—e BU UT ÇAA Hlaeele ea eee ae gnn a 8 Sayta — £ SON POSTA - “Son Posta,, Monakodaki villasında, Şomberg, yal- nızlığın verdiği sıkıntı ve üzüntüden öÖle-« cek bir halde idi. Yılların geçmesile asla güzelliği bozul-! mamış olan bu kadının sadece gözlerine | yavaş yavaş perde inmekte idi. Gözlerin- | deki bu hastalık iki sene evvel; aynasının BİR YÜKSÜĞÜ nın Hikâyesi dalarından birinde masanın üzerine yeşil bir çuha sererek, yirmişer mumluk iki şamdanın ortasına mücevherat çekmece- sini kurdu, Çekmece gelir gelmez Şomberg için- deki bütün kutuları çıkarır, sönük göz- lerile dikkatli dikkatli, pırlanta, elmas önünde tuvalet yaparken başlamıştı. Git- | yüzükleri, gerdanlıkları, bilezikleri, kü- gide bu perde kalınlaşmış ve rüyetini| peleri süzer ve bunları kendisine veren bulandıracak bir vaziyete girmişti. |adamları düşünürdü. Ayni zamanda san- Bütün göz doktorları güzel kadının | ki kendi kendine izahat verıyormuş gibi bir gün gözlerinin kör olacağında karar | yüksek sesle bunlara aid hatıralarını hiz- kılmışlardı. Ameliyata lüzum vardı. Fa- kat senelerce, bir çoklarına utırab ve e- lem veren bu kadın, ameliyata asla ya- naşmamıştı. Yirmi yaşında iken genç bir prensin intiharına sebeb olan Şomberg, | gönülleri yakan gözlerinin üstüne hiçbir vakit soğuk bir demir parçasının teması- na razı olamıyordu. İşte bu düşüncenin tesirile ameliyattan vazgeçmiş ve hasta- lığı kendi seyrine bırakmıştı. İşte şimdi hemen hemen kör olmak de- | Tecesine gelmişti. Şombergin villası Monakonun en gü- Zel bir yerinde idi. Oradan geçenler, bin- bir venkli çiçekderle süslü bahçeye, ve yeşillikler bürümüş duvarlara baka- rak, villanın içinde yaşıyanların ne ka- dar mes'ud insanlar olduklarını — düşü- nürlerdi. Fakat çiçekleri yalnız kokularından v mavi denizle göğün ebedi güzelliğini & dece dalgaların gümbürtüsünden — sezen Şomberg hakikaten büyük bir hüzün :- | çinde idi.. Şombergin en sön sevgilisi Polonya bir piyanistti. Piyanist sevgilisi için lerce beste yapmış ve kalbini kazanmış- tı, fakat bir gün Şamberg sevgilisinin tatlı mavi gözlerini görmek arzusile züne bakınca onları göremedi. Evet artık göremiyordu. Bu ıztırabın ve inkisarın şiddetile o anda âşığı piyanisti kovmuştu. Onun şimdi yegâne görebildiği şey p- Tıiltili bir takım mücevhı . İşte bu yüzden, kendi mücevherlerinin bulunduğu çekmeceyi arasıra çıkarıyor ve acı, tatlı birçok hatıraları saklıyan bu parlak taşları uzun uzun seyrediyordu. Hemen hemen her akşam Şombergin oda hizmetçisi Manet, villanın oturma 0- İmkânı yok,.derdini kadına anlata - mıyordu. Çatlıyacaktı. Allahtan, bira çeşmesine, — tıpkı kendileri Bgibi yaklaşıp da, ayni vaziyetle karşı -| laşmış başka bir müşteri, gelip şi- di.. derin birer| nefes alarak, Gu- rabi efendi — ile Takvor taze, köpüklü birer kadeh bira yuvarladılar, Buradan çıktıkları vakit akşam ol- müuştu. Şimal memleketlerinde gün erken kavuşur. Birdenbire gece basar- sa, kaybolmak ihtimalinj düşünen Gu- rabi efendi, rahtıma dönmek ve orada bi kahveye ilişmek fikrini ileri sürdü. İfakat Hanım kızdı: — Kahve.. hep kahve! Ömrünü kah- velerde geçireceksen, bizim Üsküdarın süuyüu mu çıkmıştı? Buralara kadar ta- Şıinacağına, — yerinden kımıldanmıya idin! diye söylendi. Gurabi efendi, teklifini izah etmek istedir — Hanım! Neye böyle söylüyorsun? Deminden börekçinin de dediği gibi, bir kere burada görülecek bir nesne yok. Saniyen vakit geç oldu. Allah ver- mesin, yanlış bir yere sapar, yolumuzu kaybedersek, vapurumuzu kaçırır, ipi- billâh, sivri külâh ortada kalıveririz.. Takvor da ondan yanâ çıktı. — He! dedi; Gurabf beyimizin hakkı vardı. Doğru lâfa eytiraz etmem. Pat ru kaçırdıfğımız. gibi altık nizi denize atmaktan gayri ya- pacak şeyimiz kalmaz. Zere malüm ya? Torik bunda, bizi ilen beraber de- ğildir; ve paralar da ondadır. Bu derece kuvvetli sebebler karşı- metçisine anlatırdı: — Ah, bu'taşlar zavallı Grandükün he- diyeleridir. Kim biltr şimdi Leopoldeu-| ğum İskoçyadaki menfasında ne kadar yalnız ve kimsesizdir. Tabif, tabil, onu kendi tebaası kovdu. Hattâ arabasına a- vuç avuç çamurlar da fırlatmışlardı. Ne güzel taşlar değil mi? Hele renkleri... Hem de bunlar çok nadir bulunan taş- lardır. Yalnız Seylân adasında çıkar. Bu inci gerdanlığı mi soruyorsun? Şişman Vertaym yok mu idi? İşte bunu o hediye etmişti. Yahudiliğine rağmen iflâs edin- iye kadar benim uğuruma para harca- maktan geri kalmamıştı. Bu incilerin de- ğert çok yüksek.. renklerine bak bir ke- | re! Maviye kaçıyor değil mi? Neden mi | onu kovdum? Pek 'basit.. bana verdiği In- | tilerin, eşini karısına da almıştı Fena alde kızdım ve kapı dışarı ettimdi onu. ey gdi bu küpeler Markinin.. Leoncik! Zengin değildi amım: ve namuslu bir adamdı. Benim klüpten kovulduğu vakit beynine bir kurşun sıkarak namusunu temizlediydi Bunların hepsi de güzel şeyler. Bu züm- rüdleri de Veli bey vermişti, Ona hiçbir fenalığım dokunmadı amma bir gece Hi- divin emrile boğduruldu... Canım bu diyademleri aldığım — vakit sen de vardın! Onları Lituanya kralı he- diye etmişti. Bu tarihi bir taşmış!, Âşı- ğım olan kral kızını evlendirdiği zaman uyumcular bunları benden satır almak istemişlerdi. Hey gidi günler hey!. Göz- | lerim bozulmadan evvel kralın gençlik resimlerine bakardım da hatıralar kafa- mâ hücum ederdi. İşte bu minval üzere Şomberg uzun u- ha Bdi ni da Feuille de Rose» saat ona doğ- ru demir almış, Rot terdamın — şıklarını geride — bırakarak, tekrardan engine a- çılıyordu,. Kaptan — Lögalek vazilesi başında meşgül bulunduğun dan, bizim dört ah- bab akşam yemeği- ni, salonda kendi başlarına yemişler- di. Kahveleri mütea- kib, birer birer ka- maralarına çekildi - ler. Yalnız Gurabt efendi, kamarada sıcaktan rahat uyuyamadığını bahane| ederek, paltosunu aldı ve yukarıya, gü- | verteye çıktı; oradaki hamaklardan bir| tanesine uzandı. | Tepesinde yıldızlı, berrak bir sema, | Vâtif, durgun bir hava, güvertede çıt yok.. ihtiyancağız burada nasıl rahat ve tatlı bir uyku çekeceğini düşünerek peşin haz duymakta idi. Paltosunu ü- zerine çekti, kasketini iyice kafasına | bastırdı, gözlerini yumdu. Yarım saat sonra uyumuştu.. hama- Bın vaziyeti, Mlikalarımn ara yerine te- sadüf ettiğinden, Gurabi efendi rüz- r | bile bulmuyordu. E, bu para tle de o va- HATIRASI : MN Çeviren : Faik Bercmen — gWEEMNİZ zadıya mazisini dökmeğe başlardı. Bazısı matem, bazısı da hicab uyandıran bu mü- cevherleri gözden geçirdikten sonra hep- Bini toplar ve bir mezara sokar gibi on- ları çekmecelerine. atardı. Bazı zaman çekmecenin dibinde bulu- nan ve parlak olmıyan taşları eline alır, fakat seçemediği için bunlara aid hatı- ralarını anlatamazdı. O vakit Manet ma- dama daha ziyade yaklaşırdı; çünkü ara- sıra bu taşlardan hediyeler aldığı olurdu. Böyle akşamlardan birinde oda hiz- metçisi Manet çekmeceyi karıştırırken gümüş bir yüksük buldu. Fakirlerin süsü olan ve namus, faziletin ifadesi bulunan bu yüksük orada bulunmaktan sanki u- tanıyormuş gibi duruyordu. Yüksüğü par mağına geçiren Manet madama g0 — Bir yüksük var madam, burada ne a- rtıyor bu? Şomberg göremiyordu amma yüksüğü eline alıp uzun uzun evirdi, çevirdi. Şim- şek gibi çok eski zamanları hatırladı. O vakitler tertemiz bir kızdı. Adı da Şom- berg değil, Virjini idi. Sendeniz sokağın- da bir çiçek mağazasında satıcı idi. O va- kit tanıştığı işci Jan bu yüksüğü yıldö- nümünde ona hediye etmişti. Ne kadar da severdi onu.. her akşam dükkânın ö- nünde bekler, evine götürürdü. Kırmızı yanaklı, kıvırcık saçlı Jan herhalde ona iyi bir koca olacaktı.. amma ne yapsınlar ki ikisinin günlük kazancı sekiz frangı | kitler geçinilemezdi. Bir akşam işden çıkmış, beraberce eve giderlerken birden: — Artık bu böyle sürmez Mösyö Jan demişti, izdivaç teklifinizi kabul edemi- yeceğim. Bundan sonra beni aramayın! | Bu vak'adan sekiz gün sonra arkadaş- larile beraber Monmartre bir davete gi-| dip ilk âşığını peydahlamıştı. Zavallı Jan! İşte onun uğuruna ölen- lerden biri de odur! Ölmeden evvel yazdığı bir kâğıdda şu satırlar vardı: «Virjininin yüzündeni ölüyorum. Ona karşı duyduğum aşk pek sonsuz ve bü- yüktür. Sürdüğü hayat tarzına taham- mül edemiyeceğim.» Bu hatıraların tesirile Şombergin yü- - SON EDERP RPOMANI l POSTANIN ga TAKSITLİ EMLÂK SATIŞI Semti ———————————L, Beylerbeyinde, Havuzbaşında eski 12, 12, 12 yeni 12, 40, 50, 51 No. lı. Hasköyde, Sütlüce mahallesinde De- mirciohannes sokağında eskı 6, 4 yeni t1, 43 No, lı. Erenköyünde, Sahrayıcedid mahalle- sinde ceki Kayışdağı yeni Üzsküdar caddesinde eski 15, 15 Mü, yeni 158, 158 No, lı. Çengelköyünde Havuzbaşınds eski 195, 21, 21/1 yeni 8l No. lı. Kartal Maltepesinde Zaferoğlu soka- Bında eski 409 yeni 40 No, lı. Muahmmen Cinsi kıymeti “Dört dönümlük manbahçe e- — 3260 seri ebniyenin tamamı. Bir arsanın tamamı, 10 Bir buçuk katta sekia odalı — 1000 maabağ ahşab bir köşkün tamamı Gmnesahai sathiyesi 7352 metre murabbaldır). Dört katta on iki odalı bah- — 1200 çeli ahşab bir evin tamamı (mezahat sathiyesi 6884 met- re murabbaldır). İki katta dört odalı ahşab — 500 bir evin tamamı. 1 — Arttırma 18/11/938 tarihine düşen Cuma günü saat 15 de yapılacak ve gayrimenküller en çok bedel verenlerin üstünde kalacaktır. 2 — Arttırmaya girmek için muhamm en kıymetin $4 10 nu nisbetinde pey ak- çesi yatırmak lâzımdır. 3 — Arttırma bedelinin dörtte bir! pe şin ve geri kalanı sekiz senede sekiz mü- Bavi taksitte ödenir. Taksitler X 5 falze tâbidir. 4 — Taksitler ödeninciye kadar gayri memkul Sandığa birinci derecede ipo tekli kalır. (7954) Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma, Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. GEME İcabında günde 3 kaşe alnabilir. MNM — züne siyah bir bulut çöktü. Gözünden damlıyan bir damla yaşla beraber yüksük te elinden kayarak çekmecenin içine yu- varlandı. Oda bizmetçisi abdal abdal gü- lümsiyerek: — İyi amma, madam, bunun hikâyesi- ni anlatmadınız, dedi. Bu yüksük nedir? Şomberg birden çekmeceyi hızla kapi- yarak: ' — Bu yüksük mü? diye cevab verdi. Bu Gurabt efendi yarım saat sonra hamakta uyumuştu, sarsmakta, bu da ayrıca bir ninni gibi tesir etmekte idi. Artık, ihtiyar adamcağız mana âle- inin derinliklerine iyiden iyiye dal- mıştı. Rüyanın birinden sıyrılıyor, öte- kine geçiyordu. Birdenbire, karnının üzerine: «Küt!> diye bir şey düştü. 'Telâşla uyandı, baktı. Karanlıkta, el yurdamı ile ha - mağın içini aradı.. — Küt! Bir daha.. bu sefer, atılan şey her ne ise, koluna çarpmış, yuvarlan- mıştı. Gurabi efendiyi müdhiş bir kor- sında koca karı çaresiz boyun eğdi. gârdan da tamamile masun kalıyor,|ku aldı. Bağırmayı yiğitliğine yakış kafasını düştü. Zavallı adam kollarile ko- ruyarak, tamamile tenha adetâ karanlıktı. Di daha fazla gölgeyi ışık yayılmakta idi. bir tarafına değme- den geçmiş, doğru- dan doğruya ha- mağın altına düş- müştü. Gurabf efendi, güçbelâ bunun şeklini görebildi. Tostoparlak bir şey- di; yuvarlanıyordu. Adamcağız, bulda askerf müzenin avlusurnda gör- düğü eski zaman top güllelerini hatır- ladı. Ayni zamanda, okuduğu bir ta- kım korsan hikâyeleri, gemi baskınları da hayalinde canlandı. Vücudünün bü- tün tüyleri diken diken oldu, Bağır- mak istedi, fakat sesi kısılmıştı. — Küt! Artık hiç şübhesi yoktu. Bu, mükem- mel bir korsan hücumu idi. Gemiyi herifler uzaktan topa tutuyor, güver- tesine gülle yağdırıyorlardı. Korkunun şuurunu dağıtmasile, Gurabi Ef. düşü- benim gençliğim, aşkım, şerefim ve na:- musumdu.. Yazan: François Coppde YARINKİ NÜBHAMIZDA: Ferihanın annesi Yazan: Muazzez Tahsin Berkand gelecekti. Pantalonunun ağından paça- larına doğru seyyal bir sıcaklığın sız makta olduğunu hissetti. Bütün âsâbı Bgevşemiş, dimağı, ef"aline hâkim ola- mamağa başlamıştı. Zangır zangır tit riyor, etrafı tarassud etmekten bile kocunuyor, gözlerini sımsıkı kapıyor- du. Derken bir mermi daha geldi.. alnı- nın tam ortasına düştü. Gözlüğünün ğdak m."—"'""""li_ param- parça olan camları, eğer gözleri Çine gürültü ile| YümMulu olmasa, içlerine batıp onu kör edecekti. İnsiyak! bir hareketle elini başına hamağın | götürdü. Kafatasını yokladı. Pek te deliklerinden — dışa- öyle, fazla hırpalanmış değildi. Düşen rıya baktı! Güverte | Sey herhalde taş değildi, amma ne Idi? ve| Ve kim atıyordu?. Nereden?.. Muhacimler bir iki dakikalık bit reklerde asılı yeşil,| mayna verdiler. Bu müddet zarfında kırmızı fenerlerden, | Gurabt efendi aklını başıma - toparla- mağa çalıştı. Lâkin tam kendine gele andıran ölkün bir| ceği esnada, göbeğinin üstüne bir mer mi daha, hem de olanca ağırlığile düş «Kütl bir mermilta Can acısile elini oraya atan ihtiyar daha! Lâkin bu, hiç| sağız bu sefer onu yakaladı. Çekine çekine gözlerinin hizasına getirdi. Loş- lukta, gözlüksüz, iylce seçemiyordu. yusyuvarlak, ne pek sert, ne de pek yumuşak, ecelacaip bir nesne olduğu- nu farkettti. Muayenesini biraz daha derinleştirmek için başını kaldıracak, hamağın içinde davranacak oldu. Üç mermi, biribiri arkasına, göğsüne, su- ratına ve omuzuna İsabet etti. Artık © zaman kendini bütün enerjisi fle zorlı- yan Gurabi efendi, gecenin sükünunu yırtan çatlak bir feryad kopardı, Onun bu istimdad avazesile beraber güvertede bir koşuşma oldu. Vardiya nöbetçisi olan gşemici, yanında bir di- ğer gemici ile, ellerinde lobutlarla ha- makların kurulu bulunduğu tarafa ce- ğirtiyorlar ve karanlıkta kim olduğu — Siz bilirsiniz! dedi, ve kocasile| böylece uykusuna hiçbir mâni bulun-| tırmıyor, fakat korkudan da boğazının. Ermeninin peşlerine, kuzu kuzu takı-| muyordu.. işliyen makinenin gemiye| kuruduğunu hissediyordu. Derken, bir Tarak, yürüdü. verdiği ihtizar hamağı hafif hatifl daha: «Kütl».. mahiyett meçhul mermi nemiyordu ki, gerçekten topla ateş e-| belli olmıyan birini dilmiş olsa, gürültüsü duyulmak lâzem | ti İa Kai Ka ü (Arkası var) Se. di n lş hin ses a <L S e LEk L DN LNF A A ÇAT (Z < oA Z gn Ç Zhti af AFT Bi ÜŞ e DA 1 5.e -