13 Temmuz 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

13 Temmuz 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sayfa MA ei SBSON POSTA aname” “Son Posta,, nın Hikâyesi ua UNUTULAN HATIRALAR Çocukların mektebden çıkışını bekli- yen kadınlar arasında madam Radupont şıklığı ile göze çarpıyordu. Oksijenli saç-| zık etmişsin! diyerek yerinden kalkıp| Kocasile sevgilisine aid gençlik resim- F larının üstünde bir şapka ve boynunda kül benzer bir şey vardı. Halbuki o- muzlarındaki atkılardan ve avuçlarında | çevirdikleri anahtarlardan diğerlerinin orta halli oldukları belli idi. Mişelin, yanında ondan daha sarı be- nizli, siyah önlüklü ve daha fena giyin- miş bir kızla göründü. Annesine bakarak arkadaşile bir şeyler konuştu; ve sonra el sıkışarak ayrıldı. — İşte anne, bu Jülyet. hani şu A- mandye sokağında falan.. — Falan denmez; Amandye sokağında oturan diyeceksin! — İşte onunla kartpostal değişiyorum anne. Hem de güzel güzel kartlar alıyo- rTum., * Mişelin derslerin pek karışık olmadığı bir sınıftaydı. Kopya edeceği yazı bir çeyrek sürdü; bir çeyrek te kıraat yaptı. Sonra dirsek- Jeri masaya dayalı, kollarile, ellerile tı-| kalı bir vaziyette verilen manzumeyi ez- berlemeğe başladı. Madam Radupont elinde bir triko ©- turduğu yerden kızının çalışmasını ta- kib ediyordu. Okuduğu ezberi birdenbire bırakarak: — Anne biliyor musun? dedi. Jülyetin babası bir mağazada işci imiş. Annesi de tahtaya, çamaşıra gidiyormuş. Bunun İiçin akşam gelip onu meklebden almıyor. — Peki peki anladım, Sen dersine çalış! Manzume ezberlendikten sonra Mişelin çantasından sarı bir kâğıda sarılmış bir paket çıkardı. | Anneciğim, şimdi resimlere bakabi- İir miyim? Paketin içinden çıkardığı resimleri ma- sanım üstüne yaptı. Bunların içinde ne- ler vardı neler!. Resimli mecmualardan, sinema ilânlarından, hattâ iskambil kâ-| gadlarından kesilmiş kız resimleri. çiko- | latalardan çıkmış artist portreleri.. hepsi de lümbanım altına dizildi. Hattâ anne- | nin yumağı da biraz ileri atıldı. sonra| henüz açmadığı bir zarfa el atarak için- | den kartpostallar çıkardı. — Anne bak, işte bunları bana Jülyet verdi. Ben ona ne kadar Mikey koleksi- yonum varsa verdim. Ama biliyor mu- WNNNADIA.. Çeviren : Faik Bercmen — Jülyet verdi dedim ya anne!. — Bumlara Mikeylerini verdiğine ya- mMutfağa gitti. Zavallı Mişelin oturduğu yerden ağla- mağa başladı. Tabif annesine bu resim- leri nasıl aldığını anlatamazdı ya.. Jül- yetin evi boş olduğu zaman sandık, do- lab karıştırarak bunları topladığını bir aralık dolabın üstünde gazeteler altında duran bu koleksiyona da el attığını ve aşırdığını söyliyemezdi ya.. Madam Radupont mutfakta ışığın al- tına gelerek tesadüfün eline geçirdiği bu resimlere uzun uzun baktı. Resimlerdeki erkeğin yüzünü tanıdı. Bu kocası idi! Bir resimde küçük bıyıklı kaskotli duruşunu hatırladı. 1927 senesinde aakerliğini ya- pıyordu. O vakit henüz nişanlı idiler. Ö- teki resimler sonraki tarihlere alddi. Kocasının yanındaki kadın kimdi? Her halde Jülyetin annesi olacak, Belki do hâlâ münasebetleri devam ediyordu. Her halde bunlar hakkımda kocasından iza- hat isterim dedi ama evvelâ etrafı bir tedkikten geçirmek daha münasibdi. Resimleri kömürlüğün bir köşesine sakladı. Sonra kocasına yapacağı sahne- leri tasarladı; sert mi yoksa kurnaz mı davranmalıydı? Yahud resimlerden biri- ni önüne mi koyaa? Yoksa alaycı sualler mi sorsa? Tereddüd içinde hâlâ ağlamakta olan kızınım yanına döndü: — Kocaman kız oldun; hâlâ abdallık- tan vazgeçmiyorsun Mişelin! Eğer uslu oturursan sana resimleri iade ederim. Çocuğuna arkadaşı hakkında sualler |sormağa başladı: — Bak Mişelin benim adım Matild; a- caba Jülyetin annesinin adı ne? Biliyor musun? Anneler arasındaki bu alâkayı gayet tabi bulan küçük kız annesine bunu öğ- reneceğini vadetti. Fakat birdenbire ak- lma gelerek: — Ha adı Polet. çünkü Jülyet bana dedi idi ki öteki madamlar annesini Po- let diye çağırırlarsa kızıyormuş. Ya ma- dam Polet veyahud da madam Dezer de- meli imişler.. anneciğim Polet izmi güzel değil mi? — Evet güzel!. Evin babası bu mükâleme sırasında e AMAD Te tar yatmaz mutfağa girdi; iki parça bu- laşığını yıkadı; ortalığı topladı. lerine bakmamak için kendini zorlıya- rak yatağına çekildi. Ertesi günü öğleye doğru beynini ke- miren bir tecessüsle dayanamadı; miek- tebe kadar gitti.. kızı gene Jülyetle be- raber mektebden çıkıyorlardı. Çocuklar yanına yaklaşınca: — Evleriniz birbirine yakın, dedi, İsler Mişelin arkadaşını evino kadar gö- türelim. Annen bu saatte evde olur mu çocuğum? — Evet efendim, öğleyin çarşıya çıkar. Akşam yiyeceğini ahr. Benim mektebden döneceğim vakit bana yemek hazırlamak için eve döner. Beş dakika sonra küçük kız minik el- lerini madam Radupont'un ellerinden kurtararak: — İşte annem, işte annem.. diye koş- mağa başladı. Madam Radupont o vakit kocasının cs- ki sevgilisini karşısında gördü. Bu, elinde kelen bir erzak torbası bulunan ve kaldı- rımın üzerinde hızlı hızlı ve nefes nefese yürüyen, saçlarına kır düşmüş hatırı sa- yılır derecede şişman iri bir kadındı. Madam Radupont dudaklarında şık bir kadın tebessümü ona doğru tatlı tatlı baktı, fakat ötekinin bu inceliklere al- (dırdığı yoktu. Sadece: — Kızımı mı getirdiniz madam, dedi. |Çok lütulkârsınız. Bir kahvemizi içmez misiniz? Hayır mı? Siz bilirsiniz. Sizin küçüğün adı nedir? — Mişelin Radupont.. — Ya, pek güzel.. Tahattürü pek kolay olması lâzım ge- len bu isim kadın üzerinde hiçbir tesir uyandırmamışa benziyordu. Yalnız Mi- şelinin yüzüne bakarak: — Maşallah no kadar büyümüş, dedi. Vakitler ne çabuk geçiyor yarabbi! On- lar büyüyorlar, biz de ihtiyarlıyoruz. İhtiyatsızca sarfedilmiş. fakat bütün maziyi silen sözlerdi bunlar!. Belki, o da ihtiyatsızlık ettiğini anlıyarak yere bı- rakmış olduğu çantasını tekrar aldı ve ilâve etti: — Saat yarıma geliyor. Neredeyse ko- cam görünür. Yemeği hazır bulmadı mi kıyameti koparır. Madam Radupont karşısındakine acı- Sün bunlar çok kiymetli. sahici insan re- | gelmişti. Koltuğunun altında iki büyük | yan bir bakışla selâm verdi ve kızı ile simleri bunlar.. Madam Radupont eğilip kızının elin- deki resimlere baktı. Bunlar birkaç ta- nesi grup halinde, diğerleri tek olmak ü- zere bir sürü kartpostallardı. İçlerinden, hassas bir çiftin bir tayyare kanadına | yaslanarak çıkardıkları resim pek hoştu. | Bir resmin altında da şu yazı vardı: «Sevgili Polet'ime.. 1927 senesi bayram hatirası olarak..» Madam Radüupont resimleri kavrıya- rak kızına çıkıştı: — Bunları neröden topladın kuzum? BABA - SUAD DERVİ | YAZAN —— Demir parmaklıklı bahçe kapısı a - İyi bağlamamışlar. Öyle giıcirdayor- dü ki Feriha gözlerini araladı. Güler'in yüzü birdembire, kızardı. — Yerinden kalkt — O siz misiniz çocuklar?, Feriha sarı gandi elbisesinin yukarı- ya doğru sıvanmış eteklerini düzeltti Ve biraz doğruldu. Feriha şimdi kapıdan girenlerin kar- keten bir etek giyiyordu. Sarı renk yüzünü çerçeveliyen dümdüz saçların ve düz kaşların altında pırıl, pırıl ya- larını ileri geri oynatarak uyuşuklukla- rını gidermeğe çalıştı. Bir şey söylemi- yordu ama yorgun ve bitkin halinden hemen bir lokma yiyip, didinmekten yo- rulan vücudünü dinlendirmek ihtiyacın- da olduğu belli idi, Artık tatlı lâkırdılar söylemek zama- nını geçiren ve bu yorgunluktan bitkin olan adama bakarak madam Radupont senelerdenberi yapageldiği vazifeyi bi- tirmeğe uğraştı. Kocası - çocuğundan evvel OĞUL Cahidenin kumral buklelerini yarı örten yemyeşil ipek mendil de onun yeşil gözlerine uyarak yüzüne bir baş- ka güzellik veriyordu. Nimet dallı basmadan birkaç kere yıkandığı çiçeklerinin solukluğundan belli olan bir esvab giyiyordu. Çıplak ayaklarında beyaz sandallar vardı. Fatma havanın bütün sıcaklığına rağmen lâciverd yünlüden bir otek Bgiymişti. Mavi krepdöşin bluzunun üstüne de gene mavi ve lüciverd beyaz ekoseden bir truvakar takmış bulunu- yordu. Altı aylık öndüle yapılmış kes- ftane rengi saçlarını güzel ksün di- ye slatmış... Başı henüz yıkanmış kı- vırcik tü sine benzemişti. Selma vücudüne biraz bolca - gelen bir keten etekle çizgili jerseden bir şömizet giymişti. Şapkasını elinde tu- tuyordu, nan simsiyah gözlerin koyuluğunu da- — ba fazla tebarüz ettiriyordu. Onlara Ekrem, Tekinalp, Halid, Ce- mil ve Hüsameddin refakat ediyordu. ee nlldSEĞDĞ el d n bi aa e gö e adai Ğİ bir fino köpeğinin gövde- " | defter vardı. Koltuğa ilişerek uyuşan kol- | beraber uzaklaştı. Akşam Mişelinin hatırlatmasına — bile lüzum kalmadan resimleri getirip önüne bıraktı. Mösyö Radupont işinden döndü- ğü vakit her ikisini de bir masanın başı- na eğilmiş, ellerinde boyalı kalemler ön- lerindeki resimlere sakal bıyık yapmak- Ta Meşgül buldu. Kızı arasıra dilini çıka- rarak pürneş'e gülmekten kırılıyordu. Resimlere baktığı zaman hiğbir şey hâ- tırlamadı. Hattâ onları tanımadı — bile. yalnız: Başka işiniz yok mu kuzum sizin? Onlar 'bahçeye girer girmez büyük bir palırtı da bahçeye beraber Birmişti. Nimet kimseye evvel konuşmak fır- satını vermiyen itiyadile: — Geçen hafta giderken: Bugün tek- rar dönmeğe karar verdik... Muayyen saatte hepimiz toplandik... Yalnız Ma- sumeyi göremedik... Leylâ: — Masume berbad bir halde, diyor- du, Onun da ikmali var... Deliye dön- müş, babasından da ödü kopuyor, Bu sene sınıfta kalırsan.. seni gelecek se- ne yollamam.. demiş. Bir taraftan böyle konuşuyorlar, bir lfaraftan da Gülerin elini sıkıyorlardı. Güler, gülüyordu: — Ya ben... Ben iyi bir halde mi- yim sanki?.. Ben de çalışıyorum, Tekinalp: — Haydi kız, diye ellerini birbirine vuruyordu. Çabuk - bize - serinliyecek bir şey ver... Limonata.. şerbet, yoksa bir bardak su... dün yanına doğru geliyorlar- ÖL Cahide: — AlL, Ablan burada imiş.. affeder- siniz, rahatsız ettik, dedi, — Buyurunuz yavrum... Bilâkis çok memnun olduk... Kendi kendimize s1- kılıp duruyorduk.., Gülercik sabahtan- beraber havuzun başına, sal- | g Demir ve çelik snai himaye edilecek abrikaların getireceği malzeme ucuz nakledilecek, gümrük az alınacak ve arazi meccanen verilecek İktisad Vekâleti, Türkiyede demir ve çelik sanayiinin himayesi için çok Tmühim bir kanun projesi hazırlamış - tır. Yeni proje ile memleketimizdeki bü tün demir ve çelik fabrikalarına bir çok muafiyet hakları verilmektedir. Demir ve çelik fabrikalarına haricden ve da - hilden gelecek malzeme, nakliye vası- talarında yüzde elli nisbetinde bir ten- zilâta tabi olacak ve gümrükten gire - cek mallar için de ucuz tarifeler tatbik olunacaktır. Ayrıca demir ve çelik fab rikaları teşkilâtına dahil olmak üzere inşa edilecek bina ve tesisat için, dev- letin malı olan arazi, fabrikaya mecca- nen verilecektir. Ayni zamarida lıhı'l_: kaların yeraltı büro ve tesisatı işleri - nin de teşviki sanayi kanunu hüküm - lerinden istifadesi kararlaşunlnnşur._ Tiftik ihracatcılarının toplantısı —Tıflık ihracatcıları, aralarında ec - nebi ihracat şirketleri mümessilleri bu- lunduğu halde dün de Ticaret Odasın- da toplanarak, tiftik standard nizamna- mmesi müzakerelerine devam etmişler - dir. Dünkü toplantıda tiftiğin tâli tiplere Ayrılmış olan nevileri üzerinde görüş- meler yapılmış ve bunların kaliteleri tesbit edilmiştir. Bundan — sonra esas tiplere geçilmiş, oğlak tiftikleri üze - inde iki saatten fazla müzakere cere - yan etmiş, ihracatcılar fikirlerini söy - lemişlerdir. Tifük cinsleri arasında en iyi bir cins olan bü gibi malların mü teaddid tiplere ayrılıp ayrılmaması ü - zerinde görüşmeler yapılmış ve netice olarak oğlakların da kontrolü kolay - laştırmak bakımından derecelere ay - rılması ileri sürülmüştür. Bu hususta müzakerelere bugün devam — edilecek ve bir karara bağlanacaktır. Yerli mallar sergisinde faaliyet Yerli mallar sergisinde teşhir edi_»— lecek olan cam adam ve teferrüatı, dün Köstencoden Romanya vapurile şehri- rnize getirilmiştir. Cam adam, sergi a - çılıncıya kadar Alman mütehassısları tarafından monte edilecektir. Yerli _mal lar sergisinin bu sene en şayanı dik - kat #arafları, geçen senedenberi mem- dedi. Bu eski resimlerin üstündae ne ya- pıyorsunuz? Karısı cevab verdi: — Canım çocuğu eğlendiriyorum. Bun- lar hiç kimseyi alâkadar etmiyen bir sü- rü eski fotograf.. onlarla çocuğu oyalı- yorum. beri gözünü kitablardan kaldırmadı. Hepsi gelip Ferihanın ellerini sıkı- yorlardı. Tekinalp ile Halid bu küçük eli öptüler... / Şimdi gürültü ile, ağaçların üstüne inen bir karga sü: gibi hepsi bir ta- yafa çöküyordu. Leylâ havuzun kenarındaki taşa o- iürdu. Halid çimlerin üstüne.. Hüsa - meddin Ferihanın yanmdaki koltuğa aoturmuştu. Tekinalp, koltuğun kena- rında idi. Hepsi bir şey söylüyordu. Hiçbiri di- ğerini dinlemiyor, gülüşüyor, bağrışı- yorlardı. Feriha onlara müsamaha ile bakı- yordu , Saşma sapan şeyler söylüyorlar ve oldukca kaba ve iptidaf olan esprileri- ne bültün yürekten gülüyorlardı. Güler içeri koşmuştu. On dakika sonra tepsi ile hepsine limonala geldi. Nimet: — Limonatadan sonra hemen denize n r. t Fatma bu teklifi kabul etmi- Giziğiş oluyoruz... Biraz dinlenelim... Hepimiz ter içindeyiz... Terli, terli de- nize girip de hasta olamam ben; diyor- du. " Bütün bu gürültü eden, köşkün bah- çesini bir mekteb bahçesinin teneffüs leketimizde kurulmuş sanayiin sergide er alması olacaktır. Sümerbankın, devlet — sermayesile geçen yıl içinde işletmeye açtığı fabri- kaların mamulâtile, Etibankın işletme- ye başladığı yeni madenlerimizin mah- sulleri, tayyare ve motör fabrikasında yapılan ilk Türk tayyaresi, ve son bir yıl içinde ilk yeni Türk gemilerini de- nize indiren Denizbank — fabrikalarile, Şirketi Hayriye tezgâhları, Kızılayın gaz maskeleri vesair yenilikler sergide bulunacaktır. RADYO Bugünkü program İSTANBUL 13 Temmuz 1928 Çarşamba Öğle neşriyatı: 12.90: Plâkla Türk musikisi, 1250: Hava- dis. 13.05: Plâkla Türk musikisi. 1330: Muh- telif plâk neşriyatı. Akşam meşriyatı: 18.30: Konferans: Eminönü Halkevi nami- na; Sami Karayel (Fetih'den bugüne kadat İstanbulda spor). 19.15: Nihal Asım ve ar- kadaşları tarafından Türk musikisi (Uşşak, Hüzzam ve halk şarkıları). 19.55: Borsa ha- berleri. 20: Saal üyarı: Grenviç Tasadhane- İsinden naklen, Şehir Bandosu :Cemll Döle- ner idaresinde, 2045. Hava raporu. 2048: Ö- mer Rıza Doğrul tarafından arabca süylev. 21: Saat âyarı: Bedriye Türün: Şan - Stüd- yo orkestrası refakatile. 2130 Tahsin Ka- rakuş ve arkadaşları tarafından Türk musil- kisi (Sultani yegâh faabı). 2210: Müzik ve varyete: Tepebaşı Belediye bahçesinden nak- len. 2250: Son haberler ve ertesi günün programı. 23: Sant Gyarı. ' ANKARA 13 Temnnuz 1938 Çarşamba Öğle neşriyatı: 1230: Karışık plâk neşriyatı, 1250: Plâkla Türk musikisi ve halk şarkıları, 18.15: Ajans haberleri. Akşam neşriyatı, 1830: Plâkla dans musikisi, 19.15: Türk musikisi ve halk şarkıları — (Hikmet Rwa); 2000: Saat âyarı ve Arapça neşriyat, 20.15: Türk musikisi (Amatör Cemile), 2100: Şan. plâkları, 21.15, Stüdyo salon orkestrası, 22.00: Ajfans haberleri. YARINKİ NÜSHAMIZDA: Birinci ve ikinci İngilizceden çeviren: Neyyir İzamanına benzeten — gençletin içinde Cemil sükütü idi. Halid de fazla konuş- muyordu... Onda da bugün bir durgun. luk var gibiydi. Evet, o durgundu. Onun bütün zih- nini işgal eden tek düşünce şu idi: «Nasıl yapsam da Feriha ile uzun bir mubavereye girişebilsem?» Geçen hafta burada oldukları bütün saatlerde de hep bunu düşünmüştü Arkadaşla- rı arasında en cerbezeli, en konuşkan olan, en ufak bir mahcubiyeti bulun- mıyan, her düşündüğü şeyi ânide ya- pan kimse tarafından Tahatsız edile- miyen Halid Ferihanın karşısında şaş-« kın ve mahcub oluveriyordu, Geçen hafta dönerlerken bugün için tekrar buraya dönmek meselesini orta- ya çıkaran ve tertib eden Haliddi. Ferihayı tanıdığı ilk gündenberi bu sakin ve güzel köşke koşmak için bin bahane bulmuştu. Fakat bu ziyaret- lerden istediği neticeyi elde edemiyor- du. Feriha onun her gelişinde bir baha- ne ile ortadan sıyrılıyor.. misafirleri geldiği zaman Güler'i rahatsız etmek istemiyordu. Halbuki Halidin istediği şey ona sokulabilmekti... (Arkası

Bu sayıdan diğer sayfalar: