Leh ordusu kuruldu, Alman SON POSTA nasıl ordusu ile boy ölçüşebilir mi? aneen YAZAN — Emekli General H. Emir Erkilet MUHARRİRİ : m ea İ “SON POSTA, NIN ASKERİ Maraşal Pilsüdeki Leh bahriyelilerini teftiş ederken Bundan on iki sene evvel, 1927 yılının) Lehliler, o memleketlerinin dördüncü yaz mevsiminde, Lehistan ordusile ku *İdefa taksime uğradığı Viyana kongresin- manda heyetini yakından görmek ve mus'den (1814-15 den) beri tam bir asır Ros lek hayatımın iki haftasmı bü eski dost! Slavlarile Prusya ve Avusturya Alman - kavmin silâh taşıyanları arasında, şah -İlarının hükümleri altında yaşadıktan son sım ve memleketim için, pek çok istifade! ra, Büyük Harbde bir taraftan Rusyanın Jerle geçirmek saadetine ermiştim. O zâman yeni Lehistan o vücud bulab ancak 9 yıl. biz de istiklâl mücadele ve harblerimizi bitirip Cümhuriyetimizi ku - rah daha'dört 3ene olmuştu. Biz ve Leh- Avusturyanın mağlüb olmalarile 10 İkin- citeşrin 1918 de yeniden istiklâllerine ka « vuşmuşlardı. Geçen sene yirminci yıldö- Pilsüdeki tarafından vücude getirilen bir Leh avcı kıt'ası olmuştu. Harbde, bu kü- gücük temel #zerime bir takım Leh lej * yonları teşkil edildi. Fakat bir gün tehli- keli olabilecekleri Alman ve Avusturya - lılar tarafından anlaşılan bu kuvvetler yıkılması ve diğer cihetten Almanya ile | lâğvedildikten başka Pilsüdski de Magde- bung kalesine nefyolundu. Fakat onun her zaman yardımcısı olan (o vakit miralay ve şimdi mareşal) Smig- Namlarına jübile yapılf' doktorlar “Son Posta, Y? hatıralarını anlatıyorlâ' Arab çöllerinde, Anadol karısını ve üç çocuğunu kaybeden Mler müşkül harbler ve felâketlerden sonra çok emek, didinme ve kan pahasına yeniden birer devlet kurmuş, çetin bir tanzim ve imar devresine girmiştik. nümü tes'id olunan bu tarih ayni za manda Leh ordusunun da teessüs günü - dür. Şimdiki Leh ordusunun menşei Büyük | teşkilâtı yapmağa devam etti; bu teşki - Harbden evvel Avusturya Galiçyasın, — Zahmet etmeyin... Sözü Ahmedin ağzında kaldı. Ser - semlemişti. Hiç o gnma kadar böyle sehhar bir gençliğin ve güzelliğin tesiri altında kalmamıştı. Kız ortadan kaybolmuş; kahve pişir- miye ve babasına haber vermiye git - mişti, Bununla beraber salonun içinde hâlâ onun varlığı hissediliyor, sesi dal- galanıyor, taze bir leylâğın ıtrını andı- ran kokusu duruyordu. Ahmed Ercan kendini oracığa, di - yanlardan birinin üstüne birak'verdi. Şaşkın şaşkin etrafına bakınıyor, öm - rTünde ilk defa olarak bir «yuvanm mânasını idrak ediyordu. Ömrünü ne boş, ne tatsız geçirmişti Kendi bekâr evi ile burasını zihnen mukayese edip, Hk defa, sefaletini, za- vallılığını duyuyordu. Bu temiz, bakımit ve güzel tanzim olunmuş eşyanın fzerinde nazarları - nın adetâ dinlendiğini farkediyor gibi idi. — Buyurun beyefendi kahvenizi! Ba- bâm da şimdi geliyor. Kız tepsiyi uzattı. Sakız gibi örtü - nün üzerine oturtulmuş zarif fincanı alırken, Ahmedin eli titriyordu. — Teşekkür ederim.. diyebildi. Bu esnada, cins bir kurd köpeği ka- pıdan içeriye atıldı. Kız ona seslendi: — Bob! Buraya geli. Yat! Ve misafire dönüp: — Korkmayın, efendim! dedi. Tsır - maz.. bir şey yapmaz, salacağı insanla- rı tanır. çok dirayet'idir. i Hayvan, altın bakışı gözlerini ha- mımma muhabbetle tevcih ederek, gös- terilen yere gitti, yattı. Başını ön ayak- Yarının üstüne dayayıp, öylece hare- ketsiz kaldı. Ahmed Ercan bir yandan kahvesini yutum yutum içiyor, bir yan- dan da bu köpeğin psikolojosini tahlil ediyordu. Şüphesiz ki, hayvan da, bu taravetin ve bu güzelliğin sihri altında Yeni KARLI DAĞA GÜNEŞ Yazan: ev sahibi, kolunda toparlak bir sepet, bir elinde de bir bahçe makası ile i - çeriye girdi. — Safa geldiniz .. affedersiniz, sizi beklettim. - Fakat, | tab'an titizimdir. Size ikram edece - ğim meyvaları ve salatalıkları o bizzat seçmek (o istedim. dedi. Ahmed Ercan mü safaha maksadile e- lini uzatmıştı. Ra - miz bey kendi elle - rini geriye çek - — Kusura bek - mayın.. toprakla oynadım da, size onun İçin el vermiyo-İrum? rum. Yüzünde bir asalet, tavırlarında bir kibarlık vardı. Ezici askerlik hayatınd ve yaşına rağmen gövdesi dik duruyor- du. Vücudünün İnceliğinden ve çevik- | kanayım.. olur mu? Tiğinden hiç bir şey kaybetmemiş, yir- mi yaşındaki bir delikanlıyı imrendi - recek bir endam tenasübü arzediyor-| Ercan, bu sefer de babahk zevkinden du. Güneşten yanmış yüzünde, sağ kaşı- nın hizdsından dudağınm kenarına doğru inen bir yara izi bu simaya baş- ka bir asalet, bir azamet vermekte idi. Sepetle makası kızma uzattı. — Al, evlâdım! dedi. Bunları içeriye götür. Bak, sofra hazır mı? E mi, yan» iy - Rydz Lehistan Rus, Avusturya ve Alman muntakalarında gizli Leh “askeri (Devamı 10 uncu sayfada) Edebi Romanımız: de güzel şeydi! Buraya, bu eve geldiğine, bu haki - katleri keşfeftiğine nadim oluyordu. — Ramiz beylere gidersem O rahatım, huzurum kaçar... Demekle ne kadar haklı düşünmüştü. Sanki bilmiş gibi söylemişti bunu. İçeriden, burnu - na leziz, nefis, işti - ha açıcı bir yemek kokusu geldi. He- men arkasından, o şen ses çınladı: — Baba! Babacı -| hava kendisini fethetmiş, Eım!. Neredesiniz ?| kavramıştı. “ Yemek hazır, sizil Ramiz bey: YE Saü ii bekliyor. — Aman, efendim! dedi: Kİ) Bu «Babacığım!» sayhası, Ahmed Er- Sesinde her an taşmak istiyen derin | canm yüreğini bir ok gibi deşti. O, böy- ve sonsuz bir baba sevgisinin halâvetille hitablardan ilânihaye mahrum ol - seziliyordu. Tekrar Ahmede döndü: O |mıya mfhkümdu. Halbuki: «Yaşadım! / u steplerinde dolaşarak Refet Demirgök'ün hatıraları Jübilesi yapılan 17 hekimden biri o- lan Hasan Refet Demirkök: — Size, kısaca hal tercümemi anla - tayım, dedi. 1274 de İstanbulda doğ- dum, 1305 de yüzbaşı olarak tıbbiye - den çıktım. Diploma Onumaram 1242 dir. Babamın #dı Şakirdir ve arkadaş- larım beni, Refet Şakir diye tanırlar. Doktor olduktan sonra Haydar askeri hastanesine asistan tayin edi! - dim. Ordda tatbikat görmekte iken B dad ve havalisinde (Okolera çıktı. O doktor arkadaşım ile birlikte oraya gön derildim. Hastalık Ane kazasına da sirayet e - dince, diğer bir arkadaşımla birlikte adi geçen kasabaya hareket elmekli - Bim, ordu sertebabetinden — telgrafla eemrolundu. Bir müddet sonra hastalığın önü a - lmdı. Ben de İstanbula döndüm, Mal - tepe hastanesinde vazife görmeğe baş- ladım. 1308 de kur'a muayenesi için Anka- ra ahzıasker şubesine (tayin edildim. Ankarada bir sene kaldım. 1309 da ef- Tadı cedide ile birlikte Hudeydeye git- tim. 1310 da sağ kolağalığınal terfi ve! 6 ncı ordunun 48 inci alay birinci ta - buru hekimi oldum. Beş sene Kerkük- te oturdum ve ayrıca belediye hekim- Miği vazifesini de yaptım. Bilâhare, taburumu Revandize ver - diler. Orada da dört sene kaldım. Re - vendizde, hayatım: tehlikeye sokan bir hâdise oldu. Kumandanın emrile tek - rar Kerküke gönderildim; oradan da| Musula.. Bir müddet sonra mezunen İstanbu- la geldim. İznim bitince Samsun ka - Jesine tayin olundum. Kaledeki teşki - lât lâğvedilince Malatyaya yollahdım. Malatyada üç sene kaldım. O sırada Asirde, fırka merkezi olan Ebha şehrinin muhasarasını refe memur kolorduya iltihak ederek Eb - haya gittim. YURDU Ercümend Ekrem Talu Doktor Rejet Demirgöf İki sene sonra (o binbaşılıği “yf İstanbula döndüm ve nişan hekimliğini yaptım. Artık, mütemadi seyehalerdğ, rulmuştum. Tekaüdlüğümü is1€ yi kat Harbi Umumi ( başlayın©” orduya çağırıldım. Ki "mağ Cihan Harbinin sonuna müstahkem mevkiinde, Maçka hastanelerinde çalıştı”. e Hayatımın işte size kısa bir * Hatıralarıma gelince: Mekteb rındaki yaramazlıklarımızı Tüzum “görmüyorum. Onların © bir sünger geçtikten sonrâ, hayatıma ald birkaç heye! Jemli vak'ayı söyliyeyim: Revandizde, iklimin tesiri refikaimı kaybettim. Bu acı “eabi muş gibi, evimden; yon kaldığım sıralarda iki kız öldü. Revandizde, ben de bir ölüm si atlattım. Mahalli ni birinin oğlu, muhtelif il (Devamı 10 uncu > okla nisbeten serindi. Kayıdı W lerinden kopan temiz ve J8tif rada cereyan yapıyordu. l Safranın manzarasi e Sakız gibi beyaz örtünün cerikli ve itinalı eller, tabaklar bıçağı zarifane dizmiş, orlâ nadide, antika bir vazonun ik ii Nİ ye / bir demet gül ve karanfil © Temizlik ve intizam zarafeti e yordu. Mualtim, takdirlerini dg mekten kendini alamadı: i yi ii ceğim amma, kendisini gö ş dedi. Ni ederek göz alıcı bir manzara beyi Küçük hanım et Ramiz bey cevah verdi: mız biriz acemi de, ona'yar" Ve bir de, İtalyan makarnası. lâde yapar. Bugün sizin için sa onu pişirecekti... e. — Ne zahmet, efendim? ŞU g8 sınız be: lışırsam, sonra i khdtsız ederim. Bu sözlerin kendi ağzında? artık hayret de etmiyordu. gün buyursamız. Bizi ihya ee yk Minimini bir buz hasım | çük bir şişe soğuyordu. sordu: — Bir dakika müsaade edin de yı -|diyebilmek için bunlar ne kadar Jizm-| — Bir rakı &lır mısınız? dıl açar. ei — Tabil efendim! Ramiz bey ellerini, yüzünü yıkamış) Şişeyi eline almış, emir Si Gene salonde yalnız kalınca, Ahmed | gelmişti. — Buyurun, beyefendi! dedi. mahrum yaşadığına eseflendi. Evlâd| Bahçeye çıktılar. Sofra, yabancı ve sahibi olmanın ne payansiz bir haz ol-İmütecessis nazarların erişemiyeceği duğunu acı acı düşündü. «Karl dağ»| kuytu bir yere kurulmuştu. Kimbilir biraz daha karlandığı ve eğiidiği, vü -| kaçar yaşındaki ulu çam ağaçları, güne- cud hayatiyetini kaybeylediği halde) şin kızgın şualarını süzüyor, orada o- şuurun, hislerin zinde kaldıkları zaman | turanları rahatsız etmesine mâni olu- kendi varlığının başka bir varlıkta de-| yordu. Bahçenin hiç bir tarafında ne- vam. eylediğini görebilmek, kimbilirİ fes almak kabil olmadığı, halde, bu! Soğuktan buğulanmış, bill den sızan damlalar da erimi$ 4 helerine benziyordu. Ahm ağzı sulandı. Ömründe, raki sini tatmamış olduğu halde, zi) Tedi: 4 Maalmemnuniye, ef a. 4 mekten evvel bir kadeh rak şeydir. arka