26 Temmuz 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

26 Temmuz 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

12 Sayfa “Son Posta, nın Hikâyesi AŞK ŞURUBU | Muhitite duktor Konfiyuşin diye anı- Ten eczacı, müşterisine: — Hiçbir şeyiniz yok madam Tokvud dedi... Maşallah sıhhatiniz yerinde. Tombul kadın sevinçle gülümsedi. Fa- kat onun kızaran yüzünde ve yere indir- diği gözlerinde garib bir huzursuzluk ta 'ec#acmın keskin ve alaycı gözlerinden kaçmadı. Madem Lolvud, en iyi müşterilerim den biri idi. Düzgünler, tuvalet sabun- ları, lâvantaların çoğunu o satın alırdı. Kazandığı paraları oraya buraya, hayır| milesseselerine dağıtan, bu yüzden de ekseriya darlık çeken doktor Konfiyu- şin, işi derhal kavradı ve tombul mada- ma: İ — Derdiniz nedir madam?.. Söyleyi-| niz, dinliyorum.. dedi. Madam Lokvud ipek eteğinin kıvrım- larını bura burs kekeledi inim. Zavsllı ko-| ie bırakarak öldü. Bana ondan sayfiye, mobilyalar, ve bir de Kentte mükemmel bir mülk kaldi. 3 gözleri parlıyarak, fakat ciddiyetle kestirdi attı: — Şu halde sıhhatinizden bir şikâyet yok demelstir. Kadın içini çekerek tasdik etti: — Tabii yok.. fakat düşündüm ki.. ha- yır, bir yerde okumuştum.. ah.. nasıl an- latayım. namuslu asilzade bir kadın için bunları anlatimak öyle güç ki. İ Doktor Kanfiyuşin, kadının ne istedi- Bini. neden kendisine baş vurduğunu çoktan anlamıştı. Madam Soho Lokvud meydanda güzel köşklerden birinde otu- ruyondu. Grant isminde işten çekilmiş Bir tüccarla da sık sık görünüyordu. Ken- disinin hizmetçisi de bilgiç bir eda ile:| — Efendi.. efendi, demişti, yakında bir düğün var. Köşkün madamı ile tüc-| car evleniyormuş.. herif turnayı gözün- den vurdu.. amma kudına tektif etmek- ten çökiniyormuş.. haberini getirmişti. Madam Leokvud tekrar söze başladı: — Öf nasıl anlatayım. bir kadınn sabrını tüleeten bir şey bu. Ne demek İstediğimi anlarsınız değil mi doktor. — Cesaret edemiyecek ne var? Ne- | baharat kokuları, Çeviren : Siz #kerih ve anlayışlı bir İnsansınız.. İhtiyar eczacı, adetâ damdan düşer gibi sordu: — E.. düğün ne zaman bakalım?.. Çan sesleri yakın mr?.. Kadın kızardı. İtiraf etti: — Abdala döndüm. Elâlem alay etme- ğe başladı. lem ben (güzel kokulu bir mendil ile göz pmariarını silerek) Grantı da deli gibi seviyorum... Bozacı, elinde tuttuğu ve mis gibi ko- kan amiberi gayet bassas terazisinde tar- tanen sondu: — Size ması! ımım dokunabilir?.. Leş, gölgeli dükkânda derin bir sessiz- ik, engin bir huzur vardı. Raflardaki vanta, esans ve şe betlerin kokusuna rikulkde nefis bir ıtır asi vüci getiriyor, eczacı ia uzun cübbesi ve tekkesi ile m dekoru büsbütün asilleşti- riyondu. gölgelik yerlerinde de güzel kokulu mor çiçekler açmıştı. Eczacı, iyi kalbi bir kadın olarak tanıdığı, ve hayır işlerinde kendisine yandım eden tombul müşteri sine bir oyun oynamayı kurdu ve kadına göz kırparak gülümsedi. Madam Lokvud ise bu hüsnü kabulden cesaret alarak” mal, para ahnıp verile aşınmığ, adelâ cilâlannış olan tezgâha dayanarak fısıl dadı: — Bir aşk şurubu istiyorum. — Böyle bir ilâcı yapabileceğime €- min misiniz?. — Yüzde yüz eminim. Herkes söylü- yor. Hem ne zararı var?. Bir adam ki ne diduğunun farkmda değildir, onun göz- lerini açmak için az buçuk hileye baş vursak günah ma?. İhtiyar eczacı istifini bozmadan felse- fe yürüttü: — Hayret.. cidden hayret. Mister Grant syağma böyle bir kısmet gelmiş iken neden böyle tereddüd. mırın kırın eder anlamam. Bu işde yoksa yeğeni Ho- morianm parmağı olmasın?, Madam Lokvud gözleri hiddetten çak- | mak çakmak parlıyarak heyecanla cevab verdi: O Allahım bir gazabıdır; Mister den korkuyorsunuz; hemen söyleyiniz. — Söyleyiniz demek kolay. fakat benim şu dakikada hissettiğim korku- asıl yeneceğimi tahmin etmek pek ba? bu kadar korkutuyor mıyım? — Her zaman hayır.. fakat bu gece evet. çünkü her şeyi siz düzeltebilir - siniz. — Ne söylüyorsunuz?. Ne söylemek istiyorsanız açıkça söylesenize. — Aman Emi hanımcığım; beni konuşturmak için öyle tartaklamayı - nız. Büsbütün şaşırıyorum. — Tartaklamak m:?. O da nesi? Ben sizi tartaklamıyorum. Bilâkis söyliye * çek bir sözünüz olduğunu görünce si- ze: «Neniz var?. Ne istiyorsunuz?» di- ye nezaketle sorarak sizi konuşmıya teşvik ediyorum. — Tahakkuku sizin elinizde olan bir şey istiyorum. — Yalnız benim elimde ise oldu de- mektir. Hiç üzülmeyiniz söz veriyo » rum. — Yalnız sizin elinizde olan bir şey değil şüph: « fakat siz isteseniz. be- nim istediğim şey tahakkuk ediverir. Yani onun tahakkuk etmesine âmil 0- fabilirsiniz. Sözün kısası istikbalimi sizin elinize bırakıyorum. Siz benimle birlikte olursanız arzumun daha kolay. lıkla tahakkuk edeceğinden eminim. sizin bana yardım etmeniz şartile ... Mesele çok mühimdir... olan istikbal ve saadetimdir. Emine için, için gülerek: « Vay canına. diye düşündü. Kadri- ye ile evlenmek istiyor galiba-. Ben - den de meseleyi Kadriyeye açmamı ri- ca edecek herhalde..> i Rengi gitgide kızarmış olan Osman Tezcan: — Emine hanım dedi. Konuşmak için |ne nasıl hükzmediyorsunuz. bahçeye çıksak... Denize doğru yürü. iyi olmıyacak mı? a var; geliniz bahçe- Nisan ayında bulunuyorduk, bahçenin | SON POSTA İbrahim Hoyi | Grantan karısı olayım, ilk işim onu bir İ gece mektebine koymak olacaktır. Doltor Konfiyuşin: | — Ya!... diye marıldandı, sizi boşuna bekletmemek, sizin biran evvel görül mesi için size öyle bir şurub hazırlıyaca- dim ki. Kadın neş'esinden bir hale geldi. Eczacı gene o ciddi tavrile devam etti; — Fakat ilâçlar pek pahalıdır. Hazır- laniması da epeyce sürer. Lâfın kısam, |sarubu size ancak hafta sonu verebili rim. Madam Lokwwd neredeyse sevincinden uçacakiin: — Öyle ise ben de önu Cumartesi kabina sığamıyacak İşamın Ve cezacı ile birlikte arabasına doğru giderken © da fısıldadı: İ — Sonra güzel bir Madeira şarabında İda tadı bel? Madam cenabları arabasi ca, eczacı dükkânına döndü ve hizmetç sine seslenerek, bir parça kelle şekeri gelimti. Bunu havanda iyler dövdü. Elde etiği toz şekerini kapağında arabca ya- zdJar bulunan tahta bir kutuya doldurdu. Güzele paket yantıktan sonra. bir köşes ye sakladı. Sonra şapkasını ve bastonu Du aldı. Bahar güneşnin sararttığı tozlu İyollardan geçerek, mahallesinde geçim- sizliği #le şöhret bulmuş olan yeğeni Ho- noria ile birlikte oturan Grantın evine | gitti. Mister Grantın ikram ettiği | garabarı içerken, eczacı: | — Yeğeninize bakacak. Onu çekip çe- vwireoek iyi bir kadın lâzım size,. dedi. Mister Grant ümidsizce cevab verdi: — Bü kızın kahrını kim çeker, dos- tum. Yarın madam Lokvuda gidip, ev- İlenmemizi söyliyeceğim. Halbuki o bir türlü Honoriayı çekemiyor. Ben de ölen kardeşimin biricik bergüzarından ayrı lamayorum, | — Kızı, ben kendime evlâd edinirim, Misber Grant, bizim kâhya kadına da b yoldaşı olur. Kardeşinizin kızını mü- kemmel surette yetiştireceğime emin © lehilirsiniz, Mister Grant sevincinden Malaga ağlıyarak nx BASTA, &w TEFRİKAS 96 Temmuz 26 Tarihi tetkikler (Baştaralı 9 uncu sayfada) 15 Muharrem. Pazartesi; İN Fener bahçesine gitmeği niyet etmiş- Jerdi. Padişahın seytası için lâzım olen sepetleri binişçi kulları sabahleyin €r- kenden Fenerbahçeye (o götürmüşlerdi. Fakat, padişah hareket etmeden deniz fazla dalgalandı. Müthiş bir yağmur ve fırtına başladı. Vazgeçtiler. Fenere gi- devlerin dönmesi için emir verildi Öğ- eden sonra hava açlı. Deniz yatıştı. Pa- dişah yalı köşküne geldi, ikindi namazını orada kaldı. Sonra harem dairesine çekil-| dier, : 16 Muharrem. Sali: Divan müzakeratım dinledier. Sonra hazinel hasanda saltanat mehrü ile mü- hürlü iç hazinelerini teşrif ettiler. Müru- yu Zaman ile kullanılmağa yaramaz bazı Idı. Bu hudavat ile uğraştılar. | rinin zafer ya- digiri olan mücevherli kıkcını alıp ha reme götürdüler, 17 Muharrem Çarşamba: Yalı kaswna geldi. Evvelce has ahır hazinesinden çıkarılan ve tecdld ve ta- mir olunan gümüş paftalı yancıklar bit- miş olduğundan mirahor evvel götürüp gördüler, İkindiden sonra bir palamut balığı kendisini padişahın gözü önünde karaya attı. Din ve devlet düşmanının kendi yyağile padişaha tutulacağı niyeti ile yöruldu. 18 Muharrem Perşembe: Hassa hekimbaşısı Mustafa efendi kul- larının Eyübdeki bağına gittiler. Yolda valide yalama geldiklerinden uğrayıp öğle namazım kıldılar. Hekimbaşı, bağ- da çeşid çeşid meyvalar ikram etti, mü- tevenni meşrubat sunuldu. Padişaha kundaklı bir namlı tüfek hediye ettiler, Tütfen kabul olundu. Bağda nedimlerile İ eğlendiler. Elindeki örme büyük yalancı bir yılanı birdenbire dilsiz Hasan kulle- starak korkuttular, bir y ii en sonra hekim başı kullarının hazır er. Hekimbaşıya samur kürk giydirip iltifat ettiler, adamlarından Ruhi kulla- rının arzettikleri «Kiraziyes kasidesine öaize verdiler. Oradan Rami çiftliğinde yaptırdıklam kasra gittiler, Bir miktar oturup İahve içtiler. Sonra karadan Def- terdar iskelesine geldiler. Oradan filika- ile saraya döndüler. EGE TİYATROSU Nurettin - Gençdur ve arkadaşlari Ba Narkıkapı Zel Bebeesinde Son Emir - Yere Yat Mornd Şamil varyetesi sordu: — Peki doktor, buna mukabil benden istediğiniz nedir?. — Gayet basit dostum. Madam Lok- vasi sizi yemeğe davet ettiği akşam 0- nunla evlenmeği teklif edeceksiniz. Hay- di, haydi dostum.. canlan.. cesur ol, âlem sizinle alay ediyor. Eczacının tahmin ettiği, bütün bu ko- nuşmaları kapı arkasından dinliyen Ho- norla onu görür görmez, üzerine hücum etti, tekmelemeye kalkıştı. Fakat doktor Konfiyeşin kızın elinden sunsıkı tutarak: — Ne güzel, ne cici şeysin sen?.. Hay- di gel bize gidelim. Herhalde seni de gü- eleştirecek bir flâç bulurum. Bak o z4- man ne fettarılaşınsın.. dedi. ye çıkalım. Yüzünüzden enlıyorum bahçede benimle gezmek ho şunuza (o gitmiyor. belki de bizi gören ler dedikodu yapar. lar diye korkuyor. sunuz... — Oh İstanbul sosyetelerinde şim « di bahçelerin © kuytu O yerlerinde beylerle dolaşmıyan genç kızlar aleyhim dene budala, ne seksapelsiz © şey. » kimse suratına bak- mayor diye dediko « —Demek sizce be- him yaşımda bir er- kekle genç bir kız evlenebilir? — Elbet te. Emine düşünü - yordu: «Şimdi açı- Tocak, bana Kadri. ” “a kendisile ev - lenmek isteyip is - temediğini soracak.» — Bana #öyledi- ğiniz sözden dolayı gok bahtiyarım E- mine hanım. Çün. zel harikulâde ter - biyeli, ( ince, nazlı, şey söyliyeyim mi.. ben dünyanın ö - | şey gelmedi gibi beni de o erkeğin İnazik bir genç kız, hem de musikişi - bür ucuna kadar sizinle gitsem bile yanında görenlerin aklına bir şey gel- kimsenin bizim hakkımızda dedikodu | mez... Gelemez çünkü hürmet, ancak yapabileceğini aklıma getirmem. Bu ,|kendine hürmet edebilenlerin başka - nas da. Emine: «Kadriyeye musikişinas de - mesine bakılırsa musikiden de bir şey Naşit Özcan - Ertuğrul Sadi Tek birlikte bugece Şeüyol - Çınardibi «le bahçesinde SÜRPİK - HAÇİK ukuyuca Aysel Honoria şaşırdı, kaldı. Zira kendisil, şimdiye kader böyle konuşulduğu vak değildi. Onun için, döktor Konfiyuşiz ie birlikte eve gitti. Kâhya kadın da, kr sı güler yüzle karşıladı, onu ciğerim. ku- zum,. diye okşadı. Kurnaz eczacı, âşk şurubunu kıymetli müşterisine gönderdi. Madam Lokvud da bu şurubu, bir ukşam yemeğinde Mis- ter Grontın şarabının içine - gizlice - döktü. Bir hafta sonra da emeline nail olan sevdiği şdamla evlendi. Arkasın- dan da eczacıya külliyetli bir para İle öyle bir pusla gönderdi: «Siz asrımızın en büyük sihirbazısı- nez. Mes'udum, Honorlayı da evlâd edin- diğiniz için bu sasdetim bir kat daha ariımştır. demez... Osman Tezcan biraz ifrata ka- çıyor. Diyordu. Fakat gülmüyor, bedbaht âşıkı gülümsiyerek dinliyordu. — Söyleyiniz Emine hanım. bu ka - dar çok meziyetleri olen bir genç kız benimle evlenmeğe raz; olur mu? — Bunu ben nası! bilebilirim Osman bey. Bunu bilebilmek için evvelâ bu kadar meziyete sahib genç bir kız deri- sine girmeli; — Hayır bunu bilmek sizin için çok kolay bir şeydir. — Hiç de kolay değil, (o bilfikis çok güç bir şeydir. — Hayır güç değildir... Şimdi siz o- nun yerinde olsaydınız ve ben size: «Emine hanım sizi çok kuwwetle çok derin ve ateşli bir aşkla seviyorum ve zevcem olmanızı rica ediyorum» desey dim bana ne cevab verirdiniz?. — Karşınızda bir reverans yapar ve: «Osman Tezcan bey bu teklifiniz bana şeref veriyor, hakkımda bu kadar iyi iyi hisler beslediğiniz için size teşek - Jer ederim.» derdim. — Teklifimi kabul eder miydiniz? Emine, kendisinin mevzuubahs ol - duğunu hatırma getirmediği için bu iyi adamcağıza bir hakaret etmemiş olmak için bilâtereddüd: — Evet dedi kabul ederdim. Bu cevabı almaktan büyük bir saa- det duyan Osman Tezcan: — Emine hanım dedi. Ne kadar bah” Mevzuubahs | yurunuz çıkalım dişar. larına telkin edecekleri bir şeydir. tiyarım. Ne kadar bahtiyar ettiniz be- *İni.. Bana verdiğiniz saadeti bir tahmin — Demek beni bu kadar ihtiyar bu- | Kendilerinin dürüst sey yaptıklarma anlamıyor diye düşünüyor. Eğer söy Tuyorsunuz. | kani olanların ayni kanaati başkala - — Sizi mi? Allah.. Allah bu da ne-İrma aşılamalarından hürmet doğar. reden aklımza geldi. Siz ihtiyar değil Bir kadının bir genç kızın o biwiyeti siniz ki sizi ihtiyar bulayım. saygısile değer olmalıdır. Yoksa, yap- — O balde benimle dünyanın öbüritığı günahsız işlerin taksirle kaybedi- ucuna kadar seyahat ettiğiniz zaman |lecok bir haysiyetin esasen (haysiyet İkimsenin aklima bir şey gelmiyeceği - olduğunu kabul etmek abes olur. Ben herkesle ve hele herkesten daha ko - laylıkla kadınları, genç kızlan leke - Eyecek şu küçük Salih beyle dahi ge“ ce bahçede dolaşabilirim, — Sizinle ve daha bir çok kimse - lerle ben dfnyanın öbür ucuna ka » idar giderim ve gene benim akdıma bir Myeceği notaları ona vermesem sesini edebilseniz. abi gammaz. bir, enik MyEyMmeE2 Genç kızın ellerinin üstüne âdeta #- Ve gülmek arzusu duyuyordu. tfldı.. İkisini birden avuçları içine al - — Dünyanın en iyi kalbil, en müte -İd:. Onları büyük bir hürmet ve sev - vazi, en merhametli, en tath insanı. O İ|egi ile üstüste öpüyordu. Emine gülmemek için dişlerile du -| Emine şaşalamıştı. Bilerini, onun e- daklarını kanalacak kadar srkarken |lerinden kurtarmağa çabalıyarak: kendi kendine — Fakat Osman bey dedi. Bir şey an «Tevekkeli mi âşık gözü perdeli olur |lamıyorum. Mevzuubahs olan genç kı? derler. Bizim Kadriyede bu kadar me- |ben değildim değil mi? diyet bulunduğunu halam bile iddia e- (Arkası var) TALAN AL EN

Bu sayıdan diğer sayfalar: