13 Haziran Yazan: E Alman resmi teb - liği, Aşağı Sen neh - rinia bir kaç noktadan geçildiğini haber verdi. Bu haber tahakkuk ederse ve nehri —ağ * lebi ihtimak— Ver - hon ila Rouen arasın - daki müteaddid nok - talardan geçtiği zi verilen zırhlı ve rh - wz Alman kuvvetleri şayet ehemmiyetli ise « ler, © halde Paris şeh- rinin, Mayne nebrinin ve Argonların müdafa alarında israr etmek Fransız ordularının 4€- lâmeti o bakımından, pek muzır olacaktır. Çünkü kuvvetli sağ cenahlarını Manş de - nizi yakınlarından a yunuyan o Almanlar, olduğumuz Fransız ordusunun sol cenahını ihataya ma - tuf plârlarını, Frunsız- larin anudane muka - vemetlerine | rağmen, muvaffakiyetle tahak- kuk ettirebilmekte - dirler. ğ Marn'ın ve Pasisin ” > pöleiaii “hem de çok kuvvetli. olarak. sile münkün ve caizdir. Aşağı Sen Mya iten sonra Paris ile Mame'm mü- dafansında ısrar, bütün Fransız ordularının Paris ile Majino hattı ve Ren nehri arası » na sıkıştırılarak, Almanlar tarafından bu - rada esir ve İml rir, i 5 Hazirandan sonraki muharebe vezi - yeti göstermişti ki, Fransızların — bilhassa wl cenahlarında kuvvetli olmaları ve bu iretle sol cenahlarının Almanla: tarafın - dan ihata edilmesine meydan vermeme - leri pek mühimdir. Bugün Aşağı Sen'de bulunan Fransız sol cenahinin kuvvetli ol - mas İizumu yalnız Sen - Paris - Marne - Majino hattında umumi bir mukavemet göstermek için değil, ayni zamanda, ica - bindu Cherbeürg ve Orldün ve Loire'mev- zileri üzerine kazasız geri gidebilmek için âzımdır. in Almanların arya şimal de ğunda zaptedebildikleri Fransız toprak- larının Belçika hududundan Sen nehrine kadar olan en çok geniş Yeri ancak 200 km. dir. Halbuki Sen'den Loire'a bir o ka- Düz ve çizgili kumaştan bir takım Etek tekmil çizgili kumaştandır. Ceketin fln yakasile göğsüne gelen sivri uçlu par. Çalar çizgili kumaştandır. Manto tekmii düz kumaştır. Çizgili yünlü sadece yakasına Ve önüne geçirilmiştir. nk Her kadın bilmelidir Vanletierinizi ne su, ne de subünla temiz - Temeyiniz. Alkole daldırıp hafıf hafif oğunuz. Ve çikarip asarak kurutunuz. salıhazır ve ster! d Malr, Muhtemel #rânsız mudaşağ Hevisleri le alın. A gn dar mesafe daha mevcud olduğu gibi Pa - risin Pirene dağlanna kadar olan mesafesi 700 km. dir. Fakat Fransız ordularının, git- tikçe sarplaşan ve dolayısile, şimale nis - betle, daha çok tabii münilere malik olan, Fransanın derinliklerinden istifade edebil ba edilmeleri neticesini ve - | meleri için onların bozulmadan sağlam kal maları iktiza eder. Frânsz başkımandanlığı, solda Peri Mac bukla kafayi Gin Babe li Atgönlüri Ve hatti Mejino battı şimel cihetlerini Kin kisin bera! kurak öeüdlüfin iettıni Mara'dan, Chhlone- un ve Verdun'un şimallerinden Dicde - İhofen'in şimalindeki Majino istihkâmları - na bağlıyabilir. Hattâ Verdun ve Metz düşeler dahi, muharebenin heyeti um - yenini müihiep bie sükaşe sakamekaiine a gay aya ekme ei Due'dan. Toki ya Nancy'nin Genellrin © den Majinenuni Sanrgemünd'ün yarkında ki Biveh itihkâmlarma kadar görünmek Sen - Görülüyor ki solda Sen - Paris - Mar hattı elde kuvvetli surette bulunduğu müd- detçe, sağda Majino hattının bir kısmının Fransız ordusu evra | iz SON POSTA mkaânları mekli general H. Emir Erkilet “Son Posta,, nın askeri muharriri Nan veya umumunun tahliyesi muharebe va - ziyetine mühim bir tesirde bulunmaz. Fran sız ordusile bizzat Fransa için pek tehlikeli olabilecek olan vaziyet, simdilik ancak Pa- rin ile - Sen nehrinin mansabı O arasındaki müd mevziinin yarılması ve geçilmesi bâdisesi olabilir, Bunun için Fransız baş - kumandanlığının, Majinoda ve hattâ Ar - gonlarda o mevcud ve istilade olu - nabilir seyyar kuvvetlerin çoğunu Paris - Le Havre bölgesine vaküle nakletmiş ol - duğunu kabul etmek iktiza eder. Yukanda gördük ki, Fransızlar o Aşağı Sen'de yani Paris ile Le Havre arasında tu- tunamadıkları takdirde, onların Marn'da ve Argonlarda sebat etmeleri yalnız bey- bude değil bilâkis pek tehlikelidir. Fakat buna mukabil onlarm, sağ cenahta Argoh ları ve Majinoyu nihayet birakınağa mec- bur olmaları bir felâket teşkil etmez. Ayni mütalea ile, gene diyebiliriz ki, Fransızlar Parisle Aşağı Sen nehrini muhafaza etmek şartile, Almanların Marne nehrini geçme - leri dahi umumi vaziyeti bozmaz; çünkü Aşağı Sen - Paris müdafan mihverini Sen (Devamı 7 nel sayfada) «Son Posta» nın edebi tefrikası: 41 — Belki de birbirimizi anlamağa ça- bıtığımızdan ve birbirimizin fena huy. larına göz yumduğumuzdan... « — Yahud da, aramızda her işi boza bilecek bir aşkın ademi mevcodiyerin — Hakkımız var. Eğer sevişseydik, w- fak bir kelimeden binbir mana çıker mağa, kavga etmeğe, kıskançlıkla bir birimizi üzmeğe başlıyacak ve hakiki dost olumyaciktık. Halök kansınn gözlerinin içine b emi e v rinin içine baktı — Maamafih, «iz beni rencide edebi- — Sizde meselâ bayağı bir his veya- hud benden gizlediğiniz bir oyun keşfe- dersem. — Fakat böyle bir tehlikenin mev - cud olmadığına eminsiniz değil mi?) — Emin olduğum içindir ki aksini ta- savvur etmek beni müthiş bir sukutu ha- yale uğratâbilir. — Ben de sizin için ayni şekilde dü - şünüyorum. — Siz yanılıyorsunuz... Ben alelâde bir insanım ve kendi huyumla hiç de if- thar etmiyorum. Zeyneb elini kocasının koluna dayı « yarak tatlı bir sesle cevab verdi: — Size itimad etmekten kendimi me- nedemiyorum Halük... Daha ilk gördü - ğüm dakika size inandım. — İlk görüştüğümüz dakikadan beri mi? Bu suali sorarken avucunu karısının eli üzerine koyarak ona biraz daha yak- N — Öyle zannediyorum. Çünkü size #timad etmemiş olsaydım, öyle bedbaht bir günümde size hayatımın o sefalelini anlatacak kuvveti bulur muydum? Son- ra da sizinle bu garib izdivacı yapmağa razı olur muydum? O zaman hislerimi pek tahlil edememiştim amma, bugün düşününce her şeyi İyice anlıyabiliyo « rum. ONLUK — Ha altın lira, ba on para... Arara - rında ne fark var ki! —»wn — Her ikisi de bulunamıyor da... Çocuk evine EE geldi: — Bana on verdiler. Dedi, biraz sonra babası geldi. Onun sevinci de, çocuğun sevincinden ez de - did. — Bana da bir onluk verdiler. Dedt, * Evvelce bir çocuk düştüğü zaman: — Yerde altın buldu. Derlerdi. Şimdi ise: — Yerde onkuk buldu. Diyorlar. Onluk buhranı bak devam eder- se &z zaman sonra mekteblerde muallim- ler, mektebin müzesinden aldıkları ön - Tuğu ta'ebeye gösleredek: — Evvelce kuruşun dörtte bir kıy - metinde olan bu paralar mevcuddu, Ad- larına on para, yahud metelik derlerdi. Diyecekler, ve talebe ilk defa gördük- leri bu paraya hayretle bakacaklar. * Açık gözler acaba onlukları topladılar mı? Kim bilir belki... Birkaç gün sonra sokakta: GÖNÜL İSLE Sayfa 5 URFHRANI — On beş paraya onluklar! Diye bağıran seyyar önlük satıcıların tesadüf etmiyeceğimiz ne malüm. * Dilenci elini uzattı; —'On para. — Yirmi para, iste. vereyim, kırk piw ra iste vereyim, beş kuruş iste vereyim. fakat on parayı nereden bulayım vere « yim? * Zengin ve fakir bugün bir oldular. Hes ikisi de meteliğe kurşun atıyor da. * Kılavuz, evlenecek erkeğe söyledi; — Sen öğlüm benden kiz iste... Elimi sallasam ellisi, saçımı sallasam saçı tel « si. Kız bu, on para değil ki, kıtlığına Ki ran girmiş olsun. i w Bugün nasıl onluk kıthığı varsa, ev « velce de akçe kıtlığı olmuş ki. Bir deves yi bir akçeye satmışlar. Ve «deve bir alk çeyes sözü o devirden kalmış. a Kondüktöre bütün para uzatırken yü, züne bakıyor, ve gözlerinden ne demeli istediğini okuyorum: — «On para isleme benden», «Buz gibi soğurum senden>. Gla Sütün 2 Sinir mağlübiyetin eşiğidir Genç bir kadın, müstaar ismile Bayan 8. S. kocasının kendisine ihanet etmekte! olduğunu sezmiş, düşünmüş ki, o bödiseyi büyütse yuvasının göçmesi ihtimali kuv - vetlidir, halbuki bir çocuğu var, sonra ko- casnı da seviyor, meşruiyet harici müna- sebetlerin temeli sevgi değil istektir, istek de çabuk tükenir, sabretmiş, fakat nihayet sinirlenmiye başlamış, bana bütün bu derdi İbütün tafsilâüle anlattıktan sonra: — Artık tahammülüm kalmadı, diyor. Okuyucumun derdine iştirak ederim, ilk günden itibaren yürüttüğü muhukeme gibi tutmuş olduğu hareket yolu da doğrudur. Fakat muvaffakiyete varmak için bu yolda sebat etmek lâzımdır. Şunu hatırlayınız: Sinir mağltbiyetin eşiğidir, irade kuvveti- nin kaybolmıya başladığını gösterir. Bu kuvvetin kaybolması ise yıkılmak demek- Nakleden: Muazzez Tahsin Berkand Genç adam kansının elini daha kuv- vetle sıktı. — Siz dürüst ve vefakâr bir çocuksu- nuz Zeyneb. Başını önüne eğmişti, Birleşen elleri- ne baktıktan sonra balifçe gülerek ilâ- ve ettir — Avucumda tuttuğum bu el, sadık bir dost elidir. Fakat, bu sözlerden sonra birdenbire yerinden kalktı, değisen bir sesle: — İsterseniz ev sahiblerini selâmla - mağa gilelim, pek ayıb olacak... dedi. Handan bu dakikayı bekliyordu. Fev- ka muhteşem ve güzelliğini bir kat daha arttıran bir elbise içinde eski ni - şanlısına yaklaştı, ateşli gözlerile onu süzerek: — Pek geç kaldınız Halük.., dedi. — Yarım saaltenberi buradayız Han- dan; kalabalıkta sana kadar gelemedik. — Kâfir, sen İsteseydin pekâlâ yol buhurdun. Zeyneb sükünetle bekliyordu. Halük amcasının kızının bu kinayeli sözlerini işitmemiş gibi tekrar karısına döndü. — Şimdi gene dansedebiliriz yavrum. Genç kızın ince vücudüne | sarılarak dönmeğe başladı. Zeyneb kalbinin bir- denbire isyanla çarptığını hihseetti, Bu iki sevgili onu, aptal bir çocuk gibi, kendi kaprislerine #let mi etmek iti - yorlardı? Hayır, Handanın zehir saçan bakışlarının bir ok gibi vücudünü delip geçmesine ve Halükun, belki de bilmi- yerek ve istemiyerek, karısını bir intikam Aleti gibi kullanmasına daha fazla ta - kammül edemezdi. — Ayaklarımız uymuyor Halâk, çok acele ediyorsunuz, yoruldum, oturalım mı? Genç adam kaşlarını çattı; fakat Zey» neb o kadar dürüst ve sade bir tavırla kendisine bakıyordu ki gülümsiyerek: — Pekâlâ, haydi kendimize bir yer bulup oturalım... demeğe mecbur kaldı. Karısını yerleştirdikten sonra: — Bu sandalyeyi de benim için mu - hafaza ediniz Zeyneb. Mademki danset- miyoruz, o halde size yiyecek bir şey a- rTamağa gideyim... Ne istersiniz diye sordu? ç — Bir meyvalı dondurma ve birkaç bisküvi... Fakat büfenin önü pek kala - balık, Allah mirininiz olsun. — Siz merak etmeyin. Şu serin ve tenha köşede, şu genis palmiyenin 'di- binde oturarak sjikönetle beni bekleyin. Birazdan ben gelirim... vi Zeyneb gözlerile Halüku takib ede - bilmek için palmiyenin yapraklarını biraz ayırdı. Yüzünde, belki de kendisinin bile mahiyetini anlıyamadığı derin bir he - yecan vardı. Onun kalabalık arasından kendisine bir yol açmağa çalıştığma ba- karak kendi kendine: — Kolunun sarzısının çıkması ne iyi oldu! Artık parmaklarını oynatabiliyor! diye düşündü. Bir taraftan zihni bununla meşgul olurken diğer taraftan gözleri o- nun yakışıklı vücudüne, uzun boyuna, biçimli başına bakıyor, yüzlerce erke » ğin içinde tefrik edilebileceğini itiraf & diyordu. Halüku gözden kaybedeceği sırada" Zeyneb onun birdenbire durduğunu far- ketti ve ayni zamanda onun (yanında Handanı gördü. Genç kadın teklifsiz bir tavırla amcasının oğlunun koluna gire- rek onu olduğu yete mıhlamıştı. Zeyneb vahşi bir hiddetin kalbine hücum etti - ğini hissetti ve biraz ileride, gözlerinin önünde cereyan eden bu bla faciasını ta- savvur etti. Hayır, Halâk gibi merd ve re) ruhlu e böyle entrikacı bir adının pe i arasında o Çırpınmas doğru olamazdı. Genç kız, bir ann şefkatine çok ben- riyen ılık bir duygu ile gözlerinin buğu- landığını hissetti ve koşup onu sararak: — İşte ben yardıma geldim yavrum, haydi gidelimi (Arkası var) tir. Ringin üzerine çıkan pehlivan, servç- tini yeşil masaya koyan kumarbaz, veya memleketinin “hayatını kurtarmıya çalışa kumandan daima karşısındakini sinirlen » İdirmiye uğraşır, inisiyatifi eline almak içim, | kocanızın o kadından bıkacağı muhak| tır, bekleyiniz. Aksi takdirde o Takibin memnun, çocuğunuzu da yeise mahküm Jetmiş olursunuz, bekleyiniz. * Hayreboluda Bay «B.n ye: şehirden bana mektuh yazmış olan kadın kimdi? İşte size yakış mıyacak çocukça bir sual, Bilmiyorum, zira ben aldığım mektubış okur okumaz yırtar, mündericatını da ye Buturum, tesadüfen unutmıyacak olsam ie TEYZE me gömerim, orada kalır. biliyor mu idiniz p Rekoru kırılmıyan bilârdo şampiyonu Filipinli meş - j kur bilârde şam - A piyonu — Maunel İ;” Diaz 1927 senesin. 8 de birbiri" arkası « ON iz ye : â ği na-1021 vwrüş yap. | 14” mak suretile bir rekor ya; kor elân kırılamamıştır. » Lurddaki kat ka Lurd'da bulu - nan kat kat kilise, üstüste yapılma üç kiliseden iba - rettir, İlk yapı - lan en alttaki ki . lise halk: istigb et. meyinee Üzerine bir ikinci kilise daha yapılmıştı, İki kilise de halkı istinh piş ve bu re, t kiliseler etmemiş, ikinci kilisenin ü - * Musiki kayası Viktoryada, de - niz ortasında bu - lunan bir kay dan, her sabah gü. meş doğdulu saat- te adeta bir musi- Ki aletinin verdiği ! ses€ benzer bir ses İ etrafa yayılmak - tadır.