——— -— yuan” “Son Posta,, nın Hikâyesi “Ynmmmumm ÖĞLE YEM SON POSTA im. Çerez > İbrahim Hoyi MINEEERI: Ona tiyatroda gözüm ilişti. Uİşeret sdlnce de perde arası kalktım, gittim Yanına oturdum. Onu görmiyeli çok olmuştu. ve eğer birisi ismini söyle - memiş bulunsaydı muhakkak ki tar Mayacaktım. Cilveli cilveli #nlat — Baek canımın içi, ilk görüştüğü - müzdenberi kaç yıl geçmiş. Zaman ne de çabuk geçiyor. Hepimiz de yaşlanı- yoruz hani. Sizinle ilk b uğumuz zamanı hatırlıyor musunuz . Beni öğ- le yemeğine davet etmiştiniz. Hâtırlamaz olur muyum?! Yirmi sene oldu. Pariste yaş: Kartiyelatende bir mezarlığa kü r kulübem var olmyacak kadar kazanara dum. ,Mübarek kadın bir kitabımı okun ve fikrini bir mektubla bâna bildirmiş ti. Cevah verdim, teşekkür ettim. Der- ken, Paristen geçeceğini, benimle ko » nuşmak arzusunda bulunduğunu, fakat vaktinin pek dar olduğundan ancak mü. teakıb Perşembe günü beni görebilece Bini, o sabah Lüksemburgda bulunaca. ğın: bildiren ve kendisini Foyatta bir öğle yemeğine davet edip etmiyeceğimi | soran bir mektub daha aldım Foyat lokantası kalantorların, #yan azasının yemek yediği ve benim harcim 6lmiyan bir lokanta idi. Bir kerecik ol. Sun orada yemek yemeği düşünmemiş tim bile Amma böyle bir muamele karşısında bulunmak hoşuma gitmiş, sonra da bir kadına hayır demesin! bil- miyecek kadar gençtim, toydum. Beni ayın sonuna kadar idare edecek seksen sltın frangım vardı. Eh orte halil bir yemek de haydi tutsun tutsun da 15 frank tutsumdu. O gtinden sonra iki hafta kadar kahveyi defterden silecek olsam, nasil olsa idare ederdim. Mektubla, dostumu Perşembe günü Foyat'da saat tam 12,30 da bekliyece- ğimi bildirdim. * Meşhur artist sandığım kadar genç değildi. Pek de öyle cazibesi falan yok-| tu. Hakikatte kırklık bir kadınd tat: bir yaş, fakat insanı ilk gö büvülemiyen, kanını tutuşturmıyan, İnkat yavaş yavaş, sindire sindire coş. turan bir yaş...» Bana öyle geldi k lüzumundan fazla bembeyaz ve düzgün şleri vardı. Ne saklıysyım “Takma olmalarından şüphelendim. Geveze bir şeydi. Fakat, hep benden bahsettiği için, onu dikkatle dinlemiye koyulan. a arada yemek listesini getirdiler. latlara bir göz attım., Oooo. umdu . mdan daha çok pahalı idi yemekleri, irânın.. lâkin, kadın beni temin et - Mek lizumunu duymuş olecak ki «en — Öğle yemeğinde hiç bi y ye - e yemeğinde hiç bir şey ye 'mi.. dedi. Ve kolundan çıkarak veda et ları çıkarak veda etmek Üze- Te elimi uzattım, r ka Menelis bu ani ayrılışı yarı hayretle ve Yalnız sıkı ve süratli adımlarla uzak- şmağa başladığım zaman arkamdan du- Hi uyun uzadıya seyretmekte oldu- bü U arkama bakmadan, gözlerimle gör- * Ribi hissettim. * alkanlar aram olimpivad oyunları baga Yorgi Dimitriyadis. bizi otomo- Dz stadyoma getirdi. Atinanm yetmiş bin kişi alan mermer stadyomu, hem , hem güzel bir eserdir. Kemer'i dan içeriye girilince ortadaki bey-! nın Üç tarafını çepeçevre anfiteatr kaplıyan mermer tribünlerin bir insan mahşeri ile dolu ol- Rördük. Bu kadar insanı bir ara- n ve intizar halinde görmek bir şey... Üstelik türlü renkteki; y , erkek kıyafetleri insana birden alabildiğine genişliyen bir çiçek tar- Çi asm) olmak hissini veriyor. Ka- dola, Klan yükselen, kalabalığın üstünde Yet di azametli uğultu ise insanda haş- e uyandırıyor. &öi Yşeyi rıhtımda karşılayıp evine İşemek istemiş; iki eski arkadaş bir. Yorlaş ni #örmekten pek sevinçli görünü- Yet icin Yşe kocası ile birlikte ve bir he- Tray de seyahat etmekte olduğu için Atıp davetini kabul etmemiz amma yı vd gelir gelmez onu evinde de Zi- ze mekte gecikmemiş. Ki Dimitriyadiz dün otele uğraya- Tşılamakla beraber hiçbir şey söyleme- (4 Nezaketle cevab verdim: — Aman efendim. nasıl olur Kadın devam etti: — Bir türlüden fazla aslâ Zamanmmızda insanlar çok yemek y yarlar.. meselâ ben bir balık ile ik ederim. Acaba Somun balıkları ver mi dır, dersiniz?. Efendim, daha bu balığın zamanı de- ğildir. Bulunsa bile turfanda sayılırdı. Netekim listede yazmamışlardı. Garso- na sordum, y#vrum sizde Somun bâ- lığı bulunur mu?. dedim.. Evet.. daha İbucün siftah olarak o da bir adede üşürebilmiş oldukları cevabil » mı? Ne yapılabili mun balığını ısmarladık misafirimize... #tten balık pişinceye ka. dar başka bir şey arzu edip etmediğini yemem. — Hayır, hir türlüden farla yalnız biraz havyarınız varsa.. mem - ım.. diye cevab vermesin mi? inandırsın ki, yüreğim cız et- İti. Ben nerede havyar nerede idi ? Amma bunu ona nasıl söyliyebilirsin ki.. sıkıntımı beli etmeksizin, garsona: — Havyar getiri. dedim, kendime de listenin en ücuz yemeğini, koyun şiş kebabın: seçtim. Misafirim: Ft yemekle !yi etmiyorsun dos- İtrmm.. diye işime karıştı, Böyle şiş ke- babı gibi ağır şeyler yedikten sonrâ na- çalışabilirsin şaşarım, doğrusu ben i doldurmıya gelemem!. dedi. * Derken sıra içkilere geldi, artist mi- safirim: Ben öğle bir şey içmet — Ben de öylel, verdim. O sanki beni duymamış gibi devam i Allah s diye derhal cevab Revaz şarabdan maada.. bu Fran- sız şarabları o kadar hafif ki. hazım bein harikulâde... — Ne alacaksınız7. diye usta bir ev sahibi edasile sordum. Kad'n bana, bir sıra bembeyaz dişle- rini gösterip, gülümsiyerek ve mah - sem bir t#vırla bakarak: Doktorum, şârmpanyadan başka yİr şey içmeme müsaade etmiyor! Dedi. Betbenizimin az buçuk solduğunu sanırım. Yarrm şişe şampanyw ısmar- ladım, ve doktorumun bana da bilâkis şampanyayı külliyen menettiğini yu. murtladım. Sordu: — O halde ne içeceksiniz? — Sut dın havyarı sildi süpürdü. Somun ı afiyetle midesine gönderdi Ner'eli neş'eK san'attan, edebiyattan, musikiden bahsetti. Halbuki ben za . «Son Posta» nın yeni edebi romanı rak beni gördü; mutadı olen mübalâğalı ve sahte nezaketile: — Size sizden şikâyet etmeğe geldim... dedi, bizi kendinize iyiler alıştırdıktan sonra birden ortadan kaybolmak! Hem memleketimizde, hem köyümüzde yanı başımızda olasınızda sizi böyle üstüste birkaç gün göremiyelim... Bu nasıl şey? — Edebiyat cemiyetinin İütufkârane bir daveti karşısında kaldım. Sizin de ta-| nıdığınız Mösyö Menelâs beni memleke- #inizin fikir adamlarından barılarile te- — getirdi; sizi ziyarete fırsat bulama- — Hem size verilecek yeni- haberler var, diye devam etti, sizin de İstanbul ve Ankaradan tanıdığmız bir Türk hanımı İve kocası bu akşam bize yemeğe gelecek- Ter. Hanımlar sizin de sofrada bulunma nızı istiyorlar... Tabit ben de eyni fikir- deyim. Artık şu fikir adamlarının sıkıcı pusulasının kaça çıka - düşünüp durdum. Bi zim şiş kebabı gelince, kadın işi ciddiye &ldi: — Sizin öğleleri ağır yemeğe alıştığı- nızı görüyorum. Hata, efendim hata Neden benden ibret #lmıyor, ve bir kap yemekle iktifa etmiyorsunur, doğ. tum?, Eminim ki daha rahat edecek ve daha memnun olacaksınız! dedi, Garsonun listeyi yanımıza yaklaştır. gını görünce: — Ben yalnız bir kap yiyeceğim ... dedim. Kadın da elile onu uzaklaştır - mak istermiş gibi söylendi: Hayır, hayır. Öğleleri bir şey ye- İmem. Yalnız bir parçacık. Ondan fazla da istemem. Hem bu orsam, Sirf sofrada oturup da şöyle bir iki lâf ede- yim diye yiyorum, hani, İmkânı yok r şey yemem.. fakat, şu çok sev- diğim mua kuşkonmazları varsa İdayanamam, doğrusu. kuşkonmaz ye- meden Paristen gidecek olursam üzü- ürum vallah... Kalbim bir daha cız etti. Dükkânlar- da görmüştüm ve aşırı derecede pahalı şeyler olduğunu biliyordum. Manzara. İları ile ekseriya ağzım sulanmış dur - muştu. sona seslendim: Sizde o muazzam kuşkonmazlar- mı?. Madam: bilmek istiyor. ütün irademi kullanarak, herife havır dedirtmek istedim. Ne gezer. Mi İbareğin. geniş, keşiş suratmda derin bir gülümseme dalgalandı, ve: Hem ne büyükleri, ne âlâları var efendim.. ded Misafirim içini çekti! — Hiç de acıkmış değilim. Amma medemki ısrar ediyorsunuz, bir porsi. yon kuskunmaz yerim dostum... — Siz yemiyecek misiniz? — Ben sevmem. — Evet bazıları sevmezler bilirim. İİşin doğrusunu söyliyeyim mi size dos- İtum, siz, o yediğiniz etlerle iştihanızı körletiyorsunuz. İ Kuşkonmazları beklemiye koyulduk Müthiş bir telâşa tutulmuştum. Artık ziyafetten sonra ay sonun« kadar e - İlimde kaç para artacağını düşünmüyor. bı yemeğin parasının altından nasıl çıkacağımı hesablamıya © çalışıyordum. Herabı ödemive 10 frank daha iste; de bunu misafirimden dilenmek ölüm - lerin ölümüydü. Böyle bir şeyi asla ya- »amazdım. Karar verdim. Pusula gelip arın ödeyemiyeceğim katlar vüksek olduğunu görür görmez, cüzda. nıma davranacak, yalancıktan telâşla- nacak, vav paramı çaldırmışım!. diye etrafı “yelveleye verecektim: o zaman karı paraları ödeyecekti. Onun da pa- rası çıkışmazsa işi nanaydı. O zaman iş (Devamı 11 inci sayfada) 43 ahbablıklarından o vazgeçiniz de bizim mruhitimize dönünüz, rica ederim. — Davetinizi teşekkürle karşılıyorum. Bu lâtfuruzdan istifade edeceğim Yorgi, işine gitmek üzere sok-fa çık- mişken bilhassa beni görmek içi otele uğramış olduğunu söyledi ve karının ö- nünde beklemekte olan otomobiline bine- rek uzaklaştı. Otelin bâhçesinde güneşte ısınmaktan haz duyarak Şavaş yavaş dolaşmağı baş- ladım. Yorginin sözlerini cümle cümle hatır- layap tahlil ediyorum: «Hanımlar sizin de sofrada bulurmms- nızı istiyorlar.» de mi? Liza, Ayşe ile olan eski macerayı bili- yor; Aygenin Liza ile olan yeri macera-| dan malümatı var mı? Hanımlar beni sofrada aralarında görmek isterken bir- birleri hakkında ne düşünüyorlar? Sonra başka bir nokta: Liza ile olan EĞİ | “İni yere indirmişti: Ve dahi ısmarladım kuşkonmazları. | 1 «Son Posta» sm tarihi tefrikas: | 72 ç BİNBİRDİREK ATAKHANE Yazan: Reşad Eki Pehlivan deli Hüseyi Deli Hüseyin boynunu büküp gözleri -|dı. Kasabanın kabadayı (e geçini namlı pehlivanları ile konuşmağa — Benim sultanım... yan Deli Hüseyin, evvelâ Sultan Mİ — Bre çek şimdi de göreyim. dın güreşe olan merakından, güçlü İ Deli Hüseyin yayı alıp kirişini çek -İ vetli delikanlıları nasil tekdir v miş. yayı kurmuştu. Gözleri yerindenlettiğinden bahsetti, Sonra, Çe İtırlayacak imiş gibi seyreden Kızlar A -|ğitlerinden çok hoşnud kaldığını sö Nihayet, kendisinin güreşlerinden z süz alarak, gözüne kestirdiği beş yı çözmüştü:|ci, soyunup güreşmeğe teşvik etti, Bi — Bre Deli Hüseyin kurt, Mkanlılar için Deli Hüseyin gibi bigi — Bre Deli Hüseyin çöz! livanın karşısında güresmek. şerefdi -— Bre Deli Hüseyin kur!, li Hüseyin dayanamamıştı. Kendisi) Kızlar Ağası, daha fazla dayanamadı.! yunmuş, delikanl kendi o; Göğsü bağrı açık, yalmayak, o üstü başı'dan birkaç tanesi i dökük fakir bal sini kucaklayıp) iki gösteriş güreş bağrına bastı, 3 öptü İceliler, onun aslan gibi vücudüne h — Bre Deli Ht sana yok yok... (olmuşlardı. a Bre oğlan bizim yüzümüzü güldürdün!.| Deli Hüseyin o gün öğleye kad Bre oğlan bu yayı çözer pehlivan bula -İ vede kalmıştı. Çekmece gençleri, mazdık... şerefine, nefis bir balık ziyafeti Dedi ve bu manzara karşısında şaşırıp lerdi, Ondan sonra Deli Hüseyin kalan baltacılar kethüdası ile bir iki bal- cel z di tacıya emretti: saba civarında bir at gezintisinei — 'Tez şimdi bu yoldaşı hamama ko - Jmıştı. Bu gezinti, dördüncü Muradın! vun,. temiz ma ve kisve İle giydirin, ,disine verdiği emir üzerine o yapılığ adam sekline koyun, Deli Hüseyini Hu -| Padişahın gelmesi & >, vücudü zaru Hümayuna götürsem gerektir... £ | verilen meçhul çetenin Babanakkaş d Biraz evvel silli imruk ile getiri e bir baskın yapamıyacağı miş olen Del in, baltacılar tara - hakkak idi, fakat yeniçeri ağası fından el üstünde hamama rüldü. f-, Halife de etrafı tarayarak (oÇekm ki telâk birden çarçabuk Gün kavuşur iken de temizlediler. Sr nin Babanakkaş deresi çifti öiydiri'di. Biraz av r muhafaza altına alması İğ ler birer birer gelip af dile eğen Çe seyin bunları hoş gördü. Biraz evvel ze. Rençler, pehlivanın ne maksadla en muazzez ve mükerrem | dolaştığını bilmiyorlardı. Fakat, Kız'ar Ağası © tarafından genç hin muhafazası bakımından etrafi n huzuruna çıkarılan Deli Hüse- | geçirdiğini anlamışlar. Bu at geziniğ ısunun kudretini orad gös -|Tasında De erler 2! Bis , Su'tar ağ onar on beşer, yi! KR e lim —İküçük kafitelerinin sapa yollardan ü, Nihayet elci davet olun -Jbula gittikleri çarpmıştı. Nihayet Bi de, elimle ünkili su zakkaş deresi civarında hiz bağ | a Dci. bu tüysüz ço.) da üç Yen i çevirmişti: Jile merdan gık a iayacak pehli | — Selâmünaleyküm yoldaşlar!, a asla Sotimal vermemiş, a -| — Ve aleykürnselim y ” nı gözlerle | etrefta aramağa| Nereye gidersiniz böyle Hacı B baslamıstı. Fakat, Deli Hüseyinin yayıl“ çözdüğünü rörünce, yerinden bir hayret oğh# ile fırlamıstı, Deli Hüseyin yülümsiverek vâvı üç dört defa çömüs, kurmus ve nihayet son| bir defa kurmada hasladığı o zsman. bu sefer dördü rad basta olduğu hal-| de, mecliste bulunanların hepsi ayağa! kalkmıstı. Deli Hüsevin kirisi habire ce- kivor, vay. büküldükce bükülüvordu. Öy le ki, bir ara! »sek sesi sibi bir ca - tırdı ildi. Yav kırılmıştı. Ve Deli Hü . sevin fevkalâde bir edeb ve terbive ile vürüverrk yavın'parcalarını elçinin ö - nüna kavustu O günden itibaren de, dördüncü Mu - redın a o pehlivanlarından ve gece vündüx vanında gerdirdiği o adamların - dan biri olmustu, Deli Hüsevini kâvesini, İmrerstortukta bilm mıvan vek sibivdi. Hele Bi gibi İstanbulun hemen » basında olan bada. Deli Hüsevin gibi, bir ba - ibitin selmesi, Padisahın gelmesi ka- 1, i gö İmus, Deli Fi üsrev Paşa gibi bir mi lârım veziri ketletmiş derler... — Bre yoldaşlar, kul kısmı velinii hünkâr işinden anlamaz... ğ — Hoş söylersin yiğit amma, biğ Hüsrev Paşanın katline sebeb olan davamız vardır. — Bre kimdir onlar? — Defterdar Mustafa Paşa ve E Halife ve Musa Celebi ve Deli Hüsi dedikleri adamlardır... Deli Hüseyin, kendi, adını işitince renk vermemişti. Yalnız ıwdaki gel ler, ellerini hançeri maışlar, onun ufa Yardı. Deli Hüseyii — Bre siz bu Diye sordu. Yeniçeriler; — Bilmeyiz! Dediler, j — Ere sizde insaf yok mudur ki Onun #öl üs -İmediğiniz adamları kan ile suçla ina eiktığın i -İ o — Biz bilmeyiz amma İstanbuldan -İğıd aldık, onda yazar. — Bre bunun sonu azim fitnedir. (Arkası var) ba #indeti hahkerlar İrahvı ten Cükmece viğiteri, dellâlların dü #ün devetina rakı , kahveye koşmuş” İar we Deli Hüsevinin etrafını almışlar. tatlı tatlı komuşabiliyorum. Liza A evvelce için için kıskanıp dururken kadın işte şimdi lekesiz bir dostluğun 4 sıcak tezahürleri içinde birbirlerine larını ve belki de kelblerini açabiliyorlği Ya benim Dimitriyadislerin evindeki fi sat bekliyen, sinsi, karışık ve vaziyetime ne demeli? Yorginin ne dü müp ne yaptığını ise kimse bilmiyor! nsanların kafa taslarının içinden lip geçen fikirler o yuvarlak mahfazi İiçinde sesli film gibi bağınp çağıra İ hüviyet ve mahiyetlerini ifşa ederek dö laşsalardı kim kimin yüzüne bakabilme için kendisinde cesaret bulacaktı? 4 Bütün yemek müddetince durgü muztarib ve manalı sayılmamak için ti Tü şakalarla, taşkın neş'emin samimi yet ve sahteliğinden adeta kendim şüphe ederek meclisin hemen İmihrakını teşkil ederek konuştum, gül düm, güldürdüm. Yorgi Dimitriyadis bir aralık, belki karışma bir darbe vurmuş olmak bana şakacı bir şekilde hitab ederek şi ları söyledi: — Sizi tanıdığım gündenberi bu ki kadar tetli ve heyecanlı gö, söylersem bana darılmamanızı ri rim. Kim bilir, belki de memlek daha dün gelmiş olan taze hava, sizde hararetli canlılığı uyandırmıştır. Dostum meğer siz vatanınızı özlemişsiniz de fi Ayşe dün bana hakaret etmişken, bu-| kında değilsiniz; Türkiyeden gelen gün bir dost gibi elimi sıkıyor; boksör ahbablarımız size vatan kokusu, V Kenan sevdiğim kadını elimden almış! rüzgâr ve bunlarla birlikte galiba halde ben vaktile evime gelip git-| bir hayat getirdiler. "miş eski bir ahbeb diye onunla oturup” Yazan: Refik Ahmed Sevengil jvaziyete bir macera demek te doğru mu? Aramızda ne var, ne olabildi? Bu sualin cevabı hazindir. İ Ayşe ile Lizanın ortasında eskisi gibi İsakin ve rahst oturabilecek miyim? | Bu davete gitmememek pek münâse- İbetsiz ve belki de çirkin şekilde manalı olabilirdi. , Dimitriyadislerin evine girdiğim 2x man Ayşe İle kocasını daha evvelden gel- miş buldum. Her insanın içinde bir sahne san'atkârı yaşıyor; çehrelerimiz meharetli ellerden çıkmış sihirli maskelerdir ki bizi ke- derli ihen neş'eli, bedbahtken memnun, içimiz binbir fırtmanın gazabı ile dolu olduğu halde sakin göstermek hünerini taşyor, Böyle olmasaydı galiba yaşamak bugünkünden çok daha güç olacaktı! “Arkası var)