1 Ekim 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

1 Ekim 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e0 PC y AM açt n aa SON POSTA aın filmleri Yukarıda solda (Radyo Kraliçesi), sağda (Sırnaşık kadınlar), aşağıda sölda (Üç ühbab çavuşlar), sağda (Napoli şarkıcısı) | “ Melek , .tı'na.ması.' ı Napoli şarkıcısı Oynıyanlar: Jan Kiepura, Gladys Svarthout Napoli balıkçılarından Antorto arkadaş- | ları arasında sesinin güzelliği ile meş- hurdur. Bir gece operada Trövadar piye- &İ oynanacağını haber alır ve biriktirmiş olduğu para ile bir bilet tedarik eder. O- peranın tenoru rolünde muvatfak olama- dığından başta Antonio olmak üzere halk | tarafından yuhalanmıştır. Tiyatroda gü- râltü yaptıklarından dolayı polisler bun- | arı dışarı atarlar. Pakat Antonto polis- | lerin elinden kaçmağa muvaffak olur ve | bir kiliseye iltica eder, Bir müddet sonra | kiliseden gizli olarak çıkar ve bir eve il- | tica eder. Bu evde (Marya) isminde gü- zel bir kız babasile birlikte ikamet eyle- mektedir. Maryanın babası meşhur bir bestekârdır. Eserleri tanınmıştır. Son e- ıer_inin muvaffak olmamış bulunmasına | Tağmen gşöhreti sönmemiştir. (Marya) ya rşı hayranlık hisseden Antonlo ona Yardım etmek ister, Ayni zamanda ope-| Fasında rol verilmesini kızın babasından rica eder. Provalar başlar, Bir kıskançlık yüzünden (Marya) ile (Antonio) birbir- Jerinden ayrılırlar. Antontö gene — eski mesleğine döner. (Marya) şöhret bulur. Bir gece Napolinin büyük tiyatrosunda Romco ve Jülyet operasına çıkar. Anto- hio da bir hile ile sahneya fırlar ve Ro- Meo rölünde büyük bir muvaffakiyet ka- Zanarak hem şöhrete, hem de sovgi kavuşur. arie Walevska filmi ve Charlas Boyer Yakında şehrimizin büyük bir sinema- Sında gösterilecek olm (Mari Valevska) filminin Hollywoodda ingilizce olarak ıîınm Garbo) ile (Şarl Boaye) tarafın- Beti Sevrildiği malümdur. — Fransızcaya G“ e el?ih'mı olan bu filmde (Greta ı;rhm ile (Şarl Boaye) nin kimler ta - indan duble edildiklerini bir okuyu - Cüumuz sormaktadır. h ğ Charles Boyer kendi filmlerinin dub- &ııım kendisi yapar, Bu filmde bizzat (“f'es Böyer'nin sesini duyacağız. “tlımı. Garbo) ya gelince: Onu duble ;ı;n 'atkâr Claude Marey'dir. Esasen llzin * tarafındam :i:.ng:cnmn şaigı” Ciaude Marey *|nema makamatı (Cannes)- şehrinde bü filmlerinden birer sahne “ İpek , sineması: Üç ahbab çavuşlar eğleniyor Oynuıyanlar: Maks biraderler Vak'a Nevyorkta bir operanın artistle- ri arasında geçmektedir. Çok girift, gi- rift olduğu nisbette gülünçlüdür. Filmde heyecanlı sahneler vardır. « Sümer ,, sineması: Sırnaşık kadınlar Oynuyanlar: Armand Bernard, Henry Garat, Betty Sicockfeld Heloise - Gladys - Rose adlarındaki üç güzel kız eski arkadaşları olan Jacgues Radinois'in nişanlısı Monigue ile evlen- mesini istemiyorlar ve bu hususta birçok sırnaşıklıklar yapıyorlar, Biçare Jacgurs bunlardan kurtulmak için var kuvvetile uğraşmaktadır. Nihayet nişanlısı güzel Manigue ile evlenmeğe muvafiak oluyor. * Vönedik ,, film -sergisi yerine ( Cannes ) film sergisi mi?... Geçenlerde toplamı olan beynel - milel Venedik film ser; in karar - ları İngiltere ve Amerika sinema mü- hitlerinde pek büyük bir hoşnudsuz - luk uyandırmıştı. Bunu nazarı itibara alan resmi si - yük bir beynelmilel film sergisi açma ğa karar vermişlerdir. Bu serginin 1939 senesi yaz. mevsi minde açılacağı kuvvetle umulmak! dır, ( Daniz kurdu) filmi Meşhur muharrir Jack Londan (De-| niz kurdu) adındaki romanı bir kere daha filme çekilecektir, Bu eser defa san'atkâr: Hobart Bosworth; ikinci — defa ise Milton Silis tarafından oynanmıştı. Şimdi Baş rolü Pat Ö' Brien yapa - r. Almanyada menedilen filmler Joe Louis - Max Sehmeling boks ma » çını gösteren filmin bütün Alman arazi-| sinde gösterilmesi menedilmiştir. “ Saray ,, sineması: Radyo kraliçesi Oynıyan: Shirley Temple Rebeka anne ve babasını kaybetmiş- tir. Amcasile yaşamaktadır. Radyoda gil- zel sesli bir san'atkârın aranmakta oldu- #unu duyan adam onu tecrübe için rad- yoya götürür. Tecrübe neticesinde — şare kıları besteliyen Antoninin muavini ço- cuğun Muvaffak olmadığını zannı >derek onu reddeder, Fakat hemen yaptığı ha- tayı anlar ve çocuğu arama kar. Bu rada çocuğun kendisine bir yük teşkil et- tiğini telâkki eden amcası onu teyzesine teslim eder, Çocuk Antoni ile ahbab olur. Antoni çocuğun aranılmakta olun küçük kız olduğunu anlar ve teyzesinin müma- naatine rağmen bu işi başarmağı kurar. Kız radyoya gitmiyecek, fakat evdeki te- lefonda şarkıyı söyliyecek ve telefon şarkı radyoya nakledilecek. Bu işi böy- Jelikle halleder ve büyük bir muvaffaki- yet kazanır. Kızcağızrın muvaffakiyetini gören amcası ona yeni bir mukavelena- me imza ettirmek ister. Mukavelename kızin arzusu — hilâfina ihzar cedilir. Bonu anlıvan- kurnaz — kız tam konser esnasında kısıldığı zannını verir, Doktor da bunu yalandan teyid eder. Bu suretle mukavelename bo- zulur. Tam bu arada kızın sesi düzelir ve sesinin artık Antoni ile konserine devam eder. Viviane Romance'a Fransız Mas West'i namı verildi... Geçen sinema mevsiminde İstanbulda seyreylediğimiz (Yakan Buseler) filmi - nin kahramanı güzel Pransız yildın Vi- viane Romance geçenlerde meşhur Rus muharriri Dostoyevskinin (Kumarbaz) adındaki eserinin filminde baş rolü yap - mıştır. Viviane Romance bu filmde 1900 sene- sinde hafifmeşreb bir kadını temsil e -| diyor. Bu güzel yıldız bu rolü o kadar benim- semiş o kadar güzel oynamıştır ki Fran- sız ginema Mmünekkidleri ona (Fransız Mae West) i namını vecmişlerdir. Bu sinema mevsiminde çalışması için kendisine tam 43 teklif vaki olmuştur. San'atkâr tercihan hafif roller almak igtemektedir. | Tarihıenr sayfalar | Sayfa 9 Büyük Reşid Paşa Hariciye Nazırı yeni sadrazamdan aldığı mektubu yeni İkinci Mahmud öldüğü sırada Osmanlı imparatorluğu Mısır valisi Mehmed Ali Paşadan korkarak Hünkâr iskelesi mua- hedesile Rusyanın âdeta himayesine gir- miş bulunuyordu. Osmanlı tahtına ise on sekiz yaşlarında olan Sultan Mecid Her padişah değişince sadrâzamın de- ğiştirilmesi âdet gibiydi. Bunun için za- manın başvekili Rauf Paşa; Köprülüzade kütüphanesinde kederli ve düşünceli bir halde yeni padişahın emrini bekliyordu. Filvaki haris ve intikamcı bir adam olan adliye nazırı Hüsrev Paşa boş dur- muyordu. Padişahın ölmünü fırsat bil - miş, hemen saraya sokulmuş, Rauf Pa- şanın yerine geçirilmesini temin etmiş - ti Hüsrev Paşa her dilediğini yapmak is- tiyordu. Ö zaman kabul edilmiş bulunan «başvekil» ünvanını hoş bulmuyordu. Bunun için padişahın emrine şu satır « ları yazdırmak suretile kendisine eskisi gibi esadrâzam» ünvanını verdirmişti: «Seni karihayi sabihayı şahanemden umuru dahiliye ve hariciya ve mesalihi maliye ve askeriyeye veahasıl kâflei hu- susata nozareti şâmile ile sadareti uzma ve vekâleti mutlakai kübra makamı ce - Niline bilistiklâl intihab ve tayin eyle - dim.» Hüsrev Paşa o sırada Osmanlı impara- torluğu devlet adamlarının ayrılmış ol - duğu fırkalardan mutlakiyet taraltarı ©- lanların başında bulunuyordu. Bunlar im- paratorluğu eski usüllerle, asıp keserek, yıkıp yakarak, ezip soyarak idare etmek istiyorlardı. Diğer küçük bir münevver zümre de Avrupa devletlerinin idare şe- killerine uymaktan başka çare göremi - yorlar; böyle yapılmazsa imparatorluğun batacağını biliyorlardı. Bunlar Reşid Pa: şayı kendilerinin reisi sayıyorlardı. Reşid Paşa o zamanlar Londrada se * firdi. Fakat ayni zamanda hariciye na- zırlığı vazifesi de onun üzerinde bulu - nuyordu. İkinet Mahmud zamanında ida- rede bazı ıislahat yapmıştı. — Avrupa- nın o zamanki meşhur diplomatları olan Prens Meternih, Palmerston ve Tiyer gi- bi adamlarla tanışıyordu. «Avrupa dev - Jetlerinin kurdukları müvazenede Oşs - manlı imparatorluğunun varlığı da lâ - zımdır» diyor ve bunu her fırsatta isbata çalışıyordu. Krallar ve imparatorlar ta - rafından kabul ediliyor, her tarafta hür- met ve iyi kabül görüyordu. Garb dev letleri Rusyanın kolaylıkla Osmanlı j paratorluğu üzerine çökmesinden çekini- yorlar, imparatorluğun muhafazasını ken- dilerinin de menfaatlerine uygun bulu - yorlardı. Reşid Paşa bir aralık Landradan Pa - rise gelmiş, kral Lüi Filip tarafından ka- bul edilmişti. İkinci Mahmıdun ölümü - jpü kralın huzurunda bulunduğu sırada |haber aldı. Hemen İstanbula dönmek lâ- İzim olduğunu anladı. Hem de acele et - mek lâzımdı. Eğer yeni ve genç padişeh bir defa onun düşmanlarının ellerine dü- şerse o zamana kadar yapılan ufak tefek ıslahat ve kendisinin büyük devletlerin idarecilerini Türkiye lehine çevirmek hu- susunda sarfettiği emekler boşa gidecek- ti. Fransa kralı Lüi Filip unun fikrini öğ- renir öğrenmez Reşid Paşayı İstanbula götürmek üzere bir harb gemisi hazır - Tanmasını emretti. Fakat Reşid Paşa ken- di düşmanlarmın ellerine böylelikle bir silâh vermek istemedi, Reşid Paşa Marsilya yolile ve denizden İstanbula geldi. Akıllı bir siyaset adamı- nın yapacağı gibi ilk iş olarak Babıâliye gitti. Sadrâzam Hüsrev Paşayı ziyaret Jetti. Hüsrev Paşa onu ortadan kaldırma - |yı çoktan kurmuştu. Bu işi açikça değil, kendi aklınca, genç padişahın cehaletin- den istifade ederek bir tuzak şeklinde bi- |tirmek istedi. Reşid Paşa o sırada kırk yaşında bu « lunuyordu. Büyük şöhreti vardı. Zama nın paşaları srasında fikirce olduğu ka- dar yaşça da gençti. Hüsrev Paşa onu güler yüzle karşıladı. Tltifatlarda bulundu. Bazı işler üzerinde gürüştü. Sonra onun eline bir zarf verdi. padişaha götürdü. Bu mektubda Hariciye Nazırlığın- da ibkasının istendiğini zannediyordu. Halbuki sadra- zam mektubda padişahdan onun idamını istiyordu Bu zarf padişaha hatiben yazılmıştı, Hüsrev Paşa onu verirken sesine bir tata hlik vererek İstanbula sureti muvasalatır va zaten uhdenizde bulunan umuru hariciye nezaretini rüyete mübaşeret etm are zediyorum, Tezkereyi bizzat mabeyni hüs una götürüp arzı keyfiyet ve hem dg vecdibi übudiyet ediniz! Dedi. Halbuki zarfın içindeki mektubda çu satırları yazıyor: «Adap ve âdâtı memleket ve usull mur amelâtı devlet ile kabili tevfik olmıyacalj ahval ve harekâtı ihtiyar ve her hususçâ mübalâtsızlığa içtisar..> ettiğinden Ree şid Paşanın idamını istiyordrı, Padişahların pek sudan sebebler içimş bile bir çok vezirleri, kumandan va deve let memurlarını idam ettirdikleri, onların suçları hakkında en küçük bir tahkik$ bile lüzum görmedikleri Osmanlı tarihine de pek çok görülmüştü. Hüsrev Paşa işte bu basit çareye baş vurmuş, yeni ve geng padişahın iİlk saltanat hırs ve hevesi aras sında onun saltanatına hudud kesmek ise tiyen genç veziri idamda çekinmiyeceğis İni sanmıştı. Bundan başka iram mektu « |bunu Reşid Paşanın kendisile göndermek İ|suretile onunla alay tmiş oluyordu Reşid Paşa bunlardan habersizdi. Sade |râzamın güler yüzünü, tath sözlerini fas |mimi bulmuştu. Yüreğinde en küçük bir şüphe bile olmaksızın dosduğru saraya gilti. Sultan Mecid Beşiktaşta, deniz kıs ndaki sarayda oturuyordu. Reşid Pa- şanın getirdiği tezkereyi aldılar ve pa- dişaha verdiler. Padişah gençti. Fakat imparatorluğun Avrupa devletleri idaresine benzetilmesi lüzumunu inkâr etmiyecek kadar okumuş ve uyanıktı. Reşid Paşanın da Avrupada bulunduğu ve memleketteki — yazifeleri |sırasında yaptığı hizmetleri biliyordu, Esasen karakter itibarile de kan dökücü ve intikamcı değildi. Sultan Mecid tezkereyi okumağa baş « Tadiğı zaman, genç yüzü pembeleşti, sons ra kaşları çatıldı ve o kadar kızdı ki elin« deki kâğıdı karşısında Hüsrev Paşa var, Muş ta onün yüzüne fırlatıyormuş gibi ye- re attı. Ondan sonra Reşid Paşanın ça « ğırilmasını emretti. J Reşid Paşa yeni padişahın huzuruna girdi. Öna «Avrupanın o zamanki halini |ve Osmanlı imparatorluğunun kurtuluş çarelerinis büyük bir imanla ve açık bir suretle anlattı. Sultan Mecid onu dik « |katle dinliyor, yüzünde memnuniyet 0- |kunuyordu. Henüz söze başlamıştı ki pa « dişah Reşid Paşaya Hüsrev Paşanın tez « keresini gösterdi, Reşid Paşa tezkereyi okudu; kendisini güçlükle tutuyordu. Sözlerini bitirdi. O zaman Sultan Mecid ona, hiç korkmama- sını, rahat olmasını söyledi. Sonra harici- ye nazırlığında ipka edildiği hakkında hir de cevab yazarak verdi, Babıâliye gön - derdi. Hüsrev Paşanın bu cevabı aldığı zamanki halini gözönüne getirmek güç değildir. Çok geçmeden Reşid Paşa padişahı ye« ni fikirlerle doldurmuş, meşhur Gülhane fermanımı padişah ve sefirlerle, devlet a - damları, kalabalık bir halk önünde ökü - yarak Osmanlı imparatorluğunun mo « dern bir devlet olması hususunda mühim bir adım atmıştı. Fakat bu iş sanıldığı gi- bi kolaylıkla olmamıştı. Reşid Paşa bü - tün inkılâbcılar gibi mit bile göze a'. mıştı. O sırada Reşid Paşanın kâhyası iken daha sanra vezirliğe kadar yükselen tep- çubaşızade Salih Beyin anlattığına göre; konağa aid mühim bir işi söylemek (i günlerce bir fırsat bulamamış. Nihayet |bir sefer gece yarışından sonra Roşid Pu- şa harem dairesine geçeceği sırada yanı na sokulmuş ve söze başlamış. Fakat Ra- İşid Paşa hemen onun sözünü kesmiş | — Etendim, sen ne düşünüyorsun, ben ne haldeyim? Ben yarınki gün öyle bir |işe girişiyorum ki akşama sağ çıkacağım- dan ümidim yoktur. Gülhane fermanı işte 6 geceden san - raki günde okunmuştu. Kadircan Kajlı

Bu sayıdan diğer sayfalar: