31 Mart 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

31 Mart 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

5 SON POSTA Mart 31 | Komedi Fransez san'atkârlarile mülâkatiar © | Büyük Fransız san'atkârı Mülâkatı yapan : Muazzez Tahsin (Baştarafı 1 inci sayfada) | Jedikten sonra, beni ona verdiğim sual pusulasına bakmadan evvelâ o beni sor- guya çekti: — Vaktile sizin babanızın da «harem» denilen bir sarayı ve bu sarayda müte « addid cariyeleri var mıydı? İstanbul, Pi- yer Lotinin romanlarında yazılı olan İs - tanbul mudur, yoksa o tasvirler bir Şaj- rin muhayyilesinden mi doğdu? Siz çat- şaf giydiniz mi? Ne biçim şeydi? Türki yede fransızca bilen çok kimse var mı - dır? ilk... Bir gazeteci kadar mütecessis olan mu hatabıma lâzım gelen cevabları verdik a ten sonra kendi sorgularıma geçtim: — Tiyatronun istikbali hakkındaki #k riniz nedir? Büyük san'atkâr, bu sualimi çok cid- diyetle karşıladı ve bana şunları söyle -| di: | — Tiyatronun istikbaline sonsuz ve ılmaz bir ilimadım vardır. Mademki insan anesk kelimelerle ifadeli meram ediyor, o halde tiyatro her zaman yaşı - yacaktır. — Klâsik tiyatroyu mu, modern tiyet-| Tüyu mu tercih ediyorsunuz? — Klâsik tiyatro, tiyatronun esası, te- melidir. Bugünkünün onun derecesine varması pek mümkün değildir. Tâ eski Greklerden başlıyarak Şekspiri, Rasini, Molyeri vesa'reyi ele alırsak bugünkü #iyatronun onlardan daha aşağı olduğu- bu görürüz, Ben şahsan klâsik tiyatroyu moderne tercih ediyorum. — Tiyatronun en parlak devri hangi- sidir? — Fransada en parlak devir on yedin- ci asırdır. Ondan sonra, romantizm dov- rinde, on dokuzuncu asrın sonuna kadar parlak bir devir daha vardır ki bu 72 - manda meselâ Viktor Hügonun drama - tik eserleri oynanmıştır. Viktor Hügo - nun yarattığı eserler Rasin ve Mn'yerin- kiler kadar kuvvetli değildir, fakat o - nun da Herman gibi halkın hoşuna gi- den ve halkın hislerine tercüman o'an eecrleri vardır ki bunlar Fransız tiyat - rTosunda çok büyük muvaffakiyetler ka- zanmıştır. — Açık hava tiyatroları hakkındaki fikriniz nedir? — Ben şahsan açık havada oyun oyna- mağı pek severim ve bunu gerek oyun oynanan yerin cesameti, gerekse s3yir- cilerin çokluğu bakımından çok muhte- şem bulurum. kor mu? Fransada «Orange, da eski Romalılar-| — Bu cazibe, memlekete göre değişi - dan kalma bir tiyatro vardır. Burada hor|yor. Almanyada ve Rusyada dekora, mi- sene birkaç temsil veririz. Bu temsiller zansene çok ehemmiyet veriliyor. Biz - — Fakat, sevgilim... «Son Postasnın edebi tefrikası: 1İ — Git yat diyorum sana... Magna itaatli itaatli çıktı. Mavi Sakal atkısını, öski soluk paltosunu karmaka- pijamasını giydi. Ve, bütün ışıkları sön- dürüp yatağına atıldığı zaman, elleri en- rışık atıyor ve tüylü pamuk robunun kopçalarını çözüyördu. Misafir san'atkârlardan Germaine Rouer| fevkalâde kalabalık olur ve Fransunm her tarafından, hattâ Paristen gelen #€-! yireilerle dolar, Burada, antik bir dekor| jiçinde güzel oyunlar verilir, Fakat manle sef bu temsiller her zaman ve her yerde, tekrar edilemiyor. Burun için evvelâ mevsimin yaz olması, saniyen mahallin buna müsald olması şarttır. — Büyük Harbden evvelki tiyatro ile sonraki arasındaki farklar nelerdir? Te- rakki mi, yoksa tedenni mi görüyorsu - nuz? — Farklar pek büyüktür ve fikrimce harbden sonraki tiyatro daha iyidir. Bu- günkü muharrirler dahâ toplu ve ku vetli eserler yaratıyorlar. Meselâ eski - den hemen hemen umumiyetle piyesle - tin ikinci perdesinde suvareler, tuvalet- İer, uzun konuşulan sahneler görünürdü. Bugün on'ar ortadan kalkmıştır. Eski pi-! yesler daha ziyade maddi ihtiraslardın bahsederdi, bugünküler fikre hitab edi- yorlar, — Bügün halkı celbeden piyesler hsn- gileridir? — Halk modem piyeslerden daha çok hoşlanıyor, — Tiyatroğa halkı cezbeden en büyk âmiller hangileridir? Mevzu mu? Ar - tistler mi? Piyesin yazılış tarzı mı? De- sesinde, fecre kadar, gözlerini açık tu- tup geceye baktı. * Rozelin, Kolenkur sokağındaki 15 nu maralı evin beş kat merdivenini, çatı al- tında arkadaşı Pupet'le beraber işsal et- tiği tavan arasına varmak için, acele ace- le, yavru bir ceylân sıçrayışile çıktı. Pupet yatmıştı ve horluyordu. Rozelin, elektriği yaktıktan sonra, onu şiddet'e sarstı, — Hey! Pupet! Uyan be, tembel! Zen- giniz, artık bir dolab satın alabiliriz. » — Pupet, hiddetlenmiş bir fino köpeği gibi kıvırcık. darmadağın saçlarının di- binde homurdandı, döndü, suratını astı, kumun içinden sıyrılan birisi gibi kolu- isin... Bak şuna, canımın içi... i Ve baştan ayağa vücudü kalıb gibi, bacaklarını ipek çorablar sikmiş ve &- yaklarında hâlâ sırmalı terliklerle gö- ründü. «— Ha! ne dersin iç çamaşırıma! Lüks ça» maşır bu, güzel esmerim! Hem de, bili- AŞKA | ADAM “ Yonnel Son Posta, ya anlatıyor Berkand de san atkârın ve eserin daha mühim bir mevkii var. — En çok sevdiğiniz roller hangileri- dir? — Hamlet - Neron - Oreste, — 1908-1939 senesi zarfında Komedi Fransezde oynanan oyunlar arasında en büyük muvaffakiyet kazananlar hangı - leridir? — Sirano dö Berjerak ve Asmede... Bunlar yüz defadan fazla oynanmıstır. — Halk aktüalite olan piyeslerden haslanır mı? Meselâ harb harbe aid piyesler, ih... — Evet; fakat bu piyes'eri halkın his- siyatını rencide etmiyecek şeklide ya - zabilmek çok iner, nasik ve güç bir şey dir ki Fransada da böyle eserler pe dirdir. La Francerie İsminde ve Mar muharebesinden bahseden bir piyes var- dir ki pek güzeldir. Ben bu piyeste bir Alman zabiti rolünü yaptım. — Bu seyahatinizde en çok beğenilen piyesler hangileridir? — Barı yerde AHred dö Mussenin On ne badine pas avec amour Komedisi, ha- 71 yerlerde Ardromacus beğenildi — Bu twrnenizde nicin daha zivade klâsik mivesler secti - Cünkü bu defaki seyahatimiz res- mi idi, — Kendi muhitinizden başka bir mu * hitte temsil verdiğiniz zaman bu tebed - Gülün oyununuz Üzerinde tesiri görü'ür mü? — Tabii... Bazı yerlerde iyi, bazan da fena tesir olur. Bu, sahnenin vaziye - tine göredir. Sahne küçük olursa oyun rahatça ovnanamaz. Meselâ, sizin Şehir Tiyatrosunun sahnesi pek küçütür, dün aksam Andromaave pivesini istediğimiz gibi oymyamadık; yer çek dardı. — Tiyatroya nasıl başladınız? Tiyatro sizi nasıl çekti? zamanında — Bu, çok tuhaf bir şekilde oldu, Be-| nim babam doktordu, beni de doktor yapmak istiyordu, fakat benim bu mes leği seçmekte hiç bir arzum yoktu. Lise- de iken bir gün bahçede arkadaşlarla top oynuyorduk. Topumuz bir çukura düştü, çıkaramadık. Ben çantamdaki baş ka bir topu almak üzere sınıfa girdiğim vakit bir arkadaşımın Siranodan bir par- çayı yüksek sesle okumakta olduğunu gördüm ve o dakikada güya karanlık bir odada bu'unurken birdenbire parlak bir ışık yenmiş gibi gözlerim etrafımı gördü ve arkadaşıma neden böyle yüksek sesle şiir okuduğunu sordum. Meğer o, kon - servatuvara gidiyormuş ve Aleksandr is minde genç bir hocası varmış, (Alek - sandrı siz pek iyi tanırsınız, Türkiyeye “Devamı 11 inci sayfada) NANM TERCÜME — O! işte bü tatsız kaçtı. Ayakkabıla- rımı banyo salonundi unutmuşüm. Gi dün mü şimdi! Yarın sabah ortalığı top- — Dur hele, Pupet... bak, ne görecek-'larken oda hizmetçisi kumbara yapacak | onları... — Nasıl? Kara kargaları bir banyo HALİT FAHRİ OZAN Sati müdür muavini Tabir Kevkeb, niş, bina ve yapılar servisi şefi o Neş'et li rüesans sabık umum müdürü Refi Ba- yar, reasürans avukatı Atıf Ödül, 2nei müdür Malik Kevkob, Jerans şirketi mü- dürü Metecs Temel'in duruşma'larına 1 inci ağırcezada din de devam edilerek, dava son safhaya varmıştır. Dünkü celsede müddelumumi Übeyt Gilisralıoğlu mufassal iddianamesini ©- kumuş ve ezcümle şunları söylemiştir: «— Fındıklıdak! Satiye binasının “İtin alınma işine esas teşkil eden birinci rapor yırtılarak, yerine bir fkincisinin ikamesinde suçlulardan Yusuf Ziya Öni Tahir Kevkeb ve Neş'et Kasımgilin müş- terek hareket ettikleri an'aşılmıştır. Bu hareket sahte bir hareket ifası şeklinde olup, ceza kanununun 339 uncu madde- sine uymaktadır. Diğer taraftan, gene Yusuf Ziya Öriş ve Tahir Kevkebin merbut bulundukları İktısad Vekâletine yazdıkları 1 terihli tahriratla Satiye şirketine aid bi- nanın kısa bir müddeltenberi De- nizbankın Ofilli (otasarrufunda o bu - lunduğunu (Osöylemek ve 19/12/99 tarihli o tezkereyle de binanın nevi 36 bin lira irad getirdiğini bild Terek, buna nazaran 300 bin liradan a İğı olamıyacağıni vazmak'a hakikate mu- İhalif beyanda bulundukları sabittir. Ve bu vazifevi suiistimal o mabivetindedir. Yusuf Ziya Önisin meclisi idareden karar almadan binayı satın alm'va falib olma- si kevfiveti de, avni sekilde vazifeyi sui- setinal demektir, Her fet hareket de caza kanununun 240 ınci maddesine uymak - tadır Bukuk müşavir: İsmafl İsa Canişin Ve Kâlete hakikate muhalif beyanda bulun- makta müşterek olduğu arlaşı'makta ve bu hareket de gere 240 ıncı maddeye uvrun bulunmaktadır.» Müddelumumi, neticeten yukarıda adı geçen suçluların fiillerine temas eden kanun maddelerine göre, idare heyeti reis ve a #kleri görülüğürden ceza kanununun sede alâka ve sucları tesbit edile, #er'erinin beraetlerini taleb etmiştir. Tava, müdafaava kalmıştır. Elek'ron ş'rketinen para çalan muhasebeci mahküm oldu Elektron şirketi kasasından 3812 Vira calan şirket muhasebecisi Ali Rıza Paker AYAN EDEN: soy Yazan: Jorj Delaki Jellerile tepsilerini senin burnuna sokan uşaklar! Ve sonra havyar, - puding, ve daha neler de, neler! Hattâ sofrada her- kes gibi yemek yiyen bir de maymun vardı! Ha, kaz ciğeri de vardı... Ah! z4- vallıcık, ne yazık ki sen orada yoktun! pembe gömleğin altında teressüm etmiş, | salonunda mi unuttun? Vah zavallı kr Ve neş'esinden kabina sığmıyarak, boy W boyunca yatağa atılıp altın bükleli zum, desene kârdasın! Kai —Aman! ziyanı yok, Damremon soka- | terlikler giymiş küçücük ayaklarını oy- Bırdaki bir dükkânda bir çift ondan da.|)natmağa başladı. ha iyisini gözüme kestirdimdi. Yarım sa-| Bunun üzerine Pupet büsbütün kalk- bah kendime bunu $atın elırım, bir tanejtı ve geceliği içinde rahat rahat gidip. | ! İ rının da vazifelerini ihmal et -| 2 ddesile tecziyelerini; hâdi - |Ali YA İEP 4 ın, gi/ parayı iade etmesinden dolayı 523 üncü ye davası dün son safhaya girdi Müddeiumumi suçlulardan bir kısmının vazifeyi Sulistimalden cezalandırılmalarını istedi Satiye yolsuzluğundan suçlu sabık De- ile mesruk parayı bile bile saklamaktan nizbank umum müdürü Yusuf Ziya Öniş Suçlu kardeşi Saliha Pakerin duruşına « Hamdi 'larına Beyoğlu asliye ceza mahkemesinde Emin Çap, hukuk müşaviri İsmail İsa Ci- dün saat 11 de devam edilmiştir. Suçluların vekili Suad Rıza, vekâleti Kasımgil, kâtibi umum Sadun Galib Sav-| Yeni aldığını, dosyayı iyice tetkik ede « cı, idare meclisi reisi Ziya Taner, azadan Mediğini süyliyerek, müekkili Ali Rı « Cemal Şahingiray ve Sedad Erol İle mil. |zanın ruhan hasta olduğunu ve suçu bu #aikle işlediği neticesine vardığını beyan etmiştir. Vekil bu arada: — Kendisile dün tevkifhanede temas ettim, ifadesinde, kendisini müdafaa e - diş tarzında, parayı alışındaki mazeret sebeblerinde bir gayri gördüm. Bu normal bir adamın kendini koruyuşu değildi. Kendisine hüküm” çerilmeden evvel ruhi bir tetkikten geçirilmesi lâ » zıpıdır. Bunun için adli tıb işlerinde mü- şahede altına alınmasını taleb ediyorum, demiştir. Diğer vekil Hamdi Halil de, bazı mit dafaa şahidleri göstermiş ve bunların ih» zar edilmiş olduklarını bdyanla derhal din'enilmelerini istemiştir. Söz alan müddetumumi Kâmil, müda İaaya taallüku bakımından suçlular ve- kilinin teleblerine iştirakle; - Suçluda müşahede altına alınmasını /938 |icab ettirecek ruhi bir hal mevevd olup olmadığının tesbiti için, kendisinin der « hal tabibi adliye muayene ettirilmesini ve temaş ettiği kanun maddesi bakımın- dan diğer suçlu Salihanın tahliyesini ta- -İleb ederim, demiştir. Müteakiben dinlenen dört müdafaa şahidi de maznun Ali Rızanın dürüstlü- günden bahisle, bu cürmü ancak ruh! bir saikle yapmış olabileceği kanaatini iz - har etmişlerdir. Mahkeme suçlunun tabibi adliye mua- yere ettirilmesi. için duruşmayı öğleden sonra saat 15 e talik etmiştir. Öğleden sonraki celsede okunan ta » bibi adli Salih Haşimin raporunda, maz- nunda müşahede altına alınmasını ge - rektirecek hiç bir ruhi saik ve maraz ol madığını bildirmiştir. İddia makamı mü- taleasını serdederek suçluların tecziye » lerini istemiş, müteakiben suçlu vekil'es ri müdafaalarını yaparak, her ikisi de eski kansatlerinde ısrar ile berae*, mah- kemenin kanaati aksi çıktığı takdirde dö il talebinde bulunmuşlardır. Hâkim Emin Âli, müzakereden sonra kararını tefhim ederek, suçu sabit olan Rızanin ceza kanununun 493, 527 ve maddelerine göre 2 sene 2 ay müddetle hapse konulmasına ve ayni müddet em- niyeti umumiye nezaretinde bulundu « rulmasına; suç ortağı Salihanın da iki gün hapis ve 2 lira 60 kuruş para cezası ile tecziyesine karar verildiğini bildir « miştir. sergüzeştini anlatmağa başlamıştı; — Biliyorum, bana O inanmıyacakan, çünkü doğrusu benim başıma gelen ina- ralır şey değil, Ve o, ibrikte kaynayan suyun titrok sesi arasında, kendi Parigote şivesile is panılmaz macerasını naklederken, Pu - pet te, kahramanın karşısında, onun gi- bi yatağa oturarak, ellerini dizleri ara - sına şıkıştırmış, siyah dağınık saçı daha karmakarışık ve ağzı her zamandan da ha açık, aldatılmaktan pek hoşlanmıyan bir kızcağız gibi çıplak ayaklarını salla» ya sallaya dinliyordu. Rozelin sözlerini bitirince; — Evet, dedi, anladığıma göre sen has” yat sürmeğe karar vermişsin, — Ben hiç bir şeye karar vermedim. — O halde niçin ona uyup gittin? — Vallahi, doğrusunu söylemek lâzım gelirse, ben de bunun sebebini bilmiyo » Tum! Bu tip birdenbire hoşuma gitti İ - © mu dışarı çıkardı ve doğrulup oturabildi © Obönesini, eski püskü elbiselerini, boyun 'HâlA uykusundan kendisine gelemiyar- du. — Dolabınla ne saçmalıyorsun?. Han- gi dolab?... Ve küçük duvar saati 4 ü çaldığından, gazaba büsbütün uyandı. — Demek bu saatte eve geliyorsun ha, sürtük! Ya sepetin? Ne yaptın onu? Fakat Rozelin, bütün anlatacağı şev- lerden sarhoş, küçük yatağının üstüne yor musun, çök palalı deği!, hakiki bir ökazyon, Pupet, ağzı açık, tam klâsik şaşkınlık vaziyetinde, gözlerini ayaklarından ba- şına, sonra başından ayaklarına çevire- rek ona bakıyordu. Baktı, baktı, ruhayet: — Fakat kuzum, diye haykırdı, ayak- kabılarını ne yaptın? Rozelin, acelesinden, >< Sandriyon'un pantoflalarını ayağından © çıkarmadığımı hatırladı. de sana! Sana söyledim ya, zenginiz! Nah işte... 1.000 lik bir banknot! Pupet, inanmıyarak: — Sahte, dedi; dolandırıcının biri se-| ni kafese koymuş. — Sahte mi Sahte mi? Hah! sen öy- Je sahte de, Hem sonra yalnız bu değil ki. daha neler var! İstakoz, piliç, ağzı tıkalı çentikli surahilerde şarab; gaz me meleri gibi kocaman şişelerde köpüklü İşampanya, arkanda dâ, beyaz eldivenli aşının başına rpmek i-|timad ettim. Ne yaparsın, insan bu me- en küvetin el Md -İselede iradesine hâkim olamaz. Hani de di. miyorum ki rastgele bir kimse ile baştan — almışsın rork -İçıkarım. Maamafih gene bilinmez, insa- e nı böyle sokakta yakalayıp yemek ye - mek: bahanesile götüren kimselerin bizi nereye sürüklediği... . — Ekseriya Arjantine yollarlar, sonra sen her zaman gidip görebilirsin konso - losu, seni tekrar yola çıkarması İçini “ (Arkası var) ma, seni iyi edeceğim. Şimdi sen uslu uslu soyunursun, ben de sana biraz çay Kaynatırım. Bütün gün yatarsın, eri? Bunların hepsi geçer. Korkma. Ve hakikaten Pupet suyu kaynatmak için havagazını yakarken, İlk heyecanı geçmiş olan Rozelin, yatağında oturup

Bu sayıdan diğer sayfalar: