Halka doğru ve Millete doğru Yazan: Muhittin Birgen smanlı nesillerinden gelme, ye- ni zaman (o münevverletinin halkla anlaşma bakımından ne kadar yanlış yollardan gittiklerini izah maksa. dile, dün, misal olarak dil bahsini ele al mıştım. Makalenin sonlarında mühim bir noktaya temaz ediyor ve türkçenin yalnız Türkiyenin hududları içinde söy. ve yazılan bir dil olmadığını kay. Yenen iyordum. Evet, türkçe denilen dil, de Resimli Makale: Türkiyenin haricinde yaşıyan ve ii ye nüfusundan hiç olmazsa iki defa daha fazla bir nüfus kütlesinin de dilidir. Bi. naenaleyh, bizim İstanbul münevvezleri- nin, türkçeyi, kendi fantezilerine göre mütemadiyen değiştirmeğe ve bozmaya bu itibar ile de hakları yoktur. Bu, hattâ milli kültür bakımından . en hafif bir tabir ile - büyük bir günab teşkil eder. Bu meseleyi biraz teşrik etmek isterim. * Aya Gökalp, bizi Osmanlı dilinden kurtarıp Türk milletine milli bir dil yap. maya davet ettiği zaman «edebi ve imi Türk dili İstanbul türkçesidir: tarzında bir kaide koymuştu. Bu ki esas itiba. rile çok doğru (di. Türk milletinin, Türk kafasını, milli bir ruh içinde ve ilim ve edebiyat sahalarında hür ve müstakil o. larak işlettiği yegâne merkez İstanbul. du. Şu halde, İstanbullu türkçeyi nasıl söyler vo yazarsa, yâvaş yavaş. bülün Türk milleti ve milli Türk kütleleri bu türkçeyi kullanmalıdır. Ziya Gökalp bu köldeyi koymakla türkçeyi regionalizmin tesirlerinden kur. tarmış olacaktı. Fakat, bu kaidenin bir eksiği vardı ki bunu ne o zaman, nede ondan sonra hiç dikkat edilmemiştir: İs. tanbul Türkü, "milli türkçeyi işlerken ©. nu medeni, asri bir millet dili yaparken, ayni zamanda Türx kütlelerinin söyle. mekte ve yazmakta oldukları halk dilin. den de uzaklaştırmamakla mükelleftir. Bu kadar asırlık bir kültür hayatına sa. hib olan milli bir kütlenin hiç kelimesi olmasin, hiç edebiyatı olmasın, buna İmkân yoktur; şu halde, İstanbul mü. di nevveri, kendi dilini bir dil haline getirirken dilini gözönünde tulacaki kısmen Anadoluda, kısmen de Anadolu bududlarmın haricinde yaşar. Fakat, halk edebiyatı her tarafta birdir: Halk Şiirleri, halk hikâyeler her tarafta ayni şeylerdir. Bu bakımdan en şorkta bir Kafkas köyile en görbda bir Aydın köyü arasında dil bakımından o kadar çok 82 fark vardır ki buna var demek dahi cais olamaz. Türk mi halk edebiyatı bakımından, asırlar ârasında kendiliğin. den teşekkül etmiş bir dil vahdeti zaten mevcuddur, Bizim memlekette, Osmanlı kafasile hâlâ «Acem» diye yadettiğimiz Azeri Türkü, Anadoluda olsun, İranda olsun, Kafkasta olsun ayni Türk Ay: ni şarkıları terennüm eden, ayni hikâ. yeleri okuyan ve yalnız mahalli ve pek cüz'i bazi farklarla, ayni dili süyliyen bir kütle, Biz münevverler, dilimizi bun. larm söyledikleri dü içinde, bunların ke. melerile işlemeğe mecburuz. Bunun ak. sine hareket, halkçılık ve demokrasi ba. kımından da, milli Türk kültürü bakı. mından da büyük bir ah olur. İstanbul türkçesi, evet, Fakat, Osman. ların yaptıkları gibi, bu'dü mücerred. de duran, halkla alâkası olmıyan bir İs. tanbul #ürkçesi âeğil, halkın dili ile elele yürüyen ve hakla beraber işelnen | bir türkçe. Halbuki, bizim son dil hareketi. miz bunun tersine oldu: Böyle bir türkçe yerine baştan aşağı le yeni bir dil yapı dil ki ne biz anlıyı anlar, ne de Azeri kündür! Eski osm Osmanhlar anlari yalnız, ayni nesillerden günkü münevverler tarafından anlaşıla. bilir bir hale getirdik. Hattâ, onlar bile bu dille bugün anlaşamıyorlar: söylediğini çocuk, çocuğun söylediğ na anlamaz oldu! Halbuki, bizim milit dil dediğimiz dili, sade biz İstanbullular veya «Ncolstanbullu, lar olan Ankara. lılar değil, bütün Anadolu Türkleri - ya. ni balk . ve bütün «Anadolu . Azerh kültürüne mensub bütün Türkler anh. yacaklardır. Şu halde, bugünkü dil hareketini yapan uydurma kelimeler. ya kalktık, Öyle bir 2, ne Anadolu halkı rin anlaması müm. nhıca ni türkçeyi de niş ola bu. «Sır» öyle bir kuştur İsi, tek kalb ile iki dudağın srasında yaşar, malikânesinin hududu orasıdır, onu ne kadar ve samimi olursa olsun bir arkadaşınıza emanet ettiğiniz da. kikada yeni yermde duramaz, kafesi çelikten de olsa uçup gider, dudaktan dudağı konar. Daktilolar için boyun | Dinlendirme makinesi AR Sabahtan skşama kadar daktilosunun başmda oturmaktan ve boynunu eğerek yazmaktan yorulan daktilo bayanları, bu gibi yorgunluktan vikaye için resimde | gördüğünüz gibi «boyun dinlendirme» &. İletleri vücude getirilmiştir. İmünevverlerin — düştükleri | yanlışlığın İ derecesini anlıyabiliriz: Demokrasi tara. ifından bakınız, münevverle halk kütlesi arasindaki dil bağları gittikçe çözülüyor ve orlaya yeniden bir Neoosmanlı dili çıkıyor. Ayni zamanda milli bakımdan, bütün bağlar - sanki başkaları tarafın. dan yapılanlar kâfi gelmiyormuş gibi - bir de bizim tarafımızdan gevgetiliyor ve hettâ koparılıyor! * Maksadım, bir dil ve kültür meselesi üzerinde durmak değildir. Bugünkü mi. nevver Türk zümresile halk arasındaki bağların göktikçe kuvvetlenecek (yerde gittikçe gevşemekte olduğunu dil saha. sındaki bir hareketle izah etmek istedim. Mücerred mantıkla, bu'dü mücerredde düşünen ve bundan dolayı balk ve Türk. lük realilelerini bir tarafa bırakıp ken. di içinde kendi kendişile gelin ve güvey oynamakta ısrar eden bir nesli, hiç de. ğilse bu 1 içinde heniz mühim bir rol oynamakta bulunan bir zümreyi uyan. dırmak gâyesini güdüyorum. Halka doğru ve millete doğru... Dil ile, iktısad ie, maliye ile, hukuk ile, siyaset De, hülâsa, bütün içtima! ve siyast mü. esseselerimizle mütemadiyen halka doğ. ru gideceğiz. Fakat, halka doğru gider. ken yalnız «halka doğru gidelimle diye şarkı söyleyip yürüyecek: değiliz Bu, doğru gitmek değil, onun oyununu oy- namak olur. Halka doğru gitmek için İSTER İstanbul kasablarının neyi isteyip, kat'iyetle kestirmek biraz güçtür. Bir aralı değildir, -- Bt üzerine nerk koymak doğru Gerçekten de öyle görünüyordu. Nark br fiat halinde idi, ya et bulamıyordu«, yahud da bulunca aarkın üzerinde bir #ata alıyorduk. Sonra parkın kaldırılması düşünüldü, şimdi de ayni ka. sabların: ,İSTER İNAN, neyi İNAN, erin ınızdı, muhafaza yiniz. Hergün bir fıkra Bana ezdirmiyor Bir çocuk ağlıya ağlıya annesinin bulunduğu odaya girmişti: — Anna anne. Annesi merak etti: .— Ne oldu çocuğum, nete ağlı. yorgun? — Anne, ağabeyim bahçedeki bü. tün karıncaları ayağile eziyor. Kadın yerinden kalktı: — İşte bu fena! — Fena ya anne, hepsini o eziyor, bana bir tanesini bile ezdirmiyor. Saatli şapkalar Londrada saatli şapkalar pek revaçta, plâjlarda. yüzme havuzlarında bu şap - kalardan türlü türlüsüne ve renklilerine rastlanmaktadır. hakikaten balkın içine gireceğiz. Milete doğru gitmenin de yolu budur, Bugüne kadar halkın içine girmediğimiz için hal. kı görmedik ve anlamadık; gene bunun gibi milletin içine girmiş olmadığımız i. çin de her bakımdan Anadolu Türkünün bir parçası olan insanlara sadece «Acem: deyip geçmekte ısrar ediyoruz. Türk münevveri bu'dü :mücerrerido düşünmekten ne zaman Kendisini kurta. rır ve «halk» ile «millet, roal'tesi içi: atılmayı ne zaman öğrenirse Türklük te kat'i kurtuluşunu ancek o vakit idrak eder, Meh, İSTER isin Birgen istemediklerini Erzurumdan çıkıp demişlerdi sadece lâfzi, fibari tanbul Beleğiyesi e' dükkânımızı girinciye kadar geçirdiği tahavvülleri etmelidir, dediklerini işitiyoruz, Biraz munsf olalım. İlk id. dia gibi bu iddia da doğru görülmektedir. O derecede ki İs. Çok ehemmiyet verdiğiniz bir sırrm muhitinize yayıldığı. nı mı işittiniz? Müteessir olabilirsiniz, fakat o sırrı tevdi et. tlğiniz arkadaşı muahazeye hakkınız yoktur, O sır kondi ma. edemadiniz, bir yabancıdan daha fara tina bekliyemezsiniz, duyulmasını İstemiyorsanız söyleme. | Plâjlarda kaybolacak Çocuklar için etiket İngilterede plâjlarda oynıyan çocuk - biyelerini kaybetmelerine karşı tedbirler düşünen Londra belediyesi, her çocuğun boynuna üstünde kendi ve ailesinin ismi, adresi bulunan bezden etiketler astırma. yı muvafık bulmuştur. “Nazır kafalı adam ,, öldü Birkaç gün evvel Paris nahiyelerinden birinde, bir adam fakrü zaruret içinde ölmüştür. Bu adam vaktile siyaset âlemi. İsin pek yakından tanıdığı bir sima idi İ Kendisine «nasır kafalı bir adam, lâka. bı takılmıştı. eBüyüklerin hayali olarâk hareket eden bu zat, birçok nazırlara, hatiblere, dinleyicilerini coşturan nutuk. İarım yazmıştı Senede binlerce İngiliz Hrası kazanmasına ve en meşhur siyasi ve içtimai muhitlerde görünmesine rağ men, İngiliz efkârı umumiyesi Robert Scott Taylor isimli bu zatı tanımıyordu. tasına kadar bilen Taylor başkaları için yazdığı konferans, siyasi, tarihi, edebi nutuk vesaireden senede 40 bin İngiliz li. rası kazanmakta idi, Taylor Umumi Har. be kadar bu vaziyetini idame ettirebilmiş, ondan sonra talihi yaver olamamşıtır. İNANMA! — Mesele narkın kaldırılmasında değildir, koyunun tâ İstanbul mezbahasına uğradıktan sonra tetkik * meselesi Üzerinde şimdiye kadar yapıl wuş olan bütün etüdleri toplamaya başlamıştır. İş bir defa bu safhaya girince bir hayli uzayacağından hiç şüphe etme. yiniz. Kasabların hakiki isteklerinm de bu olmadığına: ISTER INANMA! ların kaybolmalarına, anne veya Bl İngiliz ve Avrupa siyasetini en küçük nok| Haziran 23“ Sözün kısası Müteveffa Mösyo Barem erdivenlerden, sürüne sürüne çıkan bezgin bir ayak sesi du. yuldu. Biraz sonra, odanın kapı görünen orta yaşlı adam, hafif bir verip, mütereddid adımlarla içeriy. di; geldi; yanıma oturdu. Yüzünde, uykusuz geçmiş gece ayni sabit düşünce ile doğup ka uzun yaz günlerinin yorgunluğu ve bed. binliği vardı, — Merhabs! dedim. Soluk alir gibi cevab verdi: — Sağol — Ne ver, ne yok? Hasta gibi duru. yarsun. — Gibi değil. hastayım. — Geçmiş olsun! Nen var? — Barem. © — Bu da yeni bir hastalık mı? Sitem dolu bakışlarını yüzüme dikti: — Evet. dedi; hem de öyle bir lik ki, bilhassa yaşı kemale sonra tutulanları fena sarsıyor. Ve, birçok noktaları, eski dosti za binaen malâmum olan şu hikâyeyi arinttı: — «Babam öldüğü zaman on yedi ya. şında ve bisenin dördüncü sınıfında idim, Cenazeyi kaldırıp ta eve döndüğümüzde, annem, babamdan hiçbir şey kalmadığını ve ekmek paramızı temin etmenin bana düştüğünü kat'i bir lisanla söyledi. Biran lisan biliyordum; pek zekâsız da değil dim, ertesi günü mektebi bıraktım ve kendime bir iş aramağa koyuldum. O ta. rihte bir ecnebi banka beni ufak bir ma. "a mülâzim olarak hizmetine aldı, Ye. sene orada çalıştım. Takdir eöildim; İ muavini, sonra da şef oldum. Ban. kacılıkta epey mümarese edinmişlim. Mil bankalar teessüs edince bunlardan bir tanesinin müdiri umumisi beni ça. Hırttı. Hamiyetimi tahrik ederek kandır. dı ve ben de ayni maaşla orays girdim. Beni yetiştirmiş olan yabancılar, şımdan son derece müteessir oldular. Zam vâdettiler; bırakınak ist iler; ben dinlemedim, Malâmatımı, kabiliye. timi kendi yurduma, kendi milletime hasretmek arzusunda idim. Ve şü; ki bu milli bankada vaziyetin daha sağ. lam, istikbalin daha müemmen olacaktı, Nitekim buna güvenerek evlendim; ço. Jlük çocuk sabibi oldum ve evlâi ve aya. imi ilk gününden, mütevezı bir refaha alıştırdım: Ayda iki yüz yirmi liranın te. min edebileceği bir refah. Durdu, terini sildi ve devam etti: Şimdi, alnımın terile kurduğum bu bi. na sarsılıyor. Barem çıkarsa en başta Jben yanacağım. Lise tahsilim yok, birl kwdemim az, iki! Benim dereceme mua. dil vazifeler için tesbit olunan maaş mik. tarı bugün elime geçenin yarısı; üçl Kendi kazancımdan © şimdiye kadar terkettiğim tekaüdiyeler yanacak, dörtü (Bundan sonra terfi imkânları âzalıcak, İ beşi, İşte, kaç haftadır bu düşüncelerin kah. nı altında ben, benliğimi adeta kaybet. miş gibiyim, Evvelce bırakıp (çıktığım İ yabancı barikadsn haber gönderdiler: — İsterse gelsin. eski yerine alalım! Bunu şimdilik izzetinefsime yediremi. yorum. Lâkin eninde, sonunda galiba gi. deceğim..» Elinde, katlanmış bir (Ulus) gazetesi tutuyordu. — Bu ne? diye sordum. — Baremi icad eden herifin pesmi var da, çoluk çocuk bakıp bakıp lânet oku. yalım diye aldım, dedi. Şu surata bali, hele! Hiç meymenet var mı?, Bıyık, sa. kal dibden traş edilmiş.. tıkpı bizin ay. kklarımız ve ümidlerimiz gibi.. E. Ebeem Calu Ii SonPostanın TARİH MÜSABAKASI KUPONU | vard