, Bumurıyeliıı İ5 inci yıldönümünde Türk kadını ve spor Kızlarımız idm Cumhuriyet hükümetimizin bu on beş sene içinde Türk kadınına bahşet- tiği mazhariyetlerin bir tarihçesini ya- pacak değilim, Yalnız spor bakımından dün hiç bir hakkı hayatı olmıyan Türk kadınmın bugün nelere, ne kıymetli, ne irişilmez gibi görünen haklara ka - | he vuştuğunu anlatmak isterim. On beş sene evvel kalın kafeslerin, siyah peçelerin zulmelinden kurtulup da güneşe, nura çıkan Türk kadını ö- nünde kendisine açılan geniş ufuklarda istidadını, bilgisini, görgüsünü de ge- nişletmek için bir an bile tereddüd et- medi. Zekâsını, kudrefini, kuvvetini yalnız bunun için kullandı ve muvaf- fak oldu Türk kızının spor yapmasını uzak ve irişilmez bir istikbal gibi görürken €uümhuriyet hükümetimiz bunu da, bu rüyayı da bir hakikat yaptı. İlk spor hareketi (denizcilik) ve kısmen (atle- tizm) ile başladı. Kızlarımız kürek çekiyorlar ve müsabakalara iştirak edi- yorlardı. Diğer taraftan koşular tertib edilmişti. Bu ilk hamlenin, heyecanını, #zametini bu köşüya iştirak eden kız- larımızla bunu tertib ve seyredenler yakınen bilirler. Türk kızı bu tatlı ve yüksek heyecandan aldığı hızla bu sa- hada kendisine verilen imkânlar dahi- linde yürümeğe başladı. O sene fede - rasyon tertib ettiği resmi bir atle- tizm müsabakasında kızlarımıza da (50) metrelik bir koşü hazırlıyarak 'Türk kızının spor hayatına girdiğini resmen de kabul etmiş göründü. 926 senesi bize bir de (beden terbi- yesi kursu) karandırdı. Orası memle - kette ilk toplu ve usulü dairesinde ya- pılan spor faaliyetlerinin bir kaynağı yolmuştu. Oranın ilk talebeleri sık sık yaptıkları uzun gösterilerle Türk kadı- mının bu sahada da ne kadar müstaid ve ne kudrette olduğunu ispat etti. 927 senesinde yüzlerce'Türk kızınm iştirakile İstanbulda ilk jimnastik bay- ramı kutlulandı. Bunu müteakip sene- Jerde bu bayram bütün Türkiyeye teş- Mil edildi ve bu yüzler, binlere çıktı. Nihayet — kıymetli — Atatürkümüzün Samsuna ayak bastıkları günü gençlik kendine hakiki bir bayram bilerek (19) mayısı bu şenliğin tes'idi günü olarak | kabul etti. Ankarada açdan ( Beden terbivesi mektebi) de memleketin bu ihtiyacına tekabül edecek elemanlar yetiştirmeğe başladı. Mekteblerimizde jimnastiğin tedrisine daha ziyade ehemmiyet ve - rildi. Jimnastik dersi de diğer dersler Je hem âyar tutuldu ve öteki dersler gibi icab ettiği zaman ondan da sınıfta kalmak mümkün oldu. 'Türk kadını bu on beş senede bir ta- raftan ilim, fen, san'at sahasında iler - lerken, diğer taraftan spor sahasında da hergün yeni heyecanlara, yeni mu- Vvaffakiyetlere doğru ilerlemeğe baş - ladı. Dün kafes arkasında oturarak her şeye bigâne, her yeniliğe seyirci kalan soluk benizli Türk kadını bugün at ya- rışlarında kazanmıya, otomobil yarış- larında erkeklerle boy ölçüşmeğe baş-| ladı, Ok atmayı, avcılığı öğrendi, ker koşuları yaptı, atletizm ve eskrim mü - sabakaları tertib etti. Türk kadını göklere de yükseldi. Atatürk kızı Sabiha Gökçen kendi mu- vaffakiyetile bütün dünyaya Türk ka- dınının cessretini, kudretini ispat et - n: Beten terbiyesi öğretmeni Mübeccel Argun an şenliklerinde (mekle kalmadı, kendi geniş kanadları altında diğer bir çok cesur Türk kızla- | rının da yükselmesine ân ayak oldu ve onlara (İnönü kampında) çalışmak şm- kânı bahşedildi. Cumhuriyet hükümetimizin bu on me içinde Türk kızına verdiği en büyük, en gşerefli vazifelerden biri de askerlik olmuştur. Türk kızı da birinci vazifesinin ( Türk istiklâlini, Türk cumhuriyetini mühafaza ve müdafaa etmek) olduğunu idrak etmiş, kendisi- ne tevdi edilen bu çok y k ve kışe | metli vazifeyi onun büyüklüğüne, onun |âzametine lâyık bir şekilde başarmak için bütün kudretini sarfetmeği bir borç bilmiştir. ğil, icab ettiği zaman silâhı da ayni emniyetle, ayni itimadla kullanmıya ahdetmiştir. Damarlarında akan asfl kanı son damlasına kadar Atatürkün emanet ettiği cumhuriyet uğruna fe - daya hazırlanmıştır. kendi elile hu - dudlara göndereceği kocasının, karde - şinin, oğlunun yarasını da gene kendi elile saracak Ulu Önderin bahşettijği! bu yüksek vazifenin yüksek heyecanını kalbinin en derin bir köşesinde, en kıy- metli bir emanet olarak ilelebed muha- faza edecektir. Mübeccel Argun Bir sarhoş arkadaşını sandalye ile yaraladı Büyükdere caddesinde 371 numaralı dükkânda rakı içmekte olan Murad Yalçın ile, ayni dükkânda oturan An - |don arasında sarboşluk yüzünden bir |kavga çıkmış, Murad, Andonu sandal- ye ile başından yaralamıştır. Suçlu yakalanarak tahkikata başlanmıştır. Bir adam arkadaşının elbiselerini alıp kaçtı Üsküdarda Kaptanpaşa sokağında o- turan Fatma isminde bir kadın, zabi- taya müracaat ederek tanıdıklarından 'Tepeselviler caddesinde oturan Hüse- İyinin eve gelerek kocası Mustafanın |istediğinden bahisle elbiselerini alrp |kaçtığını iddia etmiştir. Suçlu yakala- narak tahkikata başlanmıştır. 14 yaşında bir çocuk arkadaşımı yaraladı Fatihte Vatandaş sokağında oturan Faikin oğlu 14 yaşında Muzaffer ile arkadaşı 14 yaşında Mehmed oyun oy- narken kavgaya başlamışlardır. Meh- med, Muzafferi çakı ile elinden ve aya- ğından hafifçe yaralamış, yaralı teda- İvi altına alınmış, suçlu çocuk yakala- narak tahkikata başlanmıştır. Evvelki akşam saat 21 den sonra Yenikap-da sahil gazinolarına bitişik ve çoktanberi çatlak bir yangın duva- rı yıkılarak bir gazinonun 'kahve oca- ğinı. ve kışlık kısmını harab etmiştir. Civar evlerdeki halk, gürültüden te- lâşa düşmüş ve yıkılan duvora istinad eden iki ahşab evdeki aileler sokağa ü uşlardır. Bu iki |tahliye edilmiştir. Mantar yiyen bir adam zehirlendi Fatihte Haydar caddesinde oturan Cerrahpaşa hastanesine kaldırılmış - tır. SON POSTA Hafîanın hâdiselerine ald resimler Lapanyadan geri çekilen İtalyan kuvvet. lerinin romaya dönüşlerinden bir intıba 'Türk kadını yalnız kalemi, iğneyli de- ' ev dün sabah -Almanların Ren boyunda Majino hattının karşısında yaptıkları istihkâmlardan bir görünüş Filistindeki vaziyetten bir öntıba: Kudü- Yenikapıda bir yangın duvarı yıkıld, s*ün eski mahallesinde surların arkasında Arablarla çarpışan İngiliz kuvvetleri Besim, kırlardan toplayıp yediği man- | Almanyada hava hücumlarına karşı halkı tardan zehirlenme alâimi göstermiş ve | korumak üzere tedbirler alınmaktadır. Resim -bu meyanda çelik miğferler dağıtılan kadınlardan ikisini gösteriyor | mesi idi, Büyük harbden sonra İngilizlerin rehin | |en mühim vak'ası, Denz ve denizcilik: Denizlerdeki silâh yarışının mazisi ve hali Bugün Avrupada biri abluka etmeğe diğeri ablukadan kurtulmağa çalışan iki zümre vardır. Denizlere hâkim olan taraf bittabi bu mücadeleyi de kazanmış olacaktır kendisini batırışından bir intıba: sulara Çekoslovak - Alman davasının çetin buhranlarını atlattıktan sonra dahi bü- yük devlellerin, silâhlanma yarışına ni- hayet vernmediklerini görüyoruz. Son günlerde tebarüz ettirilen anlagma — ve Sulh isteklerine rağmen milletler, 1936 da başlanan yarışa, daha büyük bir hız vererek, devam etmektedirler, Bu yarı- şın en göze görünen safhasını denizler ve deniz silâhlarındaki artma teşkil eder. Milletler, gerek inşası ve gerekse talim | ve terbiyesi en büyük masraflara muh- taç olan bu silâha, bütün mevcudiyetles | rini bağlıyarak, ehemmiyet vermektedir- ler, Bunun yegâne sebebi denizlere hâ- kimiyetin ve deniz kuvvetlerinin memle- ketlerin iktısadiyatında ne büyük yer aldığının gittikçe daha iyi anlaşılmış ol- masıdır. Memleketlerin mukadderatı de- nizlerdedir. Denize en çok ehemmiyet veren millet, hepsinden fazla kazana- caktır. Nitekim İtalya, Habeşistanı mu- azzam bir deniz kuvveti vücude getir. dikten sonra kazarımış, Franko da, an- cak denizlere hâkim olduktan sonra, mü- cadelesinde muvaflak olmağa başlamış- tır, Eski yarış ve eski anlaşmalar Yelken dovrinde gemilerin tahtadan ve büyük bir sür'atle yapılması dolayı- gile milletler arasındaki muazzam silüh- lanma yarışı pek göze çarpmazdı. Büyük filolar vücude getirmenin müşkülâtı yal- nız persanel meselesine inhisar — ederdi. Muhawebede pensonelini kaybetmiş — bir donarma yalnız yetii personel bulmakta sontı çekerdi. Bu yüzden silâhlanma için büyük yarışlar olmadı. Deniz silâhlarmın artırılması yolunda en muazzam yarış büyük harbe takad- düm eden senelerde olmuştur. O zama- na kadar dünyanın en muazzam filosuna malik olan İngiltere, dritnot tipi gemile- rin icadı dolayısile, üstünlük derecesini kaybetmiş ve bu guretle Alman - İngiliz deniz kuvvetleri arasında yarış — başla- mıştır. Bu yarış daima İngilizlerin üs. tünlüğü ile devam etmiştir. Fakat bu üs- | tünlük, eskiden olduğu gibi ehemmiyetli | bir doreceyi bulmamıştır. Nitekim — bu- günkü müvazenesizliğin menşei olarak ta, büyük harbden evvelki o yarış ileri sürülebilir. Çünkü Almanlar yaptıkları muazzam #iloları daha inşa etmeden evvel «Bizim yapacağımaz filo İngilizleri mağlüb et- mek için değil, onların denizler üzerin- deki muhakkak hâkimiyetini — sarsmak fçindir!» diye ilün etmişlerdir. Büyük a- miral (Tirpiç) in riske donanması diye yaptığı Alman dananmasının Kkuruluş maksadı budur. Nihayet bu iki donanma harbetti, bo- Buştu ve Almanların arzusu tahakkuk etti, fakat nasıl? İngilizlerin iki mühim hatası Büyük harbin dört çetin senesi içinde denizlerde bir imha muharebesi olmadı. Bu devrin en mühim müharebesi adde- dilen İskajarakta her iki tarafın kayıp - ları aradaki kuvvet nisbetini değiştire- cek bir durum göstermiyordu. Bu harbin 1918 senesinde, Alman ellerine düş- Gerçt bu muazzam Alman filo- olarak aldıkları Alman filosunun kendi Hindenburg muharebe kruvazörü gömülürken su İngilizlerin (Sikâapafilo) limar:na hin olarak götürüldü. Fakat İngli , rt hi şöyle bir gözden geçirilecek olursa bu devletin harbsiz olarak zaptetliği pek çok filolar bulunduğu görülür, İşte Nas varin... Hiçbir harb olmadan imha edi- len Türk filosu.., İngilizler ellerine düşen bu fırsattan istifade edip daha tedbirli davransalardı, yani Almanlı krer”'ne, daha doğr su filonun intiharına weydan vermesey- diler bugün muazzam bir kuvvete malik olurlardı. Bu hatanın bugünkü müv nesizliğe tesiri çok büyüktür. İngiliz deniz kuvvetlerini dört sent büyük bür dirayet ile idare eden amir&l (Celiko), harbi ümumiyi müteakik, Ja pon sularına tedkikata gitti. Bu tedkika- tin nelicesi olarak burası için hususi bir filonun lâmm olduğunu söyledi. Lâkim bu filo, bir iki gemiden ibaret değil,'a: şağı yukarı ana filo kadar muazzamdı. İşte rehin olarak alınan Alman fılosü hüsnü suretle idare edilmiş olsaydı bu- gün muazzami bir İngiliz Uzakşark file- su görmüş olacaktık. Herhalde böyle bir filonun bugünkü dünya — miülvazenesine tesiri pek fazla olurdu, İkinci hata Şöyle bir umumt dünya haritasına gbi gezdirecek olursak İngilterenin denirler: le ilgisi en fazla bir devlet olduğunu gö- rürüz, Önun bu enteresesi, kendisinden” sonra gelen deniz devletinden, aşağı yür karı üç, dört misli fazladır, Hususile & nun menfaati, kendine aid sahilleri bu lunmayan denizlerde bile, mevzuubahe- tir. İşte Akdeniz... İ Şu halde İngilterenin, dünya mü vaze- resinde hâkim rol sahibi olması için, di ğer muazzam devletlerin üç misli donan» maya malik olması lâzımdır. Ru nisbet azaldıkça onün sözünün kuvveti de aza- bır... Halbuki İngiltere bu nisbeti ikendi elile azalımıştır. Vaşington anlaşması Dünyaya ebedi sulh imkânları getir diği zannedilen 1922 Vaşington anlaşmıa- sının da bugünkü Mmüwvazenesizlikte n6 kadar mühim rol oynadığı anlaşılmıştır. Bu anlaşmanın esasını (1,75: 1,75; 8. 5: 5) diye bir muadele teşkil ediyordu. manası şudur. İngiliz ve Amerikal büyük gemileri beşer tane olursa, Japon” yanın üç, Fransa ve İtalyanın da 1,75 şef olacak. Böylelikle Amerika Japonyâdark İngiltere katolik devletlerden, katolik devletler de Japonyadan Üstün olacı© lardı... Dikkat edilirse hesabda Almar yoktur. Fakat bugün Almanyanın da muazz: *t bir kuvvet olarak tekrar meydana p - mesi Vaşington hesablarını altüst et ? ve dünya denizcilerini bir çıkmaza' tarmıştır. Bugün devletler, gözü bağlı olarak uçuruma gidiyorlar. Gidilen bu uçuru” tam çıplaklığı ile muazzam bir harbd * Netice Şimdi umumi vaziyeti şöyle bir göt den geçirelim: İtalya ve Almanyanın coğrafi vaziyet” leri tedkik edilirse bunların her ikisin'? de denizlerde İngilizlerin mahkümu ©P ( Devamı 15 inci sayfada )