BON POSTA LX İmlâ ve sarf meselesi J ürk sarlına yapılması lâzım gelen ilâve —iamemenanmnn YAZAN vw Halid Ziya Uşaklıgil Mart 1 Verin altındaki İstanbul yelen yeniş Klirnekapıdan Ayasofyaya yeraltı yolu Şehrin sığınak yaptıracak parası yok, diyoruz; fakat onun ve mahzenleri niçi Bugünün nesli için eski Türk yazısını, ce kabul edilmiş şekillerini, yani bir ce- te karşı gülümsemeli ve sakin olmalı, de- yazmak için değil, fakat hayatta görüle. zirden çıkarak muhtelif simalarla görü- meli ki: «Hayır, bu sizin düşündüğünü - cek ilmi, yahud ameli bir ihtiyacı karşı - nen aile efradının mahiyetlerini, istiha- hüzün büsbütün aksinedir, Genç nesli in- lamak üzere okuyabilmek için tanımak Jelerini tanımalıdır, Bu satırı yazerken kılâba daha ziyade bağlamak için onun müfid midir? Bu maksadı temin etmek birdenbire karşımda çatınan bir mütritin lisanına vâkıf bir adam haline getirmek Jâzımsa tahsil yıllarının hangi devresin - isyan halinde çehresini gördüm: «Genç lâzımdır. Bu, lisanını tanıtmak, onu doğ- den başlıyarak tedbir almalıdır? Bu işi nesle emâile ile bina mı okuta » di- ru söyleyip yazdırmak, en güzel şek- yalnız istimalden sakıt olmuş atik lisan - yor. Hayır, çocukluklarında onların be- lile sevdirmek, onu sevdirirken milletini lar kabilinden Üniversiteye mi bırakma- lâsını çekenlerden böyle bir günah sadır de sevdirmek demektir. Lisanı sadeleşti- Mıdır? Bu meselenin tetkiki şu yazıların olabilir mi? Bugünün nes'i meş relim derken onu yanlışlarla, sakatlarla, | havsalasına sığacak mahiyette değildir; nancaya, lâtinceye, hattâ kim bi sürüklenir bir hale koymak, işte asıl genç| fakat imlâdan ve saritan bahsedilirken ki sanskrite merak eder de onları öğ - nesle karşı ihanet buradadır.» Bu vadide | bugünün nesline gösterilmek lüzumuna renmeğe teşebbüs ederse, onların ya söylenecek daha neler vardır. O ısrar &— inkâr edilemiyecek kadar aşikâr bir ha -'da arabca da, hatırina gelebilir; onu derse, ürür, kendisini kaybeder, hat- kikat mazarile bakılacak kaideler var ki renmeğe kalkışınca emsile İle bina ile tâ söver, sayarsa, bir kenara çekilir, du- onları tamamile metruk ve münsi bira- zihnini patlatsın dursun. Onu bugün böy- daklariniz büzerek susarsımı?; bırakır$sı- | kamayız. ile bir işkenöeye mahkâm tutmak, riz ki zaman ve zamanin iz'ana tahmil Her ne yapılırsa yapılsın türkçeye bir başında olan kimsenin zihnine uğramaz. edeceği vazife kendiliğinden söylesin. daha ayrılmasına imkân olmıyacak ka - Yalnız aklı başında olan bir adam diye -' OBundan çıkacak netice gayet basittir: ! dar yapışmış Arab kelimeleri var. Misal bilir ki: «Bugün, yapılacak Türk sarfına | Gene Türk sarfına yapılacak pek kısa, iradına hahcet olmamakla beraber davayı bir ilâve, bir zeyl koyalım. Bunu tetkik pek vazih bir lâhika da Arab ve Fars kai — Epeyce oluyor; bir gün vali ve beledi- tavzih için gene birkaç misal zikrini ve betebbü etmekte gençleri serbest bıra- delerinin bize lâzım olan noktaları, yal- ye reisi doktor Kırdar İstanbul matbuat zaid bir zahmet addetmiyelim. İşte yu- karak gayet sade, gayet mülâkkas bir nız onları icmal etmeli; ve mekteb $0 - mümessillerini vilâyetteki odasında top- karıdaki satırda kullanmak Zaruretinde #urette - büna mütehassıslar çare bulur- cuklarına demeli ki: «Size edebiyat mu- ladı. Önlerine İstanbülün imar plânları” bulunduğum kelime sözü. Bunun men - (Jar elbette - şu türkçeye girmiş Arab keli- alliminiz elinizdeki kitabın yanlışların - nı, şehrin alacağı müstakbel şekli göste-! sub olduğu alleden hatira gelen akraba-, melerinin iştikak kaidelerini gösterelim,!dan bahsederken bunların sebebini an - ren haritaları yaptı. İstanbul belediye &ını kaydedelim: Kelâm, tekellüm ve mü- öyle ki b, d, | cevherinden bedel, tebdil, Jamak isterseniz sarf kitabınızın 14hika- İreisliğini deruhde ettiği gündenberi ya - tekellim, mükâleme, mükâlemat. Bunları | tebeddü!, mübadele, istibdal müştakla - sına bakınız. Yok, bunu merak etmiyor- pabildiği işleri saydı. Mütevazi vali ve bugün hep kullanmaktayız ve kim bilir Tini k, m, | cevherinden kemal, tekmil, ' sanız, o başka,.. Her halde muhtarsınız. belediye reisimizin az iş gördüğünü zan- daha me kadar zaman kullanacağız. Di - tekâmül, mükemmel, istikmal, ikmal, te- Bize terettüb eden vazife size bunlari nedenlere has ıztırabına başka bir üzün-| ğer bir misal: İlm, ta'lim, ms'lüm ve bu- kemmül müştaklarını görünce bunları göstermektir, siz görmek İstemiyorsam2 'tünün de şerik olduğunun farkına var - Dun cem'i; ma'lâmat, mu'allim vesaire... Yadırgamamak ve manalarını hemen an-|ona karışamayız. Bu yazılarda mevzwİdik, Bu konuşma safha safha bir derdleş- Biz belki yavaş yavaş bunları da âta- Jayıvererek İrer biri için ayrı ayrı - eğer! bahs türkçe için lâzım olan sarfın analme halini almıştı. Çünkü, son zamanlar» | Belediye binasının altındaki sy altında mevcud yol n hatırlamıyoruz ? mahzenden bir * .. görünüş yoruz. Ne yapacağız; nasıl yapacağız, ne- yapacağız? Bunlar meçhu'dür. Bu- nlerde memleketimize gelen Fransız pasif müdafaa amiralinin tetkiklerini bek İlemek de faydalı olacak. Belediye reisi haklı idi, Çünkü, İstan- bulda 800,000 kişi için sığınak yapmak kesesine düşen farenin başının yarılacağı İakir İstanbul belediyesinin Karcı de - ğildir. Hükümetin yardımını düşünelim: Bu da elbette bü muazzam işi başarmağa asla kifayet etmiyecektir. O halde, şehri, yolsuz, susuz, elektriksiz, lüzumlu bino- dan mahrum bırakmak ta doğru mu?. Hiç olmazsa bu işler yürüsün mademki cağız, yerine ne getireceğiz, ne ben bi - dirim, ne başkası... Fakat atabilsek bile bunları dünün istimalinden çıkarmak imkânı var mıdır?. Eğer bugünün nesli düne karşı gözünü ve beynini tamamile kapatacaksa ve bu, milletin irfan seviye- sini yükseltecek bir mes'ud hâdise ola- varsa - lügat kitabına müracaat etme - çizgilerini göstermekten ibaretti. Dikkat da belediye reisinin işini gücünü, şehrin mek imkânını bulsun. Bence buna kat'i bir ihtiyac Yalnız bu kâfi değil: Bugünün nesli eline geçen her kitab- da, hatti kulağına çarpan her cümlede, hele mecmualarda, evrakı havadiste, vel vardır. hasıl her tecelli sahasında izafi, vasfi ter- ,kiblere, hattâ vasfı terkibilere tesadüf et- mektedir. Hele edebiyat okunan sinıflara! çıkınca bütün dünün edebiyatını bunlar- la dolu bulacaktır. Şu halde bunların caksa buna diyecek yok. Eğer öyle ola - caksa bugünün gencine ne için, asırlar. danberi, iyi kötü vücude gelmiş olan e- debiyatı göstermek üzere türlü zahmet- lere girmelidir? Bugün hâlâ kullanılan kelimelerin mahiyetine vâkıf olmıyan mahiyetini, onlara aid kaideleri bilmeli bir gence o kelimelerden yüzlercesinin' dir. Bilmiyecekse ne için kendisine dü- yığın yığın toplandığı bir edebiyattan |nön, hattâ bugünün edebiyatını göster - bahsediliyor. Zannetmek istenilemez ki|meğe lüzum hissediliyor? Bu milletin & şu yenilik davasında ne kadar ifrata,|debiyatı yoktur, diyerek zaten bu dava- hattâ daha doğru bir tabir ile taassuba da bulunanlarla bersber işin içinden çı- çıkılırsa çıkılnn böyle bütün mevcudu | kivermelidir. Dün inkâr edilince, bugü - inkâra, ihraka kadar varılabilsin. Bu me-/ne göz yumulunca, yarını bekliyerek des geleler itidal ile, 4'süb sükünlle, iki mün-irin bir uykuya dalarız; bakalım geceler tehanın ortasını bulacak bir insaf ile dü- ne doğurur diye... şünülüp halledilmek icab eder. Gene o çatık çehre gözlerimin önüne! Daha ziyade uzatmamak için şu yürü-| geldi: «Bu, dedi; sadece bir irtica'dır,| tülen mütaleadan çıkacak neticeyi kay-| genç nesli geriye doğru çekmektir. İnkı-! dedelim: lâba hiyanet etmek demektir.» İşte bu! 'Türk genci bu Arab kelimelerinin, biz-İmüşahede köşesinden bakan bir zihniye- Hicran TUT Nirarira İettiniz mi? Şu mevzu'ı bahs cümlesini "nasıl yazdım. Siz bunu hergün mevzu'u bahs şeklinde görüyorsunuz. Merak edip İde bu farkı anlamağa teşebbüs etmezse- İniz'buka karşı ne yapılabilir?» Halid Ziya Uşaklıgil Terihi bir çeşme ihya edilecek Azabkapıdaki metruk çeşme Sina - wn şaheserlerinden biridir, Eserin k'y meti. İstanbul Vali ve Belediye Reisi Dr. Lütfi Kırdarın nazarı dikkatini cel- betmiş, ihya edilerek muhafazasını İMüzeler İdaresinden istemiştir. Moda burnundaki toprak kayması esaslı şekilde tetkik edilecek Moda burnunda vukua gelen heye- lân. Kadıköy belediye mühendisleri tarafından tetkik edilmiştir. Son vukua gelen yıkılma hâdisesinin,. evvelce ha- sıl olan yarıkların son yağmurların te- sirile gevşemesi ve toprağın kayması yüzünden meydana geldiği tesbit edik miştir. Bugün belediye fen heyetin - den bir mühendis. hâdise mahallinde esaslı bir tetkik yapacaktır. — Geliba bizim Musisfa uyumuş; -dedi- Fakat Mustafa. uyumamıştı. Bahçe kapısında ışık yanmış, sadık uşak on- lara doğru geliyordu. — Niçin yatmadın Mustafa? —Sizi bekledim beyim... — Otomobili ben yerine koyardım. Hicran bu titriyen ve yalvaran sese kendini kaptırdı: — Fakat ben sizin için bir işkence olacağım.. buna hakkım yok... — Hicran yavrum. İşkence mi? Ha- yır çocuğum hayır.. sensiz kalırsam ben Huşuls dua eder gibi kalbi titriyerek| kendi içile konuştu: — Seni hiç kimsenin sevmediği bir aşkla seveceğim ilâhi kadın!. Kalbindeki hazin sırra hürmet edeceğim. Kollarım daima açık. sen yanımda olduğun hal- Sen uyumalıydın. — Ben koyarım efendim. Siz rahat ediniz. Siret yüzündeki durgunluğu gider- mek için gülmiye çalışarak gülümse- miye uğraşıyordu. — Size odanızı göstereyim. de hep seni bekliyeteğim;,. Ne zaman gözün beni görür. kalbin kalbimin se- #ini duyarsa 0 zaman bans gel... Senin için azab çekerek mes'ud olacağım ... Sonra fısıldar gibi bir sesle sordu: — Dönelim mi? Hicrar. sakin ve yalvaran bakışlarını Sirete çevirerek; — Dönelim -dedi- ve size rica ede- hayata kiseceğim. Artık bir daha rica etmiyeceksin değil mi? H'etan sustu. Küçük otemobil geri yollara dönerek şimdi biraz kararan doğru tekrar kaymıya başladı. Diyerek çıktıkları merdivenden ön- de yürünüye başladı, ve yayvan babe- mak'», halıları bronzlarlâ tutturulmuş kısa bir merdiven çıktıktan sonra genç İvarını yoğunu imara hasr ve serfettiğini, halbuki malüm vaziyetler ve sürprizler karşısında artık bu işi durdurarak korur-| ma tedbirlerine, vasıtalarına baş vurmak lâzım geldiğini iddia eden yazılar çık -' mağa, dedikodular dönüp dolaşmağu baş- lamıştı, Belediye r bir defa yapılan işlerin pek az olduğunu, bunların da ai bütçe ile halledildiğini, henüz «imar ha- reketi sismi verilecek geniş bir faalivet safhasına dahil olunmadığını söyledikten sopra, adi bütçeden, yol vesaire için| sarfolunan para ile tayyare hücumlarına mal edilmesine imkân olmadığını işaret etmişti. Filhakika belediye rejsinin hakkı var- İdı. Yalnız müdafaa sistemine giren elek- trik santralı inşaatı, cereyanın havadan | alınarak, toprak altına konması 57 milyon; Yira tuttuğu gibi bugünkü şartlar içinde! bu malzemeyi terlarik etmenin de imkânı | mevcud değildir. Bırakın ki, bu işi yap-| mak en az 3 sene İster. Saniyen, henüz| pasif müdafaa tertibatını ilmin, tekniğin teknesine atmış vaziyette de bulunmu - ran bir anda kendi mütevazı Odasını düşündü. Ve irkilerek' — Buradâ mi ( yatacağım? sordü: bufası sizin odamiz olacak... — Evet benim odam. Ben kışları bü- i karşı yapılacak sığınak ve tesisatın ik di «diye )e rada yatarım. Emin olunuz ki şimdiki odam burası değildir. Ben yazın dalma en yukardaki odada yatarım. İnanmaz- sanız gelip görünüz.. bütün eşyam ors- dakdır. Sonra gardrobun ve bir dolabın ka- pıların' açarak: — Bakınız -diye ilâve- etti. Bomboş. Eğer burada yatmış olsavdım elhet ba- na «id bir sevler bulunurdu değil mi? Hicran sesini cikarmadan birer bi- ver gözlerinin önünde açılan garib ma- |cerasinm sahnelerine bakıvordu. Siret ona birkağ kelime olsun sövletmek için devam etti: 4di bütçe ile de yapılmaktadır. Bu sefer de belediye reisinin imar kazmasını kal dıran bileğine pasif müdalan dedikodü- sile yapışmak doğru olmıyacaktır. Fakat. bu yazımızla cevablandırmağa gımız undaki İstanbul ) mevzulu röportaj se- risine beni uzunca bir mukaddeme yap- mağa mecbur ediyor, Paramız 07, başarılması gereken iş güç ive masraflı diye, İstanbulun istikbalini, hayatını elbette Allaha emanet etmiye- ceğiz. Çareler sraştıracağız. Bugünkü barblerin bombaları cepheden evvel şe- hirlere düşüyor. Düşman cephedeki as- kerden evvel halkı mağlüb ederek, neti- ceyi almağa uğraşıyor. Bütün şehirler hava hücumlarına her an maruz bulu « nuyorlar. Elden geldiği kadar sivil halkı muhafaza tedbirleri almak icab etmek - tedir. Elbette İstanbul muhtemel bir teh- likede topun ağzındaki ilk fedailerden olmak itibarile, bu müstesna vaziyetle mü tenasib bir vaziyete girmek zorundadır. Peki ne yapalım?. Biz âcizane bu yazı (Devamı 11 inci sayfada) Hicran şimdi tatlı tatlı gülüyordu; — Eğer uyuyamazsam bana ninni rai öyliveceksiniz? Siretin yüzü pembeleşti: — Uykunuz gelinceye kadar sizinle şu taraçada konuşuruz. — Uykunuz yok mu sizin? — Siz bana bakmayınız. Fakat siz çek yoryunsuruz. Eğer kendinizi bıra» kırsanız uyuyabilirsiniz. v — Kendimi bırakıp uyumıya! çalışa: cağım. — Allah rahatlık versin. — Teşekkür ederim. Size de: Genç san'atkâr böynunu o bükerek odadan “çikti. Hicran utanmasa Sirete biraz daha oturalım diyecekti. Ona 6 kadar alışmıştı ki.. yalnız kalınca oda kapısını sürmelemiye lüzum görmiye- adam elektriği yaktı. Ve bir camlı ka- pıdan girdiler. Burası çok şık ve çiçek- ler. palmiyeler hasır koltuklarla süslü geniş bir taraçaya açılan küçük bir sa- Siret içine dolan manasi yalnız şef- kat olan bir hisle onu incitmeden ma- sum bir çocuk gibi göğsüne yorgun ba- şmi dayamak. Hicran da onun ayni -- Eğer bu odadan hazzetmezseniz|yecek kadar içi itimad ve huzurla do- yarın değiştiririz. loydu. Göğsü göz yaşları lekesile yer Hicran nihayet güzel gözlerini Si -| yer koyulaşan leylâk rengi robunu çi- rete çevirerek en cana yakın tebersÜ-| yararak ışığa tuttu. Bu lekeli ve buru- ceğim... Siret onun sözünü inliyerek kesti; |SvYEUlaTla ince ve asil ellerini tutup — Rica etme benim sevgili yavrum! |'mahzun başını okşamak istiyordu. Fa- Benim nazlı çocuğum! Ne söylemek |S9t ikisi de hiç bir hareket yapamadı- istediğini biliyorum. anlıyorum. fakat/lar.. Evin kapısma kadar birbirine tek söyleme bunu... Ben bütün hayatımı |kelime bile söylemediler. gana veriyorum ve emin ol yavrucu - Küçük ve şirin yuva derin bir ses$iz- ğum senden hiç bir karşılık beklemiyo- İlik içinde uyuyor gibiydi. Biret araba Tum, dah atlayınca: EA londu. Sağ taraftaki kapıyı açan Siret: — İşte -dedi- burası sizin yatak oda- hız.. istediğiniz gibi yarın tanzim eder- siniz. Hicran kendisini bir rüyada zanne- diyordu. Önüne açılan bu muhteşem ve çok zarif oda en müşkülpesend bir genç kadınm tatlı hülyalahna bir yuva mile cevab verdi: — Bu odava hayran oldum ben Si - ret bev. Mademki siz! rahatsız etmiva. ceğim Rurads çok rahat ve mes'ud ola- İ cadım. Siret sevindi: — Oh. ne iyi,.. Öyleyse güle süle uyuyunuz yavrum. Eğer uyuyamazsa- şuk enlarinin artık giyilecek hali kak mamıştı. Dağılmış saçlarını bir iki de- fa permaklarile taradıktan sonra kom- binezonile yatağa girmek isterken ka- napenin üzerinde bir takım giyecekler görerek yaklaştı. Bu bir mavi ipekten yapılmış bir erkek pijamasıydı. (Arkası var)