder İngiltere zinde b karşısında bul Amerikan var neticeye ol endirmekterr bütün sikletile mü- ın yaklaş- r vardır. r ma eden sağlam se- bebler mm Roma matbuati Lubliananın italyaya iltihakını selâmlıyor Roma, #(AA) —D.N.B a İansı bildiriyor; Pitün aksam gaze nz vilâyetinin İtalyaya selâmlamaktadırlar. ri Lublla- ihakını Glomale dİfalia gazetesi sun- ki ları yazıyor: Sloven topraklarını bir iie: bu mıntakanın ii Terbi'ana şehri ile b bagn- | den itibaren İtalyan krallığının ay rilmaz bir parcası haline gelmek- z mıntakanın Alman mun daha zivade i kısmı da Almanya- e ilhak edilecektir. Bu gazete Slovenler meselesi BİN bu suretle halledilmesinin gö- Vet tabi ve zaruri olduğunu da ilâve etmektedir: Slovenler cenub rını teşkil eden dört millet. i#barile ayrıl. maktadırlar. Bu sebeble bunlar Slavlarla birleşes rdi, Kezalik Veni Hırvat den d lerine imkân yo ni devlet ırk b nis bir kütleve etmektedir. Sloven, 4z ve toprakca pek memleket teskil stf Yarın tamamile Jet İkurmaları mevzuuha lamaydı. Bundan maada bövle bir devletin iktısedi bünyesi cok ze- vii olamk ve vasarmasını imkân bir hele getirecekti, Diğer tarı tan Sinvenlerle S:rhlar arasmda- ki gecimsizliklerin önüne geçil mivecek kadar şiddetli olduğu an- İanimrtir. RK Romayi Kralı Havanaya gitti Lizbon, 4 (A.A.) — Eski Re-| manya kral Karol ve Bayan Lu- pesko Cuma aksamı Etambion A- #kan vapuru İle Eızbondan| anaya mütenekkiren o hareket| etmişlerdir. Vapur kalkıncaya ka- dar eski kralın kareketi gizli tü leri icin bun- 7 Fakat bu hesabın sarahati Apus tolun üzerime hiçbir tesir yapma - mıştı, Gülerek: — Sen iki yüzü al da öptükter sonra başıma key... Bize lelo &- hir mu hiç!... Merak etme gene kârdasın!... Haydi şu pusulaları imzala... David bir misli daha zayıfla - mış, küçülmüş, büzülmüştü. İçini çekerek paruyı aklı, hezabları im- aaladı, Apustola verdi. Ne Temelfi ne Şetvân bütün bu olup bitenle- den bir şey anlamamışlardı. Yan yana, hareketsiz, dalem, şaşkın duruyorlardı. Apustol ortalarma geçti, her /birimin koluna girerek dişarı sürükledi. Davidin kulakla” | Bütün bir yaz Çeviren: İsmet Hulüsi lseyi bitirdiğim seneydi. Ya- zın Büyükadaya göç etmiştik. Her yaz bir başka tarafa gidenler bü- nu iyi bilirler. İnsan ilk günlerde bir mektebden, diğer bir mektebe nakledilmiş talebelere o 'benzer. Yollarda, bahçelerde, sokaklarda gördükleri ona sokulmazlar, o onlara er amma bir türlü ce biraz dole i dolaşmaktan zevk duyma- da eve dönmüş, balkona çık- İ köşkleri balkonlara, pen- baheslere bak- Karşı köskün bahçesinde bir gem kız gözüme ilişti. Güzel ol- duğu veknazarda belli oluvordu. m renkten renge giren ışığı onun saçlarını dâ renkten renge boyayordu. Gâh buğday başakları- ini alıyor, gih gurub za- anbuldan kalkan lardan görünen Üsküdar evlerinin camları dırıyor, gâh koyulasıvor, gözünde vapur dumanı gözlük, güneşli bir yerden gölgeye giren bir kimse ne renkte görürse o renk! 1, vücüdu güzel, tav- İkide bir sayfaları çeviriyordu. kadar susmuş, o kadar ondan bs3- ka şeylerden ruhan ayrılmıştm i... Sayfaları çevirirken, parmak larının kâğıda temasını Güyüuyor «ibi idim. Sanki nefes alışı hisse- diliyordu. Ne kadar zaman geçti bilmiyo- rum. İçeriden: Nahide. Diye bir ses duyuldu. Genç kız yağa kalktı; Geliyorum dadı Sesi; su ses'ni, bülbül sesini, hayır hayır hiç birine benzetilmez bu onun sesiydi. OOnum sesinden aherkli ses olamazdı Kırk yaşında bir adam böyle düşünür, böyle görür, böyle işi- tirse bir tuhaf olur amma, zaman henüz yirmi yaşımda idim, Böyle düşünmek, bövle görmek, böyle işitmek tabii bir hakdi. Ayağa kal! 1, Pürüzsüz bir endam. Kavıdsızca bizden tarafa baktı, Beni gördü mü? Merhalde fakat gördüğünü o kadar hissettir» â medi * O gece balkondan içeri güç #i- debildim. Gözlerimi pencerelerin. den ayıramadım, Ertesi gün erkenden balkona ktığım zaman gene bahçedeydi. Ciçekler arasında dolaşıyordu. Ba zan bir çiçeğin önünde duruvor. Dikkati; dikkatli bakıyor, kokli- yor, bazılarınin yapraklarına ok- şar gibi dokunuyordu. Ah onunla bir konuşabilsem, 0 nu yanımda yanı başımda görebil- sem. Sayfiye yerlerinde köşk kom- şularile çabuk dostluk peyda olur. Ben de bahçeve çıkmıştım. Bir a- ralık bizim tarafa baktığımı sezin- ce, bütün cesaretimi toplayıp se- lâmladım. Ertesi gün bonjur, di- yebilâim. Daha ertesi gün okudu- ğu kitabın ismini sordum ve bir rından uzuk bulundukları ir se rada — Haydi benimle geliniz... Konturat yapar imzaları2!... Ka râ topraklar altında yalacağımıza güzel dünyanın zevkini çakaraca- jzi... Dedi. Ve gon olarak da tık bundan sonra benim - * — Melpomeni ağlıyordu. Parkote- Jin denize nazır bir odasında Kız- kulesini, Üsküdar, Modayi #&vre derek ağlıyordu. Meşhur sirkat vapur |“ aki parlak kızılığı an-| iDadısile birlikte köşkün Elinde bir kitab verdı.| na taşınmıslar, konfor O! dından sikâyetci amma ne maşlardı. Yazık; veda bile akşam eve dönerken tesadüf etti- dik. dim zaman kısaca hal hatır sor- * Ayni senenin kışıydı. O zaman Beyoğlunda epey eğlence yeri meveuddu. Ben de bir gece bun- yahud )|lardan birine gıtmiştim. Kalaba- lıktı, vis£ vardı, Birçok mu- çekine herkesten kalıyordu. Bahcede okuyc da bir şeyler görüyordu. Günden İgüne daha sıkı dust oluyorduk. O- İna aid hazı şeyler öğrenmiştim.| Babası bir tüccarmış, Samsunda olduğu için o gelemiyormuş. iç odası noksanlı- olsa | vaz diye katlanıyorlarmış, Lisenin son sınıfına geçmiş, Lisevi bi ce tahsiline Avrupada deva: ! maralara fasıla eri kenarina sehpaya benzer ta İkoydular. Duvarlara sıkı sıkı bağ- Tadılar. isinin arasına bir tel İ gerdiler. Zil çalındı. Yüzü gözü İbayalı. bir Klavn cok acık mayo giymiş bir gene kızı elinden tufa- İrak piste çıkardı. Gene kz orada İ bulunanları “gülerek — selâmladı işle İkü bir defa harekete geçen fabrika Mumun yanışın daki tezahürler Mumun yanma hâdisesini ancak 4 küsur asır evvel meşhur İtal yan ressamı ve âlimi Leonardo do Vinçi meydana çıkarmıştır Eski zamanlarda yaşayan insan-), lar için gündüz, güneşin o doğuşile! başlar ve batışile biterdi. Fabrika larda gece işi yoktu. Bütün sanay mamulâtı, zanaatkirlar tarafından imalâthanelerde yapılırdı. Halk er- ken yatar ve erken kalkardı. Umu. miyetle ışığa, limba ve fenere faz. la ihüyaç yokt. Fukat, sahayi inkişaf edip de büyük imalâthanelere toplu el tez. gühları, daha sonra fabrikalar mey-| dana gelince vaziyet tamamen, de- gişti, Şehirlerin hayatı bambaşka bir renk aldı. Fabrikaların ortaya çıkışı ile be-! raber gece hayatı da başladı. Çün. gece, gündüz işlemek mecburiye de idi. Halk eskisinden çok daha erken kalkmıya ve daha geç ya ya başladı. Günler uzadı, geceler kı saldı; güneş, bir zaman O mefhumu olarak ortadan kalktı. Bütün bunlar içinse lâmbalara, fe nerlere bir kelime ile ucuz ve bol işi ğa ihtiyaç vardı. Bu ihtiyacı karşılamak üzere hum malı bir faaliyet başladı. Keşifler, icadlar birbirini takib etti, Bütün! bunlar, eninde, sonunda insanlığı petrola ve elektrik lâmbalarıma gö- tördü. Tabii bu birdenbire olmadı. Nasil ki orta çağlann şehirleri de bizim bugünkü büyük fabrika şehir- leri haline gelmemişti, Elekirik Iâmbalarının çok uzun mazisi vardır. Mumun esrarengiz bir mek lâzımdı. Yanma hâdisesini iza! tmeden önce hiçbir şey yapılama dı. Ancak bu iş halledildikten sonra- dır ki iyi ve mütekâmil lâmbele meydana çıkmiya başladı. Yanmakta olan bir mumu bir k ine koyar ve bu kava nozün uğzını bir kapakla (örterse mumun bir an için daha patlak ğ dığinı görürüz. Fakat birkaç saniy sonra alev azalmıya başlar ve nihâ yet büsbütün söner. Mumu tekrar yakar ve gene ayn kavanozun 'içine kı bu def derhal söndüğünü gö: Kavanozda eskisi gibi gene havı vardır, Fakat mumun yanmasını te min eden maddelerden birinde bir noksanlık, bir kifayetsizlik olduğı muhakkaktır. İşte bu noksanlık, havanın bi parçasına aiddir. Noksan olan b maddeye owOksijen» derler Bir e yandığı zaman oksijen sarfe er. Acaba bu oksijeni nereden alir? Ortada havadan başka bir şe bulunmadığına nazarana o herhaldı havadan almış olması icab eder, Fakat bü keyfiyet bize «yanm: hüâdisesin nin ne demek olduğum tamamen izah etmez. Ortada göze batan şunlar var Koskoca bir mum gözümüzün önün de kaybolup (gitmekte, Bu da kâf gelmiyormuş gibi havadaki oksijer de kaybolmaktadır. Bu esrarengiz kayboluşları nası MİŞ... Ne kadar nazlı ne kadar ev kı- 7 büyütülmüş meğer, Ona bisik- lete binmeyi öğretmek için. çok #orluk çektim. Bir güns — Ben de bisiklete binmek is terim amma düşerim diye cesaret edemiyorum. Demişti. Öğreteceğimi, düşür- miyeceğimi vâdetmiştim. Ya sa- batın çok erken saatınde, yahud da aksam gün kararırken oturduk- ları köskün arkasındaki tenha vol da bisiklete binmevi - öğretiver dum. Başlanzıcta seleye oturuyor. ben gidondan totarak bisikleti i- lerletivondum. Ne kadar korku- yordu. Tekerlek biraz yana kayar gibi olsa » beni tutu- vurdu. Böyle zamanlarda saçları- nın yüzüme değrliği olurdu, hettâ ir sefer de vüzü yüzüme değmiş- $i. Bunlar ne unutulmaz zevkler. Daha sonraları gidonu ona t€s- m ediyor, ben selenin arkasın- an tutuyordum. Fakat tamamile kendine bırakmama bir türlü razı mdu, Birakacağımı anla olamıyoı yıpca: İ Peşin alkişlara öpücükler görde- İrirken tanıdım, o idi. Adadaki sev- gilim; mayoyla birkaç kisinin #çi- ne çıkmaktan utandığı için denize girmiyen, o güzel mahcub kız. Sirk uşaklarındın biri bir bi- siklet getirdi. Genç kız çekirce gi-| bi sehpanın üzerine sıçradı. Bir €- Geri in Üzerir dan giğti geldi, kostu geri kostu. Meğer ben bütün bir yaz onun sflencesi olmusum. | Sümerbank Umum Müdürünün tetkikleri Bir kaç gündenberi | şehrimizde tetkikler yapmakta olan Sümerbank umum müdürü Bürhan Zihni Sa - mus, dün beraberinde Sümerbank w. İmumi işletmeler müdürü Bülend Büktaş, atelyeler şefi Ömer Alage- yik olduğu halde Herekeye hareket etmiştir. Sümerbank umumi müdü- rü Hereke fabrikasında tetkiklerde bulunacak» müteekıben e Ankaraya İşidecektir. Çok zengin bir ihtiyar te izah etmelidir? Fakat işin aslina dikkatle baka cak olursak mumun ortadan kayba huyu sadece bizim gözlerimiz içir vaki olmaktadır. Yani burada işin içinde bizim birdenbire anlayamad ğımız bazı esrarengiz hüdiseler ce reyan etmektedi şekilde ortadan yok oluşu Mecidler, önceleri kandili ve yağ lâmbalarını islah etmiye | çalıştılar. Fakat, iyi bir yağ lümbası meyda na getirebilmek için her şeyden ev- vel, yağ yandığı zaman neler olup bittiğni, neler cereyan (ettiğini bil. Okuyucularıma cevablarım Ankarada Bay «H. D.» ye: — «Bu genç kıza talib olacağım, fakat talebimi yapmadan önce ka.! bul edileceği hakkında hiç değilse) şünüyorsunuz. ledi, ailenizin evine döndünüz, şim- di yaptığınızdan pişmansınız. Vazi. yetin nasil tashih edilebileceğini dü- yüzde yetmiş bir ihtimalle fikir © - dinmek zaruretindeyim, ne yapma-İdin. Bu gibi meselelerde ortaya Miyan?» bir o mütavassıt koymaya Olü. Okuyucumun bahsettiği zarure -İzum yoktur. Mutavassıtlar eğer ger tin ne gibi bir düşünceden doğmus!çekten itimada şayan ve becerikli olabileceğini anlıyamadım, fakat bu)değil iseler hâdiseyi büsbütün için. gibi vaziyetlerde binlerce seneden-İden çıkılmaz bir şekle korlar. Müm- Düşündüğünüz şekli beğenme - — Birakmavin, korkuyorom;| evinde ö'ü bulundu düşeceğim diye bağırırdı. Kasımpaşada Samancı meyda - Adada herkes denize giriyordu. İyında 35 numaralı evde tek başına Denize girmiyen o yalmz O VATdilodran İbrahim ininde, 65 yaşin- denilebilir. Niçin denize girmedi-|da bir adamın bir kaç gündenberi ğini sormuştum. Denize, #İTMekl evden hiç gıkmamam komşular istermis. Fakat mavnvla bircok Kİ-İ zarı dikkatini celbetmiştir. Vaziyet sinin içine çıkmaktan utanıyordü.| yolise ihbar edilmiş, kapı açılarak Bir kere birlikte plâja gitmek icin İğçer; girildiği zaman İbrahimin ya - edk ısrar ettim, Fakat bir türlülek od, yüklük de” GlM”olarük ikna edemiyordum. Yattığı “görülmüştür. © Hâdise adliyeye de intikal ede. Sonbahar gelmsiti, Ben üniver-İrek cesed Morga kaldırılmıştır. Za: siteve girmek için icsb eden mua-İbıta ve adliye çoku zengin olduğu meleyi vaptırıyordum. İki gecelsöylenen ihtiyarin bir cinayete kur- İstanbulda kalmam icab etti. Ada-jban gitmesi ihtimali etrafında tah - ya döndüğüm zaman onlar iaşın-'&ikata başlanmıştır. k bir kederle yalnız başına ote- le avdet etmişti, Burada müdür, Aârsonlar, hizmetçiler onu zengin bir dul zannediyoriardı. Pek ya- ralmıyorlardı. Çünkü o Melpomeni Şetvanın parası sayesinde zengin, Rikardo Aranzanaresin ölümün- den dolayı duldu. | Melpomeni ağlıyordu. Temelin kayıbı ona İtalyan kontun göçüp , | gitmesinden, Rikardonun canavar Jaksamımdanberi bu ötelden, haldâ| pençesi altında parçalanmasından bu odadan üç dört kereden başka; çok acı gelmiyi. Bir aralık bir çıkmamıştı. Buna izini kaybettir-| manastıra çekilmeği düşündü. Bu mek arzusu kadar, kalbindeki ya | #kir onu bir müddet oyslamıştı. ra sebebdi. Cünkü Melpomeni &| Uzun siyah elbiseler, uzun sivah şıktı. Delice, divanece, çılgıncal örtüler, kolalı bevaz takkeler her âşıktı. Melpomeni Temele âşıktl| halde kendisine cok | yakışacaktı fakat son derece bedbahttı. Zirs| Fakat manastır havatı kendisine Gardenya o bardaki - gevedenberi| pek haşin, çetin, sıkıntılı pörürdü görmemişti ve görmesine de İm:| Manastıra gitmekten çi, Sa- kân yoktu. Kim bilir Temel ne ol-|dece uzun siyah elbiseler — giydi, muştu, nerelere gitmiş... Başıma da uzun sivah örtüler ört- Melpomeni birkaç akşam, Gü-|tü ve: odasından cıkmaz oldu. müşsuyu caddesinden Gazhaneve| o Yegüne misafiri Dürrü idi, Dür- kadar inmişti. Temeile teati ettik-|rü hergün gelip hatırını şoruvor, leri ilk bakışa, ilk söze şahid olari | bir arzusu olup olmadığını öğreni- fenerin altında uzun zaman dur-| vor, bir müddet sessizce bir köse- muştu. Fakat her sefer daha büs'de oturup gidiyordu. - Melpomeni YAZAN » EKREM REŞİD tatbik edilen çok klâsik bir u | be İsul vardır: Alâkadar erkek endirekİtabüi yolda yür İmuhaverelerle genç kızın temayülülsiyem şu; hakkında sarih bir fikir edineme - liği takdirde iki ailenin müşterek bir dostunu bulur, zemini voklama- yi ona birakir, netice müsaid çiktiğı takdirde şahsan müracaatini yapar aksi. takdirde kendisi tarafından herhangi bir teşebbüs yapılmamış olduğu cihetle tamamen lâkayd, ya- bancı vaziyetini muhafaza eder, * Bayan «B. A.» ya: — Kocanızla kavga ettiniz, e « vinden ayrılmaya karar verdiniz, o da bu teklife muvafakı Dürrüye hiddetlenmiyor değ fakat ziyareti biraz gecikince yol luğunu hissediyordu; zira Dü dışarının, şehirin, dünyan, haya- un haberlerini getirmekle kalma. yıp Melpomeninin alışverişini ya- pıyordu. Bu sebebledir ki Beyoğ- İunun en meşvur kadın terzleri- ne, kunduracılarına, ıtriyat mağa- Zalarına aşağı yukarı hergün gi rip çıkardı. Bu mübayaat, Melpo- meninin mükellef bir otelde bir yatak odası, bir hususi salon, bir şahsi banyo dairesi işal etmesi hiç şüphesiz ki mühim bir masrafı mucibdi, Bu masrafı eden Melpo- meninin muhakkak surette birçok parası vardı. Bai tutan parmak yalar derler. Bu sözü doğru ol madığına Dürrü canlı bir delil teskil ediyordu. o Melpomeninin verdiği paraları derbal veri! içeb eden terziya, kundura vesaireye kendisine hiçbir "karmadan veriyordu. Gün olu- yordu ki edbinde birkaç yüz lira çlduğu halde lokantaya girip kar- nını dovuracak marası voktu. Dürrü bu halden müşteki deği)- kün olduğu kadar tabii olmak ve ümek İâzimdir. Tav» Bir sabah mutaddan erken kınız, giyinip doğruca evinize niz ve yaptığınızdan pişman oldu. ğumuzu kocanıza açıkça söyleyiniz ve hemen seyahatten evine dönmüş bir kadın gibi hareket ediniz. Sabahlari insanlar ekseriya din- lenmiş ve sakin olurlar, Ümid ede- rm ki iyi bir metice ahtsiniz. * Bay «C. C.» yet Fotoğraf tahlillerine şimdilik fa. sıla verdik. ü İtiyor ve bundan haz duyuyordu. Arasıra Melpomeninin ona karşı kalbinde bir zâf duyduğu da olu- yordu. Bunu, — Zavallı küçük maymunakil,. Bu ufak hediyenin kendine mab- sus merasimi vardı, Melpomeni parayı uzatırdı. Dürrü reddederdi. elpomeni ne yapıyorsun? Kalbimi kırmak, izzetinefsimi ren cide etmekten çekinmiyor mu- sun!,. Unutuyorsun ki ben... Burada Melpormeni gülerek 6ö- zünü keserdi: — Evet, biliyorum, sen bem se viyorsun! Amma zarar yok set al bunu, ock rica vaparım al, beni seviyorsan âİ... Dürrü de carnacar parayı alir, cebine atar ve acaklı bir eda ile: — Ah Melpomen'm!., Senin ağ- kın bana neler ar ,