i i ofınız. Cevizle birlikte ansız ordusu e İN A harb etmedi mi 7?!. 3 ilâ 25 Haziran Fi rebesi hakkinda Berlinde, 3 Yergi Beşrolunan hülüsa raporun sonunda Alman büyük zaferinin vustaca ve fedakârhkla muharebe eden bir düşmana karşın kaza nılmış olduğu ziki dk, Kikat smrdır. yoken Ağpenan. Bu bir ha - met ve kiymetini düşü “ve ki şü in bi sa söylenmiş han e rürmemek için bilhan- a Si midir? İşte bunu araştır- Dün bu hus cek iki zayl psusta salâbiyesle konuşabile - Zatle bu meseleyi münakaşa ediyor- ola püktek rürbede ve görgülü bir sübay iş al ki, «Şimdiki Avrupa har övme m eayallardan canla ve baş- mine yüreğinde İdi serette dövüşmek arzı ed Lehliler, Finler ve Almanlar. Ne yün * ve ne de İngilizler isliyerek tam zat yepipilerdir. Bununla beraber biz — imz iel tehlikeye girmiş olan İngilizle- sekle ml hakiki surette o dövüşe- ok tecrübeler görmüş ve milletler ta ten? bit münevver olan diğer sivil dos — ie: «Bir millet icabında yürekten si - “ ve almak işin yüksek fedakârlık, cesa- onun ge hislerinden mahrum bulunursa etti: «Bir eayyahim olur.» dedi ve ilâve e k — eti harbden soğutan ve onun rin başın “yEvlarını körleten müessirle - — Salk he gelir, bilir misin Trap propagandaları!» niyet ene» yıllardanberi türlü sulh, insa- kirlerile kaf <Yonalizn ve komünizm fi - hirlendiy ei ve hattâ fazla derecelerde ze “eği muhakkaktır. Fakat her seye rağ ba iyi dövüşmemişler Gaulle, Londra radyosunda, dusunun Almanların sayı mağlâb söyledi. Ondan sü müdürü pro- Londrada, yaptığı şu olduğunu birkaç defal EE Saurat'ya, 30 Haziranda va mağlâbiyeti hakkında Yanatını gazetelerde okuduk: Belçikada ve Fransada m va yalnız ,60 bin Fransız askeri ök e 200 bin yaralanmış ve 350 bin ca e) inde, Bilâhere esirlerin mik e r z ine çıkmıştır. Denilebilir ki, or - iu harb etmemiştir. Ordunun harb etme he a cesaret ve üzüm fikrinin noksan- Sa değil, Fransız başkumandanlığının vb ayn Alman harb tekniğini 1914 me- dır, “© mağlüb etmeğe uğraşmasından - harbin ilk Gatlle Fransız ordusunun — (h: arbetmek diğrnedliğini değil) harb etmediğini, ver - iğ ölü ve yaralı zayiatının » azlığına rağ | Se Nasıl giyinmeli ? Ufak tefek ve kalçaları geniş olanlar Ufak tefeksiniz, Kal İçalarınız enis © yapmalısınız ki ve ilki N vakar iz ki hem Si ark « Elbisenizin (manto 5 buram ölamn) süsünü Koral çepik en, Pe mele, bakanları dikkatini Tal ün kanına çekimi güre. vücadünüzün eke rna çekmiş olursunuz. Kesik” ceb e OR ia in aeg geniş Röstermeye ali Bu k Ere sazla bününüz aramada hir temeni, Un çeörünmek iin dez e « iz ği Pe ere ue ml d. Dekolte iskarpini konçler, > kabı ve şowonlara tercih, uzun ayak- ML. Şunları giymeyiniz? a. Yassı şapka, b. İri düğme, ©. Ağzı geniş kollar, d. Kısa, bol etek. © Urun konçlu ayakkahılar, yine allen Çerkes fasulyesi fasulyeyi yıkayıp bildiğiniz. şeki yl e yınız. Kefkirde süzünüz. Ve bir tabağa yaz Kuru ceviz içini tuz, kı i kam A gü içinde sikıp yağını alıniz. Biraz“ ekmek İçi, ni —ceviz kadar olmamalıdır — suda yla, havanda döverek irbirine karıştınmız. Üstüne kaşık kaşık Kr a gölünün. Baza karama ge liyen yalnız üç millet| “ İgrupunun 1,5 milyon raddesindeki muba - — wi üzerinde harap ediyordu. AN ye i Emekli general i H. Emir Erkilet | «Son Postü» nin asker! muharriri men Almanların eline düşen Fransız esir - lerinin çokluğundan istidlâl ediyor. Bu is - ştdlâl tarzı doğrudur; çönkü | canlal başla | harbeden bir ordunun kendi ölü ve yara - kları fazla, esirleri de nisbeten az olur: & Bi zamanda düşmana verdirdiği zayiat da çok olur. Fakat generl Gaulle'ün Fransız ordu - sunun zayiatını hakikate yakm bir surette gösterebilecek | İstatistiklerden henüz > rum olduğunu söyliyebiliriz. Nitekim yuka- nda bahsi geçen Alman harb raporu hü - lâsasında wdüşmanın ölü ve yaralı zayiatı hakkında henüz malümat yoktur.» deni - iyor. Ve buna dâir, tahmini de olsa, hiç bir rakam ziktetmekten çekiniliyor. Fekat buna mukabil 1,9 milyon Fransız askerinin esir alındıkları ve bunlar arasmda 5 Fran- sz ordu kömutânile 29.000 Fransız süba - yının mevcud bulunduğe bildiriliyor. manlar, 5 Hazirandan itibaren Fransada cereyan eden muharebelerde (o 55 Fransız tümeninin bütün silâh ve techizetlarınn harb ganimetleri olarak ellerine geztikleri- »i bildiriyorlar. (Daha evvel Belçika, Flandr, Artuva ve Dunkerkde imha edilen 15 Fransız tümeni bunlardan haricdir.) Almanlar, 5 ilâ 25 Haziran Fransa mu - harebelerindeki kendi zayiatlarını şöyle gör teriyorlar: Ölü (subay, erbaş ve er 16.800 Kayıb (sübay, erbaş ve er) ||| 9900 Yaralı (sübay, esbaş ve er) * 68.500. Yekün 95.200 Takriben 100.000 demek olan 25 gün- lün Alman zayiat yekünu, Fransa meydan muharebesini yapan her üç Alman ordular rib askerler mevcudlarını | nisbet edilirse| yüzde 6,3 olduğu meydana çıkar. | Kezalik general Gaulle'ün yukarda yaz- dığımız Fransızlar için tahmin ettiği 60 bin İölü ile 300 bin yaralı yani cem'an 360 bin) İzayiat Fransızların Belçika muharebeleri - nin başında Almanlara karm kullandıklırı 170 kadar tümenlerinin takriben 840 bin İzaddesindeki muharib mevcudlarına nisbet edilire yüzde 43 gibi o müthis bir rakam çıkar ki bununla Fransızların o yalnız harb ettikleri değil hattâ fevkalâde iyi harb et - tikleri neticesi bile çıkar, meğer ki Gavl - le'ün verdiği rakamlarda büyük yanlışlıklar olsun. Onun için bu hususta hakiki rekam- lar elde etmeden hükümlerde isticel etme- mek lâzimdir. Bununla beraber bu rakamlar hazı ha - kikatler ifade etmiyor değildir. Bilâkis harblerde mağlâb olarak ric'at eden ördu - Kaçakçının hüneri hisseder etmez, yanında bulunaa larda galib gelerek hasmını takib edebilen | otuz paket eroini yutmuş. ordulara nisbetle zayiatın umumiyetle da - ha fazla olacağı kaziyesi bir daha sabit ol muştur, Şüphe yok ki, general OGaulle'ün İzah ötmek mecburişetindeyim ! Yukandaki cümlede mürettib o hatas tahminen gösterdiği, 60 bin ölü ve 300 bin | Yoktur. yaralının çoğu, Almanlarla muhorebelerde değil, bilâkis ric'atlerde Alman uçakları - mın bomba ve makineli . tüfek ateşlerine kurban gitmişlerdir. Fransızların iki milyona yakın esir ver- meleri onların, bilhasa Şampanyada, Ma- jinoda ve Vozj'larda yan ve arkalarından şevrilmiş yani onlara geri geri çekilecek ve a bir yer bırakılmamış olmasından- ir. Biraz yukarıda, takriben 70 Fransız tü- meninin teşkil ettiği Fransz O ordusunun muharib kuvvetlerini takriben 640 bin muharib tahmin etmiştik. Halbuki Afman- lar yalnız 1,9 milyon esir aldıklarını bil - diriyorlar. Bu sebehle bu iki rakam ara - sında bir tezad veya bir yanhşlık var gibi görünür, fakat ne tezad ve nedebir yanlışlık yoktur. Ben Fransız tümenlerinin nihayet 12 bin mevcudunda olabilecekle - rini tahmin ederek yalnız muharih Fransız- lan saydım, usulen, bir cephede (o muha - riblerin gerisinde, omuharibler kadar ve belki onlardan bir miktar daha fazla, mu- harebe etmiyen fakat muhariblere erzak, cephane, ikmal afradı, techizat, yedek par- sa, silâh ve her türlü malzeme yetiştiren ve muhariblerin kırılan ve dökülen harb vasıtalarını tamir eden, yaralıları tedavile meşgul olan velhasıl (o harbetmiyen fakat harbeden ordunun, muharebe © kuvvet ve kudretini muhafaza etmesine yarıyan bir ordu daha vardır ki bunlarla beraber Al - manlara kazşı harbeden Fransız ordusunun umum mevcudu herhalde 2 ilâ 2,5 milyoln- dan aşağı olmaması lâzım gelir ve işte Al manların eline 1,9 milyon esir düşmesi ba suretle mümkün olmuştur Fransız ordusunun bu derece büyük mik| tarlarda esir vermesi herhalde önün mut -| lak surette harbetmek istemediğine de de- lâlet etmez; çünkü yukarida dediğimiz gibi Fransız orduları bilhassa Sampanyada, Ma jino, Vozjlarda büyük kütleler halinde çev rilmişler ve esir edilmişlerdi Bunun böyle| olmasının sebebi ise Fransız ordularının harbetmek istememeleri olmayıp birin, derecede mes'ul olan Fransız yüksek sevk ve idare makamıdır. Som, En, ve sonra Sen, Marn ve Şam - panya muharebeleri sırasında biz bü felâ - ketin vukubulacağım günü gününe haber vermiş ve Majino müstahkem hattının hat- tâ Renin vakit ve zamanile tahliye edilerek Fransızların o bilhassa sol cenahta yani Sen'de kuvvet topliyarak müdafaa etme - leri lâzım geldiğini anlatmıştık Ba suretle Fransız orduları, bizce, harbetmek isteme- diler değil bilâkis, evvelâ Flandr muhare - (Devamı 7 nel sayfada) «Son Posta» nın edebi tefrikası: 66 benim size gidereceğini Fakat bütün - bunların karşı olan muhabbetimi zannetmeyin. bilâkis! — Teşekkür ederin... Bittabi ilk duy- duğum zaman biraz şaşırmıştım amma çabucak kendimi topladım ve bunu mü- himsemekten vazgeçtim. Nusret Beyin manevi evlâdı olduğumu çoktan bili - yordum amma Mehpare Hanım mesele- si pek yenidir. Zeyneb büyük bir vakar ve soğuk - kanlılıkla ko *wstuğu halde sesi bilâhü- yar titriyordu. Handan bunu fırsat bile- rek onun ellerine sarıldı. — Zavallı kardeşim! Sizi iyi tanıdı - ğım cihetle Mehpare Hanım hakkındaki düşüncelerinizi tahmin ediyorum ve si- zin gibi ihce va nazik bir kızın öyle bir kadına dannefs demekten Bicab du- yacağını biliyör, size pek acıyorum. Bu sözler o kadar büyük bir hararetle söylenmişti ki Zeyneb âdeta ondan şüp - he ettiği bu kelimelerin arkasında bir maksad saklandığını düşündüğü için kendisine kızdı. Fakat, Handan ne yapsa ve'ne dese, onu sevmesine, ona yakınlaşmasına im - kân yoktu. * Bunu takib eden haftalar içinde Han - dan Zeynebe karsı fevkalâde bir sami - miyet gösterdi. Hemen hergün otomo - bille gelip onu zorla sokağa çıkarıyor, onu eğlendirmeğe çalışıyordu. — Bugünlerin sizin için ne kadar fena olduğunu, ne müz'iç bir hayat geçirmek te olduğunuzu tahmin ediyorum. Bazan Mehpare Hanım: da davet e - diyor, beraber sinemaya gidiyorlar, sine- madan sonra Beyoğlunda bir pastahane- de çay içiyorlardı. Handan: nizi eğlendirmek için size yardım etmek istiyorum. diye wrar edi - yor ve Zeyneh her zaman «Mehpate ha- mma dediği halde o, bilâkis sanne» ke- bildiği zamanlarda bu sannen ta kullanıyordu, onu en çok mütees- sir eden de bu idi. Çok eksantrik bir sw- rette ve göze batan şekilde giyinmiş o - lan bu âdi kadının kendi anası olduğunu âlemin duymasından âdeta bir eza his - sediyordu, Bu sebebden, Handanın on- ları eğlendirmek ve gezdirmek hususun- daki ısrarı Zeynehi üzüyordu. Utanmasa bunu reddedecek ve kapıdan dışarı çık - ta. Vaziyet bu müşkül tarzda yürüyüp giderken bir gün bir başka üzüntü kapı- s: daha açıldı: Yavaş yavaş Turhan bey de eve gelip gitmeğe başlamıştı. Han - dan güya artık Zeyneble can ciğer dost olmuşlar gibi, kocasını da kskanmaktan vazgeçmiş, onları yörüştürmeyi bir iz - zeti nefis meselesi haline sokmuştu. Turhanla ilk karşılaşmaları bir tesa - düf eseri gibi oldu. Bir gün Handanın otomebili Beyoğlunda bir mağazanın ö- nünde dururken ayni dakikada mağaza - dan Turhan çıkıp onlan yaklaştı ve kendisini bittabi Mehpare hanımla tanış trmak mecburiyeti hasil oldu. Turhan © gün sadece hanımları selâmlayıp bir iki nezaket kelimesi söyledikten sonra durmadan uzaklaştı. Ancak o günden - öbüren tesadüfler sıklaşmağa (o başladı. Sanki onların nereye gi rini önce- den biliyormuş gibi her tarafta birdenbi- re karşılarına çıkıyordu. Ve nihayet bir gün, sözde karısını almak maksadile Zeynebin evine tekrar gelmek cesareti - ni gösterdi, Onun bu hareketi Zeynebi fena halde kızdırmıştı. Handana bunu söylemek mecburiyetinde kaldı ve ya - pılan #hamlardan sonra tekrar Turhan beyin, bâhusus Halüken bolunmadığı zamanda kendisini ziyarete gelmesinin doğru olmıyacağını açıkça anlatti. Handan, Zeynebin bu sözlerini bü - yük bir sadelikle kabul ederek artık ma- zinin tamamile silinmiş olduğunu, böyle bir şüpheye düşmek aklından geçmedi- Dalgınlıkla rakamı yanlış yazmış deği - Tim, Tekrar ediyorum Otuz paket. Tam otuz paket. Evet, tam otuz paket eroin yutmuş. Hem başka başka zamanlarda değil, hepsini bir- den. Hem de bu otuz paket eroin bir lâstik borunun içinde imiş. Lâstik boruyu da bir- likte yutmuş. Adamdaki gırtlak değil, meğer oluk * muş. Lâstük boru da aynca bir kutuya ko - mulmuş olsaymış, onu da yutacakmış. Kaçakçıların, kaçakçılık mesleğinde gös- terdikleri bu harikulâde kabiliyete hayret etmemek mümkün olmuyor. Bu gidişle, yakalanacağım hissedince, kaçak getirdiği bir çift ipek çorabı, bir kos- tümlük kumaşı yutanları da göreceğiz de - mektir. Bir fıkra vardır: ” «Adamın biri bir hükümdarın karşısına çakmış: — Benim, müthiş bir hünerim var, de- mişl ir eroin kaçakçım O yokalanacağım Hükümdar merak etmiş: — Hünerini göster bakayım. Adam, cebinden bir çuvaldız çıkarmış, çuvaldızı yere saplamış, öbür cebinden de yirmi kadar dikiş iğnesi çıkarmış, dikiş iğ İnelerini teker teker çuvaldızın deliğine at « İmağa başlamış. Bu iğneler delikten geçip, öte yana düşüyorlarmış. Adamın attığı iğ- pelerin hepsi bu tarzda çuvaldızın deliğin- den geçip öte yana düşmüşler. Adam hik kümdara dönmüş: v — İşte hükümdarım, benim hünerim bu- dur, i Hükümdar, başmabeyncisine dönmüş: — Bu adama yüz sopa attırın. Demiş, iğneleri çuvaldızın — deliğinden İ geçiren adam şaşırmış: İ — Aman hükümdarm, benim ne ka « bahatim var ki?.. t Hükümdar hiddetle bağınmış: t — Daha ne kubahatin olsun, bu fayda- «z hüneri elde etmek için sazfettiğin za - manı faydalı bir işe sarfedemez miydin?» Şunu bunu yulan kaçakçıları ne ceze vermeli bilmem, çuvaldız deliğinden iğne geçiren adamın hüneri faydasız bünerdi, Kaçakçılarınki ise faydasız olmak şöylü dursun, cemiyete zararlı bir-hüner. i Kaçakçılar, eşya yutmak hün fik # ranın hükümdar karsısında gösterseydiletç kim bilir onlara ne ağır cezalar verirdi. zi Mlulüsi 5 — 7 Şi GONÜL İŞLE Rİ TR Ye m EEE KARARI ENAM. ÇETE EA Okuyucularıma cevablarım.. 6... G... rümuzlle mektub yazan okuyu - cuma? Sizin aileniz ve sizinle evlenmek istiyen genç kızın ailesi niçin size daha başkalarını muvafık buluyorlar? Bu ciheti iyice düşü - arın düşünce ve kararları her Ekiniz için daha mes'ud bir istikbal yadedebileceği gibi, aksi de olabilir. Mademki çocuk denile. cek yaşta değilsiniz, düşünebilir; iyiyi, fe, nay nasib olanı, olmıyanı tefrik eder ona göre bir karen verirsiniz. * Mersinde R. FL ya: Doğru düşüren, doğrü hareket eden bir in. san olduğunuzu biliyorum. Birinci mesele nasıl halledildi ize bu da halledilebilir, üzül. meyiniz. Bana kalırsa siz gitmeyiniz. Akı banımdan birini göndererek, o çocuğu alıp sirin yanınıza getirsin, böylece vukuu muh. Nakleden: Muazzes Tahsin Berkand nebe getirdi. İkisinin de o derece sami - mİ ve memnun bir halleri vardı ki genç kız fazla soğuk muamele etmenin büsbü- tün kaba ve nezaketsizce bir hareket ol- duğunu düşünerek çarnâçar bu ziyareti hoş görmeğe gayret etti ve o günden sonra Turhan bey de aralarına girdi. Mehpare hanımın bu yakışıklı erkeğe hususi bir muhabbeti var gibiydi, Onu görür görmez yüzü gülüyor o neşeli bir senle konuşmağa başlıyordu. o Turhana gelince, o da Zeynebin annesine karı büyük bir hürmet ve riayet gösteriyor - du. O kadar ki yaşlı kadını tomamile kendisine cezbetmeğe muvaffak olmuş - tu. Hattâ bir gün Mehpare hanımla Zey- neb yalnız oldukları bir anda genç kız Turhanın ziyaretlerinden sıkıldığını ima edecek sözler söylediği zaman yaşlı ka - dın onu hararetle müdufan etmişti. — Aman eicim, o nasıl söz, böyle şe- ker gibi bir adam hoşa gitmez olur mu? Bahusus ki pek de terbiyeli ve nazik — Herkesin tabiatı bir olmaz ya: be- nim hoşuma gitmiyor. Eğer kocam razı olsaydı şimdiye kadar çoktan onlarla m- lükamı keserdim ben, fakat Handan ne de olan Halükla akraba çocukları olduk- ları için hem onun, hem de kayınvalide- min hatırlarına riayet ederek sabrediyo- Tam. Mehpare hanım bu mükâlemeyi kısa kesmek istiyormuş yibi cevab vermeden odasına çekildi. Yemek odasında yalnız kalınca Zeyneb, niçin ve neden olduğu- nu kendisi de anlıyamadan asabi bir buhrana düşerek ağlamağa başladı. Ar- tık bu hayat onu çok sıkıyordu, Halükla beraberken bu alelâcayih ömrü kısmen tabii gördüğü gürler oluyordu, fakat şimdi, büsbütün yalnızken bu evde ne yaptığını kendisi de anlamıyor, bu garib yaşayışına bir mâna veremiyor, hatt çok defa, her şeyi bırakıp kaçmak, u - zaklaşmak, nerede olursa olsun, nasıl e- arsa olsun yaşamak, fakat bu mubitten ayn olmak iktiyacile yanıyordu. temel hâdiselerin önü alınmış olur. Eğer böylö bir kimseniz yoksa, yani siz bizzat git. mek mecburiyetinde kalırsanız misafirliği .| niz mümkün olduğu kadar kısı olmahdır. Onu kırmayınız, âranıada hiç bir şey olmas! miş gibi hareket ediniz. Esasen bu terzdaj hareket edereğinize de eminim. ? onların kabahat var, cünkü birbiri. kı avırlar almişsiniz Onlar istiyor, sen istiyorsun, '© adam hanginizin arzusunu yerine getirecek bümiyor. Bunun; İdyisi muvakkat bir müddet için kocandan İzin abp ailenin yanına git. Orada biraz kal kai fan dinlensin. Gürültüden, kavgadan çekin, biraz sabırlı oluver, inşallah sonu hayu' İahur. TEYZE Bunları biliyor mu idiniz ? Hâkim babanın avukat çocukları Oklahoma- da, Guynanda hö- kimlik eden F. Hi- ner Daf, bir mab- Kemede müddei ve müddenaleyh avu- katları olarak kar- şısında her ikisi de avukat olan oğlunu ve kızmı görmüştür. Hâkim baba avukat çocuklarının müdalaalarmı dinle | miş ve kararım vermiştir. * Köylü ve kral Vindsor dükü- çi nün büyük babası olan yedinci Ed - var; henüz York dükü iken Kana - 5 daya girmişti. (Bir sabah erkendei bisiklete binmiş, yalnız başına geziyordu. Yolda arabası devrilen bir köylüye tesa- düf etti, Yardım için hemen bisikletindeni indi, Köylü ile birlikte arabayı kaldır.« dılar, Köylü çok memnun olmuştu. Ken- dine yardım edenin ismini öğrenmek 1s - tediğini söyledi. — Ben York düküyüm. z Köylü buna inanmadığını belli etmek için gözünü kırpmıştı: i — Ne iyi tesadüf, ben de sizin kuzeni » niz, Rusya jmparatoruyum! ri * , Dünyanın en vahşi insanları Vahşi insanlara bazı conubi Afrika ka bileleri arasında tesadüf edilmektedir. Fakat daha vahşi olanların Avustrülya: bulunan birkaç zenci kabilesi ©