Çörçilin nutku ve İngiliz harb plânı grememanasmna YAZAN meremeeeeremesz Emekli general H. Emir Erkilet «Son Postasnın askeri muhazrii | örçilin yeni nutku, vesmi İngilterenin şimdiki harbin bal ve istikbalini nasl gördi ü az çok göstermek itibarile pek 6- hemmiyetlidir. Çö bazı teferrü- attan sarfınazar, İngilterenin umumi durumunu pek fı görmüyor ve sözlerinden, bilâkis, hale ümidle ve itikbale emniyetle baktığı seziliyor. Çörçil mütalea ve tahminlerine sas teşkil eden İngilterenin askeri kuvvetleri bahsinde, İngilterenin, A#navatanda «dörtte üçü muntazam askeri teşekküller içinde çalışan iki milyonluk bir ordusun oldi söylemiştir. Bu rakamda en ufak mübalâğaın bile mevcud olduğun- da şüphe edilemez. Çünkü 50 mil. yon nüfuslu bir İngiltere kendini fazla sıkmadan değil iki milyon 3:6| milyon bile asker çıkarabilir ve çı- karmalıydı da, Fakat ordular yalnız askerden terekküb etmezler. Eğer İngilterenin «dörtte üçü muntazam teşekküller içinde» yani sübay ve üssübayları tamam, silâh ve techizat noksan- uz, talim ve terbiyesi velbasıl ber #eyi yerinde ve yolunda iki milyon- İuk bir ordusu olen idi onun başına Belçikada, Flandrlarda ve Dön - kerkte büyük felâketler gelmez ve İngilterenin uzak müdafaası bu ka- dar çabuk düşüp ( parçalanmazdı. Bu sebeblerle, iki ay evvel yalniz) on on iki tümenlik yani topu 120 bin muharibden müteşekkil munta- zam bir harb ve hareket ordusu bu-| lunan ve üstelik bu küçük ordunun | bütün top, tank ve arabalarını has» min elinde bıraktıracak o derecede büyük bir hezimete uğramış bulu- nan bir devletin iki ay sonra işe ya- rar büyük bir kara ordusu olabile- ceğini düşünmek hayal hududlarını bile aşar ve sadece bir o zühuldür. Bunun en basit sebebi iki üç ayda, hiç yoktan, tümenler ve ordular vücude getirmenin mümkünsüz olu- şudur. Eğer harbin ilânından yani geçen Eylâl ayındanberi, İngiltere. bütün takatlerini sarfederek, noksansız, büyük bir kara ordusu vücude getir- meğe çalışsa idi Belçika ve Fransa muharebeler'ae hiç dedi zırhlı ve motörlü re, 40:50 tümenle iştirak edebile- cekti, Bu kuvvet ona, Belçika ve Franuz ordularile birlikte ve makul ve müttehid bir sevk ve İdare sa- nde harbin talihini Avrupa karalarında müttefiklerin lehine p virmek imkânını verebilecekti. İn- giltere ise karada muharebe islerini, daha ziyade Fransaya — bırakmıştı. Hattâ, hayretle görüyoruz ki Soma- inin müdafaası işinde bile, İngiltere Fransız Somalisindeki Fransız aske- rİ kuvvetlerine güvenmekte idi. Fransa dahi Majiroya ve Belçika tahkimatına fazla güvenerek bu de- fa 1914 dekinden bile sayıca 87 ve hazırlıkça daha geri bir ordu ile harbe girmek gafletinde bulundu. Onun için İngiltere, Fransa ile bir- likte Avrupanın karalarında mağlöb oldular ve bu yüzden, İngilterenin ileri müdafaa sistemi bozularak, biç akılda olmayan, bizzat adanın mü- dana işi birdenbire hayati bir e bemmiyet kazandı. Halbuki eğer İngiltere bir iki yıl evvel davrana- rak kendini hiç olmazen bugünkü kadar wkabilse idi, biç şüphesiz, hem müttefikini kaybetmiyecek &li. bem de kendisi bugünkü sıkışık ve tehlikeli duruma düşmiyecekti. SON POSTA emizin esnafla | Belediy Nİ) Kâğıd kıtlığında Yerde bir kâğıd buldum. Jimi bassam ucuza mal ederim, ye temizlik mücadelesi nasıl! Şiir özü midi cereyan ediyor ? Bir teftiş esnasında sıhhat işleri teşkilâtına mensub memurlara refakat eden “Son Posta,, muharriri neler gördü ? Teftiş edilen dükkânlardan bir balıkçı dükkân (Baştarafı 1 ine) sayfada) Şayed. siz de benim gibi bu sunl- lere ameli karşılıklar almak isterse- niz, belediyenin'bir teftişinde bulu- nur, güneşin altında sokak sokak, dükkân, dükkân dolaşmağı göze a- lırsınız, Belediye sıhhat işleri müdürü doktor Osman Sâide, bir teftiş es - nda, alâkndarların yanma be - ni de katmasını rica ettiğim zaman, bu arzumun hemen is'af edileceğini ummadığım söylemeliyim. Fakat halkın sıhhatile alâkadar bir mev »- zuu ve bunu karşılayıcı tedbirleri a- çık olarak bir gazetecinin gözünün önüne koymakta hiç bir mahzur gör- miyen muhatabım hemen: — Peki, ne zaman isterseniz! Dedi, * Şimdi Eminönü kazam belediye başdoktoru Remzi Ak'ın karşısın - dayız. Doktor Remzi Ak: — Arkadaşlarla biraz sonra gıda maddelerinin kontroluna çıkaenk - sınız, diyor. Size bu iş hakkında biraz izabat vermem faydalı ola - cak; Haftada dört gün gıda mad - delerini kontrol ederiz. Bu umumi teftişlerden maduddur. Dükkânlar- da görülen kusurlar, cezayı müstel- zim hareketler, kirlilikler, noksanlar esaslı surette takib edilir. Evvelâ tenbih edilir, sonra ihtar ederiz. tenbih ile mütenebbih © olmiyanı tekdir etmek mecburiyetinde kalı - niz. İş nihayet para cezasına da - yanır. Mıntakamız hakikaten ente - resandır. Eminönü kazi İcta gı - da maddelerinin meşheridir. Bu iti- barla çok dikkatli olmak lâzım ge - liyor, Hem halkı, hem esnafı siya « net, hem de belediye talimatname- sinin tatbikini mümkün kılmak ga - yedir. Bunun içindir ki, tecziyeden çok ihtar ederiz, yol gösteririz. Bilhassa, kaymakam bu işlerde pek hassas - tır. Açıkta gıda maddeleri sattr - mayız. Esnafı hıfzıssıhha kanunu hu- dudları içinde harekete alıştırmıya çalışırız. Bu kısa izahatt müteskib baş doktor, beraber dolaşacağımız dok- tor Reşadı takdim ediyor ve yanı - imza bir zabıtai belediye memuru ve bir hademe alarak esnafın kon- troluna çıkıyoruz. Teftişe, Sirkeciden, asfalt cadde- Bin iki tarafındaki dükkânlarda baş- ladık. İlk girdiğimiz bir kasab dük- kânıydı. Bizi görünce gayri ihtiyari, eli havada geniş kavisler yaparak Pirinç örgü ile düz örgünün en gik gezide birleştiği haş bir model Ge . niş roba kısmı uzunluğuna örülüdür. Yalnız ceb kenarları (3) santim e - nine çizgili. Kollar uzunluğuna, ro- ba aşağım enine çizgili. Kol ağızları kapak veya bilezik yerine geri kıv . rılmak suretile süslenmiştir. Yaka da fermovar var. Pratik güzellik bilgileri temin etmek elinisedir. Kızartının yeğâne sebebi ellerin nemli kalması, #amamde' kurutulmamasıdır. Havlu kurulma işini lâyrkile göremez. Görse bile biz ondan tam manasile istifade etmek sabrını gösteremeyiz. Elleri . miz de ister İstemez hafi? nemli ka- br, Bunun için her yıkamadan sonra değilse bile sık sık bir el kremi sürün melidir. Bu kremin en iyisi limon su, Yu ile yapılandır. Krem sayesinde el de hiç ulaklık kalmaz. Ve cild dalma et doğryan kasabın rengi atti; kolu | gümi rengini muhafaza eder, etin üzerinde saplı kaldı. Sol elile| Smmm bir temenna etti. Çıraklar birer kö- şeye «indiler. Halbuki hiç de fena| bir niyetimiz yoktu, Bilhassa doktor Reşad hiç de ürkülecek bir adam değil Herkese gayet nazik hitab e- diyor. Etlerin tel dolablarda durup durmadığına baktık, Cinsini göste - ren etiketlerinin yerli yerinde olup olmadığını gözden geçirdik. Çırak - ların muayene cüzdanlarını tetkik ettik. Esnaf iki ayda bir muayene olmak mecburiyetinde imiş. Elle - rindeki defterde sırasile (muayene tarihleri gösteriliyor. Çırakların tifo işleri de tamamdı. ucuz kur- tuldu, çıktık. Bizi polisli filân görünce, cebrf icraya giden memurlar gibi, herken pirelenmiyor da değildi hani.. Doktor Reşad: — Bir de otel görelim, ister mi- siniz? Diye sordu: — Nasıl isterseniz. dedim. Kasabın bitişiğinde bir de otel var, girdik. Otelin müdürü önümüze düştü, tek yataklı odalardan, banyolara, helâlara kadar girip | çıkmadığımız «Son Posta» nın edebi tefrikası: 24 YEŞİL TULUMBA Yazan : Ercümend Ekrem Talu Ağzında kalan acı kahvenin son yudumu gırtlağından aşağı inmi - Bununla beraber İngilterenin bu- günkü hali Dönkerk rie'ati anındaki vaziyetten çok daha iyidir. Alman- yanın kaybettiği Wi küsur ayda, #- danın müdafaası iyin çok şeyler ya- pılabilir ve yapılmıştır da. Fakat ice bilmelidir ki bügün Almanları na derhal bir taar- ren şey iki milyonluk İngiltere ada: taarruz bahsin- de, Alman başkumandanlığına iki Aydan fazla bir zaman kaybettiren ve daha kaybettirmesi ve belki de taarruzu o büsbütün tehir etmesi muhtemel olan âmil ve unsurlar, süphesiz, İngiliz donanması ile hava filolarıdır. Alman ordularının, de- niz ve hava aşırı yapacakları bir ta- arrızdan evvel denizle havaya hâ- kim olmak istiyecekleri de pek ta büdir. ; İngiliz donanması pek kuvvetli” dir. Fakat Bay Çörçil de itiraf edir vor ki Alman hava kuvvetleri İngi- (Devamı 7 imei sayfada) oİrmak. Fakat herif Ordu, Tekmil vücudü uyuşmuş. erki felee uğrama. Bin sale ini toplıyarak: kendini an duydun? diyebildi? Evde, çocuklar söylediler. Yalandır. O kadin o ihtiyar herifi ne yapın? Kan kısmının işine akıl mi e yer, be hocam? İmam o aralık hacıbabayı değil kendini, benliğinin. hitabını dinli - yordu. Hay, kâfir dede! Dünyadan! İ'etek çekmiş ibadetinden gayri| bir şey düşünmez görünürken, ba -| kandı ne dolablar çeviriyordu? Böy-| ie bir vakıanın —cğer aslı vars— mutlaka önüne | geçmeliydi. Fakut Tası). Alınacak tedbiri bürade, bu kahve meydanında fikir selâmeti i- le düşünmeğe imkân yoktu, Ebâl - hayır efendi kahvecinin eline onlu- #e tokaladı. Halindeki değişikliği Belli etmemek için ağır ağır yerin - du. Birincisi, dedeye bir bu suretle onun vöcudünü uzaklaş - tedbirin hocanın kendi »leyhine dön mesi mümkündü. Kerli ferli tavrı i- le, Hüsnü dede, ileri gelen devlet ricalinden bir çokları ile herhalde temasta. bulunuyordu. O tarihlerde mevlevilik moda hükmünde idi. Şehzade ve damad- ların bazıları basta olmak üzere bir çok devlet ricali, menasıbı divaniye ashabı Yeni Kapı, Bahariye, Gala - ta mevlevihanelerine | intisab etmiş bulunuyorlardı. Ebülhayır o efendi, İrakibini garamazlıyacak olsa, herif, şeyhinin bir şefanti ile hem kurtu » lur, hem de hatırlı tarikdaşlarının nüfuzu sayesinde (imama mukabil kötülük de edebilirdi. Gene en eslem yol Şehime ha - numın kendisini (o tabzir eylemekti, Bunu da hemen, iş işten geçme - den yapmak, demiri tavında iken dövmek gerekti, Önce bir mektub yazmayı ve ka- pıdan bırakmayı düşündü. Sonra bunun tehlikeli olacağını, okuma bilmediği takdirde kadının bunu dedeye okutturması ihtimalini aklı - na getirdi, vazgeçti. Şu halde, doğ- adümüdağiriye kendı ekleşdii; Merkezefendiye kadar cenaze ar yer, yatak çarşaflarından, şiltelerin uçlara, havlulara, terliklere kadar muayene etmediğimiz eşya kalma- dı, Otel cidden temizdi. Hattâ bir tahtakurusu misafiri dahi yoktu. Bir aded pire olsun, otel sahibine aziz- lik yapıp da başını uzatıvermedi. 'çünçü girdiğimiz dükkân bir berberdi. Doktor Reşad, fırçaları, ustura - ları muayene ederken: — Berberlerde en ziyade takım- ların temizliğine dikkat ederiz, yor.. Hastalığın sirayeti için başlıca vasıta bunlardır. — Usturaları kullanmadan ev - vel ne yapıyorsunuz? Kalfa cevab verdi: — Uimona balırıyoruz efendim. — Anlamadım, limona mi batırı- yorsunuz? Ustası tashih etti: — Dili dönmüyor efendim, li - sol diyeceğine Timon, dedi. Toplanan saçlarım kapaklı bir te- nekeye konması tenbihi ile berber dükkânından ayrıldık. Sıra bir aşçı dükkânındaydı. Doktor Reşad, mutfağı, tencere - (Devamı sayfada) den geçerken yan gözle baktı, Hüs- nü dede kapının önünde duruyor - du; selâmlaştılar. Dede: reye? diye sordu. fus işi var da.. Ansızın aklına gelen yalan bu olmuştu. Dede, fazla konuşmadan efendi de Şehime hanımın kapısını çaldı. İmamın gene geldiğini ve kendi: sini görmek istediğini evlâdlığından haber alan Şehime hanım sinirlendi. — Herif musallat oldu, Ne isti yor? Diye söylenerek onu içeriye alk Asık bir çehre ile, ne söyliye- bekledi. İmam söze nereden başlıyacağı- ni bilemiyordu, Kendi kendini teşci maksadile, bol bir enfiye çekti. kalının üzerine dökülen taneleri iki fiske ile yere düşürdükten soni — Hanım sultanım! dedi; ha- yırlı bir havadis işittim, Aslı var mı? Kadının aklı Müjgânla Seimin di e musammem olan izdivaçlarına gitti, Cevab verdi: — Evet, Hocafendi! Var, İmamın boğazına bir. şeyler tıka- nır gibi oldu, Gözleri karardı; başı) Kilerinizin kızarıp borulmamasınıl|, — Na dedin kâğıd mı buldun? (sn Bursa donkielğ. mi?., — Evet bir küğıd lira Ben de İüalettayin beyaz bir kâğıd buldun zannetmiştim de., ya- Acaba bugünü de görecek miyjj Elinde bir kâğid parçası olan n yanya pay ederiz, diye sormuş-'ri bir gazete idarehanesine gireceki tum. Merak ediyorum: Küâğıd fiatlarının terelfüü üzeri- ne kâğıd helvaları fiatlarına da bir miktar zam yapılmış mıdır? * Ayakkabıcıda: — Bu ayakkabların derilerini beğenmedim, sakın kâğıd olmasın. — Kâğıdın ne kadar kiymetli olduğunu bilmiyorsunuz galiba ba- yım... Deri yerine küğıd kullanmış olsaydım, bir çift ayakkabıyı on beş liraya değil, yirmi beş liraya bi- le veremezdim. * Gazete çıkarmaya müptelâ bir zat düşündü: — Çıkaracağım gazeteyi kâğıda Bunları biliyor mu idiniz ? 7 Kaplan ne derdi ? Bir tarihte Ha- beş imparnto - runun Londrada bulunan çocuk - ları, o mürebbi - erile o birlikte, gesini geziyorlarmış. Bir parsın bur hunduğu kafes önünde durmuşlar, Negüs'ün çocuğu: — Ne güzel kaplan, demiş, dili ne derdi? cevab vermiş: — Ben kaplan değilim, pars'ım; Ankarada Bayan «Cecs e: — «Şimdi nişanlanmak, harbden sonra evlenmek teklifindedire di- yorsunuz. Mektubunuzu okurken bu mevzu ile hiç münasebeti olmayan bir alış- — Uğur ola, imam efendi! Ne -İberi tanışıp görü — Sizin mal sahibesine.. bır nü |dar göze gör dükkândan içeriye girdi. Ebülhayır| yade. » İveriş meselesini hatırladım. Senelerce evvel adaların birinde bir ev tutacaktık. Beğendik, fiatın- da mutabık kaldık, Sahibi pey is- tedi, «Gelecek Cuma geldiğiniz zaman üst tarafını verirsiniz, o mukaveleyi yapanız« dedi, verdik, fakat öbür Cuma gittiğimiz zaman adam bizi müteessir bi a ile karşıladı. Evi- ni kiralamaktan vazgeçmek zarure- tinde kaldığını söylüyordu, peyi ge- ri verdi, sonra öğrendik, Elli lira fazlasına"bir başka müşteri bulmuş, ona vermiş, Her ev sahibi bir olmaz, verilen sözü tutanlar çoktur, bilirim. Fakat evvelden bugün, biz ailece herhan- heyetle, sevdiği kadının karşımı — Demek, böyle? çıkmayı münasib görmedi. Evvelâ e : evine gitti, süprüldü, yıkandı, ça -Jza gelen bir kısmeti tepmedik. N maşır değişti, kılığına kıyafetine çe | — Lâkin. iyice düşündünüz ki düzen verdi. Ondan sonra Şeker:|mü? ia İZ <i sokağına vardı. Bakkalın önün -) — Uzun uzan düşünmeğe hacet görmedik. — Şey. o zat hakkında., iyicene sorup soruşturdunuz mu? — Ne lüzum var? Senelerden- üz. Adamcağı saydı, şimdiye ka- dü. — Ya? Tanışıklığınız.. pek eski midir? — Şöyle böyle otuz seneden zi- an bir kusur — Otuz senedir, bu izdivaç bu- gün mü nıza geldi? — Her şeyin o mukadder bir vakti, saati vardır. — Tuhaf şey! İmamın esrarengiz tavrı, ağzında boyuna geveleyip te, sarahatle ifa- de edemediği lükırdılar kadının ga- ribine gidiyordu. — Sormam ayıb olmasın amma, Hocafendi, dedi: demindenbeti bir seyler söylemek istiyorsunuz galiba, Söyleyin: Nedir tuhafınıza giden? — Aman, hanım sultanım! Na- sıl tuhafıma gitmesin? Bir kere © herif evli. ima? — İşte, güveyliğe münasib gör düğünüz zat, Sizi iğfal ve izlâl et- mişler. Şehime hanım taaccüb etti. — Nesl olur? -— Basbayağı olur, henum hem- i İ — Böyle, Hocafendi! Ayağımı- İkini ihtiyar eyliyecekler — Kâğıdı ben getirdim, üzeri bir ğazete basip bana verir misiniz * Yaşlı kadın içini çekti: — Bende talih olsaydı, dedi, B kâğd kıtlığı şimdi olacağına bi rahmetli efendinin sağlığında olaf ikide bir «şimdi boş kâğıdını yazi rım» diye beni korkutamazdı, ie Çocuk babamın söyledi: — Baba, bana kâğıddan bir yapar nuar? Babası boynunu büktüt -— Ne diyorrun çocuğuzu ulu den aklıma gelseydi de biraz KEŞAN alıp bir yana koysuydım, şiradi değil, beş on apartıman yapardı Slelüsi smel | | Imdad Kotra merak- klarının kazaya uğramaları, ses - lerini duyura »- madan deniz or- tasında o kaybolmaları fişeği ME tehlikesi karşı yeni bir imdad fişeği keşfeği dilmiştir. Bu imdad fişeği tabanca ile atılmaktadır. Fişek yüz meti kadar bir irtifada o patlamakta parlayan çok uzaktan (o görülra mümkün bir ışık bir paraşüt terli batina bağlı olduğundan yavaş Y vaş denize inmekte, civardaki ge milerden ve sahilden (kolaylık! görülebilmektedir. gi bir şeyde pey vermeyiz, düşün! rüz ki, peyi veren kendi kendi bağlamıştır, karşısındaki ise seri tir, akid ise daima karşılıklı hüdü istilzam etmelidir. Şimdi bu hikâyeyi neden hah dım? Bakınız, nişan bahsinde erkek müsavi vaziyette değildir, nişanın bozulmam halinde kız hitinin gözünde biraz lekelenmiş vaziyete düşebilir, erkek ise ser! tir, nihayet biraz gönlünü eğlendi diği söylenir. Bunu bir muvaffakisi yet addedenler dahi bulunur, yır, nişanın bir hafta, on gün, bir ayı geçeninin asla taraftı y değilim. Nişanı bisakıp nikâhı yi nız, düğünü tehir edersiniz, | ilerdeğ hiç yapmasanız bile olur. i ? * Bay aN.N.» o: , Size hususi mektubla cevab veni meyi tercih ediyorum, adres yollari yınız, e kıyas eder gi Ancak, dâinizin gar het, bu makule insanlarla meyanesğ nizde otuz senelik bir hukukun essün ve devam eylemiş olmasıdırığ Durdu; bir tutam enfiye çekti, — AF buyurun, hemşire hamml Cennetmekân pederiniz paşa haz, retleri tarikatten mi idiler? p — Bilmiyorum. Ben pek küçük yetim kaldım. Ne için sordunuz?« i — Hiçl — Evet, Paşa babamı (hatırlasi mıyorum, fakat annem namaza rürken başına daima arakiye di. . ; -—— Ya? Makamı cenmet olsmnl ği Şehime hanım bu malâyani musğ, hayereden bir şey anlamıyor, sıkım yordu. İmam da ağzından baklayii bir türlü şıkaramıyordu. Muhatabieği nın ifadesindeki kat'iyet şevkini de, cesaretini de kırmıştı. Böyle bir as zim ve kararm karşısında kendi hissi siyatından, kendi aşkından ve İşli yakından bahis açlığı takdirde müs hakkak bir hezimete uğryacak, bir daha avdet edemiyecek mevkie düz yecekti. İyisi mi? O günlük bu vel darla iktifa etmeye ve kısa bir müd det sonra tekrar hücuma O geçmeğei karar verdi, Ne de olsa, kadının içine ufi bir kurd düşürmüştü. Bu kurdulğ sinsi sinsi, Şehime hanımı kemirmes si ve ilerideki mülükatlara müsa'd