20 İkincikânmm prn «Sap Posta, YANGIN S FİLME Nahkleden: Hasan Âli Ediz «(MEM nın Hikâyesi Ahmed, mekteb medrese görmüş PİT İhasına olursa olsun derdine bir deva |çoktandır kanıksamıştı. Hiç sesini Karadeniz uşağı idi. Her Karsdeniz w- şağının olduğu gibi Ahmedin de derdi gücü denizdi. Küçüklüğündenberi deni- zi sevmiş. büyüdükçe denize olan mu- habbeti de artmıştı. Ahmed, delikanlılık çağına gelir gel- mez, büyük denizlerde sefer yapan bir gemiye kapağı attı. Geminin muhtelif yerlerinde çalıştıktan sonra çarkçılıkta karar k-ldı. Derhal çarkçıbaşmın yanı- ma Kapılandı... Şimdi artık Ahmed. emeline kavu- $an her insan gibi mes'ud ve baht dı. Fekat gelgelelim Ahmedin bu bah- tiyarlığı çok devam etmedi. Hiç bek- lenmedik bir felâket Ahmedin bütün neşesini kaçırdı. Ahmed, kıvırcık, sarı saçlı bir deli- kanlı idi. Esasen Ahmedin en güzel sü- sü de bu kıvır kıvır saçları idi. Fakat günün birinde Ahmedin bu güzel saçla- Tı süratle dökülmiye başladılar; öyle ki Ahmed her tarak vürdukça demet demet saçları yolunuyor. sabahleyin her kalktıkça yastığında hir yığın saç buluyordu. Velhasıl iki aya varmadan Ahmedin o güzelim saçlarından eser bile kalma. dr: Başım ön ve üst kısmı bilya yuvarla- ğini anderır bir hal aldı. O kuwr kıvır saç demetinden. ancak, kafanın arka tarafında, bir kulaktan diğer kulağa uzanan bir saç şeridi kaldı. Bu hel zavadl "Ahmedin fena halde canın: sıkıyordu. Ahmedin vapurdaki arkadaşları da onun br balile alâkadar olmıya, Ahmede muhtelif tavsiyelerde bulunmağa başladılar; kimisi Ahmed. başına Hind vağı sürmesini. kimisi arab sabunile yıkamasını. bazıları da, başma soğan vevahud sarımsak sürmi tavsiye ettiler Genç bir gemici de, avda kalan saçlara altı aylık bir ondülâsvan yapılınası teklifini ileri sürdü. Gem'eilerden bir tanesi ise, Ahmede bir teselli olsun diye, bütün büyük ve akılh adamların dazlak kafah insanlar olduğunu söyledi. Ahmed bu son söz üzerine omuzla- rın: silkerek: — Büyük adamların saçsız olmasın- dan bana ne. diye söylendi. Bu keyfi- yet, kendisini deniz tutan bir gemici ye: «Barbarosu da deniz tutuyordu; la kat ku hal onun Anderya Doryayı mağ- hb etmesine mâni olmadı> o demeğe benzer. Nihayet vaşı o gemicilerden birisi, Ahmede, doktorlara basvurmasını tav- siye etti. Bu tavsive Ahmede hepsinden makul göründü. Derhal viziteye vazı- larak geminin doktoruna çıktı. Gemi- nin doktoru. Ahmedin derdini dinlemek bile istemedi. Boşuna vazifesini terke- diyor diye Ahmede ceza vermiye bile kalktı Ahmed hiç tereddüde lüzum görme. den gemisini değiştirdi. Orada da viz- teye yazılarak doktora çikk. Fakat Eelselelim Ahmed. burada da derdini dinletemedi. ; Fakat Ahmed yılmadı. Her ne ba- bulmıya azmetmişti. Derhal üçüncü bir vapura nakletti. (Burada da viziteye yazılarak gemi doktoruna çıktı. Bu dok- tor. bundan evvelkiler gibi hareket et- medi. Ahmedin derdini baştan sonuna kadar dinledi. En sonra da: — Bana bak oğlum, dedi. avuçları - mın içinde ne kadar kıl biterse senin de başında o kadar saç biter. dedi. x yılmadı. gemiye, kanağı atfı. Bir hafta kadar hiç sesini çıkarmadan vapurda çalıstı. Bu zaman içinde geminin doktor hakkında bir havli malümat edindi: Bu geminia doktoru çök iyi bir adammış. hiç bir hastayı kırmaz. herkesin derdini din.! çıkarmıyor. bildiğini yapıyordu. Ahmedin doktora gideceği günden bir gece evveldi. Birdenbire gemide yangın kampanası çalmıya başladı. A- teş, gemicilerin yattığı kamaradan çık- mıştı, Keampanayı duyan bütün gemici- ler ellerinde su dolu kovalarla, kama raya doğru koşmaya başladılar... Fakat güverte Tostromosu onların | larak bir öz evlâd gibi, yüzünü Padişa -İbez mintan geçirivermişti. Bir elinde yolunu keserek: — Nersye?. dive bağırdı. Dönün ge- tiye. Ateş söndürüldü. — Peki. yanan ne imiş? — Ahmedin kel kafası! — Nasıl tutuşmuş? — Canım. Ahmed yarın doktora ei Saya 9 BİNBİRDİREK BATAKHANESİ İ Yaza Reşad Ekrem Musa Meleğin hali | Musa Melek, dünyanın en büyük bir imparatorluğunun sahibinin göğsündeki başını kaldırmış, efendisine, ürkek, şaş - kın, perişan bakıyordu. Göz yaşlarile 15- lanmış yüzünde, çiy tanelerile par'ayan bir sabah gülü taraveti vardı. İlk defa o- İhin yüzüne yaklaştırıp, Muradın sağ ya - nağına dudaklarını koydu. Muhteşem hâ- misini öpmekte bir an tereddüd etti, son ra, öptü. Murad doğruldu. Musanın başını iki avucunun içine aldı. çocuğu evvelâ ya »- | — Eyvah.. Fatma aklını oynattı... Dedi, Güzel çingene kızının ayağında kısa bir'diz çaksır: vardı. Bacaklarına çabucali bir dizlik geçirmişti. Yalın ayaktı. Üstüne de bürümcük bir iç gömleği üzerine bis da kocaman bir makâs, öbür elinde bir güs. müş el aynası vardı. İri kara gözleri, yum valarımdan fırlamıştı. Evve'â Deli Hüsen yin, sonra Musa ve nihayet Murad ile göz öze geldi. Sesinde vahşi bir sertlik varda — Padişahım... Benim ulu padisa- naklarından öptü, sonra, dudaklarını, O -İkım... Korkma... Ben deli değilim. ars- nun gözlerine götürdü. Muradın yüzünde, fırtına arasında gö rünen aldatıcı güneş gibi, bir tebessüm lermiş. Hattâ günün birinde aşçıbaşı-İmuayeneve gidecekmiş.. günlerdenberi | belirdi. Padişah, babacan bir hareket ile nın. geminin mutfağında türeyen ha- mam böceklerine bir çare bulması için yaptığı rica üzerine, günlerce uöreşa- rak. hususi bir takım tertibler yapmış. takat aksiliğe bakın ki hamam böcek- leri azalacak yerde büsbütün artmıştı. İşte Ahmed. bu doktora da başvurdu Geminin doktor odasında kimsenin bu- Tarmadığı bir zamanı kollıyarak dokto- run yarıma girdi. Herhangi bir mukad- demeye Yizem görmeksizin: — Doktor. dedi, sizden dökülen saç- larım için bir ilâç rica etmiye geldim. Bknz genç yaşta saçlarım ne hale gelMer,, Doktor Ahmede, Ahmedin bir hilâr- do bilvası gibi ıeldayan kafasına bak- tıktan sonra ciddi bir eda ile: — Bir şeyler vanmıya çalısırız. dedi. Tecrübeye girişmekten bir şey kaybet- mev'zi. Akmed büvük bir alâka ile: — Doktor, diye sordu, acaba müsbet bir netice elde edebilecek mivi??. — Oğlum demin de sövledim va. tec» rübeye para verecek debili Müsbet bir netice elde etmezsek ne kavbedece- 127. Bic değil mi?. Buna kersilik ba- sinda vetisecek bir tek yeni kıl, bizim için bir zafer olacaktır. Ahmed, nihavet işinin ehli ciddi bir adama rastladığını anladı. Hattâ icinde. cünün birinde basının gene eskisi gibi kıvır kıvır bir saç demetile süslenece- #i ümidini bile beslemiye başladı. Ahmed #ki gün doktora taşındı. Ni- havet ücüncü günü dekter ona. mukav- va bir kutu içinde, kokusu bensine ça- lan esmer bir merkem verdi. İlict ve rirken de: — Bu merhemi her dece vatarken ba- smıza süreceksiniz. dedi. İlki hafta son- ra Gü, nasıl bir netice elde ettiğimizi anlamak *çin tekrar bana geliniz! Ahmed sevinç içinde kutuyu alarak tamarasma' koştu. We bu aksamdan itibaren her gece, yatmadan önce ilâ bas'na sürmiye basladı. Kamara arka- dasları onun bu haline içerliyorlar: - Nedir bu bövle her aksam. divor- Vardı. şevtanlar sibi elinde Tâmba.. av- "anın önünde saatlerce kel kafana ha km duruvorsun?. Pıkat Ahmed bu gibi re karsı «Sen Posta» nın edehi tefrikası: 80 Sisli Akşam — İncigiil yapmam, Yalnız «ayrılık» yada her şeye dayarabilirim. senden ayrılmaya asla... Ne olür, biraz da sıkın- ta çekelim. Genetm, mesleğim var. Calı - şir, seni iyi kölü vasatırım. Sensiz para- nın, muhitin ne kıymeti var? Söyle, hiç bir vakit osvrilmiyacadız, de. Söyle beni seviyorsun değil mi? m. — İncigül, cevab vermiyecek misin bana? $ Sesinde hiç hir sesde duymadığım bir iztırab var, Endise ile basını kaldıryo - rum. İki iri dam'a kirpiklerinden kurtu- Yuyor, yanaklarına iniyor. o Cekingenliği bir anda unutuyorum, Benim icin iztırab çeken bu aziz bası böğrmma basıyorum: — Ayrılmyacağız. Seni bütün aşkım- a sevi; İşte cevabım. * yorum. Pansiyon merdivenlerini ağır gı“ karken başım dönüyor. Yer e - Nakleden: Neyy'r Kemal üm, sen ne istersin Ode henl/larımın altında kayıyor. Bir günde ızlı - ağzınz a'ma, |rabın en küvvetlisinden saadetin en bü - y det 3üne geçmiş, sonra bu büvük en birdenbire sonu bilinmez bi rumuna yuvarlanrışlım. Bütün mur-| kavemetim tükenmişti... Odamda val -| nız kalır kalmaz bayılmısım. oKenğime geldiğim zaman yl hasta idim. Mühürdar ($..) pansiyonu | maebırriyetindeyim. Ya burada benim e-| içeriye Pazartesi (gece) Her şeye rağmen karsrımı vermiş bu- "unuyorum. Dünyada bütün ruhumla i - nandığım bir şey var: Aşkımız... Halâ - ku ne pahasına olursa olsun. doğup bü- yüdüğü o fevkalâdelikler muhitinden a- yırmaya kıyamıyacağım. Fakat saadeti - mizi sor kuvvetimle ve sonuna kadar ko rumaz, son bir mücadeleden mağlüb çık. madan ayrılığa razı olursam Aşka karşı kendimi en büyük günahı işlemiş saya - cağım, Neden ayrılalım? Ailemin ne kusura ilâç sürdüğü başımı aynanın karşısında tetkike koyulmuş. Yeniden saç bitip bitmediğini anlamak için “ışığı başma yaklaştırmış. Derken başındaki benzin- li ilâç ateş almış. Bu suretle Ahmedin başındak? tek tük saçlar da yanmış!. Ahmed âylarca başı sarılı olarak gezdi. Sargılarını çıkardığı zaman, bir kulağından diğer kulağma kadar uza- nan şaç şeridinin yerinde şimdi kıpkır- mızı bir et parçası göze çarpıyordu. Bir doktorun günlük notlarından Asabiyet, heyecan, İhtiras zumlu olan bu karakterler bazan insa - nın sıhhatini, hayatım kemiren bir çekil ir. En ufak sebeblerle (mütemadi çok fena tesir eder. Sakin, neş'eli, huzur içindeki bir Insanın yemek zamanların - dek! hazım vazifeleri ne kadar güzel, ne #adar iyi bir şekilde cereyan ederse gene bu samanlardaki asabiyet, ibilras, heye. canlar derhal büzım vazifesini teahhura bazan da tamümer iptale sebeb olur. Dik kat ediniz yemek yerken âni olarak fena bir haber alırsanız derhal iştitanız kesi, lir. Yemek yerken Ani bir hiddete kapı. irstniz gene derhal iştiha kesilir, sofra. yı terkedezsiniz. Hattâ basan mide ha nmazlıkları, sanclar okay gibi ârızalar An teaküb eder. Bihasıl umum! müvate. nemiz üzerinde asabiyetin, heyecanların Müirasların oOdalma menfi bir tesirleri vardır, İnsan: vaktinden evvel ihtiyar - tir, yörün hatları çoğalır. Saçlar vak tinden evvel ağarır, muhakeme, hafza gene vaktinden evvel azalır velhasıl u , mum bir yıpranma meydana gelir. Müm kün olduğu kadar sakin, neş'eli olunuz. Yirs ve asabiyetin hiç bir zaman fayda vermediği ve dalma zarar verdiği mu. haxhaktır. Cevab istiyen okuyucularımın. posta pulü yollamalarımı rica ederim. Aksi tek- dirde istekleri mukibelesiz kalabilir. çocuğun sırtına birkaç defa hafif hafif — Benim oğlum, haydi var git seni giydirsinler... Dedi ve Güllüye döndü: — Fatma.. Var benim meleğimi giy - dir... Amma bir sade kıyafet olsun... Diye ilâve etti, Güllü ile Musa bitişik cdaya geçti - ler. Musa celebinin giyinmesi uzun sür » memişti. Güllü Fatma, küçük kocasını, öz yvas'arı aka aka giydirmişti. Musa da ağlvarak givinmisti. Amma, hiç bir şey konusmamışlardı. Yalnız, isini bitirdik - ten sonra, çingene kın, sevgilisini, top top kulak memelerine, ense çukuruna, boynuna varıncaya kadar basının ber ta- rafından öbmüstü, Musa Meleği bekler - ma Musam gider de ben kalırsam o ze man aklımı oynatırım... Benim padişam hım, ben Musa Celebi ile beraber cida” rim,.. Vallah billâh beraber giderim. korkma... Ben yanında oldukça, Musa Çelebiye el dakundurtmam... Padişk | hım.. izin ver, Deli Hüseyin ağa kulu benim saçlarım kessin... i O zamana kadar susan Deli Hüsevi ağır ağır padişahın önüne geldi, &» tü, Muradın ayağını öptü, sonrs, dimdik, Yunun ve yapısınm bütün âzameti ilg doğruldu: ; — Padişahım. bu kuluna da izin vers Musa Çelebi ile vezir sarayma varavım... Dedi, Murad şaşırmıştı. Gözleri sena, Jerabesk nakışlı kubbeden sarkan altın to Er pa ilişti: Bu altın topun içi dölü mu, vös hud boş mu idi?. ği Gülü Fatma bağırır gibi tekrar ett — Padişahım... Benim ulu padişahım... ken, Murad fe Deli Hüsevin de konus -İ| Ben Musa Çelebi ile beraber giderim mamıslardı Padisah avağa kalkmış, vü - vünü mrtremesine silmis. Deli Hüsevine vaklassrak, srf keridi bozuk âsabını top- Twmak irin peh'ivana takılmış, sadece bir kac defa: — Bre Deli... Brr Deli... Bre Deli sen bir civan merd viğit imişsin!, Dive sövlenmisti, Musa salona girdiği zaman, Dördürcü Murat, onu. tepeden o tırnsğa gövle bir süzmüstü: Deve tüyü renginde çuhslar mivinmisti. Cosnüun basında bir kavuk sİlü'Fatma... mor üze vine etrafı kirnik oyalı sade beyaz tül - bend verdı. Sarı ve al cubuklu mintanı - nın üstünde eaprast bir pamuklu yelek vardı. Avağında eleekli o bir yün çorani *le sivsh ff'ar vardı, Sivas işi beyaz yün kusağında, #ercedan boynuzundan bir hancer sapı görünüyordu. Musu odadan yalnız çıkmıstı, Padisah Musa Meleğe yaklaşmasını işaret etti. Kusağındaki hancer sapım içeriye soka- rak gizledi, Yavas bir sesle sordu: — Fatma nerede? Musa Melek Celebi: — İcerde Padişahım... Dedi. — Oğlum... Sen bir yiğit, cesur ço - cuksun,.. Gözün yaşını sil. seni vallah üc günden aldırtırım ve seni beylerbeyi yapın Mısra yollarım. Vezir sarayma vardıkta Su'tan Murad Han oğulluğu ok duğunu unutma... Vezir dahi olsa vüz suyu dükme... Bu devlet Âli Osman Sul ten Murad Hânimdir... Musa Melek Çe - lebi de Mured Hin oğulhuğudur... Benim | peciklerini, oğlüm... Sen simdi... Padisahım sörü yarıda kaldı. Biraz ev. |beyaz bir kar vel Musa Çelebinin cıktığı kanının cer » cevesi içinde Güllü Fatma görünmüştü. e erkeğin de rihninden ayni şey geç -)ruyan bir itve aa de tövleri bir kere dfken di- |mmsb. ken oldu. Murad kendi kendine! var? Dürüst bir asker kızı, asker torunu- |di. Ömrümün bir dönüm noktası olduğu yum. Bu temiz ve yüksek İnsanlar zen -|için defterimin kapanıp kapanmadığına gin o'smamışlarsa bir kabahat mi? Evet kararımı verdim, Ve bu karar - dan dönmiyeceğim. İcimde taze bir kuvvet uyanıyor, Ha -İnizi dilerim. € ni gündüz saniveden saniveye sönen, eri-İrif ederseniz haksızlıktan hoşlanmadığı- | dimi Murad hemen cevab vermedi. Gözleri yaş fle dolmuştu, Güllüyü hayran hayroni seyretti, Musa Melek ile beraber gidebile mek imkinma “sahib insanlar ne kadaş bahtiyardı! İ — Güllü... Beri gel... vE Dedi. Çingene kızının «'inden makası aldı, Fatmanın alnından öptü. Bir besmo- Je çekti, üç dört çırpmada, Fatmanın a) « tınlı seç örgülerini köklerine yakın yer lerinden kesti: » Var git Gül — Var git Gülü Fatma.. Sonra Deli Hüseyine döndü: — Bre Hüseyin... Kafamı içinden ç& kiç ile kırarlar... 4 Dedi. N Denizlerin ve kararların hükü il Sultan oğlu Sultân birinci Sultan Ah, Hanın oğlu dördünrü Sultan Murad Han, Deli Hüseyin admdaki bu Anadolulu des Mkanlının kolları arasına çocuk gibi a « tıldı: -— Hüseyin,,. Sen benimle kal... Diye bağırdı. Bu mevsimsiz kar fırtınası, İstanbulun birçok dar sokaklarım bir iki saat içind takayıvermişti. Koca şehirde, Sultanah- med ve Ayasofya civarı, Sultanahmede den Beyazıda, oradan yeni odalarla eski odalara giden yollar müstesna, koca pan yitahtın sokaklarında, yalnız, çü“ gn bir süratle esen rüzgirmür Şultusu ( işiüliyordu. O Rüzgür, kari kafeslerin ar. 4 doldurmuş, (pencereler, ve tabakasile örtülmüş, körele mişti, İstanbul halkı, ba fırtınayı, sehri i bir korku ve dehşet günlerinden ko- vi haliskâr gibi, sevinçle kartla Ü (Arkası var) — İstirham ederim, rahatsız olmayına beyefendi. Müsaadenizle ben şuracıa bakmadan arasa koydum: ilişivereceğim. gi «Hanımefendi; — Allereiz bein ör Oraya kadar gelemiyeceğim için affı-;ağrıyor de... e rp kin ati ven genc kız? Saadetini korumak insana İmi görürsünüz. Savgılarım.» ne anlaşılmaz bir kudret veriyor. Sinir - lerim harikulâde bir heyecanla gergin. Möesamın başına geçtim. yazdim: B, Ali Nuri Gümüş Villâ Suarliye Ve mektuba muksddemesiz, merasim-İtşak önüme $iz basladım. Revefendi. Ali Nuri Ali Nuri bey husus! otomobilini de yol- Önce zarfı)lamış. Acele giyindim, çıktım. Ön beş, yirmi dakika sonra villânm önünde idik. Herha'de beni bekliyorlardı: Otomobil durur dürmaz demir kapılar ardma ka- dar açıldı. Gümüş saclı, ciddi tavırlı bir düştü. Bir gün önce Halü- kun ne ümidlerle geetiği çakıllı yoldan ik. Muhtesem fakat los bir hole gir- Sizinle varım saat olsun görüşmek|dik. Uşak van kapılardan birini açtı, ve damda, yahud villânizda... Nasıl isterse- BiZ... “ Kardesiniz Talük bevin benimle Tenmesine İtirar etmis, sebeb olarak silemin fakirliğile, tinimin verdiğ aber verdi: e. Beklediğiniz hanımefendi geldi. Ömrümde gördüğüm salon'arın en ne- ev-| fisinde idim. Harikulâde bir mobilvanın ta ihtişamı deha ilk ardımda insanı sarıvor, endişe- | Yalnız bütün bu fevkalâdelik yarı karan- leri ileri sürmüssünür. Beyefendi, size lık içinde, Abajurlu lâmbalardan sizen haksızlık Beni birezİdonuk bir ısık köşeleri güclükle aydın. etmek yarasmaz. dinleviniz. Pikirlerinizden o dönmezseniz (latıyor. Ali Nuri bey bir kotuğa büzül- söz veriyorum, ri bir önha v i ir İncigül Mektubu kamcı ife yolladım. İki saat geçmeden Ali Nuri beyden şu cevab gel- İs İmüs, benzi sapsarı, Yüzünde anlaşılmaz|sele... Kra we anlatilmaz bir ifade var, Bu yarı ölü! ğiniz için l insanım benim eşsiz Halükun kardeşi ol duğuna insan nasıl inanır? Yürüdüm, zorla doğrulmaya çalıştı: Siz zahıflet buyurur da teş.) Öyle zavali fsöyliyenler oldu. alamadım: — Vah, vah... Rahatsızlığınız: bilsem o soğuk, garib, ezici bin lümseme fe: — Beis yok. Malüm ya hak yerini biran; evvel bulmalı. E... Anlatınz bakalım, 'nedir derdiniz? (Dolambaçlı sözleri sevmem. Apaçık); “ — Kardeşinizi seviyorum, dedim. A — Olabilir. Bunu sizden önce de çold Sözümü kestiğini farketmemezlikteni İm: — Oda beni seviyor. — Mümkün... Genç çılşımlar srasmd: bunlar o'ağan şeylerdir. Ne vakitterbetiİ tanışıyorsunuz? Sanırım bir ay... — Dört hafta var. Acı sci güldü — Mühim bir sev değil öyleise... o, — Bence pek mühim. Hayatf bir mes, imizin karakterini de bildi-” vaziyet karşısındaki duygu- ir edersiniz. âlâ, benden şikâvetimiz ne” (Arkası var) i- il >) ba D n i