Türkçeyi iyi bilmiyen Muallim Yazan: Muhittin Birgen eçen gün genç bir muallimle könuşuyordum, Bu genç mua) - Gi lim, ayni zamanda yeni olan bir müal - limdir. Kendisinin, ötedenberi, mekteb hayatı içindeki inkişafımı takib etmiş ol- duğum için yeni meslek hayatına dair kendisile kısa bir hasbihal yaptım. Genç muallim, türkçe hocas'dır. Ben de bundan otuz sene evvel türkçe hocali- ğı yapmış olduğum cihetle, bugünün en yeni türkçe hocasının nasıl hocalık etti - ğini ve ne yaptığını öğrenmek, benim için ayrıca merak ve alâka sebebi teşkil edi- yordu. Bu genç muallimden öğrendiğime göre, türkçe öğretmek demek, bir takım kitablardan bir takım sayfalar: talebeye okutmak, onlara okuduklarını izah ettir- mek, arada bir, bu telebeyi kaldırip ken- dilerine söz söyletmek, hitabet temrinleri yaptırmak ve gene arada bir musyyen mevzuları yazdırıp bunları düzeltmek ve saire demektir. Yani, bütün türkçe ted - risatı, basit yazılar ve basit kelimeler içinde ve tamamen ameli olarak cereyan ediyor. Okutma ve öğretme usullerinin naza - riden ziyade amel! olması bizi asla hoş - nudsuzluğa sevketmez; bilâkis memnun ölürüz ve olmalıyız. Fakat, bugünkü dün- ya, yalnız ameliyat dünyası değildir; na - zariye de ameliyenin yanıbaşında, bü -| Elektrik tün kudret ve ehemmiyeti ile mevkiini muhafaza eder. Nazariyesiz ameliyenin inkişaf sahası mahdud ve ilerleme kud -| İsfarpinler reti zayıftır. Nitekim, ameliyesiz nazari - ye de mahsul vermemeğe mahküm bir zihin faaliyetinden başka bir şey ola - maz. Marifet, bu iki şeyi ayni elde ve ay- ni kafada toplamaktadır. Her terbiye sis- teminin hedefi de bu olmalıdır. Türkçe okutmanın ameli kısmı, genç mual'imin yaptığı şeylerden “barettir.| Maarif sistemimiz ana bu tarrda talimat vermiş, o da vazifesini bu talimata göre | yapıyor. Ancak, kendisi de biliyor ki bir; dil, sarf ve nahivsiz, yahıd - veni törkçe' tâbirile! - gramersiz öğrenilemez. Fakat;| ne yapsın ki, ortada böyle bir şey mevcud değildir. Bumun için, o yalmz noksanı his- sediyor, bunun İzalesi çaresini bulamı - yor. Nasıl bulabilir ki, kendisi de zaten türkçeyi az öğr ştir; oda az bi-' Yiyor! ” Evet, bizzat muallim de dürkçede kuv - vetli değildi: nkü, kendisi de bizzat türkçenin büyük bir İnkılâb sarsıntısı ge- girdiği devir içinde yetişmiştir. Meselâ, «Edebiyatı Cedide» denilen edebiyat dev- rini ve onun dilini tanımaz. Vaktile «Ma- Vİ ve Siyah» 1 okumuş, fakat, zevk alma- sına Vakit kalmamış olâcak ki, Uşaklığilin ! öteki eserlerini aramıya ihtiyac duyma - mıştır, Hâlbuki Edebiyatı Cedide, onun eseri- dir. Halid Ziya - çok yaşasın - henüz ara- | mızdadır ve henüz yazı yazıyor. Hüseyin Cahid, bugünün de yevmi gâzete muhar- riridir. Bugün içimizde Yaşıyan ve henüz | elleri ayrılmamış bulunan e -! dibleri ve muharrirleri - bilhassa bunla- rın devir yapmış ve isim bırakmış ol - duklarını - mekteb görmüş bir neslin hiç tanımaması elbet ale'âde bir hâdise de - Eildir. Geçenlerde, Halid Ziyayı okuma miş veya anlıyamamış gençlerden bah - setmiştim. Bugün bu zümreye mensub bir! de öz türkçe muallimi ile konuştuğumu. kaydetmek elemini duyuyorum. Fakat, bu elemi duyan sade ben lim. Benimle birlikte, genç mua'lim de| derdlidir. Kendisinin türkçeyi, tam salâhiyetle bilmediğini çok iyi hisseden genç muallim, noksanlarını— gizlemek -|80len milli duygu, ancak onun derinlik- ge A ar | duyulmaktadır. edebiyatı da «gelecek bir edebiyatı oldu. | Şahsan kendinin yapamayacağın fedakârlığı başkasından isteme, Resimli Makale: SON POSTA dir, — İğneyi kendine, çavaldızı komşuna & Üzüm üzüme'bakarak kararır, derler. Eski bir kaide- SÖZ ARASINDA Lâmbalı Bu harb çok i garib neticeler do ğurmakta ve her- yeni bir icad gün Harb başladı - Zındanberi tayya- re korküsu yüzün den geceleri Pa - ris ve Londra s0. k larmdaki ışıklar söndürülmekte - Bu yüzden geceleri #okaklarda mü) rur ve ubur fevkalâde güçleşmekte -| dir. S'k sık çarpışmalar ve kazalar vukua gelmektedir. Kaldırımların kenarlarının beyaz rerge boyanması ilk günlerde bazı ko-|: Jaylıkları mucib olmuşsa da yağmur - : ların tesirile boyalar çabuk silinmiş - Na tir, Geceleri sokağa çıkmak mecburiye- ee e Hergün bir fıkra Zamane çocuğu Beş yaşındaki çocuk, tek başına | salonda kalmıştı. annesi salona girdi- ği zaman masurun üstünde duran 80- ati yerde gördü. Cama karümmış, suat durmuştu. — Bu saati sen mi masanın üzerin- den yere düşürdün. Çocuk cevab verdi: — Kendi kendine masadan yere : düşmedi ya, bizim saat hep ileri gidiyor deme: miydin, bugün hergünkünden : daha fazla ileri gitti. Masanın Kenarma ka- dar geldi, oradan da aşağıya verdi. > İri yaşında, fokat tinde bulunan kadınlardan biri iskar.| 40 &ilo ağırlığında si takmıştır. Bununla gezmektedir. Bu kadının icadı Londrada son günler-| de herkes tarafından taklide büşlan - Muştr. ——— telere anket mevzuu teşkil eden şey, şim- | di daha iyi görüyoruz ki, yavaş yavaş, ka-| Jemleri ancak 15-20 sebe içinde işlemeğe alışmış bir neslin yazılarına münhasır | kalıyor. Türkçe yayı'acak bir dil, Türk! Hakikat budur ve, bunun neticesi de şu' olur ki, Türk milleti de, ruh ve fikir iti -! barile henüz teşekkül etmeğe namzed bir millet halinde dulunmaktadır. Hayır, dünden bihaber olan, dünü o- kuyup anlıyamıyan bir insan, mili bir tip olamaz. Buna imkân yoktur. Her mi) Tet içinde, ferd, mili bir tipin nümunesi dur, Bizde ezelden ebede doğru fasılasız ve inkıtasızca devam edip gitmesi lâzım ininin önüne küçük bir elektrik lim | Br yavru 40 kilo gel ! - ten çekinmiyor. Meselâ, bu müslim aruz erinden gelen ve yarının uzaklarına doğ. | MEKtSİİT. Yeznini iyi tanımadığını itiraf ediyor. Me. |Tü gidecek olan bir ruhtur, Bu ruh, ##'â, Halid Ziyanın. Tevfik Fikretin ye | işler böyle devam edecek olursa, mutlaka Hâmidin dillerini iyi anlıyamadığını söy. | sönecek ve aramıza her türlü yabancı #- lemekten de çekinmiyor. Genç mnaliim, | Kr ve yabancı duygu kolaylıkla girebi - hattâ, tikçe nümunesi ve Türk edebiyatı |1€cektir. hümünesi olarak, kendi elinde çok bir) Bu derdin devasını bulmiya mecburuz. şey bulunmadığını görmekten de muzta- | Bu yolda geçirdiğimiz her gün, millt var. , Fibdir. Hele talebesine göstererek kuy - vetli nümunelere sahib olamamaktan duy duğu eza, kendi derdinden de büyüktör, Hülâsa, düne kadar, mekteb ta'ebeşi - nin türkçe ve Türk edebiyatı namına pek ken, bugün de artık bizzat muallimlerin ayni noksanlarla dolu olarak kürsüye o- az bir şey öğrendiklerinden sikâyet zl * «Türk edebiyati dlye &rada bir gaze « İSTER İSTER INAN, Karabüke gidip gelen arkadaşlarımızın anlattıklarına ba- kılırsa fabrikanın bir günde İstihsal ve sörfettiği havagazı bizim İstanbulunkinden herhalde fazla olacak. Fakat fazla- lığının derecesi nedir? Öğrenip yazmak, küçük bir mukâ- turduklarını görmek £ devrine İİ yese yapmak istedik ve telefonla alâksdırına sorduk: LNAN, eğ eğer İığımızın bütünlüğünü tahrib eden, ti derin boşluklar yapan bir kuvvet olara! çalışıyor. Bu, adeta, bizi uyuşturmuş olan |Jej ve yieğeizm tayyarecilik kure bir ihmaldir. Bilmiyorum, bu ihmalin içinden nasıl silkinip çıkacağız? İSTER Hyeyim. yoldadır. isSTER — Hatırımda değil, dedi. Bir dakika müsuade ediniz Bugüne karlar arudan tam dört gün geçmişti ve Almanlarla Dövüşmiye gelen Amerikalı tayyareci Amerikan tay - yarecilerinden Clifford de Rode tekrar Almanlar - eğ Sa çarpışmak Üze- re geçen hafta Fransaya gelmiş - tir. | Mi Bu tayyareci ge- çen barb sırasında «Lüfayette» filosu adında bir tayyar Jerupu teşkil eylemişti. Resimde gö, ildüğü “ #ibi tayyarelerin arması bir Hindli başile bir gamalı haçtı. Bu kere de bu alâmeti kullanacak - tır. Yalnız bu Amerikalı yaşlı bulun - duğundan bilfil hizmette bulunmıya- cak, genç pilotları yetiştirecektir. İİ Amerikanın en faz'a geliri olan insan'arı Amerikan harbiye nezareti, 1939 yılı mükelleflerine aid bilâinçoyu kaparken bunlardan ayda en fazla geliri olanları memur vaziyetindeki kimseleri şöyle tez. bit ediyor! | Bir sabun fabrikası müdürü olan Möe-| yö Kuntvey: 1,755,000 frank, beynelmile) ziraat aletleri fabrikası müdürü Mösyö İVatson: 1,608:750 frank, Yetlehem çelik. a , bir tütün şirketi müdürü olan M.| Hollywood artistleri arasında ise aylı birinei gelen Klodet Kolberttir. Sonra rasile aktör Bakster, film amili ve tiyatre müdürü Bing Grorhy gelmek. tedir. çi Birleşik Amerikadaki sivil tayyareciler Birlesik Amerika tayyare , eli: 1241249 frank, General O Motürşi müdürü M. Kmudren! 1114000 frank. | a Sözün kısası Arab harfieri davası E. Ekrem Talu azı arkadaşlar ortaya yeni big BB mevele attılar: o Çocuklarımıza jarab haxf'erini öğretmek ve böylece on» Marın malümet ufuklarını genişletmek istiyorlar. 4, Bâşyehirde, çikan (Ulus) refikimizde, Mümtaz Faik Fenik, takdir değer yecanla bu iddiayı reddelti. Mümtazın © yazısı inkilâbımızın kute siyetini kıskanç bir hassasiyetle benim- semiş bulunan ekseriye duyi tamamile kemfikiriz. İnkılâbımızın başa» rilarındar biç birini, hiç bir vesile ie fe- dâ ölmeğe kail olamayız. Atılan ad: mlar daima ileriye gitmek içindir. Yavaşlama ve girlömek her işte, her zaman tevlikeli olabilir, Böyle bir tehlikeyi göze alüri mayız. İ Biz a'dırmadığımız gibi mevzuubalhş davayı ortaya atan meslektaşlarımızın da aldırmıyacaklarına kanaatimiz vardır. Va ihtimal ki; onların, ifade etmek istedikles ri halde, edemedikleri meramı burada biz şerhetmeğe çalışacağız. Arab harflerini çocuklarımıza niçin öğretecekmişiz? Eğer divan edebiyatını ve eski os nlıca eserleri tetkik edebil. mek imkânm onlara vermek içinse, bu orta mekteb ve liseye değil, Edebiyat Fa» kültesime âid bir iştir. Eğer, Üniversite İbuna lüzum görürse, programlarına, yö bancı bir dil koyar gibi, eski metinleri tetkik edebilecek kadar, Arab harfleri İtedrisini de koyabilir. Ancak, şimdilik buna lüzum yoktur. Henüz © harfleri okuyan nesil münkariz olmamıştır. Ve bir yanda da, Osmanlı e debiyatının başlıca eserleri Türk alfabe- sile basılmaktadır. Bu yeni harflere çe virme işi yetişemez, Arab alfabesini oku» yanlar da madum olursa, Üniversite og dediğim tedrisatı o zaman #erpiş edebilir, İkinei bir mesele, memleketin . sosyal ! (nizamı f'e sıkı sıkıya alâkadar olan yak» fiyeler, tapu kayıdları, temessükler, nü- fus ve tnahkeme"kayedlari imla ve da- İba da buna benzer sösyal vesikaların & kunabilmesi, bir takım siyâkat, nesih, di- vani gibi yazıların sökülmesidir. Buna i muktedir kimseler de henüz vardır. Bu makule insanlar tamamile madum olun- ca, bun'arın yerine mütehassıslar yetiş» tirilmesi de gene o vakit düşünülür. Demek isteriz ki dava hem mevsi dir, hem de yanlış arz ve şerhedilmiştir. On bir yaşında bir orta'mekteb çocuğu- nun Arab harflerini öğrenmesinde hiç mi, hiçbir fayda yok, bilâkis, iyi düşünü. lürse, zarar vardır. Arab harflerini, sırf memleketin neti için, mahdud ve mütehassıs kimseler öğ- renebilir, Bu da ileride, kat'i lüzumu ta hakkuk edince olur. Yoksa, çocuklarımız za Türk alfabesinden başka okuma vasi» tası ve inkı'âb Hsanından başka manevi gda veremeyiz. «Osmanlıca öğretelim!» davasına ge lince, osmanlıca diye ayrı bir dil olduğu bu bilmiyoruz. Bize vaktile o narı ile okutulan, öğre» tilen diki tasfiye ettik, Hattâ biz demem venlıştır.. zaman tasfiye etti. Bizim o tas- fiveye yardımımız ise, itiraf ederiz ki biraz ifratkârane olmuştur. Arabena ve farsça terimlerin öz dilimizdeki, müten- Tİf karşı'ıklarını almakla iktifa eylemiş nin ahiren neşredilen bir Taporundan olsaydık, bugün bu davalar bile ortaya deği - olmak için, mutlaka, kendisini edebiyat o Dünyanın en ağır çocuğu, hiç şüpbe | anlasıldığı Mi 1940 senesi a Sahara düne bağlı hateteğe mecbur-|yok ki resmini gördüğünüz bu iki yaş-laynda iri İlerindaki İngiliz yavrusudur. Bu yaş-| 41-264 ra tayyarecilerin kamını bulacaktır. Esssen Amerikan kârlıktan 1939-40 ders in itibaren, Birleşik Amerikada 437 ke Tarı mecburt . 1940 senesi Ağustos ayında a ;22yede gayri olarak takriben 10 bin wareci yetişmiş bulunacaktır. İNANMAJ| genç tay. söy- cevab elân INANMATJ 41.264 tenJll çıkmazdı. Üzerinde duracağımız yegine nokta $AY'SIİ budur, Çocuklarımız Arab harflerini var» sın öğrenmesinler, Buna asla lüzum vok» tur. Bu işi mütehassslara bırakalım ve (Devamı 11 inci saylada) | TAKVİM İkincikânım 29 — zam — ai he- | |