liverin c u üceler diyarına seyahati filme alındı bir zamanda resimlerle filmi bu meşhur ve çok enteresan eser için tam 2480. Türk Filenden bir sahna: Ödler cüceler tarafından Meşhur İngiliz edibi Jonathan Swift'in TT senesinde neşreylemiş olduğu «Gül- Xverin seyahatleri: eserini okumıyan, bilmiyen yoktur. Amerikanın tanınmış ressamlarından Dave Fieisher ve Max Pleisher adların - daki iki kardeş Iki sene uğraştıktan son- ra bu eserin resimlerini şismeğe muvaf -! fak olmuşlardır. | İşe W Haziran 1988 tarihinde başla - muşlar, 18 Teşrimisani 1939 tarihinde ik mal eylemişlerdir. Malâm olduğu üzere, bu eser kolayca sahneye vaz'edilecek eserlerden değildi.| © o Bunun için sırf bu husustaki istihzerat © birkaç aylık mesaiyi istilzam ettirmiştir | Ressamlardan Max Pleisher bilhassa gok titiz davranmıştır. Senaryonun tam müânasile Swift'in eserini kavrayabilme »; sini gaye edinmiştir. Ressam ile mesai arkadaşları ârasında bilhassa Lillipot kraliyeti ile Blefescu kraliyeti arasındaki harb uzun münaka- şaları mucib olmuştur, Swift'in eserinde harbin zühüru yu - murtadan ileri gelmektedir. İki taraf âlakok yumurtaların ne suretle açılaca-| ğına dair münakaşaya başlamışlar ve bu münakaşa, bilâhare harbe müncer ol «| Muştur, » Yumurta fash film için beğenilme - er; ile limana çekip esir etmiş, kralm ki-! » miştir. Filmde harb bir müzik ihtilâfı ü-| ının aşkını müdafaa etmiş, onu sevgli-| — Elli kişiye ihtiyacım var, Ne kadar zerine ortaya çıkarılmıştır. Bu buluş cid-' den çok güzeldir, Muhakkak ki seyirciler” ve kitab bayileri bundan azami surette istifade edeceklerdir. Ressamlar resim'eri fevkalâde bir me-' karet ile çizmişlerdir. O kadar muvat -| fak olmuşlardır ki, s#moşhur Walt Dis - Son Postanın tefrikasi: 8 Arkaya doğru muntazam taranmış ya- mik saman rengi düz parlak saçları şe- © kaklarma doğru hafifce kırlaşmış he- o müz çok genç bir ifadesi olan yüzüne “ağırbaşlı bir çevçeve teşkil etmişti. Ağ- © Gm ince, çenesi biraz kıvrık. ( burnu — Muntazam ve düzgün. rengi güneşten — yanmış. kızilimsi. saçlarının renginde » uzun kirpikleri yüzünün en cazib nok- oİası olan munis sarı elâ gözlerinin etra- #nda ışığa çıkınca altın tozu serpilmiş © Bibi parlıyor. Bu mânalı zarif erkek © başı geniş omuzların. narin ve uzun bo- yun üstünde bir kat daha güzelleşiyor, fakat Hicranın kalbinde belki ebediyen hâkkolurmuş bir resim var., O da sarı şın bir senç. Belki yanındaki daha ve- kışıklı. fekat öbürü ona o kadar yakn ki, şimdi nerede olduğunu bile bilmedi- BK hade, vücudünün hararetini cildin- 'de duyduğu yanıbaşındaki gençten fer- ci b Krası sarfedildi vinclerle o kaldırılırken ney'in pabuçlarını bile dama atmışlar!» denilmektedir. Şimdi okuyucularımıza filmin mevzu- unu kısaca anlatalım; Vak'a 09 senesinde geçmektedir. Gülliver bir İngiliz gemicisidir. Bir fırtına esnasında gemisi balınıştır. Bütün tayfalar boğulmuştur. Dalgalar Gülliveri 16917 bir adanın sahiline atmıştır. Bitab bir halde bulunan Gölliver hemen uy - kuya dalmış. Meğer bu »da Lilliput kra- liyetinin arazisi imiş. Ada sakinleri an - cak on santim cücelerden ibarelmiş, A - danın kayvanları, dağları, ağaçlar: hep mikroskobik şeylermiş... Gücenin biri Gülliyeri görmüş, dağa çıkar gibi onun elinin üzerine üğ sonra da korkmuş, di kodaşla haber vermiş. Hep birden gelmişi lerle Gülliveri güzelce bağlamışlar, vinç lerle bir arabaya yüklemişler ve minna- cık atların çektiği arabayı şehre getir - mişler. Gülliver bu arada uyanmış. Kü- şücük adamları görünce çok gülmüş, on- ları avucunun içinde gezdirmiş, kralları ile tanışmış. Yavâş yavaş Gülliver ada halkınm ya- yayış tarzlarını, hayatlarını tamamile benimsemiş, onların muharebelerini sey retmiş. Hattâ denizde vukubulan bir mü harebede karşı tarafın düşman filosunu si ile evlendirmiş. Bu arada ona elbise yaptırmak icab etmiş. Elbisesini ancak yüz terzi dikebil- miş, çizmelerini ancak elli kunduracı ye pabilmiş, saçlarını da yirmi berber, ve ancak oraklar ile kesmişler. Tıraş için (Devamı 9 uncu sayfada) NEZME“ MUHİTTIN Jsahlarla uzaklaştığı ve kalbindeki ha- yale yaklaştığım hissediyordu Otomobil ay ışığı altında' gümüş gibi varlıyan asfalt yolda kayıyor, ve direk- siyonu kullanan genç adam düşünü - yor: — Ne cesur. ne pervasız bir kız!, Ben |? navim. kimim? Bir haydud muyum? Bir cemi, bir serseri, belki hasta bir er- keğim! O hiç bir şeyimi bilmeden gere varıs: tenha kırlarda hiç fütursuz ve korkusuz yanıbaşımda sükünetle otu - ruyor: telâşsız ve hevecansız! Havret!, Bir küçük kelime ile bile itiraz etmeden böraber yaşamak teklifini kabul eden bu genç kadın kimbilir ne akıl almıya-| cak maceralardan arta kalmış bir fet - tan. Simdi makineyi durdurarak essiz süzelliğile bütün gençlik ihtiras ve ar- bn alevlendiren bu genç ve sıcak YETMİŞ BEŞ TON ALTIN 21 milyon İngiliz lirası değerinde Polonya ğerinde olan 75 tenluk altın ktlçelerinin, | Polonyanm istkâsı üzerine, mami kaşı , | rıldığını anlatan aşağıdaki yazının mu. hazriri, mevruunu işlerken şimdi Wran, | sada bulunan Leh hükümetinin arşiv - lerindeki dokümanlarından istifade e tiğini söylüyor. Yazı şudur: zl Polonya orduları eshlarını dişlerine | takmış, akurane harbederek karış karış| geriye çekiliyorlardı. Alman tankları! ve aırhlı otomobilleri Varşovaya yakiaş- akça yaklaşıyorlardı. Gök, alçaktan uçan tayyarelerin çıkardığı seslerle dolmuştu. Havaysa, duroan, bombalar, mekinelitü- fek atışlarının tarrakası, ve.. kadın, kiz, çoluk çocuğun yürekleri parçahyan bağ- | rışmaları ile ağırlaşmıştı. İ Varşovada, maliye nezsretindeki dai «| resinde, 45 yaşlarında kadar görünen, za- yıf, solgun benizli, küçük yapılı bir adam| masasında oturmakta idi. Bu, Pol Dom- brovski idi. Telefon çaldı. Adan dakika-! larca duymadı. Neden #onra ahizesini & kat o nisbette hâkim bir sesin bir şeyler söylediğini anladı, dinledi, v — Evet mareşal. evet mareşa'im!.. di. Dombrovski, ilk önce bunu kötü bir| alay sandı. Öyle ya, nasil olurdu da bü-| tün Polonya ordularının başkumandı onun gibi maliye nezaretinin en kü memurlarından birine telefon etmek zah- de- Hüyır!. Bu mareşalin di, Aklanmıya ir Mareşal: — Varşovayı müdafaa edemiyeceğir. Bankadaki altınları derhal a! ve Fransa bankasma götür teslim et.. dedi. — Parise mi mareşal? Dombrovski, artık ses vermiyen - ahi - zeyi uzun müddet elinde tuttu, Yerine! koyduğu zaman ellerinin titrediğini far-| ketti. Altın külçeleri taştan yapılmış 0-! lan Varşova bankasının temelinden 20İ İmetre derinliğindeki mahzenlerde saklı İduruyor, ve yüzlerce tühte sandıklara is- tif edilmiş bulunuyordu. Dombrovski bekçilere: ken - kân yoktu, İbulursanız getiriniz. yalnız itimad etti! giniz insanlar olsun. hem acele de eği «| niz!. dedi. Bekçilerden dördü, gönüllü toplamıya gitti. Diğerleri nöbette kaldılar. Bu yer- a'tı mahzenlerinde her şey derin bir süs| küna dalmıştı. Arada sırada yere düşen larının “ateşini söndürmek ve serinle- mek bir saniyelik bir iş, Hâlâ.neden bu derin Üzüntü içinde kıvranıp duru- yor?. Otomobil sessiz. sadasız bir ışık seli içinde kayiyor ve Hicran düşünüyor: Kimbilir o kadar ince ve hassas si en genç ve güzel san'a'kör benim du halime karşı neler düşünüyor?! Be- nim pe müthiş bir ıztırmb cehennemin- den : fırlayıp okaçtığımı ne bilsin! Söylemiş olsam dw bu ac; hisleri kavrı- yabilir mi? Beni kolumdan tutar tut- kâr evine götürdü. Benden ne hiç şüphe yok. Evinde ba- va bir yatak teklif etti. Derhal kabul! ettim. Belki bu yatak kendi odasının bir kösesine serilmiştir. Hiç bir sev dü-) sünmeden hevsine razı oldum. Bir ma- cera kadım değil, adi bir sokak kızı bi- Ve mürsice olsa bile biraz olsun istiğna İsösterir. Ben glilerek hensini kabul et- tim. Ettâ bana karşı gözlerinde yanan arzuyu çoktan tatmin edebilirdi. Hiç se- simi çıkarmadan bütün isteklerini vere- cektim. Halbuk! çok terbiveli bir genç... acaba bütün erkekler böyle midirler? «demedi, oh hayır, cesaret edemiyor Terrüme eden: Polonyanın 21 milyon İngiiz lirası de. | altınları nasıl kaçırıldı İbrahim Hoyi A e Varşotanın sultundan sonra bissediliyondu. Külçelerin yalnız dörtte beşi bu ban - kada idi. Gerisi Zamoçdaki Polonya ban- kasının. mahzenlerinde di. o Yapılacak şey, şark istikametinde Brest Litovska yollanmak, oradan Zamnça varmak; 0- radan da Rumen hududuna ulaşmakla idi. Kafilenin ise yalnız geceleri yol al- ması icab ediyordu. — Kafile m Hangi nakliye kafile - sinden bahsediyorlardı?. o Dombrovski, «her tekerlekli nakil vasıtası hüküm nde!» diye homurdandı. Fakat derhal yüksek sesle güldü. — Yaşasın otobüsler, diye bağırdı. Te- lefona koştu, ve gazeteci olan, ziyadesile güvendiği iki gözü pek arkadaşını aradı, Onlara: — Elinize geçireceğiniz her otobüsü doğru bana getiriniz. Hiç bir şey sorma- yıniz. Bu otobüslerden birkaç. tanesini Varşovada bulabilirsiniz. Karanlık bastır dıktan sonra, hemen bankanın önüne çe- kiniz!.. dedi. Arkadaşları: — İmkânsız! cevabını verdiler. düş man köprüleri bombardıman edip duru- yor. — Hele bir tecrübe ediniz. Otobüsler muhakkak lâzım!. dedi. Dombrovski. Daha güneş batmadan, İlk. otobüsler, köprüden geçerek, düşman bombardı - değil, belki tenezzül etmiyor?. Evet te- İnezzül etmiyor. Amma ber ruhumu başku birine vermişken vütudümü baş- ka bir erkeğe bırakabilir miyim hiç Ben ancak çıldırasıya sevdiğim bir er- kefin kadını ola im. Ben Sireti yrüm, Onu yalnız takdir ediyo- rum. Müstesna ve zarif bir insan işte 9 kadar. Fukat ne bahas'na olursa olsun bana elini uzatamaz... Ben Serveri se- viyorum. Bütün hiyanetlerine, raddar- lınm rağmen onu seviyorum. Onu - num. Yalnız onun!. Yalvaracağım ret heves, Sakaw burada bırakalım dive rica ed im. Beni dönüste odacı bıraksın ., Birkae saat evvel bir cehen- nem kuvusu gibi daralan, beni boğan mrib odacığımın hasreti içimi yakıvor. Ben orada zavallı Serveri düşünerek, onun Kavalile derdleserek ölmek isti- vorum. , Hem belki Server su dekika- tı kimbilir belki bir feliket içindedir. Ok beni odama eğtürünüz Sivret bev! Beni küclk, fakir odacıtıma eöttrlin bırakınız Kilçük otomobil birderbine duruyor. İstinye sırtlarından sahile doğru koyu pürüzsüz ve şeftm ay. bütün kıyıların ki harab ve perişan hali Jine aldı, ve boş gözlerle alete baktı. Son- bir bombanın çıkardığı “es hayal meyal'man tayyarelerine ehemi miş sokakları sökineğe — uğraşıyor'ardı. Bunlar beş otobüstü, Azıcık sonra, beş otobüs daha bu kafileye katıldı. Banka- nın mahzeninde de, pol kâtiblerinden, mekteb bir de lisan prolesöründen mürekkeb kü. çücük bir ordu toplanmıştı Dombrovski, bunları gözden | erden, hazine talebesinden ve geçirdi birkaç kişi lâzım. Cebi başka paramız da yok. Bunlarla ise ancak ecek ve gaz rik edebiliriz. Dolayısile mümkün mertebe az insanla seyahat etmek daha doğru diye düşündü. Kararını da verdi. Banka bekçilerinden ekserisini, iki ga - zeteciyi, polislerden altısım, ve idle rin de altısını ayırdı. Kafile, her olobüf- İte iki kişi olmak üzere yirmi kişiden te şekkül etmişti, Bu yirmi kişiden ona oto- büsleri kullanataktı, Dombrovski diğer lerine: — Sizler de şu sandıkları dışarıya atı- niz baka'ım, amma çabukt,, dedi. Fedailer saatleree çalıştılar, fakat gece Yarısına kadar mahzendeki altın külçe « İlerin yarısını boşaltabildiler Dombrovst İki: — Bu kadarı yeter. fazla gecikeme « yiz. Otobüslere yükliyebildiğimiz sandık- ları Brest Litvokda bırakır, yarin gece (Devamı 11 inci sayfada) sakin ışıklarını emet durgun ve cilâb Boğaz sularında yüzüyor... Siret tabiatin sihirli güzelliğinin üstünde sıcak bir cazibe ile bütün his- siyatımı kendine çeken genç kadın dö“ nerek onu kollarının arasına almak için bir hareket yaptı. Fakat birdenbire do- nup kaldı. Hicranm gölgede kalan hari- kulâde profli bir hüzün heykeli gibi hareketsizdi. Bir hüzün ve elem mâbu- desi gibi iJâhıvdı; fakat ilâhlar ağlar m? Hicran ağlıyordu. Hiç kimsede görme- “İdiği o boyasız uzun kirpiklerden damla damla akan nur Katreleri şeffaf parlak vaş taneleri, dudağının kenarında kıv- rılan hezin bükülüşün üstünde titriye- rek düşüyorlardı. Genç san'atkâr biraz evvel damarlarının ateşinden beynine çıkan fasid hummanın hezeyanlarına kapıklığı için kendi varlığından utandı ve pözlerini kapadı. vecd içinde tekrar gözlerini açip Hicrana baktı. Hâlâ ses- siz ve dâlgın ağlıyordu. Siyret bu ilâhi mahlükun dizlerine bile kapanmağı, 0“ nun sessiz ve asil ıztırabına karşı bir yan Bana daha elini bile uzatmıya! cesaretİnefti korular uzanıyor.. gökte sallanan |hürmetsizlik telâkki etti. vücudü kollarının arasına alıp damar) di (Arkası var)