SON POSTA | Yazan: Halid Ziya Uşaklıgil rallar geliyor Rifat (Paşa) nın bir sabah ziyareti - Zamanın Harıcıye Nazırı - Saray ne yapabilscek - Para işi - Cülüsu müteakıb Emrullahın bir teklifi Bir gün sabahleyin hariciye nazırı Ri- fat Paşanın geldiğini ve başmabeyncinin odasında bulunduğunu, beni bekl: ni haber verdiler. Uzun zamandanberi mes lek reliki, ve pek iyi dost olân Rifat Paşayı Lütfi Beyle karşı karşıya biraz düşünceli buldum, beni görür görmez: — Size iş getirdim! diye gülümsedi, tek gözlüğünü takarak... Ben saraya geçmeden evvel Rifat Pa» şayı tanımazdım, yalnız uzaktan uzağa görür va şöhretini işitirdim. Onun, Hak- kı Paşa ile, Emrullah ile, Said Beyle genç yaşındanberi dost olduklarını, pek temiz bir aileden olduğu gibi, pek temiz bü yüdüğünü, kibar etvarile, melih sima - sile, «cakkanlılığile kendisini (herkese sevdirdiğini, ve hususi hayatında pek iyi bir insan, barieiyere de pek güzide bir diplomat olarak tanıldığını bilirdim. Sa- raya geçtikten sonra da temaslarımla bü- tün bu uzaktan bilinen evsafını günden güne artan sarahatle gördüm, ve ona pek &a bir zaman içinde tam bir incizab duy- dum. Bu suretle tesssüs eden his, resmi münasebetlerde her vesile ile arta arta, nihayet Büyük Harbin son yularında Berlinde, daha sonra onun hayatı niha - yetine kadar İstanbu'da pek derin ve mü. tekabil bir muhabbete münkalib olmuş- tu. O gün bize nasıl bir iş getirmişti. He - men söyledi: — Bulgar kralı kraliçe ile beraber geliyorlar. Üç dört günlük bir mi saliret! Ondan sonra da Sırb kralı gele- çek. Bunların hükümete tal'ük eden iş- leri, ağırlıkları olacak elbette, fakat ken- dilerini misafir etmek, maiyetlerile be - nacak tedbirler nin vesaitine güvenilebilir, İlam ve izaz cihetine gelince bütün sarayı doyuran matbah hizmetleri fazlasile kâfidir. Yal. nız maiyetlerinin kimlerden terekküb e- deceğine tafsiâtile vâkıf olmalıyız ki biz! de ona güre davranalım. Bunlar hep ko-! laylıkla halledilir: Yalnız düşünülecek Jbir zorluk var.., Tahminen bu suretle mukabele ettik ten sonra bu zorluk noktasında burada durdum.Rifat Paşa mutadı olan bir göz kıpmasile tek gözlüğünü düşürerek, bel İki çare bulunamıyacak bir zorluk karşı sında kalmak endişesile sordu: — Ni bir zorluk?. İ Tek kelimenin belâğati kifayet eder kanaatile haber verdim: — Parat,, Lütfi Bey de nasıl bir zorluktan bah- sedeceğine muntazır, o susuyordu. Rifat Paşa: — Paranız yok mu? dedi, Lütfi Bey: — Onu bazinei hâssa bilir, diye mu- kabele etti. Rifat Paşa işini bitirmiş gibi gölerek ayağa kalktı: — Hele biz progra-| mi ikmal edelim, size tafsilâtile bildiri - İriz, siz de şimdiden hazinel hâssa ile gü“ Jrüşüp ilk tertibatı alırsınız. Para me - iselesine gelince, onu maliye nanrı te -| min eder. Burada şu para işine da'r biraz ma 4 lümar vermek müfid olur. Cülüsu takib eden ilk günlerden birin. de idi. Ben henüz hazır olmıyan, tamirat ve tefrişatının sona ermesine İntizar et- İmek lâzım gelen Nişantaşı konağına nak- İ letmemiştim; Yeşilköy köşkünde idim. | Şehre inmek ve sarâya gitmek üzere bah- çemde gezinirken köy komşum olan Em- asıl için de mefruşat idaresi, | O zaman kısaca söyledim: Abdilha - mid sarayı kendi resmi tahsisatından baş ka, hazinei hâsssnın oemlâki hekaniden gelen varidatile, şimdi maliyeye intikal eden emlâki müdevvere hâsilatile de ih- fiyacını temin edemiyerek devletin tür. lü varidat menabiinden doymak bilmiyen sülük gibi emerdi. Sultan Reşad sarayı bu israfın yanında hiç mesabesinde ka - lan 25,000 lira ile idare etmek mecburi» yetindedir. Biz masarifi varidat ile tev- zin edebilmek için türlü tenkibat, tensi - kat yaptık. Yüzlerce yüzlerce memurin bunu sarsıntısız, zararsız bir şekilde ya - pabildik, bir yandan da Dolmabahçeyi bütün müştemilâtile tefriş etmek, otuz senelik bir metrukiyet zamanında harab olan eşyayı tecdid, tamir ve islah eyle - mek için ağır masraflara kalkıştık, yal- Diz kumaş bedeli olarak hazinei hâssa He- reke fabrikasına binlerce liralık bir borç sltına girdi. Bütün bu müşkül vaziyetten çıkmak için elde emlâki hâkeninin kı - rıntı kabilinden ufak varidatile şu 25000 liralik tahsisat var. Bu şerait dairesinde hünkârın bu teklifi nasıl kabul edece - Bine akıl erdiremem... Hakikaten akıl erdirmek müt$xün de- gildi, fakat künkârların da siyasetine 2 kıl erdirilemezdi. Bütün şu İtiraza ben- ziyen sözleri Emrullah dinledi mi, bilmi- yorum. Onun aklına gelen bir şeye karşı dinlemiyen, dinlese bile değişmiyen bir inadı yardı. — Azizim, dedi; bunu sen - den bek'iyorlar... dedi ve çıkıp gitti, O gün ilk iş meseleyi başmabeyneiye ,rullah zuhur etti. Küçük burnunun fiş - anlatmak olmuştu. Hünkâra arzetmeden İtünde dalma düşmeğe müheyya gözlü -|9VVel ikinci mabeynci ile hazinet hâssa Zünü zaptederek en ciddi tavrile, kesik erkânını davet ederek meseleyi istişare kesik anlattı. Kimin namına söylüyordu, | mevkiine koymağa lüzum gördük, Onlar İfırka namına mı, birkaç arkadaşı namina Yerlerinde sarsıldılar, meb'uslardan ge - a, yoksa sadece bir iş görmüş olmak için len bir teklife karşı durmak öyle hazer kendi hesabına mu?.. Her ne ise, netice | Olunacak bir cür'et hükmünde idi ki, sa- şundan ibaretti: dece asık bir çehre ile sustular. Yalnız Bütçe encümeni tahsisatı #eniyeyi mü-| mefruşat müdürü daima sallanan, fakat zakere ederken hünkâr için ayrılan ayda'ağır hâdiselere maruz kaldıkça daha zi- (25,000 lirayı fazla bulmuş. Bundan 5009 | yade sazsılan başile en doğru sözü söy - / lirasının hünkâr tarafından ihtiyari ve (ledi: — Bütün masraflardan başka bir de arzusile terkedilmesinin pek iyi tesir hâ-| seyahat, ziyafet kabilinden beklenmiyen sil edeceğine kanaat edilerek bu işin tes-| masraflar oluyor, ve ileride daha zisade vivesi de bana havale edilmek üzere psk'o'acak... Birden bu sözle zihnimde bir şimşek çaktı. Hatıra gelen şey ylemeğe Tü - raber it'am, iskân, İzaz ve ikram eylemek İşi saraya, sizlere ad demektir. Zor ve ağır bir iş! Bunun için hazır mısınız?. Verilecek cevab için başmabeynci büşkâtib, ufak bir düşünce vakfesile bi birine bakıştıktan sonra böyle şeylerde birden atılmamak için ihtiyata lüzum gören başmabeynei sözü başkâtibe bıra- karak sustu. O da ihtiyat ile cevab verdi. — İskân, i'am ve izaz meseleleri kolayca halledilir zannediyorum; elde her türlü vesait var. Yıldızda merasim dairesile Şale kasrı, hattâ icab ederse küçük ma - beyn, bazı tertibat ile iskân mese'esini te- mine kâfidir. Biliyorsunuz ki Abdülha - mid zamanında burada Almanya impa » hususi mahiyette kendisine burakılmış. | Tatoru misafir edilmiş idi. Yeniden alt « Şu halde?, «Son Posta» nın tefrikasr 36 istedim. Fakat bu çok tuhaf olacaklı. Binrreğe mecbur oldum. Bu sabah er- ken gelmişti. Hemen yanına çıktım. Bu Tütufkârlığından dolayı © teşekkür ettim. Fakat badema göndermemesini çünkü muhitimde beni bu “halin çok müşkül mevkide bırakacağını söyle - dim. Bunları söyler söylemez, sanki bek- İ GÜNAHKÂR İİ e İİ) liyormuscasına: — Zaten, dedi. sizin o semtte olur- manız doğru değil. — Ne yapabilirim. babamla #mcik orada geçinebiliriz. Görüyorsunuz. ça- ışmağa mecburum. Elleri cebindeydi, Gözlerini gözleri b min içine dikti. Birk iy aki R kalan sonra li çe İz O apışıp kalmıştı. Hızla kapıyı çekx- renç bir tebessüm ve gzami Iâübali bir) tim: Bürodan şapkamı, çantamı kapa- tavırla. damdan düşer gibi: rak. sanki arkamdan kovalıyormuş gi- — Güner, dedi. sana daha iyi hir) bi kendimi sokağa attım. hayat temin etmek istesem... Namussuz, cibilliyetsiz mahlük. Pa Ellerini bana doğru uzatıyordu. Ge- |ranın her kadını düşüreceğini, mev - ri çekildim. Ne söyliyeceğimi şaşır - İkiin. servetin her kadınm gözünü ka - mıştım. Böyle bir hareket beklemiyor. | mastıracağını sanıyor.. ahmakl.. Ji dum. Başka bir iş aramalı babama hiç Kapıya doğru gerilerken sert bir sesle mukabele ettim: — Rics ederim siz beni ne zannedi- vorsunuz. Bana ne teklif ettiğinizin farkında mısınız? Beni odanızda si - ırdığımz Rum daktilo sandınız ga- Ahlâksız herif. müstekreh mahiye - tini iğrenç bir teklifle ortaya döktü; — Benimle yaşamak istemez misin, hâdiseden bahsetmedim. 26 Haziran Günlerdenberi başvurmadığım ka « pi. müracaat etmediğim müessese kat- madı, Hiç bir yerde bir iş bulamadım. Nihayet babama söylemeğe mecbur ol seni lükse, ihtişama garkederim. Yazık deği! mi böyle sana.. çalışıyor, didini- yorsunl dum. Fakat ayrılmama sebeb olan hâ- diseden hiç lâf açmadım. Maaşları mun tazam veremiyen bir müessese olduğu- nu söyledim. Babam fazla araştırma - z Her geçen gün bizim zararımıza ji - di. Elimizdeki para yavaş yavaş suyu- nu çekiyordu. Bunu babama hissettir. memeğe çalışıyordum. Fakat bir an evvel bir işe girmezsem, birkaç gün sonra vaziyetimiz müşkülleşecekti. Aklıma babamın avukatı geldi, Ba. bamı bu kadar candan müdafaa eden bü iyi insan elbette bana yardım et - mek ister, beni tanıdıklarına | tavsiye ederdi. Babama danıştım. — Bir kere git gör! Dedi, Yazıhinesinde akşam ürerleri bu. Tunuyordu. Geş vakit gittim, Henüz adliyeden avdet elmemişti. Kâtibi be. ni tanıyordu. Odasında beraber bekle. Bandırmadan — Evet. pek acelesi vardı. Uzaktan zive müstahdemini çıkarmak lâzım geldi; gelmiş bir ailesini görmiye gidiyordu. — Amcası, dayısını falan mı? — Buralarını söylemedi. Tafsilâ vermedi. Hattâ ne tarafa gideceğini bile anlatmadı, — Bindiği araba hakkında bize hiç bir malâmat veremez misiniz? Meselâ ne renkte bir taksi idi acaba? Kül rengi gibi... Kira otomobili olduğunu zannediyorum; çünkü onun Jotomobili yoktu... Fakat hususi bir otomobile benziyordu. Ali Osman sert bir sesle: — Benziyorduyu bırakınız. Bu oto- i mobilin hususi veya taksi olduğunda | mütöreddid misiniz? Fedbri Tahir biraz şaşırarak cevab verdi: — Ne bileyim; pek iyi bilmiyorum. Farkedemeğim acele ile. Belki sidir amma Âtıfın bir adres ve sonra otomobile yerleştiğini gördüm; işte o kadar. , Şoför de bunum üzerine bütün şoförlerin yapacağı gibi hareket zum görmiyerek yalnız: — Hele bir kere | arzedeyim de bakalım hünkâr ne diye - cek; sözile istişareye nihayet verdim. İs- itişareden ameli bir netice alınamamışı, yalnız hünkâr teklife muvafakat ederse 0 zihnimde çakan şimşekten istifade et - mek çaresi kalıyordu. Arzettim. Hünkâr evvelâ dinledi, son- ra hazinenin para İşlerine dair malümat İistedi, anlattım. Artık bunun üzerine Şti. zar tarikini tutacağına zahib iken o rm- taden can sıkacak şeylerde yaptığı gibi gözlerini dairelerinde çevirerek; — Çare yok! dedi; benim tarafımdan söylersiniz. Tahsisatın beş bin lirasım hediye edeli ZEZE ECENNETLİK LAR v—7, COSKUA dik.. bu bekleyiş çok hüzünlü oldu benim için. babamın muhakemesi ya- pildığı günlerde buraya daima uğrar. dım. Hele #vukatın hiç bir ümid yok dediği gün bu odada baygınlıklar ge- girmiştim. Avukat bir saat sonra geldi Beni görünce şaşırdı. > Hayrola ne var? Kenuşmak istediğimi söyledim. O- dasına geçtik. Babamın nasıl olduğunu sordu. Bir müddet öteden beriden ko- huştuktan sonra ziyaretimin sebebini söyledim. Çal: beyefendi. ışmak o mocburiyetindeyim » bir iş bulmam için yardı- mınızı ricaya geldim. Beni temiz bir yere tavsiye etmeniz kabil mi acaba? Bir müddet düşündü: — Siz bana birkaç gün sonra uğra- yır. şinii aklımda hiç bir yer yok, bir araştırayım bakayım! Nekleden: İbrahim Safa yelen mektub Komiser, can sıkıntısını gizliyemedi Mırıldanıyordu. Tabit Fahri Tahir, oto mobilin numarasını da zaptedememişi ti. Şoför hakkında da kat'i ve sarih bir y sövliyemiyordu, ON: adamdı. genç mi, ihtiyar mu? Belli değil... — Galiba paltosuzdu. başında kas“ ket değil de bereye benziyen bir şey vardı. Traşlı, bıyıksız gibi hatırlıyo- Tum ,., Ne bileyim? Belki aldanıyorumu Bunlara dikkat etmem lâzım geldiğini bilir mi idim? Şimdi bu vaziyette yöbılacak bir şey kalıyordu: Bu otomobili aramak, buk mak... Fakat kimin olduğu. numarasi belli olmıyan bu otomobili bulmak za man işi idi. Bır imkân daha var: Şoförler cemh yeti vasıtasile, yahud gazetelere ilâş vererek falan saatte, falan mevkide, j biçimde Bir'müşteri almış olan ş0£5 : İdavet etmek... Derken Ali Osman yeni bir hâdisş ile karşılaştı: (Devamı 9 unen sayfada) Ses çıkarmadım; fakat münasib bir müddet geçirdikten sonra icab edenlerle müzakere ve onların muvafakatini istib- sal ederek hünkârdan İstenecek seyahaf« İler ve sarayda verilmesine hükümetçe 1ü- zum gösterilecek ziyafetler omasarifina medar olmak üzere senede elli bin Ira - hk ayrıca bir tahsisat kabulünü esas tie barile takarrür ettirdik. İşte Rifat Paşanm haber verdiği krak lar ziyareti için mevzuubahs olan para işi bu tahsisate tasllik ediyordu, ancali onun sâycsindedir ki para İşinde de sa- Tayın acze düşmemesi mümkün olabile - cekti. Halid Ziya Uşaklıgil Cevabını verdi Ayrıldığım zaman biraz düşünceli gözüküyordu. 1 Temmuz Bugün avukatın yazıhânesine gittim, Kâtibine haber bırakmış, gelir. se beklesin! demiş. sevindim. Muhala kak bir iş bulmuş olacaktı. Geldiği za- man: — Ha, bende seni bekliyordum. iy; ettin de geldin! Dedi, odasına geçtik. Beni yukam dân aşağı süzdükten sonra, : — Düşündüm Güner hanım, dedi., benim işlerim vek çok. bir tek adam yelişmiyor. hatı işleri takib için onu adliyeye. noterlere gönderdiğim 2a- man burası yalnız kalıyor. Bir ada ma daha ihtiyacım var. Sizi başka bir yere, huyunu suyunu bilmediğimiz biz müesseseye tavsiye etmektense burada. alıkoymağı münasib buldum. Mademki bir adama ihtiyacım var, sizden inizi mi bulacağım. Minnetle teşekkür ettim. Himay sinde r#hatca çalışacağım için mem», nun olmuştum. Kâtib yaşlı başlı, akılı, uslu bir adamdı. Bana ondan hiç big fenalık gelemezdi. (Arkası var)