id nan “Son Posta,, nın Hikâyesi “umman. | . DOST ELİ | Yazan: Muazzez Tahsin Borkand . 4NEEEMNİr 3l Nezahet kapıdan çikınea Şükran ikil Şükran o gün , postaya iki mektub > saniye onur #rkasınden baktık -İverdi. Bunlardan biri Nezahetin diğeri e Sonra ağır ağır merdivenleri tır-|Hâmidin adresine idi. Yazıları mümkün dı, odasına girdi. Kulağında bir dü -İolduğu kadar dikkatle taklid edilmiş Ziye arkadaşının sesi inliyordu. * olen bu mektublar, başlarındaki isim- DE Tam altı aydanberi ıztırab çeki -İlerden maada, birbirinin tıpkısı idi. lp Şükran; fakat artık tahammü -| Evet, kabahat benimdir. Bunu w- | ley mad. Onun sadece gururunultk bugün itiraf ediyorum; çünkü altı 1 ami için benden af dilemek İs -İsydanberi süren bu İşkence tahammül | Vee a yüzünden ömrüm harab olu-İedilmez bir şekil adı ve ikimiz de bu Yer albuki bütün kabahat onda İken |inacımızda devam edersek ömrümüzün Ci nasıl kendisine gider de el uzâtir. | soruna kadar dargın kalacağımızı an- a benmişim gibi ondan a€ dilladım. © N N N Gururumu #eda ederek sena yazıyo. i Yil şapın iztrabı çök samimi ve ba-| rum, öç senelik derin ve hakiki sevei - vi iğ, © fakat Şükran düşününce HÂ-| miz namına sana e'İmi uzatarak «Gel!» Midin g y Ni a dG ayni derecede üzülmekte ol-İdiyorum. Fakat bu bi du pu İtiraf etmekten kendin! alana !- Birl k fedakârlığı. ri ir ma mukabil senden ufacık bir ricam | ölümle ai seven İl varı Sakın bana bü mektubumdan bah- üç; Sare Manasız bir suitefehhüm|,, mrümüzün sonuna kadar banat Yüzünden kendilerini hırpalayorlar ve Tİ tme, “ de fevkalâde inadcı ve mağrur ol- ii larından ilk adımı otıp bu gilaşa- «Sen valvardın, ilk adımı sen attın! »|* deme, beni cidden üzmüş olursun ki seni ince ruhundan bunu beklemiyo -|” Mazlığı gidermek cesaretini göste *İrum. mmiyorlardı. İsi de haklı; fakat ikisi de haksız - Yü: l Gelecek hafta Şükranın bir daveti | ğanin esasa ne olursa olsun, altı OLĞUĞUNU biliyorsun. Ben oraya gide- > darein durarak birbirini özmeğe bir |“©2 Sen de gel. ve aramızda hiç bir Bebek, Yoktu. isev geçmemiş, altı ay dargın kalmamı- Şükran gerek Nezahetin gerekse Hâ-| “12 gibi mütebessim bir-cehre, sevgi idin çok candan dostu olduğu için|d0lU gözlerle bana elini uzat... Artuk işa de sırdaslık ediyor, birine de | birbirimizden uzak gçen bu altı ayı u- ine de gururlarından ufak bir zerre | Pulalım, gene bu manasız anlasamamaz. ? €dip saadete kavuşmalarını tavsi- n evvelki gibi olalım ve birbirimi- “diyordu mma inade: nişanlılar gün |Zİ çok, çok sevelim. Esssen bu uzun ül e daha fazla kendi ielerine cö-|insd ve kapris ayları bize birbirimizi “ki tek, bir izzeti nefis meslesi halinelne kadar sevdiğimizi ve ayrılınca ne Gi en bu dargınlığı daha fens bir Mere zavallki olduğumuzu isnat etmedi Stj Za sürüklüyorlardı. mi? kran; üzen şey daha zivade Hömi- Xa hafta evvel zaman onu Bir hâfta sonra pörüşmek ve bir daha rılmamak arzusile seni bütün sev - gimle öperim benim inadçı nişanlım.» Sükranın çay ziyafeti günü Hâmid n evvel geldi, — Öyle mes'udum ki kardeşim! Bak lâk yid bulmuştu. Artık altı a iş dahamlığı Müh süren bu münasız yerek gönlünü eğlendirmek Sirene bakacağını, hatta belki de ni- vü dan ayrılarak serbest bayald Pu *deceğini bile ima etmişti. Nez tehlikeyi sezdiği icindir ki bucün ha ahete daha kuvvetle israr etmi İçin, onu biraz da telâişa düşürmek isler Sen erkekleri tanımıyorsun gali Misin başka bir kadınla sana iha- etsin? büy ecek kadar ileri gitmisti; fakat Yağ,» Du sözlerine ve nasihatlerine Müişi, ene Nezaheti yola setireme - & Halbuki, bunca senedenberi s€- Katy Kİ nişanlımın anlaşması ne katlar Şi sevdi! Ufak bir miektubla Miyggerin düşüncesinin bu noktasında Bona bire durdu. İlkin kaşlarını çattı, ' İgeçen gün, ümidsizliğin sevkile söyledi. nihayet Nezahet haksız olduğunu anla. dı ve bana yazdı. Genc kız gayet ciddi bir alâka ile! jHâmidir uzattığı mektubu alarak oku.| du. — Aranızdaki anlaşamamazlığın ni- hayete erdiğine pek sevindim karde isim; birazdan Nezahet gelince hiç bi ev oimamış gibi ona elini uzatırsın ve! artık bundan sonra da mes'ud olursu nuz. | — Rica ederim sen ona bir sev söy- eme; ben de mektubu hrnen yırtaca 1 İğim ve bu suretle dargınlığımız tama-| irile maziye karışacak; bilhassa sana | ğim saçma sözleri unut! — Peki Hâmid; Nezahet bana söylese 1 Yüvaş yavaş dudaklarını bükerek i a Msemiye başladı. Gözleri parlamış, |d€ ben bir şey bilmiyormuşum gibi dav. ça rinin arasından kurnaz bir ba- |ranırım. Geçen hafta söylediğin şeylere Mine .ştı. Hele eline kalemi ve kâğıdı tün dudeklarındaki tebessüm büsbü. Ponişledi. İmam Reli, 3 EL taluy Mm iğ salr, ortaya gelerek veni yaz- Sırada soframıza daha başka'arı ©ni tanışmalar, gülüşmeler ve n6- çümleleri arasında Menelasın söz - ltüye gitti de ben de Yorginin a katılı bir vaziyete düşmekten ii iş Yadı, Yağu bir şiirini hisli bir ifade ile o- İlağı,'ek bir kelime an'amadım, fakat İingeş: henginden mi, şiirin ic güzelli- basigğ m yoksa herkesin her şeyi ko - “e cile Beğenebilecek bir hâleti ruhive- 1 temin eden sarhosluğun tesi- siddetle alkışlandı... Bir kadın bazı taklidler yaptı; sevirciler ka. tanınmış simi bilmek e gl Yapan kadın artist, bir ara- M“teriy gokru yaklaştı ve yüzünün hare- Patig Da ». vücudünü çarpıtmasından, Khdaki şak pozlarından ve mübalâra - İsi yi fevkalâde ifarle kuvvetinden der- «i ım ki edebiyat cemiyetinin ikin- Palik eni karikatilrire etmektedir. Bir 2- ie Avağa tli bir kahkaha tufanının için- kacan yakan ihtiyar muharrir, genç ce, bunları ben ciddi telâkki etme- miştim zaten... SON POSTA Çiçek borsasında gördüklerim (Baştaraf: 6 ncı sayfada) de idi. Şimdi bu san'ata girenler çoğal- dı. Kâr görünce, zevk için yetiştiren. Ter bile ticarete başladılar. Sermayesi olanlar, büyük camekânlar yapıyor, kış ortasında nefis güller yetiştiriyorlar. — Hâlk buraya rağbet gösteriyor mu? — Halktar, ziyade dükkâncılar gelip rlar. Halk, çiçek alan halk kibar- dır. Dükkândan almağı tercih eder. Çünkü dükkânlar ne olsa çiçeğe bir bi- cim veriyorlar. Sonra biz burada daha ziyade toptem vermeği tercih ediyoruz. Resmi mezad memuru huzurunda: fiat- lar arttırılıyor. — Memnun musunuz? Saat on ikiye doğru, şehrin dört bir tarafından gelen çiçekler salonu dol - durmuştu. Mezad buşlaklı.. bazan tane- ler, bazan Zin kiymeti üzerinden mizayedeye o çikarılıyordu. o Düğüne “p de zifaf odasında muhteşem bir İ r görerek çiçekle, bir cena. önü sıra gidip mezarlıkta çoluğun un v#haasna uğravacak bedbaht çiçeği ayırın, ona göre fiat tesbit et - memeleri fena! Ben olsam, kıymeti çiçeğin gördüğü hizmete söre tayin ederim. Karanfil mezarlığa tenezzül etmediği için aris - tokrat çicek... Zavallı popüler kasım « Bâtı.. ne kadar mü dir. Hiç olmez- <a rda onun #önlünü almalı. Hal- buki öyle ucuz övle ucuz ki. demeti elli kurusa... Amma çicekei dükkânma uörarsanız, yerım saatik misafereti icin Kıymeti dört misli yükselmiş bu. lursunuz. Cicek sereisi.. bu süzel ve asil bir sevi. çicek borsası, yerinde ve iyi bir teseb fakat.. bir noktayı Ziraat mü öünün dikkat naz*ına arzetmek Riraz daha ivi bir yer, zevkin istirak ettöi bir tertib ve müzayede... Cicek pazarının Balikhaneden farkı olması icab etmezmi?... Nu-Sa-Co i bir dostsun ve bu altı ay zarfında hana karşı göstermiş olduğun samimi. İyet için sana ömrümün sonuna kadar minnettar kalacağ'm. Misafirler yavaş yavaş gelmiye baş- ışlardı. Sükran onlarla mesgul ol- u halde gözlerini kapıdan ayırmı - or, Nezahetin gelmesini sabırsızlıkla bekliyordu. O, biraz geç gelri. Yüzü solsun; göz- leri parlaktı, Ve Şükran iki nişdalının birbirlerine doğru yürürken büyük bir rin bir sefkatle gü sedi ve ancak on- lar el ele verip saolnun tenha bir köşe- sindeki kanapeye yürüdükleri rahat nefes alarak diğer misafirlerinin yanına gitti; coşkun bir neş'e içinde ev sahiblik vazifesini yapmaktw devam Sayfa 9 «Son Posta» nın tarihi tefrikası: 65 Yazan: Reşad Ekrem Küçükefendinin ziyafeti , © Sultan Murad Efendimiz Hazretle ri emrederler, siz kimler olursunuz? Dedi. Panâyot reis kocaman bir sarap çanağını boşulttıktan sonra pos bıyıkla rın! avucu ile silip kuruttu ve, çakır göz-| Evliya Çelebi atıldı 4 lerinin içi fıkır fikir gülerek: — Emir Hünkârımızındır, uğruna cap — Kurd dumanlı havayı sever be Yan |ve baş ve kan ve mal feda eder. Kulları | dım Ali!, Kurd dumanlı havayı sever. bendeleriyiz; şu baştaki sabık Gümrük BİR TESADÜF ii e mere ş me onun İçinde sabık gümrükçü Hüseyin efendi |çubukdar: Tayyarzade Mehmeddir. ben ile gözdesi Tayyarzade ve Kapıcıbaşıza- | kuyumcubası Derviş Mehmed Zihizade de Evliya Çelebinin bulunduğu | kayık, | Evliya Celebiyim... srkadan gelen kayıktan veriler bir emir), sultan Murad Gümrükcünün adını üzerine durmuştu. Kürekçiler körekle -|sitince gözlerini Hüseyin Efendiye dik » rini sudan çıkarıp havada tutmuşlar, ka. |DİSti. Fakat, bacaklarının üstünde dura- yık da aldığı hız ile hir müddet gittikten |'DadIğI için hafifce Tayyarzadenin kolu. | sonra durmuştu. Çok geçmeden de için . 18 dayanmış olan Hüseyin Efendi Muras İde Padişah ile üç gözdesinin bulunduğu dın yüzüne bakmağa cesaret edemiyor » kayık yetişmiş idi. öm Sultan Muradı akşamın alaca karan - 'Tayyarzade ise, padişahın yüzünde ga- e lığında ve kayığı daha epeyce uzakta i - ken ilk tanıyan Evliya Celebi olmuş ve hemen ayağa kalkarak: — Gelen Sultan Murad Efendimiz... zabına delâlet edecek bir alâmet göre meyince rahat bir nefes almıştı. Murad derinden gelen bir sesle: — Bre Hüseyin Efendi sen sağ mısın?! © Dedi. Gümrükçü başını kaldırmadan kekeliyerek: ; — Duayı devlet ve sıhhat ve saadeti » | nizle meşgulüm padişahım... g Diyebildi. | — Ben sana konağında otur ve dışarı mayın efendim sultanım. ayaklarına ka. 'çıkma ve kimse ile görüşme demedim panırşınız... Gazabına değil, affına uğra-|mi?. imanız muhakkaktır... ! Hüseyin efendinin bütün vücudü taş Demisti. Fakat, Tayvyarzade'nin rengi! gibi donmuş idi. Gözlerini yumdu. Ve kâl gibi olmuştu. Sultan Murad en ufak | korkunç akibetini görür gibi oldu: bir emrinin tutulmamasından ateş kesi -| Hünkâr kayığındaki kayıkçılardan bir ri mi nr e ağ ee birini işarı wi ağa, le cel'âğn yaj emen ne UM memeğe mahküm ettiği bir adamın, ak -| geçirecek, Ül bir sala Doğduktan, j sam üzeri, Kıyafetini tebdil ederek kayık! sonra da cesedini denize atacaklardı. Ru ile imi bir #eiik enine düğei rada Tayyarzade her şeyi göze aldı. Gü - ne ile tefsir ederdi? Hisevin Efendi zel başın: merd bir hareketle yukarı kak | be Eri e sürü ei de Di dırdı. Gözlerini padişahın gözlerine dikti zade Iç, Spap çenoinın dâvetinil . Padişahım. dedi. Hüseyin Efendi çabaları evime rk. “lm zlar Olea Murad, Gümrükçü Hüseym Efendiyilnum kıldan incedir. Biz mlrasyedi Kü < birdenbire tanıyamamıştı. Evliya Çele -!cüketendinin Büvükçekmecedeki ziya « biyi de gözü kestirmiş, fakat hafızasında! fetine gideriz. Hüseyin Efendi kulunu da kim olduğunu derhal bulamamıştı. Seh-İzorla götüren benim, «Padisahımıza rast Demişti. Gümrükçü Hüseyin Efendi - nin vücudü, birdenbire buz gibi olmuş, sanki taş kesilmiş ve yerinden kalkama- mıs İdi. Tavyarzade derhal © elendisinin koltuğuna girerek ayağa kaldırmış ve: Korkmayın efendim sultanım.. kı ———— remininde Kemani Osman Dedenin kah- İvesinde gördüğü Tayyarzadeyi ise ilk ba. kışta hatırlamıştı, Güllü Fatmanın da le aşkına nâra attığı balıkçı güzeli Ah edin de hayalini gözünün önüne ir. di. Bu gece, muhak*ak ki, balıkçı güzeli Ahmed, büvük bir eksikti. Bu üç deli - kanlıda, güzellik bağının üç tane nadide kilidi: biri ateş slı, biri (O kanarya sarısı, öbürü kar bevan idi. Güllü Fatma kü'â- rının etrafındaki çembere acaba bunla- rın hangisini İliştirmeği tercih ederdi? Güzel çingene kızı bu bir an içinde çok idü i. Mus dek Çelebi | mek s tereddüd etmemisti. Müsa irk Galeki Keles Çelebi ve Hüseyin Halfaye iki de mazlum bir bal vardı ki, helecanla titrediklerini farkederek de- " ati sar it , yalnız makına dei see ÖL muhtac | ve itifat eseri idi, Tayyarzade padisah olduğunu gösteriyordu, Güllü Tayyarzadeye saplanan gözleri Eskici oğ- Tunun di'ber yüzünde çok durmadı. Mu zeman İsa Melek Celebinin bir melek kadar saf|sonra: bekıslarına hayran hayran daldı. Sultan Muradın bir İşareti üzerine, iki kayık birbirine yanaştı. Padişahın ikinci | asın Hüseyin gür | verdin... isareti üzerine de Deli 4 ie sordu bi 'a — Sen Matmazel Kaprakiye tecavüz #ebiy ala güldüler; demek burada eğle-Jetmiş oluyorsun! Helin yak, içim muhiti, şahısları, buraya) << “ ilemi rte hiç olmazsa Yunan san -), İhtiyar muharrir, ayakta kalabalığa hitab etti: — O da bana ayni suretle tecavüz et- mekte serbesttir, kendimi müdafaa et - Kahkahalar yükseldi. Menelas soframıza oturmuş, İçmekte devam ediyordu. Yorgi Dimitriyadis o - nun kadehini doldururken: — Sağ olunuz, üstad, dedi; nes'eli bir adamsınız! Menelas, hepimize hitab eden ve git - tikçe hafif tertib bir konferans çeşmisini siz pek e şi ve alan su sözlerle mukabele etti: i mükâfatlandırmak lâzım gel -| — Eğlenmek ve eğlendirmek... Güzel, Diyerei âherkli ve tatlı bir hayata erişebilmek #aleş yek sarılıp öptü, Sağdan seldenJihtirası,.. Benim ruhumun (kanadlarım — e seldi: mavi bir gökün genişliklerine doğru â — Mükşçtelas, lâkin bu ona değil, sana |çılmak fsteğile titreten bu arzudur. EMA > Olay! tanun Misir, Kırvan, Sicilya ve Genci ii ği İtalya seyahatlerinden dönüşünde Aka - demos ilmnastikhanesmdn, sonra da © - Dun yanı başında satın aldığı behçede verdiği dersleri hatırlarsınız... Çosukla- rın ve gençlerin çıp'ak idman yarıkları bu müessesede Eflâtun ideal bir huyatın felsefesini vöcude getirmişti. Eflâtun ne diyordu? Doğru yolda bü - yük gayeye ulaşmağı isteven kimsenin gençliğinde güzel vücudlere meyletme - si icab eder. O ilkin bir güzel vücudü se- vecek, sonra güzelliğin bütün vücudler - de bir ve ayni şey olduğunu öğrenecek - tir, Yorgi Dimitriyadis de bu gece şimdi . ve kadar görmediğim bir şekilde fazlaca sarhoş olmuştu. Çok ve çabuk mu içiyor- du? Kendisini alâkadar etmesine ihtimal | olmıyan bu felsefe bahsinde Menelâsın sözünü keserek: — Bu Eflâtunun hakkı var! Dedi, Muharrir, sözlerine devam edi - yordu: — Eflâtun, insan ogüzellik oidesinin arkasından gitmelidir, demişti; ben bu AVI Yuzan: Refik Ahmed Sevengit | gözleri Tavyarzadeye saplanmıştı. Tav -|radın karada ve denizde gece ve gündüz yarzade ile Musa Melek Çelebinin karsı-| do'aşıp biz kullarını gözeti» koruduğun« laşması, feleğin ci'velerinden idi. Güllü|dan gaflet ettim. Suç bizden Fatma birden gözlerini yumdu ve vak - padisehım.... İsem gem vemem. Akran ve emsalim a» İlemak ihtimali voktur. Tebdili kiyafet & der, biraz dünya yüzü görürsünüz» de « İdim. Padisshımız efendimiz Sultan Mu « af sizden Sultan Murad: — Tayvarzade, hoş söylersin. nimeti ni gördüğün adama kulluk borcunu eds | edersin... Merd yiğitsin... Biz yiğit se * veriz; yiğit merd olursa daha çok seve riz. Gümrükçü Hüseyin efendi ku'umu sana beğsladım. dedi ve Tavyarzadeve €- Dini uzattı, Osmanlı sarayında, padişahın elin: öp- şerefi, sadrazam, sevhislâm, Musa etmişti. Eşsiz, fevkalâde bır itimad kayığına doğru uzanarak Muradın elini tuttu, hürmetle öpüp başına götürdü — Ulu padişahım.. dedi. Şu anda öl» da elini öptürmekle, bana dünyalar (Arkası var) la işim yoktur; oraya kadar ilerlemeği kendim için fazla bulurum... Yarı yol benim neme yetmez!.. Maneviyete kadar yükselmeden maddiyette kalmak bana kâfi derecede heyecan veriyor ... İhtiyar muharririn güzel s2fsatası he. pimizi kahkahalerla güldürdü. — Aşkı sizinle ayni şekilde anlıyan Bektaşi dervisinin bu hususa dair ço kneş'eli fıkraları vardır; dedim, fakat bunları kadınsız bir toplantıya bırakarak ben size kendi düşüncemi söy'iyeyim. Be- nım sevdiğim Paulhoin'in şu güzel söz » lerine dikkat etmenizi rica ederim: İnsan, yoldan ayrılmadım. Onun tavsiyesine u. cinsi istekle iktifa etmedi, aşkı ve askın yarak güzel bedenlere Xatşı duyulan ilk bütün ineeliklerini yarattı; yalnız kar - aşktan hareket ederek güze'liğin kendi-'rını ddyurmakla hoşnud olmadı, aşcılığı sini görmeğe çalıştım. Güzellik uğruna'a- icağ etti ve onu sonsuz surette nevilen » dım adım birden ikiye, oradan obütüne, dirdi. Elbette siz de bilirsiniz ki cinsi is » bedenden faaliyete ve bilgiye geçmek İs-| teği yerine getirmek aşkın isteklerini ya- tedim. itaştırmektar ve gelisi güzel karın doyur. Liza Dimitriyadu, muga'atanin büyük-|mak, Tâtif davetliler arasında yer almak Tüğüne dayanamamıştı: tan kolaydır! Biz kolay olanı değil, güzel — Ah, Eflâtun, dedi, başını kaldır da ve İzak olanı in bri 2 ü ö - manımızda aşkın ne! san'si ei düşüncelerin ne;kılklara. DÜLÜNÜ İ.A er anneye başladığımı kiz bile Menelâs: miyor,.. Ja sit bel — Müsaade ediniz madam dedi, Eflâ -| | Matmazel Rita, heyecanla elini uzatıp tunla ayrıldığımız noktavı şimdi söyliye-| elimi sıkarak: ceğim... Eflâtun doğru neticelerile gü - zeli görerek buraya kader getirilen kim - senin yolun sonunda birdenbire hariku. ide bir güzelliğin fırkına varacağını söy- — Bravo, aziz romancler, dedi; bu ince ve zeki görüşü birçok kaba ve aceleci er keklerin ksfasma sokabilmek için bilmem. ne vapmal ler, bütün bu zahmetler onun uğruna) oMenelös, hüzünle ayağa kalktı: İsarfedilmiştir, der; bu Allak olmaldır;! Ah, dostum. dedi; tn pek kısa Eflâtuna ve daba sonraki mistiklere he -|ve toplanılması , zevklerin hududsuz olduğunu bilmiyor gibi konu - yecan veren şey bu manevi varlığa ka -| İvuşmak hasreti idi; benim şimdilik Allah darkası var) şuyorsunuz.