2 a. AĞ zi EE > 6 F.N! Bugünkü harbi çıkaran ve onu , bugünkü yola Sürükliyen amiller reareanasan YAZAN o.nasssasasan Daha ilk döllerde yapağının Emekli general bi, kuzuların da hem erken Emir Erkilet nan sskeri gmzbarrtri Ş onnuz zenginliklerine, | tü- kenmez kaynaklarına, ana mapa dominyonların bütün gay- lerine nihayet o Amteri ve hazlarına rağmen İngiltere, hâlâ ii çayıca Alman uçaklarına e yel > kuvveti İri u suretle istilâ tehlikesini he- vü kat İyetle atlatamadı. e ! neiltere içi teh için, o Avrupada harb seç kesi belireli 2:3 ve hattâ dört e vardır. Harb başlıyalberi de me fazla oldu. Bu za- Maş, e İBEiİtete gibi - uyanık ol- ib den - bol vasıtalara ma- iy, ,Sevlet için, hazırlanmağa kâfi elaidi Halbuki pratikte böyle e ve Fransa birleş- leri halde bile Almanlarmkine Oz ve bir tank kuvveti çı- Near ve bunun © neticesinde Belciki 'orveç seferinde, OHolanda, le ve Fransa savaşlarında ezi- an uçak hücumlarile karşıla- H. *6on m Yazan : —i— İnce yapağı yetiştirmek makın - dile kıvırcıklann o merinoslaştırıl - masma kalkışıldığı sıralarda, köylü! ibu işe pek yanaşmak istememiş ve| ilk plânda yapağı verimini gözeten bir yetiştirmeyi azicik garibsemişti. Filhakika Türkiyede | tek taraflı yetiştirmeler henüz köye girmemiş - İtir. Yapağının yanı sıra süt ve kuzu veriminin de hususi bir ehemmiyeti vardır: Başka memleketlerde deyince akla ilk gelen inek duğu halde, bizde önce koyun hatırlanır. O yerlerde yenilen etin çoğu, domuz ve sığır; bizde yenilen tin 96 sekseni koyundur. Koyun sütünden yapılan yoğurtla kaşar da hemen İemen bize mahsus gibidir. Diğer taraftan o memleketimizin ekseri taraflarında koyuncular, kü - çük yetiştirici halindedirler, Koyun- culuğu müstakillen iş edinen ve sırf ya yüzden geşinenler seyrektir. Yüz hı ri e doksanının asıl geçim kaynağı ei bime benmi ila toprak geliri olup, keme ale da Mİ, moda” mahrem | e it ln yanma tm lar, . Bunlara göre koyun yetiştirme- Halbuki Çin « 7 i nin gayesi; süt hamlatını karşılık KE, Marblerinden; ue Pp ve İspanya | göstererek kıştan önce biraz kredi areketleri 109. merkezi Avrupaİtemin etmek, sonra birkaç kuzu sa- İcranın Je» ve bilhassa Münihtarak toprak mahrullerinin henüz için çe, sonr, İngiltere ve! yetişmediği bir sırayı katıklamak ve bip pü ve tehelikeli pinbi- | nihayet orağın arifesinde bu İş için bir hazla, yy harbinin böyük İbiraz paralanmaktır. Yalnız süt. yak tün düm laşmakta olduğunu bü-| pız yapağı veya yalnız kasablık et Kozalik nlamıştı. | yetiştirmek. onların düşünce ve gö- ri 43: Ci a İş? Teneğine aykırı gelir. larını pekâlâ görü- i yi e sa ii ez kA görü) Onun için mütenddid veçheli ceki görüyor ve yazıyor| koyunculuk yerin osçuluk gi Tsiz çük batı devletlerinin teda-|bi daha ziyade yünü düşünen tek hık kil daha makul olsa da, gö - sbinde, uçak hareket-| gine bağlı köylüye bunu kabul et muharebe arabası sö-|'irmek bir mesele idi. işler | görebile-| © Fakat merinme vetistirmeyi bir za. Hi Mid çy Süneş gibi gaktı ve Ü-| suret bilen hükümet bu işi . İşi teşvik et- NE hakam Ki giliz ve Fran-İmek ve köylüye benimsetmek için genel kurmayla-| hiç bir fedakârlıktan cekinmiyerek Çimi kolları | » zamanda davayı halle muvaffak ve Almanların, Le-| olmuştur. Aradan çok az bir zaman en aonra, onlara bi-| geçmiş olmasına Takmen buzün me- sekiz ay #ibi ehem-İ rinon yetiştiriciliği memlekete yer - zamandan istifade ede-İ emiş bulunmaktadır. 6-7 yıl için tank kütleleri|de varılan bu netice cümhuriyet için klerdir. Fakat) 55 Bağ bandi sikizş ve) El eee erağlübiyeti , | Bugün merinos yetiştirenlerin şu im. 8 Yukuundan evvel cid-| veya bu bakımdan zararlı çıkacak - i, anla İnanmamaktan, ileri ları hakkındaki tereddüdleri tama - men zail olmuştur: Bir defa tek ba- gına yapağı veriminin dahi, koyun - culuğu kârlı çikarabileceğine ina - rılmış bulunuluyor. Ötedenberi en iyi yerli koyunlerdan nihayet bir yapağı alınırken üç kan merin rin herinden şimdi iki buçuk kilo yapağı alınmak» tadır, Ayni sürünün kıvırcıklarından alınan yapağı 65-70 kuruş arasın — da giderken, merinoslaştınlmış o — lanlarından alinan yapağı 110 la 140 kuruş arasında satılmıştır. Bu, bir çırpıda 100 yerine 325 kazan - mak demektir. EE il çi i iz i nt İo- vE a 8 & İde Avrupa medi etinin . iki büyük illeri İn- eğme biribirlerile bu 5g3 ii if ren, gene ayni me- örn yük © merkezlerini) bçek kile Fr» Londra, Berlin o vessir Yep, anmz ve Alman büyük şe- Repeveri anları ayni sebeble tahrib hin 188. Evet bu harbe ve bu İn bütü lerine ve; başkalarına leş, felâketlerine sebeb olan, biha, 2 Fransanın içtimal, siyasi ke sekeri zâfları olmuştur. el bu harbden kurtarmak be gi, Srenin o Franan o yanında dn değil edinin sadece ilân olun- İtin 1 AYNİ zamanda bu iki Kiğlisek a vve müvazenesi ku- , “adar kuvvetli olmaları “YE # mp >Eiltere, yazin e Kiansanın harbe za- Miro teni vi zarf kak in ri — mak gerektir. Ve iade| © Saim yeniden söze başladı: Yazi #vweigraflet, tereddüd. tehli- © Müjgânciğim! Gerçek söylü İl tek kadar sörüp tedbir nlamı Emi emi rine Ö- ve ih. gibil hür evde çok yoruldun, üzüldün. Ev l deği Fihvaki | büyük, hizmet ağırdı. Hele anem ie yakma m ka aliil rim bl O ağı ine ein ondan ei Zi İlik senin üzerine çöktü, yıprandın, hanımcı . Bakışlarile, karısının yüzünü ok- şuyordu. Devam etti: — O aralık, bendeçok sinirli idim. Seni, istemiyerek hırpaladım belki, Şimdi senden özür diliyorum. Müjgünın ağzından, gayri ihtiyari bir «estağfurullahte çıktı. Kocan bumu reddetti: — Yok., yok! Ber suçumu bili - yorum, Amma, ne yapayım? Elim- de değildi. O mahud, baskın hikâ- yesi,. sonra hastalık.. ölüm.. bun- İara edilen masraf.. binbir türlü s- kıntı,, sen anlarsın bunların ne de- mek olduğunu, değil mi? — Tal — Derken buraya geldik. Evi miz fana değil: Şirin. Lâkin sen de Z YE MEŞE Mİ HE ir mübalâğa etme- ai dair size taze bir ötekaid O Alman ed abisehin Stutt- iği «Polony, “Devamı 7 gar” za AK, Z A harab oldun. Kimselerle görüştüğün vr Ü —— yok. Bu da adamı sıkar, Onun için, SON LDZİiRAATI Merinosçuluğun kazançları Son tetkiklere göre Merinosculukta yapağı geliri kadar |kat daha evvel sahnenin yirmi beş kuzu gelirinin de evvelkinden fazla olduğu anlaşılmıştır: miktarile fiatı fark ettiği gi- geliştiği, hem daha ziyade et verdiği görülmüştür. Tarımman Alelâde, hattâ fena denebilecek bir merada 128 koyunu olan bir ye- tiştirici merinosçuluğa o baslamadan önce sürüsünden 179 kilo yapağı labilinişken bilâhara iki kan meri - noslaştırdığı ayni sayıdaki yeni sü - rüsünden 320 kilo yapağı almıştır. Diğer hir yetiştirici 200 koyunluk eski sürününden evvelce 180 kilo yapağı alarak bumu ancak 108 liraya satabilmişken, bu defa merinoslaş - mış 200 koyundan 340 kilo yapağı . Jalnış ve bunu 420 liraya satmıştır. Daha ikinci kandaki fark böyle lehde olunca, beşinci dölden sonru nasıl olacağı tahmin edilebili; ken ve besili kuzu yetiştirebilmekti Merinosçuluğun ilk yıllarında kulla- nulan Macar merinoslarının kötü et- Hi oluşu ve sun'i tohumlama 'meto - dunun köylü sürülerinde istenilen randımanı veremeyişi birçoklarını ürkütmüştü, Hükümetin tam vaktin- de verdiği bir kararla Mucar meri- nosları yerine Alman merinoslarının damızlığa almışı ve isabetli tedbir- lerle sun'i tohumlama yerine tabii tohumlamanın genişletilmesi saye - sinde, aksaklık önlenince menfi gö- rüşler derhal kayboldu ve köylünün kuzu yetiştirmekteki arzusu kendi - liğinden tahakkuk etti. Simdi iyi ba- kılan sürülerden gayet hoşa gidecek kuzular elde edilmektedir. O su - retle ki evvelce 120 günde kesilecek kuzu yetiştiremiyenler, şimdi 90 sünde kasablık kuzu yetiştirebil - mektedirler. Çünkü merinoların ye-| diği yemi vücudüne siniştirmek ve bu suretle tez büyümek (kabiliyeti i | kıvırcıklardan çok üstündür. Meri - nos yavruları hem vaktinden önce, hem daha ağır bir halde satıs çağı na erişiyorlar ki, bu keyfiyet köylü- müzün İsteğine pek uygundur. Ge - <en sene Gemlik taraflarından bir iştiricinin İstanbul © mezbahasna r fevkalâde bakımlı - ve cid- den çok güzel - kıvırcık kuzuları, kantara vurulduğu zaman bunların cifti ancak 39 kilo gelebilmişken, Buran taraflarından bir yetiştiricinin getirdiği Türk merinos kuzularının cifti vasati 48 kilo gelmişti. Bu, ku- zu başına tam dört buçuk kilo fazla- lık demektir. (İki parti de Kânunü- sani doğumlu idi). Halbuki işin bir de kesimden sonraki tarafı vardır: Ayni gün doğ- muş, ayni şartlarla bakılmış iki ku- zudan merinos olan kıvırcık olan - dan daima daha fazla et vermiştir. İki kanlı merinos kuzularında et ran- dımanı Se 60 dan aşağı düşe tir. Demek ki merinos yetişti ğinde yapağı kadar kuzu ve: de kâr yetiştiricinin lehinde bir in- kişaf göstermiştir. Geçenlerde Burma taraflarını ge- zen Ziraat Vekili Bay Muhlis Erk - menle görüşen merinos yetiştiricile- rinden B, Mustafa, muhterem Veki- Tin bir sunline cevaben diyor kiz «— İyi bakılmak şartile merinos (Devamı 7 nel sayfada) «Son Postam nın edebi tefrikası: 59 YEŞİL TULUMBA Yazan: Ercümend Ekrem Talu e Kim bilir neden? İh- tmal ki önce bizim yazmamızı bekliyorlardı. Biz de yazamadık. Neyse, olan oldu.. şimdi ben sana para veteyim, Perşembeye, Mudan- yaya vapur kalkıyormuş. Bizim Ha- fize kadını senin yanına Okatanm. Biraz da öteberi; annene, İbrahime hediyelik alırsın. Mudanyadan Bur- saya, oradan da Mihalice gidersi - niz. Bursada, Temenyede bizim ak- rabalardan havlucu Hacı Etem ağa vardır. Ona mektub yazar, elinize Veririm. Sana yardım ederler. An - nenin yanında gönlün dilediği ka - dar kalırım. Her halde senin için iyi olur. Ben böyle düşünüyorum. Kadım denilen zayıf mahlük ne - lere kanmaz? Bahusus, tatlı dille söylendiği vakit?.. Zavallı Müjgân, birdenbire, kom- şadaki hüviyeti meçhul erkekle a - Talarında i olan aşinalığın ne de- rece tehlikeli, çıkmaz bir yol oldu- ğunu da idrak edivermişti. Süratle İiyen muhakemesi, kendisine avdet temayülünü gösteren kocasını bir kerecik daha denemekte de faydaldan, ri Boynunu büküp POSTA “ TİYATRO | Perde açılırken Emin Beliğ jübilesi Şebir Tiyatrosu temsilleri, Birin .| citeşrinin birinci günü başlıyor. Fa - senelik emekdarı Kmin Beliğ için bir Jübile yapılacak. Geçen tiyatro mevsimine kadar, hemen her piyeste #ahneye Çıkmış olan Emin Beliğ, kiymetli bir artisi olmakla beraber sahme hayatına ken. di hayatını feda etmiş bir san'at & . şikıdır, O, kendine şöhret, servet ne bile - yim, her şey vâdedn doktorluk mes . leğini bırakmış, sahneyi benimse - ömrü vakfetiiklen sonra eski mese - ğine dönmüş bulunuyor. Sahne, onun sâhnode yaşamak için gösterdiği ne . fis feragatile ne kadar öğünse deği Doktorluk mesleği de, Emin Beliğ” takdir elmelidir. Çünkübir ömür de doklorluk mesleğinde yaşamak |. çin çalışmış ve çalışmaktadır. Otello Bir mahalle kahvesinde o resminil gördüm. Dezdemonayı yatağında öl, düren Otello, kanlı hançeri (elinde diz çökmüş bir vaziyette duruyordu. İşte Otello bizde, resimleri mahal le kahvelerine girecek kâdar eskidir. Ben Otalloyu birkaç defa seyret - tim. &âmil Rıza Otelloyu, Muhsin Ya , goyu oynuyordu. Raşld Rıza Osiloyu, Ertuğrul Sad! Yazoyu oynuyordu. Otallaya yalrız bunlardan değil, Anadoluda tülüat ismini verdikleri, (devşirme demek daha doğru ola - cak) tiyatrolarda da görmüştüm. İstanbulda ONaşidin tiyatrosunda da Otello oynandı. Bu sene Şehir Tiyatrosu datem. sillerine Otello ile başlıyormuş. Şeks- pir'in bu eserinin treümesi yeni imiş. Bu elhet çok iyi, Pakat kâfi (değil Şehir Tiyatrosunda © seyredeceğimiz Otelloda temiz bir tercümeden daha başka şeyler de beklemek hakkımız . dır, İyi bir dekor, yeni bir mizansen, güzel bir temsil, Bütün bunları bir arada bulamaz , ask Gehir . Tiyatrosunun o Otelloyu temxi) etmesi yersiz ve pek boşuna İbir emek olur. Otelloda, Otello rolü. nü Hadının, OYago rolünü Telâtın, Desdemona rolünü Cahidenin, Emi, Ha rolünü Nevinin yapacakları söy - Yeniyor. Geçen tiyatro (Oo mevsiminde aldığı tölleri muvaffakiyetle başar - mış olan Hadi için Otello rolü ciddi bir imtihan olacaktır. Diğerleri rol , derine e. Komedi kısmı Yalı uşağı, Kibarlık budalası gibi, beynelmilel şöhreti olan komedi eser. lerin temsil edileceğini duyduk. Fa .. ka; geçen bir kaç tiyatro mevsiminde bizi nevmidiye sevkeden bu teşekkü. Tün canlı bir varlık halinde yaşaya - cuğına pek inanamıyoruz. Nedense Şehir tiyatrosunun bu kis, munda bir başıbozukluk havası eser. Bunun önüne geçildiyse ne âlâ; eğer gene ayni hava esecekse çok yazık. Eele perde açılsin, komedi kısmının mişti, Bugün ise sabneye bütün bir — sahnede yaşadıktan sonra, bir ömür) L., da ne suret göstereceği anlaşılacak. İsmet Hulüsi miş olmaktan memnun göründü. | hayranlıkla takib eyliyordu. Karısınm saglarına, onu her geye rağmen nefretten ürperten bir öpü-|man tasavvur etmemişti. İstanbulun cük kondurdu. — Haydil dedi; Allah rahatlık versin) İstanbuldan, evinden ayrılmak Müjgüna o kadar güç gelmemişti. Komşusile henliz başlamış bulunan uzaktan uzağa münasebetin hiç hük- mü olmamıştı. Esasen, genç kadın bunu unutmak da istiyordu. Mevsim kış olmakla beraber, Marmara usulu idi. Ufacık (Kayse- ri) vapuru, saatte beş alti mili aşmı- yan seyrile, mavi suların Üzerinde süzülerek gidiyordu. Kıç kamarada, Müjgânla Hafize kadın, vakit geçirmek için, bera - berlerindeki yolluk sepetinin için - den boyuna ötebeti çıkarıp çıkanp yiyorlardı. z Saim kendilerine bol para, havlu- cu Etem ağa ile İbrahime verilmek üzere birer kapalı mektub vermişti. Limanda birbirlerinden ayrılır. - ken, Sâimin karısına göstermiş ol - duğu nlâka ve ihtimama Hafize ka dın hayrandı. — A, kız! diyordu; kocan seni ne kadar seviyor! Sana ne türlü düş- kün! Dansı dostlar başınal, Ve artık, Müjgânm da içine bu sevgiye inanmak geliyordu. Neş'esi avdet etmişti. Kamatanin İumbozun dışarıda, denizde taklak atan Yunus balıklarını seyrediyor, onlar Sayfa 5 Şundan Bundan İmlâ bahsinde: km ae aradi Muallim Ahmed Halidin kütük - banesindeydik, Öteden beriden ko- nuşurken, söz imlâ bahsine intikal etmişti. Biri: oldukları gibi bırakmış, ileri do — Arab harflerile | yazıldıkları döndürdüğü bay parmakların ge zaman «bn ve ud» gibi harflerle) riye doğru döndürmeğe nihayetlenen kelimeleri, Türk harf- Gördünüz ya, biliyormuşumu! lerle yazarken de leri, «pp ye, mesai «du leri «t» ye kalbediyoruz, Ben) O Kadınlar, saçlarının uçlarını &n buna muhalifim, dedi. selerinde, dış tarafa o dönük bii , Camekândaki yazı gözüme iliş -İrulo şeklinde topluyorlardı. Her sl mişti. «Halit» isminin son harfi «t»| halde onlara: | — Siz, bundan başka bir şey bill mez misiniz? Diyenler oldu ki? — Sen başka bir şey bilmez “..> Demiş. Adam cevab vermiş: Bili Birbirine kenedl! parmakların L5fa karıştım. — Hocam sizinle ayni fikirde ol- masa gerek, dedim, Halit ismi A - iliriz. rab harflerile yazılırsa, (son harfil o Dediler, ve'diş & dolar. Halbuki camekânda yazılı ba iç tarafa dön: Ş «Halit» in son harfi «ta dir. » şimdiki değişik saç mo, Manlim Ahmed Hale de ffa| da böylece meyda elle alda riştı! — Benim adım, Halit, dedi, «d»| Evlenmek bahsinde: i ile yazanların da adları Halit; fa -| o ——— | kat aramızda şu fark var... Ben) o DYeYe sörmuşlar: st» li Halidim, onlarsa adı li (deli) | oz Yokuşu mu seversin inişi miğ Halit, Cevab vermi — Düz yolda su mu çıktı ki? Evvelki gün bir bekâr dostuma sordum: oluraa| — San saçlı kadınla mi evlen 9 olsun iki elinin küçük, yü orta, | mek isterin, yoksa siyah saçlı ka « şahadet parmaklarını birbirine ke -| dınls mı? nedler serbest kalan baş parmakla-| (o Cevab verdi: rını birbiri içinden geçirerek ileril — Bekörlik yasağı kanımu çık&ı doğru döndürürmüş. mı ki?t. İsmet Milüsi L Bunları biliyor mu idiniz ?”“| 75 senelik memurun cenazesi Belçikada bir banka - Jaadan, bankaya gelmeden yaşıya « da çalışan doksan yaşın- miyacağını söyliyerek, tekaüd ol « daki bir memur ölmüş mayı kabul etmemiş ve ölünciy. kas ve'büyük merasimle def- dar çalışmıştır. enazede memitüg edilmiştir. Bu memur, eski ve yeni arkadaşları o kalar on beş yaşında iken muazzam bir kalabalık teşkil etıniş bankaya girmiş, © zamandanberi|ki, son zamanlarda en meşhur ir < hep ayni bankada çalışmıştır. Te -| sanların cenazelerinde bile bu de kaüdlük yaşı geldiği zaman çalış -İce kalabalık görülmemiş. asasasssmnan erareaneseeanamesrmma saman, dönük ras) üler. Okuyucularıma cevablarım Bay Fuhriye: Sana tavsiyem şudur: Annene, © , ğex annen yoksa, teyzen, yahud ha- lan gibi büyüklerine anlatırsın. Ma, dGemki evi sana tarif etmişler. Onları! oraya gönderirsin. Evden çıkmış ola. bilirler. Fakat gene izlerini bulmak mümkündür. Konudan komşudan n€.| teye taşındıkları öğrenilir. Nihayet büyüklerin onları bulurlar. Ve genç kızı senin için isterler. Erlnir mes'ud olursunuz, vab vermek için kâfi; 'Tabil kafana denk olanı tercih öğe melisin, * İstanbulda Bay «8. Ba ye: Mektubunusun birine ve ikinei sayfalarını okurken, size sormak İs g tediğim bazı sunileri sırahyordum. Fakat size sormak için sıraladığım. bu suallerin cevabini mektubunuzun. üçüncü sayfasında verdiniz?.. Bu yüzden hiç bir şey sormuyorum, Size bazı tavsiyelerde bulunacağımı Biraz sağınıza solunuza bakınız, Tİ, yatroya gidiniz gazinoya gitmenizi tavsiye etmem amma, iptilâ halin getirmiyerek sinemaya da gidebiliğ, siniz. Deralerinize karşı daha (fazl alâkadar olunuz. Ve dersleriniz hari, Gindeki şeyleri az düşününüz. Höhüş pek gençsiniz, her şey unutulur. Bungi inanın. * V. X. B. imzalı meltubda okuyucum sorüyor: «Önümde fki kısmet var. Birincisi gok zengin bir milenin kızı, fakat dai. ma zevk ve eğlence arar. Diğeri ise kafama denk, fakat orta halli bir ailenin kızı. Hangisini tercih edeyim? Okuyucum kendi hakkında da ma. lümat veriyor. Fakat bunlar teferrü. attır. Yukardaki cümle kaca ce TEYZE gümrük binası önünde bekliyen yi -aabalara taksim oldular © © Vakit geç olmakla beraber, iki kadının, erkeksiz olarak yolu çik * malarında mahzur yoktu. Zira, Bum saya yolen götüren arabalar uzun bir katar halinde hep birden hare ket etmişlerdi. Üstelik de, en ön * deki arabanın, içindeki resmi sıfatli zata hürmeten, iki yanında birer atli zaptiye gidiyordu. Şehire vardıkları zaman Ulu cas minin minarelerinden, yatsı ezanı 6 kuyan davudi sesli müezzinin, müs minleri namaza çağıran o müheyyig hitabı etrafa yayılmakta idi. Marmarayı biç bu kadar koca - silueti büsbütün gözden ( kaybolup da, bir gök, bir de deniz kalınca içi- pe hafif bir korku girdi. Allahtan ki Hafize kadının çenesi durmuyordu. Kocakarı, boyuna deli dolu söylene: rek arkadaşını oyalıyor, ona o kor- kumunu unutturuyordu. Bu yolculuk şüphesiz ki onun si- nirlerine, haleti ruhiyesina fayda et- mekte idi. Kendini şimdi daha fe- rah hissediyordu. Ruhu o kadar istifa olmuştu ki, mubayyel sevgili e imani pe emer nalığına kavuşmak o düşüncesinin! o Müjgün, ortalığın keranlık o de b bala bayi yerde olaya ea çiğ DEE e yn Kim bilir, onu nasıl değismiş bula-| pu, Araba, Setbayına doğru kıvrılma. cak? Acaba mes'yd mu idi? Yok-| ca, Hafize kadın: e geğildi de, omuz için pa burünel — Mavlocu Hacı efendinin evini adar susmayı tercih etmisti ; a li > im sema Keder sorsak, acaba? diye söy dığı cihetle, Müjgân göreceği yer) “2 bihenen Mibalei de kendi Re Hmmm yöre: sekillendiriyer, stahayı terilerine yü: ni inerek; yül ediyordu. — Ben biliyorum. dedi. Etem Onun indinde bu yerlerin hepsi| Efendi değil mi? Kadimi müşte « de birer köydü: ve oralarda da çift-| rimdir. Ben sizi doğruca ileteyim, ik hayatı yaşsnırdı. Müjgân, bu te-| | Hacı efendi evde yoktu. Yaz, kiğı hava nasıl olursa olsun, beş vakli “lakkisinin ienbı olarak © analığını, namazımı camide kılmak âdeti idi, mandırada süt sağar, yahud ki ya- yıkda yağ çalkar tasavvur ediyordu. | Biraz evvel de, gene oraya gitmişti Lâkin, evdekiler: Hasım ile iki ke Ve, kuzu mevsiminde bulunmadı - ğına, kınalı, karagöz kuzuları okşı-| zu misafirlerini yamıyacağına esefleniyordu. sevinçle karsladılar: «Kuyserio akşam sular kararır -| . — Hos geldiniz! Safa geldiniz, ken Mudanya limanına girdi; iske-! Buyurun! Hacı efendi nerede ise ge- leye yanaştı. Zaten birkaç taneden lir, Her halde sizi görünce pek mem