e ALL LA RR ENR Tü. a“ . v 4 i Almanyada yepyeni dört mekteb: Bu mekteblerde memleketin dört bucağından gelen seçkin talebeler okuyacak, ilerde bunların en kabiliyetlileri lider olacaklardır NX 4syonal sosyalizm rejimi; genç lider- İ. yarının Führerlerini yetiştirmek le Almanyanın dört köşesinde şekilde dört mekteb kuruyor. Bu Bektebler Poreraniada Croessinsel şoh- ve Bifeide (Belçika hududuna 10 ki- ay mesafede) Vogelsang şehrinde, İ pi, rada Sonthocen şehrinde, Şarki “Yada Marienburg şehrindedir. “Mmşu znemleketler bu seçişi askeri lere atfediyorlar, Nazi partisi ise Nil Almanyanın halk taksimatile izah Yor. Memleketin dört köşesinin birbi- yn Çok farklı olduğunu ve bir gün “Yi ele alacakların ülkenin şımal, ce- » Şark, gerb her yanını ve hes tara- ty * Yağıyan halkı tanımaları lâzım gel- İİ söylüyor, e idaresi, tam manasile güvenebi- Min genç liderleri; nasyonal sosyaliz- tey iktidarı ele almadan önce kemale hagi bulunanlar arasından seçmek iste- h İĞ anlaşılıyor. Bütün emniyetin: ds- #ençlere bağlamış, onları tamamile Mü, Ptensiplerine uygun ve kendisinin Yag ele ettiği her türlü desirden uzak İl mekte son derece titiz davramyor. LN «Adolf Hitler mektebleri> bu mak- Ri almak. Bu raekteblerde kin etin dört bucağından gelen en Biz talebeler okuyacak, ve fleride aş ÇTİR en kabiliyetlileri lider olacar- Ya, ln idareyi ellerinde tutanlar ö- By darsızlık, rejime hiyanet gibi h; ,, İe birer birer eksildikçe yerleri» Kiagi, al sosyalizmin bu dört «iman Aden yetişenler tutacak, ve yarın ki, yAnan hâkim sınıfını teşkü ede- mina sosyalizm kalelerinin ku- fikri şuradan çıkmış bulunü &, SÜR Hitler; ellerine partinin mu &, * *eslim edilebilecek ve tam ruana- şFivenilecek genç liderlerin yoklu. b “1 endişe izhar eder. «İşçi cenhesi» t doktor Robert Ley, rejimin geleceği Ming kası olan bu hayati meselenin Gs- Ri bie bayli kafa yorar ve srnundâ böyle bir mekteb tesisi fikrini Va, min tohumunu eken hiç şüphe Mike Nazi filozofu doktor Alfred Ro- My, Br. Bu adam bugün Şarki Prus- i bulunduğu ve vaktile «Totonik şö- Mn, » nin en ateşli mücadelelerine May aş olan Baltık sahillerinde doğ- Mekteblerden biri de mazi ile Sn Postanın edehi romanı: Dünkü kısmın hülâsası eğilen kahramanı kalabalık bir allenin - Gürültüden hiç hoşlanmaz. İlal- X henüz bir sene olmuştur. Ada- KN aş aktadır. Köşk kalabalıktır ve sa- Ydınlığından gece yarılarına kadar A, * Patırtı eksik olmuyor. İn abak Aşıklar yolunda bir genç kızın: N üye babam fenalaştı!» diye bağırdı- Yor, yerinden fırlıyor. Bu Kaptı Samlızları genç bir erkek ile gözel ia sikazak sesin geldiği tarafa doğru Koy i e Dir kenarında o boğulacakmış gibi N Tİ nefes ainn, 48 yaşlarında bir a- Wp» #edş dayamış yatıyor. Hepsi yan barına toplanıyorlar, Kolonya e sırada lar. Adam sar'alıdır. Kadın soğuk- *a Aittaramer ismindeki gence: «İki Ny ir otomobil kazasında başını çarp- yor, Benç pek teklifsiz görünüyorlar. (Roman devam ediyor) t, me tey lünce ile bir ona, bir delikanlıya, Binlik, geçiren adama bakıyordum. i hi biraz kendine gelmişti ve Bone? karısına gülümsüynr g'bi Sağ, hafif, yorgun, bir sesle mırıl SON POSTA Lider mektebleri l mış bir avlunun ortasındaki ıki taştan kartal uzakları İ İsunlar scuba imparator kartallarını mı temsil ediyor? İlk Jer- | men haşmetinin ana vatana dönüşünün 5$İ İtir sembolü mü? Yoksa daha havalanmayı tahayyül ediyorlar? Beton tavanı muazzam sütunlara daya- nan geniş yemekhanenin pencereleri or- manların çevrelediği araziye ve göller şeridine bakıyor. Bunun üstü, içinde s1- na göre konser ve temsil de verilebi- k büyük bir okuma salonu. Talebe; umumi koridordan yalnız bir perde ile yatıp kalkacak. Çünkü: Burası bır hayır sevi» değil, içinde pek te rahatlık bulun. nuyan bir yatı mektebidir. Bütün muhi- tile adeta bir orta çağ manastırıdır. Yas- #ı, süssüz, bir örnek mekteb binalarının ortasında yükselen dört köşe kule bu yerlerdeki ruhun ifadesidir, Yarının genç liderleri burada dört mekteb yılının ikincisini geçireceklerdir. (Birinci yıl Croessinsel'de, üçüncü yıl Sothoven'de, dördüncüsü de Marlen- burg'da geçecektir.) Mektebe, partiye müracast edenlerden veya iparti tarafından seçilenlerden bir takım mecburi deneme geçidlerinde mu- vaffak olanlar girebilir. Bu geçid'ern belki de en şıkıcısı aileden ayrılmaktır. Çoğu evli bulunan, yahud tahsil sırasın- da evlenecek olan bu yirmi beş yaşındaki delikanlılar tam dört sene evlerinden u- zakta kalmaya mecburdurlar. Yalnız bü- yük bayramlarda serbesttirler. Bu tatil müddetinin hepsi senede iki ayı geçmez. E t içinde gerek kendilerinin, gerek kendileri yokken ailelerinin ihti- yaçlarına yetecek kadar aylık alırlar. Alman gençleri istikbal erasındaki bu bağı kuvvetlen- dirmek için eskiden «Totonik merkezi» olan Marienburgda kurulmaktadır. İ Vogelsang'daki mektebe 1934 te baş- İlanmıştı, 1943 te bitmiş olacak ve O va- kit senede 1080 talebe alacak. Vakat im- şaat o kadar hızla ilerliyor ki tesisatın daha şimdiden yarısı bitmiş gibi... Geçen yıl 500 de mezun çıkardı. EifeLin alçak, serin, dik tepleri arâ- İ sında ufacık Urf nebri akar, Bunlar şim- İdi bir sedle, uzunluğu meyilleri bulsn dar vir gi idi haline konulmuş Çoğu | kayaların içinde kurulmuş mekteb bins- ları; tepelerden birinin bütün yamacın kaplıyacak. Eski ormanın yerinde yeni r. Gölün birinin Şi yüzme yeri ve geniş bir mnazyom yapılmakta. Tepenin üstünde bir tayyare istasyonu yapılacak, Kolejli- lerle, inşaatçıların barınması için © ya- kınlarda bir de köy kurulacak. Bütün bunların tesisinde kullanılan ham madde bile yarınki genç liderlerin zihinlerinde «ebedi Almanya» fikrini bir kat daha derinleştirmeyi düşünerek se- çilmiş. Eifel'in ormanı, taşı, arduvazı bir- leşip ortaya hakikaten topraktan yapıl- ma bir şehir yaratmış. Topraktan, her Almanın kendini ebediyen ve ayr'lmaz şekilde bir parçası saydığı o gürel Alman toprağından Diğer taraftan mütemadi bir kuvvet ve cesaret imtihanına tâbi tutulurlar. Meselâ: Her talebe daha ilk uçuşunda tayyareden paraşütle atlamak, yüzme bilsin bilmesin otuz ayak yükseklikten suya dalmak meoburiyetindedir. Talebe- nin tam bir sporcu gibi yetişmesina bü- yük bir ehemmiyet verilmektedir. Yüz- rae, ıskrım, ata binme, ski, dağa tırman- ma vesaire... her türlü fizik faaliyetlere iştirak etmeleri, şoförlük, pilotluk öğren- meleri şarttır. (Devamı 10 x sayfada) sız gibi kelimeler fısıldayarak vürüdük ve onlardan bahçe kapılarının önünde ayrıldım. Ayrılırken basta tam bir s1- mimiyetle ve kadın sun'i bir netakelle bana teşekkür etti, İşte Namık Bey ailesile tanışmam bu sureile oldu. n Yazan: Halid Fahri Ozansoy — Sıcaktan dün gece iyi uyuyamam:ış- Meğer Namık Beyin atlesile Şadan has lam benten evvel tanışmış. oizimkiteri i de tanıştırmış ta benim haberim. bile e a gizli e e 2 yemedi | amyorum buna? Hiç Şadan halam, bir Ez Uykusuzluğu bahane etme... Sanaİ mahallede, fazla değil, üç gün için bir |bin defa söylüyorum, Namık, sen yani-İ çatı altına girsin de bütün mahalle ha- mızda iken evden bü kadar uzaklaşmıya- ı / > > rımlarile ne yapıp yapıp canciğer kar- km diye... Sakat adamsın... Fakat anla-| deş olmasın kabil midir? Kimisi (İn va- mıyarsun ki purda, yolda, çayırda ahbablık peyr'a e- Bu anda, bir hıçkırık işittim. Dönlplder, kimisinin kapı önünde oynıyan çö- baktım: Hastanın kızı, iki adım ötede.İcuklarını okşamakla işe başlar, kimisi İki etini gözlerine kapamış. sarı buk'eliİ;le .Bir gün evvel fena et'yolladın'» diye saçları sarsıla sarsıla ağlıyordu. Sonra a çatmak için hizmetçinin peşisira gilliği yokuş yukarı koşmağa başladı. Fakat hıç-| kasabda veya bunun gibi bir sebeble bak- kırığını ihtimal yalnız ben işitmiş. ağla-| kolda tanışır, hiçbir çare bulamazsa közl | dığını yalnız ben görmüştüm. Anası, an-İlerin kapılarını çalar, «Bizim tekir kedi cak, tozlu yolda koşuşan ayak sealerile! sizin bahçeye mi kaçtı?» bahanesile hiz- başını çevirdi ve kızın uzaklaştığını gör-| metçileri istintaktan başlıyarak sözü u- dü. ; zatır ve bahçenin, yahud evin dört buca. — Süheylt.. dur!.. Ne telâş ediyorsun?.. | ğını âleme aratırken de nasıl olsa içeri» Biz de köşke gideceğiz. deki bayanlardan birisile karşılaşmağa Süheylâ cevab vermedi ve yokuşun yukarısında kayboldu. Biz, iki delikimli, İ hastanın koluna girdik ve artik hiçbir şey demeden, kolundaki gri keten çanta. yı sallıya sallıya yola koyulan olgun ve güzel kadının peşine takıldık. Köşkleri Haskalfa sokağının başında imis. Oraya me Fere bir kadınla iki lâkırdı etti mi, artık merakını gidermiş ve kafasının içindeki sayısız tandıklar silsilesine filân veya İslan hanımı da ilâve etmiştir. Artık on- dan ötesi çorap söküğü gibi gidecek ve yeni tanıştığı atlelerin ziyaretlerine ge- kadar, sadece, tektük ve ekserisi mana-|len diğer hanımlarla da (hattâ en mon f kafa tutan halamsa, neden bilmem, dai. minei asırda tekrar canlandığı fikrini veren bu şiddet var. Bayraklarla donan- havuzdan seyrediyor. Barbarossann uzaklara ayrılmış, bücremsi odalarda, çifter çifler | İ.MESEL İstanbulda balıktan fakat halk iye geçilmiyor, gene balık Her kışın kapısında tazelenen mahru- kat derdi gibi, bu mevsimde de günün; meselesi olan bir balık hikâyesi vardır. İstanbul denizin kuşattığı bir şehirdir. Boğaziçi en nadide, en çeşidli balıkların teşhir olunduğu bir vitrine benzer; en bol, en lezzetli balıkların vatanı sulari mızdır. Buna mukabil İstanbul daima ta- 7e ve ucuz balığın hasretini çeker. Çok defa taze ve ucuzunun değil, bizzat ken- disinin de kıtlığına uğradığı vakidir, xaç gündenberi, Karadenizde şiğ- detli fırtına ve soğuklardan dolayı Bo- İ gazdan Jimenımıza doğru bir balık akını mış bulunmaktadır. Adetâ balıklar du istilâ elmiş olduğu halde fiat-| ları gene eskisi gibidir. Hattâ bu bolluk yüzünden bir kısmı tekrar geldikleri ye» re iadesedilmekte, yani denize dökül- mektedirler. İstanbullu ötedenberi balığa hasrettir. İstanbulda doya doya veyahud sizi cezbe- decok bir fiata balık yemek mümkün de- ğildir. Zira size türlü esbab zikrederek, bundan aşağı flatın kurtarmadığını söy- ü üstünde, rıhtım boylarında sıra rek, balıkların adetâ kendile- rile istihza ettiğini, sandalların birbirine İçarparak bunları toplamağa (çalıştığını gören İstanbullu için balığın neden dola- yı ateş pahasına olduğu dalma çözülmez bir muamma olarak kalmıştır. İktısad ve tasarruf haftasındayız. Her tarafa afişler yapışmış: «Vatandaş balık ye.. beynin, kemiklerin sağlam olur» AÂmenna. bu binbir meziyetli mahlöku, lavsiyeye uyarak yiyelim, Yiyelim am- tazesini ve ucuzunu nereden bula- Ur? İstanbulun balık hücumuna uğradığı nlerde kulağımızı halka vererek bu nde durmağı faydal: bulduk. | Balık en lüzumlu ve en kuvvetli gıda- lardan biridir, Ucuz olduğu zaman ise bir kısım vatandaşların yegâne gıdasını teş- kil eder. Bütün bunlara rağmen İstarbul- da ucuz ve taze balık bulunmaz. Niçir?. Üşenmezseniz beraberce bu niçine ce- vab urıyalım, Rugün tesbit ettiğimiz, halkın en çok aldığı balıkların fistı şöyledir: Torik: 35-40 kuruş. Uskumru: 35 kuruş. İstavrid: 15-20 kuruş Diğer balıkların fiatları üzerinde dur- rüz. Zira nisbi ucuzlukları itibarile kın tercih ettikleri bunlardır. gularımızın en sadık bir mi m denlerile bile!), muhakkak, kendi tâhiri üzere shiret kardeşi olacaktır. Bu itiyad onda, yirmi beş yıl bir yastıkta kocadığı merhum kocası zamanında, Yatihteki mahslle hayatından yadigâr kılmıştır ve İdan tabit bir görüşle hoşlansalar bile be- fırsat bulur, mesele de zaten odur. Birl senelerdir bizim yanımızda da bu huyun- dan vezgeçememiştir. Bazı hanımlar ha-| lamın bu gökten inme zoraki dostluğun- nim de tanıdığım diğer bir kısmı onun bu haline eminim ki için için gülerler, fakat halamın içinden tâşan ve adeta kendisince bir mani haline gelmiş olan bu samimiyeti karşısında, gene çok geç- meden onu bizim kadar, bizim evdekiler kadar severler. Nasıl ki ben de, ailemi- zin en münzevi ruhlusu, ben de halama düşkünümdür. Bu saf ve içi temiz kadın her zaman kalbimde sıcak bir yer tut. muştur. Bunun içindir ki, onun fazla ge- vezeliğini, çaçaronluğunu, hattâ himel- çilere kızdığı zaman bağırıp çağırmasını bile ekseriya hoş görürüm. İste Namık Beyin karısı Naciye ha- nıma da, benden evvel o tanışmış, hattâ anneme basta adamcağızın acıklı halın- den bahsetmiş te nasılsa ben bu hikâye. ma odama çekildiğim ve herkes gibi ha-| mlâ da ancak bizim kalabalık sile sof- ramızda yüzyüze geldiğim cihetle onun yelerini dinlemekten ekseriya mah- rum kalırım! Sofrada ise bibam yaluz tatlı şeyler anlatılmasını ister, öyle has-| talık gibi, ölüm gibi ve bilhassa halamın ayrıca bir merakını teşkil eden biiyü ve peri efsaneleri gibi bahislerin açılmasına hiç tahammül edemez. Herkese icabında de hazır bulunmamışım. Esasen evde dal- | yiyemiyor! g Bir çok sekiller balık dolu sandallarla kaplı rioir, Uskumru ile istavrid ise, İstanbulu kendilerine hasret çektirmiyecek kadar gönülleri gani İki çeşid balıktırlar. Her zaman mebzulen tutulurlar. Bu üç nevi balık üzerinde konuşalım” #anbullunun bunları yukarıdaki fiota yemesi cidden şaşılacak bir şeydir. Biz bu merakımızın tatmimini dün ba- likhaneden istedik. Balıkhane müdürlü- ğünden salâhiyettar bir zat şu izahatı verdi: «— Bu arılık en ziyade torik mebzuk dür. Çifti 23 ile 40 kuruş arasında verilil. İtalyanlar, Bulgarlar ve Yunanlılar aldı- lar. Bu meyanda iki gün devam eden v#- kumru ve istavrid mebzulluğu da kayda değer. Uskumru 18 ile 40, istavrid flatları ise $ ile 10 kuruş arasında tehalüf etti, Balıkların denize döküldüğü rivayeti a- sılsızdır. Zira alıcı vardır. Çok çıksa on- lara vereceğiz. Bugün ancak 400 çift to- rik tutulabildi. Çünkü hava gayri müss- iddir. On beş gün zarfında 20 iie elli bin çift arasında torik geliyordu. Buna İtak yan, Yunan ve Bulgarlar talib oldukları için ihraç ediliyordu. Bunlara rağmen İstanbulda balık fiatları yüksek addedi- lemez» — İstanbulun günlük balık ihtiyacı ne kadardır?, «— Torik için azami 2000 çift. Ufak ba- lıklar vasati olarak 10, 15 bin kilo ara. ma babamdan çekindiği için hep onun suyuna göre gider. Zaten ben de hala- min Namık Beyleri tanıdığını sofrada öğrenmedim ki... Yemek zamanı köşke girerken, hasamı, bahçede oyunlarını ve gürültülerin! bi- takmak istemiyen çocukları azarlarken »uldum. Kim bilir çehrem ne müteessir sir manzara almış! Halam o sinirli has «nde bile benim bu teessürümü sezdi: — Ne 0?... Rahatsız mısın?.. Yoksa gü. meş mi çarptı sana oğlum! Dedi. — Yoo! Hayır, Diye cevab verdim. — Ne bileyim!. Kaşların çatık... Ada- tâ başın ağrıyormuş gibi... — Orası öyle.. demin Âşıklar Yolunda Sir adam fenalık geçirdi. Ben de bunu görünce... — A.. sekin şu aşağıki köşkteki Namık Bey olmasın? Hani etlice canlıca, aslan- lar gibi bir de karısı var. — Evet.. zevcinin ismi Namık Beymmiş! -- Hakkın var, oğlum.. çok içler acısı. ilk gördüğüm gün annene de söyiedimil, Bu konuşmadan sonra içeriye tüyüğümüze, küçüğümüze söyleniyordu. Bunun için halamla aramızda geçen Nas mık Bey bahsi de tabiatile bahcede ko- nuştuğumuzla kaldı, Fakat neden bil- mem, halamla bu bahsi tekrar tazeliye- ceğimi hissediyorum. Hasta adama şüp- hesiz ki âcımıştım, hem iki cepheden: Biri hastalığından dolayı, biri karısının ve o beyaz pantalonlu delikanlının yü- zünden... (Arkan var