Düşes Bayswater hususi ve küçük salo- nundaki telefon ahizesini alarak yorgün bir sösle cevab verdi: şam bir parça yorgunum.. sizinle gelemi- yeceğim.. Bu akşam başka bir eğlence a- rıyacağım.. hayır, hayır. Allahaısımarla- dık, Yarına. Düşes lâkayd bir tavırla ahizeyi yeri- ne koydu; oda hizmetcisi elinde bir ak- şam tuvaleti ve gümüş renginde iskarpin- lerle göründü. Düşes, ayni zamanda uşaklarından bi- tini çağırtarak: —$oföre söyle, dedi. Bu âkşam &ra- buya ihtiyacım yok.. — Peki Madam.. Düşes öoda hizmetcisine dönerek sütye nini deği: i. Sonra kapının eşiğinde duran uşağa azametli bir tavırla: — Kapıcıya söyle, bana bir taksi bul- sun diye emretti. — Peki Madam.. Uşak kayboldu. Oda hizmetcisi eldiven- leri, inci çantayı meydana koydu. — Madam La Düşes bu akşam döne- cekler mi? — Zannetmiyorum Lâonle.. şayed ya- His müdürlüğüne telefon edersiniz. — Peki Madam.. Düşes giyindikten sonra asansöre bi- duruyordu. Kapıcı: ler, tiyatroya mı? söyleyiniz.. Taksiye bindi. Biraz yana eğilip baktı. Dudakları mun- ftazam ve güzeldi. gea şoföre: — Parka gitmekten vazgeçtim.. dedi. — Pekâlâ Madam.. — Buralarda küçük bir lokanta var mı? Akşam yemeği yemek istiyorum. - kantalar bulunmaz.. — Ziyanı yok.. — Şu halde Leopold amcanın lokanta- melen karnını doyurabilir.. — Öyleyse haydi, benimle beraber ye- nek yiyeceksiniz. du söylüyorum, Benden hoşlanmıyor musu- nuz? — Oh! Madam!, — Öyleyse haydı.. Şoför inanmıyordu: Ah, Şu — Ben ömrümde böyle bir içim su daha görrçedim.. Celile, Celile! - diye bir iki sayıkladıktan sonra gene yerin- de duramadı. Elile alnını oğuşturarak içinden: — Ah, - diyordu - ne budala herifim! Niçin yarın sabah erken gel demedim de tâ öğleden sonraya attım! Şimdi na- sıl bekliyeceğim? O zamana kadar na- sil sabredeceğim? Aman Allah, ne de tatlı tatlı gülüyordu!... Münir, bir aşağı bir yukarı dolaşır- — ken içeriye yavaşca hademe girerek el pençe divan durdu. Münir kendi kendi- he söylene söylene tâ pencerenin önü- he gitlikten sonra geri dönünce hade- meyi görd — Ne istiyorsun be herif? - diye bir- denbire haykırınca hademe korkusun- dan bir kar:ş sıçradı. Münir yaklaşarak: V ağlattın... Niçin üzdün? —Allo! Siz misiniz Mortimer? Bu ak-| | Şofür arabayı, büyük bulvarda yayaş; den bahsetmiyordu. Bu kapalı oluşu ka- yavaş sürüyordu. Düşes şoföre göz ucile| dının büsbütün hoşuna gitmişti. Bövle baktı. Geniş omuzlu, temiz enseli ve ha-| "Gz1 sıkı bir adamla tatlı bir macera ge- Şenda yeni bir kasket bulunan bir gençti. çirmek hiç de tehlikeli sayılmazdı Son Posta'nın edebi Tomanı: 43 — Bana bak bödükl-dndi.umıniçinl İhZz KADIN BU!.. | Şoförün mavi ve sert bakışlı gözleri ve ince güzel dudaklârı.. Doğru mu?.. — Bizi davet ediyorum.. — Ciddi mi - söylüyorsunuz, lıdım!l Düşesle misafiri küçük bir masanın ba- Tın sabah saat ona kadar dönmezsem po- | HDA oturdular. Burası oldukca tenha ve şirin bir yerdi. Jüks ve zengin kadının şu garib haline şaş- nerek aşağı ind. Kapının önünde taksi | Maktan kendini alamıyordu. Beri yanda, Düşes şoföre bakarak düşünüyordu. Şo- — Mühterem madam, nereye gidecek- förün mavi ve sert bakışlı gözleri, ince güzel dudakları, iştihayla yemek yeyişl - Hayır, şoföre beni parka götürmesini | tü büyük bir zevk veriyordu. Bu macera onda bir merak, bir gizli neş- € üyandırıyordu. Şoför kat'iyen kendin- Ahbablıkları iyice ilerlemiştl Bir aralık Düşes dizinin kuvvetle sıkıl- Bulvarın köşesine geldikleri vakit Du- | dığını duydu. Tatlı bir ürperime - bütün vücudünü kapladı. Ne tahassüstü bu! Böyle güzel ve kuvvetli bir şaför tarafın- dan sevilmek!, Düşes vücudünü bir ateşin sardığını hissediyordu. Bu sırada şoförün eli dirse- — Buralarda o kadar güzel ve gık 1o-| ğine çıkmıştı. Bu iri avuçlar, bu sert er- kek eli onu kavuruyordu sanki. gözlerini baygın baygın ona çevirerek: — Bu tuttuğunuz deri, kimindir bili- mna girin.. on iki frankla insan mükem-| yor musunuz? dedi. Şoför sade bir tavırla cevab verdi: — Hayır.. — Bu Düşeş Bayswater'in derisidir. Şoför hayretle döndü. Düşes tekrarla-| Sözlerinin tesirini anlamak icva şuförün yüzüne dikkatle baktı. Şoför tadh: ve ca- — Benimle beraber yemeğe gelmenizi (na yakın bir gülüşle: — Size de ben bir sır tevdi edeyim Ma- dam, dedi. Kolunuzu tutan bu el de Prer:s * Wladimire alddir. Sakit Rus hınedınm-ı dan Prens Wladimir.. eğer bir şübheniz varsa kâğıdlarımı size gösterebilirim.. İ — TF —O0 Hayat! Yazan: Nezihe Muhittin — — Hiç böyle olacağını bilseydim ü- zer miydim efendim.. — Bak küstaha hele! Üzdüğünü itiraf ediyorsun ha? Yıkıl karşımdan... Ce- Hle han:mefendiye dua et, sana şefant etti... Yoksa... — Allah ömrüne bin bereket versin. — Daha da söyleniyor, defol! Bir da- ha gözüme görünme', Yoksa maparol gözlerini böyle böyle oyarım senin! Hademe arkasına bakmadan çıktı. Birkaç dakika daha düşündükten sonra ziline bastı. Zavallı hademe tetik üzerinde içeri girdi. Münir müdhiş öl- keliydi : — Yerinde doğru dur herif!. Neden sudan ürken aygırlar gibi sıçrayıp du- ruyorsun? — Sinirlerim bozuk efendim, affedi- niz. — Daha da söyleniyor. Çabuk eve telefon et.. otomobili getirsinler. Afal Mükâleme gittikce ilerliyordu. Şo'üı Düşes kâğıdlara bakmadı bile. Birden kıpkırmızı kesilerek — şaşkınlıkla ayağa kalktı. Hiddetle —masanın Üstüne yüz franklık bir kâğıd atarak: — Bunu bana söylememeliydiniz! dedi. Bu akşamki bütün güzel hislerim uçup gitti. Jou.. damned fool! BSert bir tavırla ve sür'atle Tokantadan çıktı. Bu sırada garson kız şoföte şefkatli tir tavırla baktı. Parasının Üstünü getirerek: —Küçük dostunuz pek sinirli! dedi. Prens şoför şarkın bütün tevekkülünü toplıyan bir jestle elini salladı ve: — Bir şey denmez, kadın bul!, diye mı- rıldandı. YARINKİ NÜSHAMIZDA: Korkak Yazan! Peride Celâl Memur aranıyor Türk Kömür Madenler Anonim — şir- keti Kozlu Ocakları için türkçeden baş- ka fransızca veya italyanca bilen ve u- sulü muhasebeye vâkıf bir muhasible muhaberat memuru aranmaktadır. — İs- tiyenlerin mezkür şirketin —Güalatada Karamustafa — sokağında 149 — numaralı Hovagimyan hanında 4 üncü kattaki idare merkezine müracaatları. ERTUĞRUL SADİ TEK EDİRNE Cumhuriyet sinemasında Çocuğun en çok sevdiği şeyler - annesi, Bgüneş, su ve havadır. Bunları her gün çocuğa veriniz. Nisan 17 Ölüm sa'ıga_n#periskop (Baş tarafı 7 nci sayfada) başaracak arkadaş veya arkadaşlarımı- zın muvaffakiyet habenleri yalnız Lon- drada değil bütün dünya memleketle- rinde akisler uyandırır. İşte bu düşün- ce ile sizi şurada, şu toplantıya davet ettim, Visamiral, sade kulak kesilerek ken- disini dinliyenlerin yüzlerine bakıyor- du. Büyük bir soğukkanlılıkla, âdeta tatlı bir bahis konuşuyormuş gibi hiç ürküntü hissetmeden sözlerini din- liyen 16 tahtelbahir süvarisinin göz bebeklerinde gözlerini gezdirirken ora- da bir tereddüd izi arıyor ve eğer böy- le bir ize tesadüf ederse derhal bu ta- savvurundan vaz geçmeğe hazır duru- yordu. Fakat ne gezer? Bu tahtelbahir kumandanları, ami- ralin sözlefini dinlerken ne ufak bir tereddüd, ne de küçük bir heyecan âlâ- meti göstermişlerdi. Bir guye uğrunda atılınacak heyecanlı maceraların bü- yülü havasile sarhoşlaşan bir ırkın, İn- giliz arkının soğukkanlı ve iş görür bi- Ter nümunesi olan bu adamlar, amiral- lerinin ihtiyatla, bin bir dereden su ge- tirerek kendilerine açtığı bu işi bir müjde yerine tuttülar. Amiralin söz- leri nihayet bulur bulmaz, !6 süvari- nin en kıdemlisi binbaşı Ramsey atıl- di — Amiralim; bu iş için kaç gemi in- tihab ettiniz? Bir anda koca salonu bir uğultu kap- tadı. Visamira! bu hareketi hoşnud ba- kışlarla süzüyor, bu işi yapmak için tehalük gösterenlere hayran gözlerle bakıyordu. Münakaşa üztyacağa benzi- yordu. Bir iki dakika süren bu konuş- mada her süvari kendi sefinesinin bu i- şe en elverişli olduğunu ileri sürerek bu vazifenin kendisine verilmesinin en doğru bir hareket olacağını söylemesi salanda tuhaf bir hava hasıl ediyordu. Nihayet amiral bir el işaretile salon- da sükütu tesis etti. Teker teker bütün güyarilerin ellerini sıktı, sonra ilâve etti; — Âlâ, arkadaşlarımın vazife uğrun- da' birbirlerile yarışmalarını görmek, böyle bir filonun kumandanı bulunmak benim için bir şereftir. Yalnız bu işin hal yolunu bulalım, Bütün filonun bir- den bu harekete girişmesi iki bakımdan doğru olmaz. Evvelâ filo denizaltı ge- misiz kalırsa bu doğru bir hareket de- ğildir. İkincisi de 16 tahtefbahirlik bir filotillânın üssü bahrisinden uzakta, düşman muhit ve denizinde barınması imkânsızdır ve böyle çokluk gösteren bir grup çabuk meydana çıkarılır, Şim- di benim bir teklifim var, Bütün süvariler bir ağızdan sordu- lar: — Nasıl teklif amiralim? Amiral soğukkanlılıkla cevab verdi: — Teklifim şu.. bu şerefli vazifeyi vereceğimiz arkadaşların seçilişini ta- lihe birakalım. Şimdi 16 geminin isim- eee e l ee n ae eee geei el e ĞÜDÜT MTÜRE NDÇN e lerini biver kâğıda yazalım; bir torbaya koyalım; bunlardan ilk-çekilecek üç ta- nesine bu vazileyi verir göndeririz. Amiralin teklifi alkışlarla kabul edil. di. Ufak kâğıdlara yazılan 16 tahtelba- hirin isimleri bir tahta kutuya kondu, sonra masanın üstüne bırakılan kutu- nun başında bütün zabitler bir haika çevirdiler. Binbaşı Ramsey, kâğıd ka- lem hazırladı. Bütün gözler kutuya di- kilmiş, bütün kulaklar amiralin kutu- dan çıkaracağı kâğıdda okunacak isme hasredilmişti. Amiral elini kutuya dal- dırdi. Bükülü kâğıdlardan bir tanesini aldı, açtı ve okunacak isme büyük bir dikkatle kulak veren zabitler ilk olarak şu ismi duydular: — Safir! On altı süvarinin arasındaki dört Fransız tahtelbahir. kumandanından biri olan yüzbaşı Jan kendini tutama- di: — Horra! Vive amirall... diye hay- kırdi. Küçük halkada bir kaynaşma oldu. Arkadaşları kaptan Janın elini sıkıyor- lar, anu tebrik ediyorlar, muvalfaki- yetler dinliyorlardı. Kumandanın kutudan çıkardığı ikin- €i kâğıdda şu yazı okundu; —E:7... Amiralin cümlesi biter bitmez bütün gözler binbaşı Miller'e gıpta ile baktı. Amiral üçüncü ve son ismi de okumak üzere elini torbaya daldırırken tahtelı bahir süvarilerinin yüreklerinde bir hoplama meydana geldi. Hepsi bu son ismin hiç olmazsa kendi sefinelerine a- id olmasını temenni ediyorlardı. Amiralin eli ağır ağır kutudan çıkar- ken herkes nefesini kesmiş, salonu bü- yük bir sessizlik kaplamıştı. Donanma kumandanının ağır ağır açtığı kâğrdda gene bir İngiliz tahtlelbahirinin ismi yazı — Bi Bu isim okunur okunmaz gözler hal- kanın en ucunda duran uzun boytu, çi- ni mavi gözlü, sarışın bir yüzbaşının, yüzbaşı Naşmit'in üstünde durdu. Ar- tik bu iş de halledilmiş, Marmaraya gi- recek denizaltı gemtleri seçilmiş, onla- rın kumandanları binbaşı Miller, yüz- başı Jan ve Naşmit arkadaşları tarafın- dan tebrik edilmiş, amiral de dahil ol- duğu hölde üç süvariye muvaffakiyet. ler temenni edilmişti. 'Toplantının bundan sonraki saatleri, hareketin teferrüatına ayrılmıştı. En ufak kısımlara kadar konuşulan, tesbit edilen birçok esaslardan sonra nihayet saat gecenin ikisine doğru, iki gün son- ra, yani |1 mart cuma günü sabahleyin tahtelbahirlerin yola çıkması kararlaş- tırılarak toplantıya nihayet verildi. Süvariler gemilerine dönmek üzere amiral gemisinden ayrılırlarken amiral, seçilen üç fedai kaptana: — Durun! dedi. Arkadaşlarınız. git- sin, sizinle biraz da husust görüşmeğe ihtiyacım var. — Arkası tar — evine geldi. Mükellef bir ı&rı hazırlan-;rafa dönerek uykuya dalmak - istedi. mişti. Fakat Münirin hiç iştihası yoktu. | Ama ne mümkün! Uykusu - tamamile Evde ne kadar hizmetci varsa etrafına toplıyarak lâlimat vermeğe başladı; 'başma sıçramışlı. Mütemadiyen dü - şünmek ne müz'iç şeydi. Düşünüyor, — Yarın buraya benim-pek muhte- | düşünüyer, ve bir nakarat gibi tekrar- rem bir misafirim gelecek.. riayette ku- sür etmeyin ha... Küçük bir münase- betsizlik yapanın vay haline!... Evi baş- tanbaşa gıcır gicir temizleyin!.. Hizmetcilerden en cesuru sordu: — Gelecek misafir bey mi, hanım mı? — Şunun sorduğu şeye bak hele., hiç bey olsa kendimi bu kadar yorar mı « yım? Elbet hanım.. siz bu işden çak - mazsınız. Bizim Pariste kadın kısmına çok riayet ederler, anladın mı kalın, kafalı? — Anladım efendim.. ama bizim köy- de de erkek kısmına riayet ziyadedir, O da başka,, — Ulan! Ben Paristen bahsediyorum. Sen köyünden bahsediyorsun! Bu ka- darcık bir şey hakkında bile bir fikrim olmazsa ben seni adam diye nasıl kul- lanırım? Topla pılını pirtini defol kar- gşımdan! — Ha evet işte böyle. Görevim sizi! Fazla düşünmeğe mütehammi! olmı- yan kafası çok yorulmuştu. Erkence 0- dasma çıkarak yatağına uzanmak iste- di. Soyundu, yattı. Gene gözlerinin ö- afal yüzüme ne bakıyorsun? Haydi koş! |nüne Celilenin güzel hayali - dikildi. Bir saat sonra otomobiline atlıyarak | Belki yüzlerce defa bir taraftan bır ta- hıyordu, — Niçin öğleden iki saat sonra de- dim? O kadar zaman nasıl dayanacağım? * Birdenbire yatağından fırladı - Bul- dum!! diye haykırdı, hemen zile bastı. İçeri giren hizmetçiye: — Çabuk bana ahçıyı çağır! -diye emretti- Bu emri verdikten sonra yazıhanesi- nin başına geçerek sevda meselelerin- de kullandığı renkli zarfları gözden geçirdi. İçlerinden, zevkiselimine (!) çok uyan çığırtkan koyu pembe bir kâ- ğrd seçerek Celileye bir mektub yazdı. Beyin meşgul olduğunu gören uyku sersemi ahçı elpençe kapımın önünde bekliyordu. Münir arkasını masaya çe- virerek: — Yaklaş! -dedi. Ahçı bu saatte neye uğradığını şa- şırarak yaklaştı. — Söyle bakalım. Yarınki misafiri- mi ağırlamak için hiç kimsenin yeme- diği bir yumurta yemeği yapabilir mi- sin? Ahçı efendisinin çıldırdığına hükme- derek kapıya doğru baktı: — Allah Allah! Hiç kimsenin yeme- diği yumurta yemeği mi? Töbe estağ- furullah! — Kaca bir ahçı olacaksın, daht kim- senin yemediği nadide bir yumurla yemeği bilmiyor musun? — Affedin begüm.. uyku sersemiyim., Nadide bir yumurta yemeği hiç 1klıma gelmiyor, hele bir kafamı yoklıyayım. — Pekâlâ yarına kadar sana mühlet. Haydi çık dışarı.. ha! Bana Ali ağayı gönder. Ali ağa gelinceye kadar yazdığı mek- tubu lavantalamağa başladı. Kapı açılınca tekrar başını çevirdi: — Ali hemen ötomobile atla! Bey- oğluna in, çiçekçi Yaniye benden se- lâm söyle. Dükkânındaki en iyi çiçek- leri göndersin... — Etendim vakit geçikti.. dükkân- lar kapanmıştır. — Benim için hiç bir yer kapanmaz! Anladın mı keleş?,. Al şü kartımı, eğer dükkân kapalı ise polis merkezine gö- tür dükkânı açtırsınlar. Haydi basl. Yükle arabaya çiçekleri getir burayal Ali çıktı. Münir bu talimat ve karar- lardan sonra biraz hafiflemiş gibiydi, tekrar yatağına girdi. Ertesi sabah uyanınca dışarı fırlıyanı Münir evin içini baştan başa çiçekle dolu görerek yüzü güldü. Uşak Aliyl çağırarak: ; (Arkan var) _j