Nea mk a la sa — AM Ni 30 İkinciteşrin pump” “Son Posta, nın Hikâyesi Yunan: Kestirme usul! Nakleden : Hatice Hatib Marangoz Ali iyi bir çocuktu. Neş'eli parasına; bir kırk dokuzluk çişesini kol- İdi. Kazancı da yerinde idi. Yalnız 0- Dun bir tek kusuru vardı. O da içkiyi birez fazla sevmesi idi. Fakat içkiyi severdi dedikse «ayyaş- ri» demek istemedik: Mahallede ne Zaman bir düğün olsa onu davet eder- ler. İçer, şaka eder, oynar, söylese bü- tuğunun <ına soktu. Bir elinde kova- sı evine gitti. Evde köşe minderine oturmuş olan Al: önüne bir tepsi almış içinde bir ra- kı şişesi, fki de yeşil biber, akşam key- fini yapıyordu. Karısını görür görmez: — Karı, dedi. Seni gene çeşme ba - tün düğüne o neş'e verirdi. Karagüm-İşında Feyziye nine denilen o acuze ile Tükte herkes bu fikirde idi. — Aliye varacık kadın bahtiyar 0- Yur! Fakat bu tahmin doğru çıkmadı. Ali günün birinde kendisine karı ol” Tak Fazılayı intihab etmişti. Fazıla çok meziyetli bir kızdı ve ahlâkının tatlılı- Yumuşak başlılığı bu meziyetlerini daha kıymetlendiriyordu. Evlendiği gece, düğününe davet etti- arkadaşlarma eğer bir şeye kızarsa karısını dövebileceğini söylemişti. Bunu bir şaka gibi dinliyenler pek Gülmüşlerdi. Fakat ertesi sabah Alinin Sözün“ tuttuğunu Fazıla kızın bir gö- Zünün etrafını mosmor görünce anla - mişlardı, Ve işte bir senedenberi Ali âdi gün- lerde bir, Pazarları iki, bayram gün- leri üç nöbet karısını dövüyordu. Ve ünüşe göre Fazıla bu yumuşak baş- Ulikta devam ederse bu iş ömürlerinin #onuna kadar böyle devam edeceğe ben- Yordu, Çünkü artık Ali, tütününe ve rakısı- NA alışık olduğu kadar karısını dövmi. Ye de alışmıştı. * Bir akşam çeşmenin başında Feyziye hine ile Fayıla karşılaşmıslardı. Araba- & Müstafanın karısı idi. Elinde iki a pek sevdiği atı «Deli Memişse su Rak için oraya gelmişti. Fazıla da eve su götürmek için çeş- Menin başında idi. Feyziye nine: — Allah... Allah bu hınzır Deli Memiş, At değil kırbat. ne su içiyor ne #0 İçiyor. Ne kadar su taşısam yetmi - Yor imansıza... Ne kendi halinden şikâyet ediyor- Onu işiten Fazıla: >— Ah Feyziye nine! dedi Deli Me - Mişe, iki kova, üç kova su verirsin ni. yet doyar, ya benim Deli Al:?. Bir Vgİrin içebileceği su kadar rakı içi- T. Sonra sızıp geberse ya'. Hayır iç- iğ ye Ondan sonra alıyor a ön! Teyriye nine: 2 Kendime dayak m: attırırım; dedi; vik sözüme tövbe... Ben senin yerin ea yapacağımı bilirdim. Amma günlü kadınlarda, şöyle bir kocala- V Ürkütecek hevbet ne gezer. Dayak gürler ses çıkarmıyorlar. Bizim herif nim karsımda tir tir titrerdi alimal - »- Fakat sen yer dayağı olurursun. zıla o gün çamaşıra gitmişti. Ce - Me bir lirası vardı. Bu muhavereden Ta köşedeki bakkala giderek kıydı Arabalar çiçeklerle şözlermişti v islenmişti ve çi- Peki rasında eski Yunanistanın. sü tan, i temsil eden, ilâheleri hatırla 1 Serihoj du, pokak ortasında, meydanlarda umumi Tia genişliyen neş'e âlemi Neafilâ - Meda gitikçe coçknlaşan bir man - Mek İçinde bırakarak ve kolay geçebil - kara JE otomobilimizi ikinci sınıf yol - Yey, eptirıp dolaştırarak başka bir nahi- Eeldik: Neszmirni, purada büyük parkın ortasındaki bü - hay ydanda cidden şiir ve hülya dolu atlar at vardı. Bahçenin yolları ve ağaç yarı loş bırakılmak üzere ma ye kuvvetli elektrik ışıklarile Şe dnlatılmışta, Buraya at nalı şeklinde birkaç yüz kişinin rahatça İler halinde gönç kızlar görülüyor. yüksekçe bir yerde simokinli iu <estra heyeti dans havaları çah -|zaktan türkçe olarak aşinalık etti, Mene -|şarab sürahilerini Ve zaman zaman sofradan kalkan İlâsın yanında bir genç kadın oturuyordu. (larile değişti! sahasını kol| Dostum onu bana bir heyecan ve asabiyetle le ile dolduruyorlar, son- yerlerine gelip yeyip içmelerine arda, surada burada rastgele boş bi- içene yarıştırırken gördüm. — Onunla çene yarıştırmıya gitme - dim eve su getirmiye gittim. — Ben böyle şeyler istemiyorum. Bunu sama İâfla anlatmak mümkün ol- mıyacaksal Diye savurunca yumruğunu kadınca- Bızın omuzuna öyle bir vuruş vurdu ki! kova kadıncağızın elinden düştü. Sular dökülmüştü. Küçük odanın içi sırılsık. lam oldu. | Ali tabii dayak atacaktı. Bunun için| de bundan iyi bahane bulamazdı ya. Hemen köşe minderinden fırladı: — Mel'un karı ben sana odayı kirlet. İmeği gösteririm. Kovaları yere atmağı| öğretirim. Bana kafa mı tutuyorsun ? diyerek karısının üstüne yürüdü. Elini kaldırdı. Karısının suratında şaklıya cük (okdtın sesini büyük bir zevkle din. İ geçmiştir. Çoğumun baş ie, B$ON POSTA ZİRAAT (Baştarafı ö ne sayfoda) İnisbetinde hazırlanacak (Obir mahltlü tomurcukların o uyanmasından on beş gür önce ağaçların her tarafına sörü - lecek veya püskürtülecek olursa her türlü hastalık ve haşerelerin kökü ka- zımmış olur. Ve fleride de böyle temiz. lenmiş o ağaçlardan iyi ve çok mahsul almak imkânı elde edilir. Bir kısım köylümüzün «canım, ola - onğı varsa ne yapsan faydasız» deyip bu çok güzel tedbiri yapmamaları a - sinildeak bir şeydir. Gezdiğim bir kı - sım yerlerde, ekseriya kış sonunda a - Kaçların dibini bir kere belleyip bir daha. ancak mahsul zamanı yanlarına uğramak âdet olmuştur. Halbuki bir - çok hastalık ve haşerelerin gelecek se- ne zarar yapacak tohumları, hep bun - an sonra ağaçlara yuve' kurarlar. Ki- minin yumurtası, kiminin mantarı, ki. nin tohumu; ağaçların ötesine beri - we gizlenip, baharda uyanarak faal - İyete geçer ve türlü zararlara sebebiyet verirler. Bövle zamanlarda, müstah - sil çare aramaya kalkışıraa da, iş işten kış so - munda yapılmak gerekti. Sonradan ya- pilscak tedavilerin en iyisi bile biraz ği. evvel söylediğim: gibi mahsulü çoğal - fin iyileştirmeğe yaramaz, zararı önle- yin azaltmaya hizmet eder. «Son Posta» nın tarihi tefrikasr o 68 iy Tehlikeli Hattâ bir aralık Panayot kaptan: ! — Bre Yandım Ali, atlıyalım bir ba - ilakçı kayığına, varalım bakalım medir| şenlikleri bu Çekmecelilerin?. İ | Demişti. Yandım Ali de ondan daha 42 İmerak etmiş değildi. Kalikratya kayık! -) İrından belki bir yirmiden fazlası, denize açılmış bulunuyordu. Yandım Ali, ayak 4 daşı olan Tesbihçiye: — Sen burada bizimkilere göz kulak! ol.. ben Panayot kaptanla Çekmecelilerin yanma varırım... İ Dedi. Panayot kaptanla beraber, sa « hilden açılmak üzere olan son kayığın! yanına koştu. Panayot kaptanın «sakar elli, olduğunu Kalikratya kayıkçıları da bilirlerdi. Panayot: — Heyi, Kayıkçı. biz de geliyoruz! | | Bağırır bağırmuz, geriye gelerek iki serseriyi de içeri aldılar, Fakat tam bu mrada idi, kaptan ile genç baldırı çipla- Rin arkasından bir sarhoş nârası yüksel, >— Hey, Açılmayın yakarım vallah! billâh! Nârayi atan, birkaç saat evvel şarab -! haneden ayrılmış olan sarhoş Yeniçeri İçekten yahud yeşil dal BİNBİRDİREK BATAKHANESİ bir oyun — Ben ayakdaşlarımiı bırakıp biri re gitmem... — Yandım Ali bu oyun kelle oyu dur.. N : — Bilirim, benimki de koltuğumda len... Bu genç ve azılı baldırı çıplak kuşağını düze'tti. Şöyle bir gerindi Tümsiyerek ilâve etti: — Kim bilir... Belki Sultan Mı kaldırmak nasib olur yarın #ecef.. MUSA MELEĞİN GÖZ YAŞLARIN Sultan Murad Çekmeceye, güneşin 4 basmıştı. P ışıkları ile beraber syak dişahın istikbali, çok parlak olmu! Çekmeceliler, hünkâr kayığını yanaştırmamışlardı. İki yüz tane Çeki ce yiğiti deniz içinde iki sıralı dizilmi ler, karşılıklı el ele tutuşarak kollari üzerine iskele tahtaları atmışlar, ü; ne kilimler döşiyerek padişahı ka; dan karaya el üstünde almışlardı. Karaya ayak basar basmaz, kassli elli koç kurban kesmişti. Başlarında gi dan çelenk hepsi beyarlar giyinmiş, yaşları on fle beş arasında yüzlerce erkek çocuk, p Bunun için ekaş sonu temizliğine» | yerden biri, Kara Ahmed diye anılan a - dişeh İle maliyetine, ilâbiler okuyarsk.| lewive hazırlandı. çok ehemmivet vermek İlzımdır. A -İdamdı. Bir elinde koca bir yatağın vardı.İzerlerire gülsuları serperek selâma dü 'eyiz, bereket, neş'e ve sevgi dahtan Fakot bu zevk çok'uzun sürmedi. Çünkü bu şaklayış kulağında öttüğü anda kafasında da müthiş bir şey pat- lamıştı Çünkü Fazıla elinde tuttuğu şişeyi kocasının kafasına indirmişti. Ali yere yığıld. £o Alnından aşağı kanlar akıyordu. Onu bu halde görünce Fazıla müthiş toplayıp atmak, çalı ovesairevi söküp vekmak ds bu sırada ihmal edilmiye - cek işlerdendir, Tarımmas Bay M, Dede'ye: «Tatlı soğan» büldiimiz soğanın yetiştiği r muhitte velişir. Yeliz sulanmadan is - d okağa fırladı: — Onu öldürdüm. Onu öldürdüm! diye hağırıyordu. Bu akşam saatinde daracık sokak pek tenba idi. Yalnız Deli Memişine su ver- miş olan Fevziye nine ahırın kapısın- den çıkıyordu; — Ne bağırıyorsun öyle? diye genç kadınm önünü kesti. — Aliyi öldürdüm. Başına bir şişe vurdum. Kafası patladı; kanlar içinde yere düştü. — Sus şimdi bağırma! dedi Ne olu- yorsun? Her kafası patlıyan ölmez ... Gel bakalım belki bayılmıştır. Feyziye ninenin soğukkanlılığı onu biraz teskin etti. Şimdi ağlamıya baş. lamıştı; (fkat onu takib etti. İçeri girdiler. Ali yerde baygın ya- tıyordu. Feyziye nine: — Tut şunu yatağın Üstüme koyalım! dedi. Onu yerden kaldırdılar. Karyolanın İüstüne yatırdılar. Kan durmuştu. Fwkat yara oldukça büyüktü. Sağ kaştan sol şakağa kadar gidiyordu. — Şimdi bana ıslak bir havlu ver! «Son Posta» min yeni edebi romanı! VA oturdu. Kendisine yanımdaki yeri gös - terdiğim zaman: — Sahibi var, gelecek! Dedi. Onun oturduğu yerin yanında da ayni suretle bekliyen temiz tabaklar ye boş bir iskemle bulunduğunu gördüm. Sağımdaki boş yerden sonra oturan a- dam, avukatmış; solumdaki de hekim. Kendilerini takdim ettiler. Biraz ileride muhacir Rumlardan bir tüccar oturuyor- muş, benim Türk olduğumu öğrenince u. ismini söylemek suretile tanıttı, hüviyeti hakkında temas etmek 9-İhiç bir şey öğrenmiş olmadım. İ Sofrada Menelia tanıyıp lerin pek az olmadığı görülüyordu. Yakından, uzaktan selâmlıyanlar, şerefine kadeh, kaldıranlar, oldu. şakalaşanlar Balkan yarımadası Avrupa kıt'asında iskemleler vardı. Bana gösteri -|sayılır; coğrafya bilgisinin âmalarını de- Buhuğur Yanımda bir baş iskemle daha) ğiştirmağe kalkacak #u halde Menelâs karşıma geçip' Avrupadan di * Yunanistanı pera surette korktu ve odadan avluya, avlu- : rin Zisaat dairesine başvurumuz, onlar ie - mirine tavameut ederler T. Wi verdi. İhtiyar kerim kanları sildi. Sonra havlunun temiz yerile yüzünü ve boynunu sildi. Fazıle hiç bir şey yapamıyor karşıda Tohum tedariki iein, bulunduğunus ye | Nou muşlu ki kürektekiler sçılmak için ufak bir harekette bulunsalar, müthiş yatağan," İiçindekilerin, başları hizasından bir orak İgibi geçiverecekti. Panayot kaptan der - hal hançerine el atmış, fakat Yandım Ali Rum gemicinin elini tutarak: Bırak hançer işini. bugünlerde Ye- niçeri vurmak olmaz. idâre ederiz sar - Demişti, Ve hemen Yeniçeriye döne - rek: — Bre Yeniçeri ağa.. bre yiğit biz se -| ninle şerbet içen gemiciler değil miyiz bre?! Demişti, Bu 3öz sarzoş Kara Ahmedi! olduğu yerde tutmuş, Yandım Aliye dik-| katle bakarak; — Bre gerçek söylers seninle şerbet içtik. bir delikanlı... Biz irimize çan ba- #ncları (Karbolineum) ile badanır et -İ Sarhoş Yeniçeri çiplak ayakları ile ba - muşlar, başta Küçüketendi ile davetli tikten. baska kurumus dalları ve otları | caklar: dolaşa dolaşa o kadar süratle koş- leri olduğu halde Küçükçekmece öy köy ağaları ve balıkcı ağaları birer bil gelip ayak öpmüşlerdi. Dördüneü hepsine ayrı, ayrı iltifat etmiş, ilâhi yan çocuklardan bazılarını okşamış, müş, hattâ üç dört tanesinin derhal «Bi deronu hümayun: a, hizmeti şehai sine alınmasını emretmiş, Çekmece tuk rası için de yüz kese akçe ihsan ettikli sonra, Küçükefendi yalısında kendisin itahsis edilen dairede istirahate çekil misti, Sultan Murad, Çekmece viğitlerinin & kına sabaha kadar içmisti. Fakat, pek vö İkından bakıldığı takdirde gözlerinin hafi kızartısı müstesna, tavır ve ha den hiç belli etmiyordu. Çekmeceliler, matvetindekilerin Ki olduklarını derhal öğrenmişler, daha raya ayak bastıkları andan itibaren, Dİ Hayrola! |* Fazıla Feyziye nineye wlak bir hav-İvadını artık terketmişti. Kam ln durmuş durmadan ağlıyordu: İhtiyar n; kışladık.... İbirlerine parmak ile göstermeğe, bire — Gözüne yazık! Bu uğursuz için bu| — a be. siz İstanbula #it «) evvel isittiklerini, başkalarına söyleme mez mi i baslamıslardı: . — Musa Melek Çelebi hangisi be? sa Me'ek Çelebi hangisi be? kadar yas dökme! diyordu. Fakat bir taraftan yaralıyı da ayılt - — Bre yiğit yoldaşlar gittiler. amma ben vazgeçtim o işten. Sultan Murad ile mıva gayret ediyordu. Sirke, Hmon| oyun olmaz. Bre bak biz İstanbula gide- eğ koklatıyordu. Nihavet tedavi müsbet riz... Sultan Murad da deniz donanması | sezi ger Mi ön em bir netice verdi. Yaralı gözlerini açtı yaparak Çekmeseye gelir!.. Bre bak bu! “* ».. —Pek küçük imiş yahu... — Padişahımız onu kendisine oğul dinmi — İnsanın başına devlet kuşu konungi böyle konmali... — Buna devlet kuşu demezler, sult yanı ateştir demiş atalar... — Öyledir. doğrudur.. — Doğrusu güzel çocuk, peri padişa' Yunın oğlu hani... ve ayılır ayılmaz vak'ayı hatırladı. Kar.) yana!.. Bre yiğit denize bak!.. rısımı karsısında göz yaşları içinde £ Yandım Ali bir an duraklamıstı. De -İ iibeee Bi rağ v ii nizde, meşalelerle donanmış sandallarla! ö z Sultan Murad mw geliyordu? Panayot — Sus sekerim, sus: dedi. Şişeyi! rois te şaşırmıştı. Boğuk bir sesle: | bak etmiştim... Fak#t sana yalvarırım.) — Bu ne iştir Yandım Ali? Bir daha kafamda bir şişe kıracağın za.! Diye sordu. Serseri delikanlı omuzla -| man dikkat et içinde rakı olmasın, akı 119! ilkti: içilir. Onu ziyan etmek günahtır © | Bu iş benim bildiklerimden değil -! * — Bre sakın ele verilmiyelim?! — Hak nazardan saklasın... Ve o #finden sonra bir daha hiç birl © Bömemli, — Ya öbür delikanlı kim?.. kimse Fazılavı çürümüş bir göz; pat -İ — Bre Küçükefendiye Sultan Murad.) — Hangisi? — Canım, Müsa Melek Çelebinin ya nırida.. şu esmer £-19,.. N — Padişah şimdi omuzuna vurdu d Bre Yandım Ali soğan kayığı selâ -|ğil mi?.. mettir!, Vazgeçelim bu işten... (Arkası var) lamış bir dudak, yassılaşmış bir bu -İdan mektub gelecek! rurla görmedi. | — Mektubdan evvel kendisi geliyor Ali, her nedense kurısmı dövmek me küçük, kadın erkek, efendi ve köle, hü viyetlerini saklamıyan kıyafetlerle bir birlerine karışırlar; bütün şehir halkı tarzda umumi bir sofrada birleşir, davetlinin önüne bir tas dolusu şarab &i nulur; borular calmarak omüsab başladığı ilân olunur. Münadiler bağırti — ler, boru çalınınca mili & detimize uyarak bir ölçek şarabınızı içi & niz, kabımı en önce hoşaltanın daha b ölçek şaraba hakkı olacak! ” Davetliler, başlarında çiçeklerden ö rülmüş çelenkler taşırlar; sofradan kak kılınca Baküs, mabedine doğru mest adımlarla gidilir ve çelenkler bırukilır. Bir kafile ki en başta büyük fk! kulp dibi dar bir şarab küpü ile bir üzüm kü » tüğü götürülüyor: arkada bir erkek keç itilip sevkediliyor, sonra başüstünde in $ cir dolu bir sepet tasını'ıyor, nihayet şeh vet mümessili fallos fidan getiriliyor. 39 CEYLÂN AVI Yazan: Refik Ahmed Sevengil Balkan yarımadasının cenubundaki Yu -İha alkış bitmeden orkestranın yarı ilâhi nanistanda yaşıyan milletin öri, am'ane|bir musiki hatırlatan nağmelerinin işi - ve bazı hususiyetler itiberile şarktan pek | tilmesi ve onların ritmik ve mitolojik fazla ayrılmadığını lehte bir not olaruk|danslara başlamaları bir oldu. kaydetmek lâzımdır. Yunanlılar ca 'Türk.' OEsatirin müzleri, asırların karanlıkları ler gibi çabuk ahbab olurlar. içinden çıkarak taşıdıkları ebedi hayatı buraya gelip #ofrayn otur -| ayaklarımıza kadar getirmişlerdi. Ebedi mamızın üştünden henüz yarım saat bile| hayat tasıyan ve seyircilerin» ebedi hayat, ! Oİckinin dimağımdaki tesiri e gözle geçmemişti. Sağımında solumuzda yer al-| veren esatir a muş olanlarla pek im bir h Hİ çeri Kudretli bir rejisör ve usta hocalar e-'rimin önünde gittikçe güzelleşen bir konuşmağa ve orta. boşilinde yetiştirilmiş imece hassasiyet ve İs -| za, ak dev den mite) N ra alarak devsm e lojik verip, dolu- dad sahibi, san'atkâr ruhlu genç kız -| birleşiyor ve zihnim gerilere doğru gi * irtmağa başlamıştık. Biddetli lardan mürekkeb bir bale heyeti ki çeh-| derek hülyalara dalıyordu.. Zaman bir alkış gürültüsile bu yi -İrelerindeki ikle vücud çizgilerinin!» 1 z sundan ve etrahmıza Şahangi © revnak veriyor; ayun-| realite, mefhumlarından uzaklaşmakf At şeklindeki sofranm birbirine larının tertib ve tekniğindeki mükem -jidim. Alkışlar, neş'e İle çırpınan güver kavuşmayan iki seanun aralık bıraktığı mellik, rakıstaki şiirle, musikinin ruhlar. | cin Kansdları gibi sesler çıkerdı ve e yerden grtaya, halkanın içine doğru eski|da uyandırdığı o bir türlü tatmin edile -| tir perilerinin sofraya dağıldıkları, rasge- Yunan kiyufettnde m kumaşlara | mez ebedi susuzlukla ve coşkun hassasi -|le bırakılmış böş iskemlelere gelip oti yar: bürünmtş, bimer ve yam vÖ-| vetle tamamlanıyor. dukları görüldü. cudleri meydanda, ellerinden a Geçen asırlarda şarab allahı Diyoni -| OMenelâs; ru kat ket, kıvrım Evrim İumi 4a-! sos İçin yapılan şenlikleri hatırlıyorum. — hibi var, gelecek! dememiş mi yılı genç kırlar ardı. Baçları çi -| Yunanistanın her yerinde üç gün, üç gece| idim? şeklerle sarılı, sağilmiş güzel kızlar ki da-'süren mukaddes içki yortuları ki büyük, “Arkasi var)