18 ncı asırda Istanbula ge.31 döhamyalı Baron Wratis'nw'ın hatıraları; 66 Türkçeye çeviren: Sâreyya Dilmen Vatan hasreti Yukarıda da söylediğim şer, oaluşar o kaşilk | girkeler | ha -| dinde bulunduğumuzdan ve her «kumpan a, yas nm elinde artırılmış guyu da olduğundan şirkel hissedarlarından (1) biri - sıra ile -İjçln, büyücek bir su oluğundan başka bir yer ve bir hafta müddetle bağlı bulunduğu öiz-İyoktu, Hepimiz, istlanadı? bu oluğu kullanı. ketin aşçılığını yapardı. yor ve sonra su İle, mümkün olduğu kadar, Yani evvelâ ateşi yakar, suyu kaynatır,Ibu oluğun arıklığına çalışıyorduk. Zaman bir somun veya birkaç parça ekmeği bu KaY- zaman bu oluktan öyle İğrenç bir koku inti- mar suya doğrıyarak bir nevi çorba hazırlarIsar ediyordu ki nöbetçiler burunlarını tıka- ye işliyen ortaklarına sıcak alcak #unardi!. |mak mecburiyetinde kalıyorlar ve bize pek Kezalik örülen çorab ve eldivenleri ve Ar-lağır küfürler savaruyorlardı. Biz ise, artık, kadaşlarının gömleklerini -sn bulunduğulm, gibi iğrenç kokulara burunlarımız alışık takdirde. başlarını yıkardı. İşte her SİK6-| olduğundan, röbetçilerin burun tıkamaları- tin bir adamı bu veçhile bir hafta ötekilereİna ve bize söğüp saymalarına karşı kahka- hizmet eder ve hafta sonunda bu vazifeyi pazar atıyorduk. başka birine devrederdi. Ah hele bu korkune ve ifrene zindanda Yapılan çorba cidden nefis olurdul. Hele) saygıyı va aziz vatanımızı tahattur etmek ne zeytin yağı da temin edip bu çorbaya yağ ÖR! hazin oluyordu! Ah*. Eğer Cenabıbak, lütuf kattığımız zaman!. Ve işte © vakit yemeğİniye keremini bizlerden diriğ buyurmayıp da nefasetine doyum olmaz ve parmaklarımız| vatanımıza, öz milletimize -sağ ve salim - yalardık!, karuslurursa ne iyi birer insan olacaktık Vakit vakit kâfl derecede ekmeğimiz bU -İye iyi! o Vatanımızda, vetandatlarımız ve tunurdu; bazan da bütün gön, akşamlara dostlarımız arasında, günde & yalnız karm kadsr ekmek beklerdik, 'Testilerimizde su Ol-İdoyurmıya Kâfi ekmek karunabilem adi bir duğunu gördükleri vakit bir veya İki gün yeneber, adi hir »read olmiva bütin mevcu- taze $u gelirmedikleri de olurdu. Yani yaş&-| divetimizle, bütün samimivetimirle rar ols mu yolunda müşkülâtla karşılaşmamız veya vor ve bu merud hiirrivete o kalblerimizin teshilâta mazhsr olmamız tamamen onların bütün elemlerile mütehassir bulunuvorduk yani muhafızlarımızın insaf ve merhametine Mazide verir#'#imiz narlak ve muhtesem kalmiş bir keyfiyeti. İhavatı sövle bir göz önüne getirdikre o vakit! Tuzdan başka -basbetullah- verilen bİr ŞEY Cenabrhakkın bize ihsan etmis bulmmenöu yoktu. Çünkü Hisarda mevcud birçok mah- nimetlerin kadrini bilememis olmamıza Ksl-| zenlerde Fatih Sultan Mehmedin İstanbulü|ben aölivor, o vakitki nankörlüğümüze esef- muhasara ettiği zamandanberi külliyetli tuz)ler edivorduk!, İ depo edilmişti. İşte bu mebzul tuzdan ağamız bize bol bol gönderiyordu. lığa karşı sabır ve tahammül etmek yoluna girmiştik. Avni #amanda ana, babe, him, akraba ve dostlarımın ve yukarıda bildirdiğim şirketleri teşkil &t-| pwfeerni evvelce ne sare'le ürdüğümürü 'rah tikten sonra Lâtince ve Almanca bazi kikab-| etiğim corap, eldiven, para kesesi vo takke Jar tedarik etmenin yolunu da bulmuştuk. Bu| gihi esvavı, serbestisini calırma yolile temin kitsblar İncili şerif, şiir ve esatir kitabların-! ederek Galntada yerisemiş ve yerifleşmiz bu. dan ibaretti. İlanen. evvelce kendisie © tanistılımız sabık Nöbetgilerin değişmesinden aobah veya bir tutsağa, muhafızinrımızdan biri vasıta - akpam olduğunu anlyorduk. Binaenaleyh «ile. göndererek hunların paraya çevrilme - ber sabah müctemian (Sabah ilâhisi) oku- sini rica evlemiştik. yor, kadiri mutlak hazretlerine, kurtuluşu - Bundan baska yardıtımız gili mektubların muz için, huristiyan ordularınm ("Türklere da Venedik yol'le Prasa lgstnlmamnn va - karsı büyük eaferler kasanmalar: için dualar sıla olmasını da dilemiştir. Bu dost, Cilek - ediyorduk. Ondan sonra da işlerimizin başı- lerimizi sa&vkane yerine getirdi: gönderdi — na oturuyor ve akşama kadar çalışıyorduk. gimiz örmeleri satarak parularile bise cesid Pramgalarımızın gözden geçirilmesi bizr çesid yiyecekler alın şönderdi. Mektwbjarı 4 akşam olduğunu anlatırdı. O vakit, sabah- şe büyük bir dikkat ve itina ile Prama wevr- leyin olduğu gibi, hep birlikte aksam dua-jmanın yolunu bulmustu. Meselâ yalrız be - sına Kkalkardık, İbadellerimizi bitirdikten nim yazdığım Üç mektub o vakit Prag (Rurg- sonra gece olduğunu anlar, ya İstirahate çe-|&raf) 1 olup vaktile benim patronum bulun» kilir veyahüd kandilin ölgün ışıkları altın. |xwş ve Türkiyeye seyahatime yardır etmiş da şöylece bir mat kadar kitab okurduk. Bu| olan müteveffa Heç: Alam Von Hrcdete'in kitablar gerçekten çok işimize o yaramıştı.|eline salimen varınış olduğunu bilâhsre gör- Bunları birbirimize okuyarak o gönlümüzde, m Mk sele . Tuhumuzda toplsnan yels ve elem bulutları. yim lap Kurdi ira tublarda, bazılarımız. bu zate bizim mahpu - Ta ge uvakkat hir müddet İçin dağıtmış Otür-| yemini ve o günlerde Ormanlı. diyarında Türkler: bizim sabah ve akram, günde tt) Sekin brdlemifler ve biler İşi yardım defa, müctemlan ilâhi okuyarak ibadet et-| rica etmişlerdi. memize gülerler ve fakat bıma asla müma- neat etmezlerdi. Kendileri de ibadet saman- ların hiç kaçırmanlar, dirlerince Allaha| Bütün kurtuluş Ümldlerimizin kaybolmuş karşı olan wbudiyetlerini ifa ederlerdi, bulunmasına rağmen, kem esaret hayatının Biz zavallı tutssklar; başımıza gelen bu; acılıklarını —pek muvakkat ve kısa olsa bi- felâketi çekmekten başka çare olmadığını, |)e— unulmak, hafifletmek için. hem günün ebedi bir sulh ve sükündan, yani bu dünya.! birinde memleketime faydalı olablirim, bi dan göçüp gitmez;en başkaca bütün kurtu. | gilerimle daha İyi hizmette bulunurum dü » tuş ümldleğinin zall olduğunu kuvvetle zan-| #üneesile türkçe okuyup yazma ( öğeenmeğe metmekte olduğumuzdan artık her hususta başlamıştım. kendimizi Cenabihakkın ulviyetine havale Fahriye hanim da bu seler oğlunu tasdik «Son Posta» nın tefrikası: 47 etti: — Cahidin hakiki ver kızım, Semiha boran-| | Pls Gi mak İçin henün pek genş.. Haydi gidelim) fl çocuklar. Allaha ısmarladık oğlum; yarın s8- Da muvaffakiyetima müjdesini vereceğiz, Hayrelle vasime baktım. — Nasil? Siz bizimle beraber gelmiyor mu- sunuz? — Eserlerimin terasili esnasında tiyatroda bulunmaktan hoşlanmam. Siz güle güle gi- din; yarın sabah görürürüz. Hatrâ belki sizl bu gece de görürüm; yazılacak birçok yazı- Jarım var. Ne harikulâde akşamdı yarabbi «Bulatlar dağılınca...» ne fevkalâde eser! Ne kadar çok alkışlandı! Bana gelince, içimi dolduran yüksek heyecanı, vakit vakit gözlerime yaş getiren teessürü izah etmek için kelime bu- Jamiyordum. Herhalle o gece Cahid Oğuz beyi, kendisine vaskik ettiğ. küçük kızdan daha hayretle alkışlıyan olmadı. ! * (Arkas var) g EN k e 7 NAKLEVEN numla fsi fisi konuşmağa başladılar. Bu mükâleme esnasında tektük kelimeler bana kadar geliyordu: — Emsalsiz gözler... On beş bin lira... Genç ve vahşi... Çek iyi... Titiz olduğu kadar kibirli... Sen o işi bana bırak... Aldırma ca- nım, yola gelir... Pakat ben bu sözlere ehemmiyet vermi- yordum. Bütün dikkatim. perde açılmadan evre), salondaki zarif tuvaletli kadınlarda gibi De -İederek karanlığa, açlığa, kokuya ve murdar» | Zindanda tabii ihtiyaçları bertaraf etmek) | takmıştır. | SON POSTA Alman iaşe nazırının bir makalesi “Almanya çok uzun seneler dayanabi > Berlin 23 (A.A.) — İaşe nazırı Backe yazdığı bir makalede diyor ki: Almanyayı açlıkla mağiüb etmek ro- de İngilterenin teşebbüsüne Alman- yanın cevabı şu olmuştur. 1 — Bütün ekonomik kuvvetlerini se- ferber etmek, 2 — Yiyecek maddelerinin istihlâki - ni tanzim eylemek. Bunda, İngiliz siyasetçilerine göre cek'ir ki, bugünkü Almanya 1914 AJ - manyası değildir. 23 Eylülden itibaren mer'iyete girecek olan iaşe rejiminin e- sas şudur: Kanaalkâr ve fakat uzun gü- recek bir iaşe, Eğer İncilzler düşünürlerse anlarlar ki, bu#ünkü iaş sistemi ile » ki ekmek ve! un miktarı sulh zamanının vasati istih- lâk miktarına muad'ldir - Almanya çok uzun seneler di Top-ak mahsulleri ofisi ida-e me>elisi Ankara 23 (Hususi — Toprak mahsulleri ofisi idare meelisi relsliğine asndan Mah - mud Celâl, azalığa du esk! Kütahya meo'usu Mehmed Somer tayin edilmiştir. Buğday fiatları yeniden bir miktar daha düştü Buğday fistarındaki gevşeklik devam et- mekte olduğundan, kepek flatlarının dü - şüklüğü dolayısile ekmeğe zam yapılması hakkındaki talebler tamamen ortadan kalk- muştir. Evvelki günkü düsüklük! hi yeniden bütün puğdaylarda etnslerine gö- re 2-3 paralık bir tenezzül kaydedilmiştir. Mevrudat fazla olmadığı halde bu ger - şeklik mühim görülmektedir. İhraç işlerinin szalması Üzerine en ziyade bundan mütees- sir olan ve dahilde sarfndilmiyen kuşyemi flatiağında hafif bir artış olmuştur. Dün 4 kuruştan Fob Tekirdağı 25 ton köşyemi sa - sonra dün da- İbraç müsaadesi alınarık. Maltaya ebem- miyetli miktarda kartu bakla gönderilmiştir. Yeniden 3 kız san'at okulu açılacak Kiz san'at mekteblerinin, kıylarımın tam bir ev kadını olarax yetiştirmek hususunda çok Iyi faydalar temin ettiği görülmüş ol - duğundan Maarif Vekâletince yurdun muh- telif yerlerinde bu yıl da yeniden üç san'at! mektebi açılmasına karar verilmiş, bu hü » susta ieab eden hazırlıklara, başlanmıştır. Yeni açılacak kız san'at mekleblerinden biri Afyonkarahisarda olacak ve Ali Çetin- kaya kız sen'nt evstitinü ismin! alacaktır. Bundan başka Kayseride ve Sivasla da birer kız san'at enstitüsü açılacaktır Bütün enstitüler bu sene tedrisata başlı -| yacaklardır. Dil bayramı toplantıları Eminönü Halkevinden: DU bayramı ylcönümü © münasebetle 26/ Bylâ1/939 Sah gunü akşamı saat (21) de) Evimiz Cağaloftundakı salonunda bir top -| Jantı yapılacaktır. Gelmek arzu eden yurd »| daşlarımızın yer dar.ğı yüzünden hazırlanan davetiyeleri Ev Bürosundan alınaları rica ©- Yunur, * Şişli Hâlkevinden: Dİl bayramı münase - sile 28/9/939 Salı günü akşamı saat 21 de Halkevimizde bir tören yapılacaktır. Bu tö- rende 'Türk dili hakkında bir konferans ve - rilecek, muallim Konan Saner tarafından manzumeler okunacız ve Evimiz cazının iş- tirakile de bir çaylı dans tertib olunacaktır. «Son Postâ» nın tarihi tefrikası: 3 — İşim vardı biraz... — Senin anlıyacığın Sultan Muradla be- Taberdim. Boğaza gittik. Rumelihisarına.. Çocuk titrek bir sesle sordu: — Kimi boğdun bu gece All ağacığım... Cellâd durdu, çocuğun tülü kafasından tu- tap yüzünü kendislae çevirdi: — Sen çok merhametli çocuksun Rıza! Dedi, Cellâdın bu sözünde, bir çocuğun içini beğenmekten ziyade, cellâd oluşuna piş- manlık gibi bir mana gizlenmişti. Kara Ali çocuğun sualini cevabınız bırak- madı: — Biri Aydın paşası mi imiş ne... Biri bir sanda'ei — İki kişi mi? Cellâd gülümsedi. — Biri de bir yeniçeri... — Üç kişi ha, Kara Ali mevzuu derbat değiştirdi: — Uyumuşlardır şimdi... — Hiç biz gitmeden yengem uyur mu? — Sabahleyin de erkenden gene işim var yarın... — Biliyorum ağacığım! Neyi?! Benli Yusuf be,in idam edileceğini... Nereden biliyosun? — Bütün İstanbınun ağzında be ağaci- fım. Tebdil gezen Sultan Muradia o vurüş- muş. Sultan Murat yaralamış. Çocuk gülümsiyer:k Mâve etti: — Gülü Fatma yöründen, . — Daha eok yiğitlı başını yer o kız... — Ağacığım be... — Ne var Rıza? — Kemendi attığın zaman. hani övle kuvvetlice çekmesin de bayıltıncıya kadar çeksen olur mu? — Sonra? — Sonra ölü dive gömsünler © adamı. Kara Ali çocuğu biraz daha söyletmek için: Sonra? Diye tekrarladı. — Sonra... Gitainler. o adamı mezardan çıkarsınlar... Başka memlekete kaçsın ©... Adımı, kıynfetini değiştirsin. Ceid Kara Ali çöculun sözünü sert bir emirle kesti; — Bir daha ağundan böyle Jâf işitmiye- — Peki... Peki ağâcığım... Dedi. Mezarlığın duvarından bir çocuğun alla- dığını gören iki sezseri, büyük bir hayret içinde kalmıslardı; Yandım AM: — vay canina!. Oelikdbaşt da bizden ga- Hba!, Diye mırıldandı. Poyraz, daha o tecrübe- Miydi: — Dur bekslım.. dedi, bu iş senin bildiğin gibi değil, karı daleveresi var galiba içinde... — Pesinden gidelim herifin. — Benim bir tek canım var. o,da kıy- matlıdır... — Ben yalnız giderim... — Konak ne olaesk be?! — Yarn geceye katır... — Avaktadar oekliyor bizi... — Beklesinler... — Sen adam değilsin ula: Yandım Ali Poyreza ağir bir küfür savur- du. Fakat beriki, detikanlrin ne kadar tehli keli bir serseri olduğunu bildiği için bir şey) adeti Davetiyeler Evimiz bürosundan tevsi olun - maktadır. DAG ERPRAR Yayaya mA çok seven bir karli karşısında bulunuyorum | zannederim, Değil mı efendim? Hararetie cevab verdim: — Evet, bilhassa bu akşamki piyasi bütün tasavvarların Östünde.. Bundan dsba mu- vaffak olmuş bir eserin mevcudiyetini tah- min edemem. Ne büyük muvaffakiyet değil mi efendim? — Harikulâde! Cah'€ amma da talihil a- dammış! Bu piyesten mütilm miktarda para Kazanacak! Kim bilir temsil kaç defa tekrar Fahriye hanımla kızı da büyük bir heye- can ve teessür gösterimrler4! omma onların bislerine bir parça gurur ve kibir de karışı- yordu. Locada bizden başka daha fç kişi vardı: Gayet şik bir hanım, Nigâr hanımın nişan- ısı heykellraş Muhtar bey ve Fahriye hani- mun kardeşinin oğlu Nevzad bey... Uzun boy- lu, esmer bir genç olan bu Adamın çok yap- macık tavırları vardı. Söz söylerken, oturur- ken, hattâ bakarken bile kendisini tartıyor, yüzüne istediği manayı vermeğe gayret edi- yordu. İlk görüştüğümüz dakika bana çok garib bir wrarla baktıktan sonra Nigür ba- idi. Işıklar altında renk renk kumaşlar için- de bu kedırlar hülya Aleminden gelmiş fev- kalbeşer vicudlere benziyorlardı. Perde a- çıldıktan sonra İse artık gözlerim sahneden başka bir şey göremedi. Perde aralarında birçok kimseler gelip muharririn annesini tebrik ediyorlardı Bu merasim esnasında ben kenarda duruyor, söze karışmadan, biraz evvel işitiğim güzel mısralıyfan aklımda kalan parçaları tekrar- hyordum. Bir ara Nevrad bey yanıma gele- rek konuşmağa başiadı" — Yüzünüzün ifadesine bakılırsa, müşte- rek akrabamız olan Cahid beyin eserlerini edilecek! Büyük bir şairin bu kadar yüksek bir ese- rini para İle ve kâr noktasından ölçmeğe kalkışan bu duygusur adamın sözleri içimi sıkmıştı, Herkes dinlediği eseri edebi bakım- dan mütslea eder ve temiz bir heyecanın tesirile Ütrerken bu adam tüccar zihn'yetile alâkadar oluyor ve maddi menfaati dösü- nüyordu. RilAmtiyar şairi müdafaa etmek Ibtiyacını duydum: — Muvaffakiyetinin bu kısmının bilhassa kendisini aldkadar ettiğini zannetmiyorum. Cahid bey eserinde, ber şeyden evvel, edebi söylemedi. Bilâkis, gayet yumuşak, yalvardı: LARIN | EET bir kıymet arıyan ve ancak bu bakımdan muvaffakiyet İstiyen bir şairdir. Nevzad bey hayrelle karışık müstehzi na- zarlarla beni süzdü: — Demek siz dn bu meşhur şairin maddi menfaatlere pek ohrmmiyet vermemekte ol- duğu kanaatindesiniz. Bunu-kendisi söylü- yor amma ben pek İnanamıyorum. — Hata ediyorsunuz. — Niçin? İnsan paraya karşı müstağni olur mu? Bahusus paranın her şey olduğu bu devirde. — Paraya karşı müstağni olmak mevzun- bahs değildir. Cahit bey de, fikrimce, her- kes gibi, para kazanmak istiyor; fakat ben öyle zannediyorum &: eserlerini maddi bir kazanç temini maks.dile deği, edebi bir şey yaratmak zevki için hazırlıyor. Esasen onun hayatını kazanmak için çalışmağı muhtaç! olmadığını, şahsi servetiis rahatça yaşama- sının kabil olduğunu san'yorum. — Size zenginliğinden ve paraya ihtiyacı olmadığından bahsetti mi? — Hayır; gerek bunları, gerekse onun €- , Cellâdın kapatması — Vazgeç be kardeşim... Herifin bir kari dalaveresi var işte. bize ne ondan. biz işle mize gidelim... — LAfın kısası Poyraz: Ya benim ile gö- Hrsin... Ya konağa gidersiniz. işinizi görüre #ünüz. ben hakkımda vazgeçtim. ya da bu gece geri dönersin, yarın akşam buluşuruz... Yandım Al Poyrazın cevabını bekleme den, duvar dibinde bir kertenkele kadar sö- rafli ve sessiz sürünmeğe başladı. Kayıdaı görünmesine rağmen, meseleyi Yandım Al kadar merak etmiş olan Poyraz &n ondan ayrılamadı. İki ser evvelâ cellâdın. yak | mindaki çocuğu merak ediyorlardı. Gecenin aydınlığına rağmen, uzaktan iyice söçemi- yorlardı. Konuştuklarını da isitiyorlar, fakat | anlıyamıyorlardı. Bir aralr Poyraz: — Bitim çouklardan biri mi acaba? Dedi. Yandım Alinin de korktuğu bu İdi. İstan« bulun bu en azılı serserilerinin ulaklığıni, gözeülüğünü bu evri: barkaız, kimsesiz ço cuklar görürlerdi. En âzih katilin, en meşe İhur hırsızın, en azdan beş on Çocuğu olure du. Bu çocuklar hırsız ve kati! fideleri idi, «Çekirdekten yetişmez diye onlara denilirdi, Befalet, açık, hasialıklar, her yil onları sü» rü sörü mahveder, açlık ve sefalet her yö sürü sürü çocuğu sokaklara düşürürdü, Paye raz ile Yandım All cellâdın yanındaki çocü- İ ğun kim olduğunu öğrenmeden, rahat uyku uyuvamazlardı. Bu iki serseri, İstanbulun Korkunç bir hırsir'ar ve katiller çetesine mensub idi. Bu çetmin bir başı, Fakat, en azılılarmdan olep da iki yıl ka « dar evvel Cellâd Kara AlI tarafından boğul - duktan sonra ceset Sarayhurmundan deni « »« atılan Kartulrana ! oğlu İsminde bir haye duda nisbetle Kartaleannı eetesi diye anilir yordu. İstanbulun en umulmıyan yerlerinde yatakları, sığınakları, adamları o vardı, Ele verildiler mi, pusuya dilşürülmeleri kolaydı. Cellârlın yanındaki göctk kendi efideslerin. den ise, Yandım. All leln arkalarından usul- en sokulan çocuğun iti küreği ortasına bir hançer yerleştirmek ve sonra o Kara Alinin önünden kasıp kur'ulmak Burada hatıra suda önee Kara Alinin iki mak!, Diğer bütün İstanbul baldıri çıplaklar rı gibi, Yandım Ali de Kara Aliye hancer ve kılıç irlemediğine İnananlardandı Delikanli bir aralık çocuğu birisine benzetir gibi oldur — Poyraz be.. bu kon't AAA be... Povraz, cellâd ila Rıza çocuğun bir aralık durmalarından 1 ederek iyice baktır - Midii deği. dedi, Midimi esmerdir, bu sarı... — Sarı çocuk biz4> Rus Mehmed var... — Rus Mehmed iridir — Öyle ise bu bizden değil... — Ben dedim canım, bu bir kadın işi... Aralarında elli adımdan fnzla bir mesafs vardı. Cellâd ile yanındaki çocuk Bordoğans kıvrılan köşe başına durdular. Kars Ali g&- ne etrafına bakındı. İki serseri, bir duvarın ay ışıfında yere düş koyu gölresi içinde sinmişlerdi. Bir uğaş gövdesi de kendilerini kısmen giyliyordu. Kara All ile çocuk köşeyi döndüler. İhtiyat olarak birkaç saniye yerli rinden kımıldamiyan Iki serseri, köşe başın kadar hayret edilecck bir islim ile gürünetek koştular. Fakat bay'arını yavaş yavaş. kor » Ku ile uzatarak yolâ bakınca, kimseyi göre » mediler. Bulundukları köşe başından elli-alde miş adım ilerisine kader, yolun iki tarafınd kırktan fazla kapı vardı Cellâd O Kara AN bunlardan hangisine girmişti. (Arkası var) debi muvaffakiyet: maddi menfaatten Üse tün tutmakta oldufunu ben o söylemeden anladim. Bu sönlerimden sonra basımı arkava çevl- rerek yanımızdaki Ioeonda oturan bir hanıme Ja alâkadar oluvor gibi göründüm. Hakikate te bu adam içimi zikmesti Dudaklarındaki tebess'imli amtalez, gözlerinin bukiyı mana sızdı. Hele bir görüne taktığı com ona ta mamlle sahte ve zoraki bir tavır veriyordu ve arada bir, bu moneklü düşürmemek için yörünü burusturduğunn gördükçe gülme mek için kendimi zor tutuyordum. «Bülmtlar dağılınca. « mütiş bir alkış te fanı elinde bit#i, biz de kalabalığın hafiflee mesin! bekledikten zonra otomobile binereğ eve döndük. Saat on iki idi; Cahid bev MAJA odasında ealhervordu. Avak seslerin! duyunca yanımda za veldi. Nieir harem elindeki eşarpı salise yarax one urnttan müfdeledi: — Harikalâde vir muvaffakiyet. müthiş alkış tufanı, tebriklr. yasa Cahld Oğuz sas» leri... Gelmediğine pek yazık ettin. Cahid bevin görler, parladı, dudakları 8 vinçle açıldı: hi mi? Demek çok beğenildi; meme nun oldum. Fahriye hanım da kızının sözlerini tasdik etti: — Beğenildi de söz mü? Alkıştan salonu tavanı inecekti. Bütün dastların gelip beni tebrix ettiler. (Artem var)