8 Sayfa “Son Posta,, nın Hikâyesi SON POSTa YRILMAK KARARI Yazan: Muazzez Tahsin Berkand Ayrılmağa kat'iyyen karar vermişlerdi. | dinlemişti. O susunca, uzaklardan gelen ğuk ahengi? Ya sigarasını tutan elinin JArtık bu hayat bu şekilde devam ede - mezdi. Bu gece karşı karşıya sessizce ye- mek yedikten sonra denize bakan bal - konda karşılıklı koltuklara oturmuşlar ve sigara dumanları arasında birbirlerine Şikâyetlerini tekrarlamışlardı. Evvelâ kadın söyledi — Seninle uzun zaman seviştikten sonra evlendik. Altı senelik müşterek ha- yatımızın ilk üç yılı beni dünyanın en mes'ud kadını gibi yaşattıktan sonra ya- vaş yavaş benden baş çevirdin. O vakte kadar bende hoşuna giden şeyleri ve ha- reketleri tenkid etmeğe, sevdiğin şeyleri beğenmemeğe başladın.. Beni hırçın, huy suz, şimarık bir kadın gibi gördün ve ni- hayet benden uzaklaştın. İşte tam bir se- nedir bana karşı bir yabancı gibi hare - ket ediyorsun. Haftada bir iki defa eve| gelmiyorsun, geldiğin akşamlar da işle- | rini bahane ederek yazı odanda oturuyor, | hattâ geceyi de divan üzerinde gaçiri - yorsun. Bu hayat böyle devam edemez. | i derin ve biraz boğuk bir sesle cevab ver- di: — Hakkın var, Boş yere birbirimizi üz- miyelim ve hemen ayrılalım. Bu müş - terek hayatta devam etmemize imkân kalmadı artık. Uzun zaman seviştikten sonra yaşadığımız bu altı senelik evlilik günleri her saniye seni benden uzaklaş - tırıyor, ilk yılların saadetine ve yakın - lığına bedel yavaş yavaş benden ayrıldı - ğını, beni ve evimizi yadırgadığını gö- rüyorum. Hakkın var, uzun izahata birbirimizi didiklemeğe ne sebeb var? Çok sene ev - vel, birbirimize verdiğimiz sözü unutu - yor musun? «Şayed bir gün ikimizden hirisi öte ni daha az sevmeğe başlarsa, aramı |tavga olmadan, karşımızdakinin duygu- suna hürmet ederek doştca ayrılacağız > Bu yeminimiz yerini buleun yavrum. Birbirimizi incitmeden ayrılalım. titreyişi? Genç kadın bir yandan çekmelerini, do- lablarını sinirli ellerle açıp kapıyarak eş- yalarını çantalara yerleştirirken bir yan- dan da başını bir çekiç gibi döven bu «a- caba?» sualini tekrar ediyordu. Kocasının kendisini aldattığına — dair kat'i bir delili yoktu. Yalnız onun hafta- da bir iki gece eve gelmemesi ve geldiği geceleri de yazı odasında geçirmesi... Fa- kat bütün bunlara rağmen onun karısı- na hiyanet ettiğini gösterecek bir işaret yoktu. Bilâkis, Galib ona karşı çok müş- fik davranıyor, fakat yaklaşmaktan kor- kuyor gibiydi. Bu ne zaman başlamıştı? Nezihe tasını kapamak için çabalarken birden - bire durdu ve hatırladı. Senelerle ewv! bir gün, üzerinde durulmağa dı-imlyrnı sız bir sebebden Galibe gücenmiş| ve ona karşı hattâ biraz zoraki bir so - gukluk göstermişti. Fakat kocası her za- | Ağıst os 1 Nafıa Vekâletinden I — Eksiltmeye konulan iş: Aydın bataklığı kurutma ameliyatı, keşif bedeli 47250 lüradır. 2 — Eksiltme 20/8/938 tarihine rastla yan Cumartesi günü saat 12 de Nafia Ve- uumm—mam—wmmmmı- sulile yapılacaktır. ı—wwmum projesi, bayındırlık işleri genel şartnamesi, fenni şartname ve projeleri 2 lira 38 kuruş mukabilinde Sular umum müdürlüğünden alabilirler. Eksiltmeye girebilmek için isteklilerin 3544 Itralık muvakkat teminat vermesi, 20 bin Hralık nafia su işlerini veya buna muadil nafia işlerini taahhüd edip muvaffakiyetle bitirdiğine ve bu kabil nafia işlerini başarmakta kabiliyeti olduğuna dair nafia Vekâletinden alınmış müteahbidlik vesikası ibraz etmesi. ı—hıuhnuumıumm—ı—ur—— Postada olan gecikmeler kabul edilmez. <27146> :4802. W Ben eriyip mahvoluyorum. Vücudümün | Karı koca, birer gölge gibi” sessizce her gün biraz daha düştüğünü, neş'emin | odalarına çekildiler. Nezihe kocasının bnş kaybolduğunu duyuyorum. İyisi mi bir| yatağına kapanıp ağlarken başının için- defa böyle açıkça konuşup ayrılmağa ka- | de binbir hatıra yaşatıyor, tü seviştikleri rar verelim ve iki eski dost gibi birbiri- | günlerden başlıyarak, binbir unutulmaz mizin ellerimizi sıkarak dostca ayrılalım. Kemik içinde derin derin işliyen sızılar-| dan hoşlanmadığımı, bilâkis sarih — ve vazih vaziyetler karşısında kalmak iste - diğimi bilirsin. Sana bu üç senedenberi niçin değişti- ğini, neden benden uzaklaştığını sar -| mak ta istemem; belki de beni müteessir edecek bir şey söylersin, ben de verece - ğim cevabla seni üzeçim diye korkuyo- rum. İkimizin de sıhhatimiz bu gibi dar-| belere karşı koyamıyacak kadar sarsıldı. Bak, benim gibi sen de her gün biraz da- | ha sararıyor, biraz daha zayıflıyorsun. Kaç defa bana bir şey söylersin diye bekledim kaç defa isyan etmek istedim, fakat anlamadığım bir kuvvet beni bun- dan da menetti ve bu acayip vaziyete ta- hammül ettim, sana bir şey söylemedim, bir şikâyette bulunmadım, her gün beni bir gün evvelkinden daha az sevdiğini | görerek ben de kendimi senden çektim. Fakat artık dayanamıyacağım, yarın sa- bah gidiyorum, sonra da mahkemeye res- mi müracaatimi yapacağım. Aramızda kat'iyyen ayrılmağa karar verdikten son- ra ikimizin de pek çabuk serbestliğimizi alacağımızı umuyorum. Erkok karısının bu sözlerini, sigara - sının dumanları arasında kaybolmuş gibi ses çıkarmadan, bir hareket etmeden sahneyi kendi kendisine tekrarlıyordu: İşte evlendikleri gün beyaz elbisesinin eteğini sürüyerek ona doğru gidişi; o - nun gözlerindeki sonsur aşk ve şefkat; işte beraber geçen altı yılın ilk çılgın sevgi seneleri; her saniyesi başka bir a- teşle tutuşan saatler; işte üç seneden son- ra Galibin yavaş yavaş uzaklaşması... Fakat niçin uzaklaşmıştı? Genç kadın birdenbire göz yaşlarını silerek yatağın üzerinde doğruldu ve üç senedenberi yüz binlerce defa kendi kandisine sorduğu bu suali tekrarladı. Hayır, buna cevab veremiyor, kendisini büyük bir aşkla se- ven Galibin sonradan niçin artık sevme- diğini anlıyamıyordu. Birdenbire içine ümidle karışık bir şüp- he düştü: «Acaba sevmiyor mu?» Bu his evvelâ kendisine tuhaf gibi gö-| ründü, fakat artık ayrılmağa karar ver- dikleri için sükünet bulan sinirleri onu soğukkanlılıkla düşübebilecek bir hale getirmişti. — Acaba sevmiyor mu? Bu <acaba?» ne büyük bir kelime.. Tam bir senedir kat'iyyen inandığı bir şey için şimdi ca- caba?» diyordu. Zavallı Galib ne kadar sararmıştı! O- nun yüzüne bakmamak için nasıl gözle- rini uzaklara dikiyordu! Ya sesinin bo- da üzülür ve kendisini affettirmek - için binbir ricalar ve niyazlar ederken o al. şam bu hale ehemmiyet vermemiş, Ne - zihe de biraz şımarıklıkla başlıyan bu gücenme oyununa kendisini bırakmıştı. Ondan sonra? Hayır, genç kadın ken- den koparan sebeb ne olabilirdi? * Galib kudurmuş bir hayvan gibi kapı- dan pencereye, pencereden kapıya gidi - yor ve gecenin yen hafif gürültüleri dinliyordu. İşte Ne> zihe dolabını açıyor, kapıyor, çekmeleri çekiyor, ağır adımlarla odasında dolaşı- yor, Demek biraz evvel söylediği söz doğ- | ru.. Yarın sabah gidecek.. Bir daha da| dönmiyecek.. Ebediyyen... Niçin? Genç adam işte bu muammayı halledemiyordu. Karisı niçin birdenbire ondan soğumuştu? Evlerinde verdikleri çok güzel bir ziyafetin ertesi günü Nezi- he kendisine karşı uzuk ve lükayd bir ta- vır almıştı. Onun bu uzaklığının iIk gün- lerini, müdhiş bir kıskançlık buhranı için- | 'de geçirmişti. Karısının o ziyafet geresi Avrupadan yeni gelen mühendis Cevde- te lüzumundan fazla ehemmiyet verdi- | #ini, onunla herkesten çok meşgul oldu- | ğunu farketmişti, fakat gururu Neziheye bür şey söylemekten onu menetmişti. Her zaman çok haasas elan karısı o - nün bu iztırabımı niçin farketmemiz, e- nun, veleyki sadece bir kıskançlıktan iba- | man onun bu gibi asabi halleri karşısın- disini kocasından ayırabilecek bir vak'a hatırlamıyordu. O halde ikisini birbirin- sizliği ortasında büyü- Baş, diş, mezle, grip, romatizmı, nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. İcabında günde 3 kaşe alınabilir. İmamuamummuamuamamauamu lyord» niçin tam o mrada onu bırakıp onlınıhk uyanmadan evden kaçıp gitmeğe beş gün için Kızıltoprağa, annesinin ya- karar veren Nezihe, bir elinde küçük va- nına gitmiş, orada köşk kamşuları müe|lizi olduğu halde yavaşça kapısını açtı, hendis Cevdetle sık sık görüşmüştü? Köy- | sofaya çıktı. Gürültü etmemek için ayak- |den dönüşünde ne kadar şen, fakat ko - | larının ucuna basıyor ve sendeliyerek yü- casına karşı ne kadar uzak ve lâkayddi. | rüyordu. Genç adam bütün bu geçen ıztırablı Birdenbire karşıki odanın kapısı açıl. atleri, karısımın kendisinden uzaklaştı -| dt ve Galib, uykusuz ve kanlı gözlerle, ğını anladıktan sonra onu zorla ve kocalık dağınık ve perişan saçlarla eşikte dur » hakkını istimal ederek kendisine sadık| du. Kart koca nefes almadan birbirlerine kalmıya mecbur etmemek için evden kaç-| bakıyorlardı. Bu bakışlar evvelâ kor « tığı geceleri, yazı odasının divanı üzerin- | de geçirdiği ümidsiz saatleri birer birer |hatırlıyor ve her şeye rağmen onun hava- | sında, onun muhitinde yaşamak için bun- lara bir köpek gibi tahammül ettiği hal- de bugün artık son dakikaların geldiği- ni görerek bir çılgın gibi ber şeyi kır- mak, herşeyi altüst ederek Neziheye koşmak istiyordu. Bir kaç defa kapının tokmağını çevi - receği sırada onun akşamki soğuk ve he- |sablı sözlerini hatırlıyarak donmuş gibi orada kaldı. Evet, birbirini sevmedikten sonra bu iş- | kencelere ne lüzum vardı! Madem ki Ne- zihe artık ondan uzaklaşmak istiyordu. * Uykusuz ve ıztırablı saatlerden sonra |gün ağarmıştı. Tekrar Galibin yüzünü ret olan bu acısını dindirmeğe çalışacak | görmemek, tekrar ıztırab çekmemek için | |kak, yorgun ve ümidsizdi, sonra düşmen ateşi gibi hain ve yakıcı oldu, fakat ya « vaş yavaş ateş te sönerek yumuşadı, de- rin, acıyan, acıtan bir bakış oldu. Genç adam bacaklarının üzerinde tit « riyerek karısına doğru bir adım aftı. — Gidiyor musun? Nezihe bu titrek sesin yarattığı ızlı « rabla sersemlemiş gibi çantasını yere bı- raktı, ellerile yüzünü kapadı ve düşme - mek için sokak kapısına dayanarak bir nefez gibi fısıldadı: — Hayır.., YARINKİ NÜSHAMIZDA: Yazdığım mektublar Yazan: Mark Twain Çeviren: Faik Bercmen Evvelki günkü ve dünkü tefrikaların hülâsası Azmaaltında piyango bayli Yasef Gümüş- Böz, müşterilerinden Gurabi Bfendiye çıkan 200,000 liralık büyük ikramiyeyi hem müj - delemek hem de parâaları vermek Üzere, Üs- küdarda kendisini aramağa gidiyor. Verilen Adresi araştırıp duürürken, tesadüf, o aralık camie gitmek üzere evinden çıkmış bulunan Gürabi Efendi ile onu sokakta karşılaştırı - yor. Biraz tereddüdden sonra Gurabi Brendi bayii taniyor.. müjdeyi alınca da hafif bir bulran geçiriyor.. Fakat derhal kendini top- luyor. Sonra birlikte eve gidiyorlar. Gurabi Bfendi yolda eşe dosta piyango vurduğunu Böylediği için kendisi eve gelmeden — bütün | mahalleli koşuyorlar. Bir curcunadır kopu - yor. Fakat karısı İfakat hanım bir türlü me- Beleyi anlayamıyor. Kocasının — evlendiğini yahud basıldığını sanarak küplere — biniyor. Nihayçşt Yahudi kendisini ikna ediyor. (Roman devam etmektedir) söylüyor. Dövüş, toküş züğüri har- €. Vâriyetli in - sanlar tatlı yiyip, tatlı — geçinirler. Bizim — rahmet - linin —hali vakti — yerinde idi de, gül gibi geçinirdik. Öteden, biri daha atıldı: —- — Öyle ya! Bu zamanda en birinci şirinlik muskası: Kurtlu panganot! Ebe hanım derinden gök gürler gibi geyirdi.. İ |Yafkında Gurabi efendi, ka - rısına emrettii: — Yahu! Şu ha » yırk, uğurlu adam- cağıza bir acı kah - ve yap getir. Dev - letimizi, ikbalimizi, tâ nerelerden aya- ğımıza kadar — ge - tirdi. Kadın bâlâ — işin değildi; sordu: — Uğurlu adam dediğin de kim? Ne getirmiş? Saçmalı - yor musun ayol? Gurabi efendi ba yi işaret etti. İfa - kat hanım suratını ekşiterek bağırdı: en büyüğül — Bu mıymıntı Nerede ise Yahudiye inme inecekti. Gözleri kaymış, birdenbire kuruyan ağzı Cevabını herif mi? sağ tarafa çaerpıleyor gibi olmuştır. etraft sür'atle göz - — ©O mıymıntı değil, hanım.. Hızır! |bin aded papeli sahihf. Rayici beldeyejden geçirerek, olanca şimretliğile ba -| göğe kadar hakkı var.., göre altına tahvil edersek: İki bin kü-| ğırdı: Hızır!. — Töbe yarabbim! Hazır aleyhisse - lâm dinini, — Kurtlusu, çift öküzlüsü, hepsi de bir.. dedi; iş ki adamın cebinde deste ilen bulunsun. Bu aralık, kendine gelmiye başlıyan | 'USüN bizi Tüiya etti bu adam. - Yirmi |tesadüif edilen. tam bir ağız bazergân kılığına ma girmiş? — Sen zevahire ne bakıyorsun? Mü- barek her şekilde tooelli oder. Bugüne SON POSTANIN EDE?İ RPROMANI sur zeri mahbub!. Bu, fakire ömrü nuh Ze Gurabi efendinin i - fadesind tevsik etti- der: — Ya, İfakat ha- nımcığım!, Allah zengin oldunuz.. bu devlet sade size de ğik.. — Rabbım, bu şıma yıkmadan çekin arabalarınızı! Bu çıkışma bilhassa ebe hanımı ku- durttu. Ağız dolusu bir geyirti ile he yecanını belli ettikten sanra o da çene sini açtı: — Biz mi aç gözlü kokmuş?. İmaret kedisi biz, öyle mi?, Daha düne kadar kapı kapı sürtüp de öte beri dilenen sen değil mi idin, keçi boynuzu suratlı yelloz?. Üç buçuk kuruşluk devlete kondun diye ne çabuk burnun havaya kalktı?. Böbürün kime? Dur bakalım: Kocan hele Biraz kendine gelsin.. biti canlandığını anlasın da görürsün gü- nünü! Bu devleti senin yanına koyar mı sanıyorsun? EBve tazecik bir kadın getirip, seni partallanmış lapçın gibi Mangalm altından hudnnhu kavra- diği maşa ile hasmının üzerine atılmı- ya hazırlanan İfakat hanımı şeyh İrfan ü a (efendi kolundan yakalayıp menettd:. den hitab ilex — Ayıptır, hatunlar! Ne oluyorsu « başb -İnuz? Böyle mübarek günde, inayeti yardu. Cümlaye bir- | hakka hamdedecek, mesrur olacak yer de, kırk' yıllık dostlüğü, konşuluğu a- — Piyango — mu|yaklar âltına alıp biribiriniza leri gert vurdu, yoksa? dedi. | gözler sarfotmak reva mıdır? Oturun — Evet. Hem de|yerii yerinize bakayım!. Tahsildar deli Saffet de müdahalede alınca |bulundu: — Öyle ya, frfan efendinin yerden dedi; bayram- hk sıfatlarınızı ortaya vuracak bugü « — Vurdu ise vurdu.. sizlere de ne ni mibbuldunuz? Gurabi efendi amca- diyanetini değişlirmiş de | ve sabrı eyyub ihsan eden Cenabı va-|oluyor, aç gözlü kokmuşlar?!. İmaret | mızdan tam yüz on bir buçuk kuruş hidületayanın son nimeti: Mali karun!. Mmmm.um&ıb Çörgöp parası bakaya alacağım var da, Anladın mı, kaşık düşmanı?! Mahalleli, bir aperet detimin karşılığını güş | gözlerinizi daha şimdiden diktiniz 0.- tle, | Haydi bakayımı Bvimt çatır çatar ben ağrımı bilem açmıyorum.. siz ne ü—hqühnıımmhl bür | kaşıyorsunuat TArkasnı var)