14 Şubat General diyor ki (Baş tarafı 1 inci sayfada) Ancak korkusuz ve güvenli bir 8 - dam bu kadar açık ve pervasız k9- muşabilir. İngüterenin ıfından şüD- he edenler, onun birkaç sy içinde ŞÖ-| keceğini hesab ve kabal eyliyenler v8 nihayet onun şimdiki fevkalâde #aa- Tiyetlerini hak ihtizardaki bir hest- nın son ölüm ihtilâçlarına bensesen. ler Çörçü'in nutku içinde, belki MÜf. rt kanaatleri itidele sevkedecek MOK- talar bulacaklardır. Görçü evvelâ harbin lürin deği, fi- iiyaila o yürütüleceğini aöylüyor VW İngilterenin son zamanlarda pratik sahada vâsıl olduğu birçok parlak meticeleri tâdad ediyor, Bu parlak e. #eelerin en birincisi bülün X torluğun ana vatanın müthiş bir harbe nasıl bir azim ve imanla dA -| yandığını görerek ona yardımda bir. birlerile müsabaka eder bir hal almış olmalarıdır. Evet bu harb İngikz 49. paratorluğunu henüz ne yıkmış © ne de parçalamış, bilâkiş perginlemişi örünüyer. 2 İnam pratik sahada bugün! harb mesaisine gösterebileceği 00 PİT-| lak bir metise de önun bunca tahnb.| kâr höcumlara rağmen Yalnız &-, ta &mâik.durması deği, bilükis dün. den burün daha kuvveti; olmasıdır. Görçü, Almanların geçen sonbahar. da İngütereyi istüâya terebbiis kara. rmda bulunduklarını, va ima uçak kuvvetlerini yenerek Britan: nın haralarında tam bir hâkimiyet tesis o edemediridn başka verdikleri müthiş zayiat sebebile sülâ xesebbü. sünü icra merküne koymağa cür'et edemediklerini en sarih bir surette söylemletir ki, bu da İngilterenin pra. &X sahada vardığı netiemerin en par. laklarındandır. ra 'örçil, Amerikanın büvük yar - a kararını beklemektedir. İngil bu yardım olmaksızın, sirf le senelerdenberi çok| n Almanyaya karsı İ son ve i Hikle düşünebilereği asikârdir. O in Cörcil nutkunda Amerika- me bahsine ehemmivetli bir yer tal ve Amerikahlara hakilati bir daha ve en acık bir sw- rette ifadeye lüzum eme örçilin Balkanlara dair söyle » ağ Sözler ve mutkunda bu ba - valiye dair verdiği malâmat «on aylarda peyderpey alınan hi berlerin bir teyididir. Fakat İngi basvekilinin Balkanlardaki vaziy: tesbit etmiş olmasile ve bu husus -| taki bildiklerini ve Fikirlerini tam bir vuzuhla ve iemalen bildirmis ol- nn büyük bir kıymeti vardır.| bugün Romanya ile diplo - asebetlerini kestiği anla. #lan İngierenin, artık Balkanlar - da hayalâta kapılmadığı ve kapıl - mıyacağı vazıh görünüyor, Evet Balkunlılar, teker, teker a lanmak istemezlerse birleşmelidir - ler?1, Bizim her vakit tekrarladığı - £wz bu açık hakikat maalesef bazı karanlık ihtiraslar yüzünden ve acık söyliyel mahza (Bulgari » Palkonh devlet ve hü. yerine, bir hiç için yabancı devletlere âlet olmağı ter - cih etmesi yüzünden, görülemiyor ve duvelamıyor. Elhasıl Çörçilin sutku, bircok kör! gözleri açabilecek bir kuvvet ve ma- hiyettedir. Fakat biraz ziyaya muh- taç olanların bundan istifade edip e demiyecekleri maalesef şüphelidir. HEME, “Dünkü zelzele İstanbul 10 (AA) — Kandili Ka. #adhanesinden: Dün yaz saatle san; 12 yi 23 dak ka 39 saniye geçe merkez üstü İstan. buldan 190 kilometre mesafede tah - Cü; matik mü min edilen kuvvetitee bir zelzele kay- dedilmiştir. «Son Postas nın tefrikası; 18 SON POSTA 30 Sene Tobruk - Derne - Bingazi 2 ok tehlikeli bir taarruz için yapılan hazırlıklar | Üç garib hikâye: Dumansız baruttan ayakkabı, cerrahi âlet sanılarak 5 kuruşa satılan tabanca ve reçete diye doktora gönderilen banknot Yazan: Emekli General H. Emir Erkilet —16— Libda sulh taarruza için hazırlıklar Homs bölgesinde cereyan eden bazı muharebelerden bahsetmiştim. İtalyanların, kasabanın dış kenarlar rından yalnız 3000 metre mesalede bulunan ve kasaba ile sabile nezaret ve bükimiyeti olan Margab tepesini ne kadar zamanda ve nasıl aldıkla. rını da anlatmıştım. ; Homsta İtalyanlar kuvvetlenmiş- ler ve bir fırka halini almışlardı. Ü: telik harb gemileri bu fırkanın ağır ve en ağır topçusu vazifesini görü- yordu. Bizimkiler her ne kadar Mar- b tepesini baskınla veya mukabil sruzla geri almak istedilerse de, *abintile muvaffak olamadılar, Çün- kül Halil Beyin mü si biçbir vakit 2000 kişiyi aşmamıştı ve eski Krup fabriksa mamulâtından adi ateşli iki dağ topundan maada da ağır silâhı yoktu, Bu «rbeble Mar. gah tepesini geri almakta wrar b-y- bude idi Fakat İtalyanlar, mütareke 4 manına kadar Margabdan daha içe- ri giremediler. Yalmz 2 Mayısta mevzilerini sarkan doğru tevsi ede rek Libde «- İebdeyi işgal eyledi ler, Bu suretle Sidi Barkudan itiba, ren Margaba ve oradan da Homs şimal batısma kadar had bir zaviye seklinde bir cephe tutup her türlü vantalarin tahkim etmişlerdi. İtak yan tahki: inn önüne de kuvvetli, geniş ve yüksek bir dikenli tel ma- nü örülmüstü Mühim verlerde, lâ. edilmisti. İtalyanların, rından korunmak için, ri ve gündüz tarassıd i- keşif dahi yapıvorlardı. Buna rağmen (o müenbidler. vadilerden (sel yarıklarından) sokularak istih. kümların içlerine kadar | giriyorlar ve para mukabilinde telefon kable- su, dikenli tel, tüfek, cephane ve esya bile getiriyorlardı. Trablus yer- İleri para mukabilinde, hareket ve teşebbüslerden mezlerdi. Bu münase! ğımlar te betle gülünç hikâye- Ter ankatılır. Söyle ki: Bir mücahid di n dağ bpm — geçirir. Bunlar beze sağlar gine e berer seal dır. Berberi, sarayı çözer ve için den köseleye benziyen sar ve elâs- tiki bir seyin çıktığını görür Bu se beble, bu şeyin ons çarıklık edebi- leceğine hükmeder ve bundan çarı- im hk yapar. be Akl DARE Çakılar ie i Sabanlarını çevirir. Bü- yaklanının arık iştial ederek za bir gün İtelya nun üzerine yalının ayak Bir doktor iii ii ln eline küçü nail bir gün Sirin ve bumu, cerrahi bir »let sannile ona getirir ve 5 Kuruşa ar Kezalik bir yerlinin İtalyan- lardan aldığı banknotları reçete di- ya doktora verdiği de larin Böylece vakit geçirilirken Balkan harbi zuhur etmiş ve İtalyanlar bun- dan istifade ederek bizimle sulh mü. Çakerelerine görismislerdi. Bu müna- Tahetle Aririvz İnrarağhındn bu YALAN NAKLEDEN: MEBRURE Yunaklarındaki kızıl izler ökten çok sonra bils, Mine yü de daima biçareliğinin. aczinin dam Bhsnı görecekti. İste şimdi de, üvey annesini şa” imarlamadığı için kendinden tiksi- niyor, bu kudreti bulamayışnı, ol caklığına veriyordu. İmsiyaki bir korku ile irkildiğine, içi yana yana. Pisman oluyor ve ölesiye utanıyor” du. Yandaki odada konuşan babasi” nim sesini işitti, Arada kapı olmadığı icin, birden duvara koştu ve «imdade diye ba- Örranlar gibi delice, çırpınırca: «Babat Babal» diye haykırdı... Nazım bey, aradan bir iki daki- » geçtikten sonra geldi. — A yavrum, niçin yaparsın." SAMİ i hı i anlattı... Z0- Kah ze ize Deni ölümmek mi istiyorsun? z “”Üzüntüden ölecek biri veren, ba o siz misiniz? “Nine bey bu acı karşılığı duy- mamiş gibi göründü. iç —— Bak Mine, buraya LE fa- haksız görürüm diye be kat kalan, bayana ümidlendin demekti: Kızcağız: 3 .— Baba, karınız bana sia e i i, üzüme vur Teni söyledi, yemi izm Lari bir hüzünle, öyle acındırıcı i Ş m. Tağrruzu, —» sel mâniğları Sayilâr mütahirlerin tüfenk sayısını Kumandan Halil Bay bir çadırın içindeki muhabere merkezinin önünde sırada İtalyanlar aleyhinde bir mu- yalfokiyet kazanıldığı takdirde bu- nun sulh müzakereleri üzerinde bir tesir o yapabi ii düşünülmüştü. (Bu düşüncenin İstanbuldan gelen bir iş'ar üzerine mi, yoksa Aziziye karargâhının inisiyativi icabı mi ol duğu şu anda bence malüm değil- Bunu ancak Adliye Vekili Bay »thi aydınlatabilir.) Bu düşünce Homs bölgesi ku. mandanı Halil Beye bildirilerek sulh taarruzunun bu mıntakada yapılma- sı tensib olundu. Gerçi kabilelerle müstahkem mevzilere otasruz et mekten bir fayda ummak beyhude idi. Bundan evvelki muharebe ve mücadele vak'alarında gördüğümüz mücahidlerin harb meziyet, meharet ve kudretleri onların cüret, sürat ve gevikliklerini azami derecede kulla- aabilecekleri ancak küçük hareket muharebelerinde tezahür eder. Mü- cahidlerin iş görebilmeleri ve gale- be çalmaları için dalma, düşmanın müstahkem ordugühimdan çıkınası beklenirdi. Bu sebeble mücuhidler, daima düşman ordugâhlarını sarar. ler veya bunlara karşi cephe kurar- lar ve ondan sonra düşmanın yan ve gerilerine hücum için onun müs- tahkem ordugâhından çıkmasına in- bir bezginlikle söylemişti ki, Nazım bey belli etmedi amma, titredi. Daha tatlı bir seslet — Fahire bazan sana karşı fazla sertçe davranıyor da kabahat sende a yavrum... Hep kafanın doğrusuna gidiyormun... Zorla pa- tartı, gürültü çıkarttırıyorsun... — Baba! — Öyle ya!... Zorla çikerttıri- yorsun! Kanmın sini? olduğunu, hasta olduğunu biliyorsun... — Baba, kimi gün, ben de hasta gibiyim... Gitgide eski | halimden gıkıyorum... Ns sinir kalıyor, ne sabıri Çektiklerime kim o dayana bilir? — İyi huylu, yumusak başlı bir evlâd, kızı! Amma bunları geç!... Sıhbatine e po bir seyin yok... Yalnız maalesei Bike sendeki bu esi ruhlaluk be- ni çok üzüyor... Bayağı bir kadın- la sıkı fıkı ahbab olmana, sade Fa- bire değil, ben de riza (göstere- meni. değil, Görüp de, ne sözün Meryem hanım adi bir kadın konursanız, ne balin- de tenkid edilecek bir taiyan dikenli a, italyan tönkİmMEE! Da Gösterir tzar ederlerdi. Düşmanın her çıkış hareketi mücahidlere, yerine gö- öfadeli bir taarruz ve hücum fırsatı verirdi. Simdi ise mücahidlere, düşmanın aylardanberi her türlü vasıtalarla tahkim ve işgal ettiği kuvvetli mev. zilere taarruz etmek vazifesi düşü- yordu. Hem de mücahidler bu işi wrf töfekle yapacaklardı. O Çürkü! yalnız 40 kadar atımla gelmiş olan Yeni nakil vasıtaları H usüsi otomobiller kaldınl. di; taksi az, ttamvaylarda yer bulunmuyor, tünel balık istifi Dy tabii vaziyet, gayri tal veb ortaya çıkmasına irkaç gün evvel, yeni asfaltlan- mış yollardan birinde yürüyordum. Yanımdan yıldırım süratile geçen adam nazarı dikkatimi celbetti, Ko- sayor, desem... Böyle koşulmazilı. ruyor, desem. Mütemadiyen uzaklaşmakta ıdi. Dikkatli dikkatli baktım... Ayaklarına tekerlekli pa- tenler takmışmış. o Veşaiti nakliye kılığında mükemmel bir buluş, fa- kat her yerde asfalt yolu bulmak mesele, * Dün de Beyoğlunda gördüm. Tek tük taksiler arasında eski fay- tonlar, Ada arabaları göze çarpı- yordu. Bu gidişle kürk mantolu şek bir bayanı bisiklet üzerinde Beyoğ- lundan geçerken görürsek © hayret etmemeli: — Acaba aklım m: kaçırdı? Dememeliyiz. Belki hususi oto- mobili vardır da garajdan çıkara. mıyordur. Taksi yok, tramvaya gi- raimez. Ne yapsın hep yaya gidecek değil ya... ete binmiş, gidece- ği yere gidiyordur. Tramvay mevkifinde saatlerce beklediğimiz günlerden birinde, sü- rücü kıyafetli biri karşımıza dikilse: , 77 Beyim at var, mereye gidecek- siniz? Dene, hangimiz şu atlı tramvaya takaddüm eden zamanların bir ki- silik şehir nakil vasıtam olan sürü- cü beygirine rağbet göstermeyiz?... * Geç zaman Masirçarşısından ge- şiyordum. Çocuk “arabaları satı bir dükkânın önünde iki kişi dur- muş konuşuyorlardı. oturulan arabaları veriyorsunuz? — Yirmi beş lira, — Cok pahalı, daha gecen ay sormustum. On dört demiştiniz. — O zamunlarda her sey bugün- küne nisberla daha ucuzdu. Hem bu arabalar ötekilerinden çok sağlam ve çok genis, siz oturun, sizi de ta- sır, hem sahat rahat sığarsınız. kaça Bugün açtığım mektublardan bi- rini bana bir aşk hikâyesinin yanın- selesine burada temas etıniyeceğim. Mektubu yazan cevabını hususi mektubla istiyor.pulunu da gönder. miş, arzusunu yerine getirmek lâ zın. Esasen hikâyenin fevkalâde bir mahiyeti de yol Sevdiği erkeği bir tereddüde ka- pılarak elinden kaçıran kadın çok 2 adi atesli Krup topundan düşma- nin mevzilerini tahrib ve taarruzu ihzar imkânlar beklemek abesti, Mücahidlerde el bombasi bile yok» tu. Elhasıl onlardan böyle bir taar- ruz istemek muhali taleb etmekle birdi. Erkânharb o kolağası Halil Bey bunları müdrik olmakla bera- ber istenen sulh taarruzunu nihayet yapmak ıztırarında kaldı. Halil Bey düşman mevzilerinin vaziyet ve haline bu tasrruzu Libda sahil bölgesi cihetinden yap. maya karar verdi. Sahil kumandanı onun yeğeni mülâzim Nari idi. Bu sebeble şirndi Nuriye taarruzun ne- reden yapıl; zeğini saf et mek vazifesi düşüyordu. Tam bu- günlerde mücahidlerden birisi ona (Devamı 6 ncı sayfada) şey bulamazsınız... Bugün, namlaa düşeş kibar bir kadın, haysiyetini çiğnetmeden de çalışıyor, Hem öy- İe dediğiniz gibi, bu zavallı ilc a- ramda sıkı fıkı ahbablık filin da yok, Meryem hasım ingilizce O bili- yor, ben de bildiklerimi unutmamak için onunla ingilizce konuşuyorum... Havadan sud mahzun gördü; kitablardan o konuşuyoruz. yek! Merak etmeyin... «l ile «Robinson Crusod İk bir kız çocuğuna bile verilebile- cek kitablar, baba! Babası sözünü kesti: — Yetişir artık, mazur göstermek için #ralayacağın lâflan dinliyemem. Sana tekrar ediyorum, me söylesen (nafile, Seni haklı göreceğimi sandınsa, ya- nılmışsıni Yarn Fahireden özü lersin, ben de, pek haklı duyduğu hiddeti unutması, verdiği cezayı kal ası öçin ricada bulu- nurum... O vakte kadar usla uslu otur, odundan çikmal... Yemeğini buraya getirecekler... Haydi baka- hm, Allaha ısmarladık. görülmüştür. OO erki bilâhare kendisinden beklenmekte olan bü- tün ümidleri tahakkuk ettirerek siv- rildiğine şahid olunca teessürü ar- tan kadın da tabiidir, işin teferrün- tina girişemem, esas buna benzer, yahud çok yakındır. Bahsettiğim dedikoduyu bu er- keğin bilâhare almış olduğu kadının vaziyeti teşkil ediyor: — Bu servete, bu refaha ve bu mevkie hiç yarasmadığı etrafında yürütülen bir mütalen... E fakat hakikaten öyle mi? ın çirkin, tahsilsiz, hattâ gör güsüz de olabilir, buna bakarak ve- rilecek hüküm mutlaka doğru mu- dur? Kendi hesabıma sanmiyorum. Bence meselenin esası © serveti, Kapıya varmıştı bile. Mine he- men atıldı, sanki tutmak, alakoymak ister gibi ona sokuldu. Çok hazin bir tatllıkla: — Baba, dedi, Fahire hanımın verdiği hapis cezasını kaldırtın de- miyorum... Sonra şey... Mademki sizi üzüyoruz, bir daha ne söylese sesimi çıkarmıyacağım... Kabaha- Zi tim yokken de kabahatli gibi başı mı eğeceğim... Arama yalvarırım size... Gitmeden öpün beni baba... Şuramı, vurduğu yeri öpün... Nazım bey, sadece bir saniye du- raladı, — Hayır Mine, dedi... Hayır... Daha sonra... Başka zaman . Ur. lu, itaatli, yumusak başlı bir kız ol da, o zaman. Şimdi istediğini yap- makla seni mazur gördüğümü... Veya karımın Hareketini doğru bul madığımı zannedebil'isin ki... Böy- le bir şeyi aklına getirmeni de ket'i- yen İstemem... — Pişroan olacakenız, pişman olacaksım: Minenin boğuklaşan tesi bir birdenbire hıçkınkla ti in ya... «| ceğiz. da bir de dedikodu getirdi. Aşk me- k katılaşan, | 77 Bu arabaya ben oturacak de. gilim Çocuğu bindirip gezdire- — Dünya hali bu beyim belli öl. maz. Ümumü vessiti nakliye gün geştikçe azalıyor. Bu gidişle yarın, öbürgün: kayışı çekmediği için VE nel, beden kısımları ikmal edileme- diği için tamvay göremiyeceğiz. Ö zaman ne olur? — O zaman ne olur kil ğ — Hiç sanki böyle bir arabanız olursa istifade edersiniz. o Hanime | fendi oturur, siz inersiniz. Siz yoru- lunca hanımefendi iner, siz oturum #unuz, © İner. Yani nöbetleşe o bin- mek suretile gideceğiniz yere gi dersiniz. neler konuştular, duyama- 'ünkü yanlarından © ayrı e A — Acaba o günü de görecek miyiz? 4 Gi) Aklıma geldi. i ir tiyatrosunun temsili bi Dışarı çıkıvoruz. Antrede yüzdeli 4 çocuk arabam var. Sık, sk olmas © van; güzel, güzel olmayan; genç, ihtivar bavanlar arabalara Otumu- yerlar... Kocaları, nisanlıları, kar. deşleri, yetismis oğulları arabaları iterek ilerletiyorlar, emet İsti Şehir Tiyatrosu artist'erine hasılattan hisse mi verilecek ? Belediye, 3ehir Tiyatrosu artist lerine fazl hasılattan bir hisse ve « rilmesi hususunu tetkik etmektedir. Bu suretle artistlerin elbise masraf laa ve diğer ihtiyaçları karşılanmış olacaktır. & : Parti müfettişi döndü İstanbul Parti işleri etrafında Par ti Gene) Sekreterliğile temaslarda bü lunmak üzere birkaç sün evvel An, karaya giden, Vilâyet Parti idare he, yeli reisi Reşad Mimaroğlu şehrimize dönmüştür. GÖNÜL İŞLE Hazmetmek meselesi... İrefahı ve mevkii hazmedip edeme- mektedir. Kadın çirkin olabilir. Fakat çir- İdiği ve ona göre hareket ettiği dakikada şirinleşir, cazibleşir, hattâ sevimli görünebilir. Aksi hal de ise bir taraftan tahammü! edil- mez bir mahlük olur, öbür taraftan da gülünç hale düşer. Tahsil meselesi de böyledir. Bil. miyen, aşlamayan kadın içi; Kendi halinde, tahsilsizliğini irik, köşesinde u muhafa- za eder, dinlemekle iktifa eder, iyi bir kadıncağızdır, dediğimiz çok vakidir. Fakat bu kadın şu table- dan, bu senfoniden, bu edebi eser den yahud yüksek siyasetten bahset meye kalkıştığı, kocasından dinliye- rek ezberlediklerini tekrara | teşeb. büs ettiği takdirde sadece vefcar- ir. Görgüsüzlük için de ayni şeyi söyliyeceğim: Hem bu kurur gide- rilebilecek bir kusurdur. İş biraz na- ” te, tavsiyeye, anlatılmaya ba - Aziz okuyucum, bu kadını sev- memeni mazur görebilirim. Fakat isi dedikoduya dökermen hata eder- sin, gizli düşünceni ortaya koymuş olursun. TEYZE kandı. aroma gözünden yaş gelmi- yordu. A Yalmız sesinde müthiş bir bezgin. © lik, sonsuz bir acılık vardı. ğ Nazım bey dönmedi bile. Oda dan çıktı, Mine: — Kulağını vermiş, duvarın ar- kasından sizi dinliyor diye korktu- muz değil mi?... Ondan nasıl nefe Tet ediyorum... Nasıl iğreniyorum. İkinize de nasıl garazım var bir bik | seniz! diye bağırdı. Sofada, dan dan saat çaldı. Yedi olmuştu bile, Yemek vakti geliyor- du. Herhalde Fahire hanım, ağar, süslü bir elbiseyle | gülümseyerek, salınarak ortaya çıkmağa hazırlan” yordu. Nazım bay de hayren hay- A ran, tapar gibi onu seyre dalmıştı, Acayibleşen, süzükleşen gözlerle karanın boynunu, gerdanını, gp lak kollarını... Hattâ elbisesinin w cunu öpüyordüre. tArkası vaz)