OA Bayfa #«Son Posta, nn ikâyesi Halam Lavinla, «B...» de dört odalı bir ev- de doğmuş. Orada yaşadı. Ve orada geçen yu yetmiş yaşında öldü. mmemiştl Onun küçücük evinde tek başına yaşaması biz çocuklar için «B...r do- kuma fabrikasının hafta baştarında düdük galması gibi tabil bir şeydi. Bu düdüğü biz- ler aramra ve tesadüfen duyardık. Halam Lavinin ise uyanık olmadığı samanlar bile mutlak duyduğunu söylerdi. Eibette... Zavallı on bir yaşından tâ kırkına kadar bu — fabrikada — çalışmışt. — Yani sabahın altısından akşamın beş buçuğuna kadar ayni odanın boğucu sıcaklığı içinde ayakta durmuş, ayni makinenin önünde gi- dip gelmiş, - pazarlar müstesna - Allahın hemen her günü güneşi fabrika penceresinin rından seyretmişli. Bu çekilmes öm- sanın dışı gibi içini de çürüteceği sa - lır. Halbuki halama bemen hemen vız gel- Dört beş yaşlarında vardım. Halama ufak bir miras düştü. O samana kadar kendi de biraz para yapmıştı. Otus senelik didin « medea sonra nihayet dinlanmeyi bakkat - mlşti. Fabrikadaki yerini bıraktı. Fakat bun- ca zamandır alıştığı fabrıkayı bötün bütün Birakamadı. Nesi var, neal yoksa onun his - selerine yatırdı. Böylece penceresinden ba - gasma baktıkça ufasık servetinin yıkılmaz bir sembolünü görür gibi olacaktı. İşte bu yürek rahatlığı içinde, otuz yıldan soura ni- ün birinde ik defa olarak fabri- üğünü yatağından kımıldamadan din- liyebild * İki sene sonra Hindistanda, cenubl Afri- min her köşesinde değişiklik- Ter oldu. Mali buhran haşladı. Bir çok mües- seseler Wlâş etil Bu arada (B...) deki doku- rikasında balamın ufacık serveti de eriyip gitü. Fabrika iflâstan sonra da yerinde kaldı. HAlA bacası tütüyordu. Zavallı halacığım 0- ça paracıklarının nasıl olup da bir geçmiyeceğine ömrünün Bonuna r törlü akıl erdiremedi. Aklı ersin ermesin meteliksta kalmıştı. O vakitler bir evt olan yaşlı kadınların yapabileceği yegâ- me i$ pansiyon açmaktı. İşte bunun için biz çocuklar Lavinla ömrümüzün d mez bir parçası gibi saydıdımız ilk günle den itibaren değişmez bir şey daha tanımış- tik: Halam çoğunu hangis BiL Hiç unutmam, içle: adam vardı. Tatsız, açız çaya bayılırdı. (Ak- Biye balam da koyu, şurup gibi tatlı çaydan boşlanır). Bir tanesi genç ve yakışıklıydı. (B...|'nin en büyük sinemasında biletçiydi. Ne zaman sinemanın önünden geçsek ona arkadaşlarımıza güsterirdik. — Koltuklarımız kabarırdı. Öyle ya, hem koca bir. sinemada bilet satıyordu, hem halanun kiracısıydı. O zamanlar sinemalarda lüks yerler nihayet beş ön kuruştu. İkinci, üçüncü mevleiler da- ha ucuzdu. Çocuklardan birer kuruş alınır- dı. Halamın kiracısmı bizden bu kuruşları da almazdı. Koltuklarımızın kabarmasının “bir sebebi de bu Idi. Bir de Pörter adında biri vardı. B.. deki bira fabrikasında çalışıyordu. (Ne fena şey!) Hulam önceleri ona evini verdiğine pişman- | dL Çünkü içkiden nefrat ederdi. Bir gün ki- racısını sızmış bir hölde bulmaktan ürkü - yordu. Halbakt - halamın arasıra içki ko - Kamu aldığını iddta etmasine rağimen - adam- cağızın başının böyle şeylerle haş olmadığı anlaşıldı. Bence halam bu adamdan hazset- EZ Son Posta'nın edebi romanı: 37 FTT İ Mıı şu HALAMIN ” Bu kart olmasaydı hakikaten evlenecek miydiniz? maiyor değildi. Çünkü evin şurasını burasını tamir eder, reçel kavanozlarına doldurup ge- tirdiği boyalarla kapıları, pervazları boyar- dı. Hattâ büyük babamdan kalma çalar saa- t bile düzeltmişti de hâlâ saat bir der de- mez ön Üçü vurur, Halamın kiracıları evden ancak iki sebeble | çıkarlardı: Ya ev alırlac, ya bir yere tayin e- | dilip giderlerdi. Pansiyonu B... de kira ile ey tutmak için bırakana rastlanmamıştı. — Bir sebeb daha vardı: Ölüm. Mösyö Porter bu | şekilde ayrıldı. Halam arkasından biraz ağ- ladı. Duyduğu içki kokusunun ihtimal za - vallı adamın ağzından değll, vazilosi Mcabı üstünden başından geldiğini söyledi Daha sonraları Harkeness adında orta yaşlı bir kiracısı vardı. Cece sabaha kadar çalış- tığı için gündüz akşama kadar uyurdu. Ha- lama ne saman gitşek Mösyö Harkenesi u yandırmamak için gürültü etmememizi sıkı Bıkı tenbihlerdi. Doğrusu hoş bir adamdı. (Halam da hep kibarlığmdan bahsederdi.) İhtimal daha çok sevecektik ama, yüzünü © kadar az görüydrduk ki.. İşte böyle... Bu küçük evden daha kim bi- | lir kaç türlü Insan gello geçti de şimdi ha - Bence hepsi de halamın pan- m memnun, ham gayri mem- nundular. Memnundular, çünzü halam pek temizdi, bol Çok paza | da almazdı. Memnun değildiler: Çünkü ev küçüktü. İnsanın şöyle çekilip başını dinli- yebileceği bir köşesi yoktu. Üstelik gün geç- mezdi ki biz küçüklerin iştilâcına uğramasın. Ne kadar da gürültücü ve yaramazdık. Eğ- lenecek tarafını bulduğumuz kiracıların eli- mizden çekmediği kalmazdı. Sade onlarla mı ya! Babanuz biraz daha rengin diye hala - man meselâ közleri küle gömüp ertesi güne gaklâmasına ne kadar gülerdik. Hele bir deti vardı. Evinin önündeki kaldırımları fır- çalardı. Yarım saat geçmeden yaptığı te - mizlikten eser kalmazdı tabil. Hâlâ düşünü- rüm, para gitmesin diye bir kibriti bir kaç kere ateşte tutuşturup kullanan halacığım ne akılla ilâlemin kirlettiği sokak kaldırımını temizlerdi?. Sabuna fırçaya acımıyor muy- du? Acımıyordu. her balde ki ölümünden on beş gün evvel onu gene o taşları temizlerken gördüm. Bu yüzden soğuk aldı, bu yüzden de öldü. Artık (B..) de ne o kaldırımları fırçalıyan bilet verilen, ne! ——— Hayat! BSON POSTA AŞKI İngilizçeden çeviren: de sabah karanlığında fabrikaya koşan Yal- nız (B...) değil, bütün dünya değisti. Ünya halam ölmeden çok evvel de değişmiş onun anlıyamadığı bir dünya olmuştu. Bu kü - çükler büyümüştük. Onun gibi düşünmüyor, onun gibi duymuyorduk. O bizim düşüncele- Timizi anlamıyor, fakat anlamadığını bill - yordu. Biz de onun ne fikirlerini, ne hislerini hyorduk. Pazla olarak anlamadığımızın f: kında bile değildik. Yazık ki bunu be: cak son günlerinde, ölüme sürükliyen Hğında öğrendim. Ölümünden bir kaç evryeldi. Bana, benim tanıdığım halamı hiç beklemediğim bir girrini âçti. Bl manlâr birini sevdiğtni, nerede 1se ceğlal Hiraf ett. Şaşırdım. İnanma vünce ba sevgilinin adımı da söyledi Hürkness! — Harkness! Harkness! Ha şu bür zaman- « vardı. o değil mi? n- | nden anahta; ip bana v uran küçük bir çek- ceyi açmatı İşaret etti. Açtım. İçindeki beline | söyle- di. 'Yazı acemi bir çocuk yazısıydı. Gözüme pek yabancı gelmedi. Tarihine baktım. (11 tem- | muz 1911) demek tam yirmi yedi yıl önce yazılmış. Yirmi yedi yıl... Birdenbire tanı - dün. Bu yazı benimdi. Şunları yazmışım: «Bergili halacığım, nasıl, hoş vakit geçi- | MÜCEVHER SATIŞI Müessesemize rehinli olup borcunu ödemeyenlere aid olması itibarile satıla * €ak mücevherlerin Sandık holünde teşhirine başlanmıştır. İlk satış 20/4/938 tar rihine düşen Çarşamba günü Belediye Mezat dairesinde saat 2 den itibaren yapt* lacaktır. Sandal bedesteninde Mücssesemize aid satışlar yalnız Çarşamba gül“ leri yapılır, $ Dikkat: Satılacak rehinlere aid ilân Sandık holünde asılıdır. (1805_) Metresi 30 T3sas — Arsa I — Depo, dükkân, garaj, han, çarşı vesaire yapmağa elverişli ve içinde dört masura suyu ile beraber Galatada Yenicami mahallesindeki vakıf arsanın tamâ- mı satılmak üzere 24/3/938 tarihinden itibaren 20 gün müddetle ve kapalı zarf usulile müzayedeye konulmuştur. 2 — İhalel ka Si 12/Nisan/938 salı saat 16 da Beyoğlu Vakıflar Müdürlü * Bünde ihale komisyonu huzurile yapılac aktır. 3 — İstekliler muhammen kıymeti üze rinden 96 7,5 nisbetinde teminat mak “ buzlarını veya banka mektublarını 2190 No, lu kanunun tarifatı dairesinde ha * zırlıyacakları teklif mektublarile beraber ihale saatinden bir saat evveline kâr Cinsi dar Beyoğlu Vakıflar Müdürlüğü ihâale komisyonuna vermeleri lâzımdır. * — Harita ve şartnamesini görmek ve fazla malümat almak istiyenlerin hef gün Beyoğlu Vakıflar Müdürlüğü akarat ve mahlülât şubesine müracaatları. ı İnhisarlar Il._Müdü (1500) rlüğünden: I — Likör Fabrikasında mecvud 33 âdet müstamel fıçı pazarlıkla satılacaktır. U — Pazarhk, 2 IV/938 tarihine rastlıyan Cuma günü saat 14 de Kabataş Le- vazım ve Mübaayat Şubesi Satış komisyonunda yapılacaktır. Hi — Satılacak mallar, her gün Mecidiyeköyü Likör Fabrikasında görüle - bilir. IV — İsteklilerin pazarlık için tayin edilen gün ve saatte 96 15 teminat para * lariyle birlikte yukarıda adı geçen komisyona müracaatları ilân olunur. <1950e ni Preventorium ve Sanatorium Direktörlüğünden * Muvakkat temlnat Lira Kuruş 102 50 Hazırlanan keşfine göre Preventorlum ve Sanatorlum ar: lmesi ve suyun yükseltilmesi anbulda Cağaloğlunda Yüksek Mektebler a talibine ihale edilecektir. kuyusunun tamir, derinleşti tesadüf eden S: Sah günü saat 15 de İ ciliği binasında paz Muhas: Keşif bedeli Lira Kuruş 1366 — 75 isinde mevcud sü 12/4/938 tarihine Bu kuyu ioşaatını yapmak istiyen mütcahhidin münakasa gününden bir gün 15-17 arasında evvel £ ler Muhasipliğinde müteşekki! komls- yona müracaat ederek bu gibi işler yapa bileceğine dair vesika göstererek ve pa- zarlığa girmek için bir ehliyet vesikası alacaktır. İsteklilerin pazarlığa başlanmazdan bir saat evvel depozitolarını mezkür mu- hasiplik veznesine yatırmış bulunacaklardır. Keşfi görmek ve daha fazla tafsilât almak için Direktörlüğe baş vurulabile- ceği ilân olunur. — (1920) riyorsunuz ya! İki kardeş bu kartı sizin için | Çgm değildi. Pek, pek... kibardı. Ondan (miydiniz? seçtik. Her halde hoşlanırsınız. Eilerinizden | öperizs — Okudum, dedim, ne var? 'Tathı bir rüyaya dalmış gibi idi. Mabzun mahzan anlatmıya başladı: — Mösyü Harkness geceleri işe gider, sa- bahları ben uyanmadan dönerdi. Bir gün sokak kapısının altında bu kartı bulmuş. Ki- min olduğunu bilmediği için... Tabil hakkı Yar,.. Bakırermiş... Sonra... HAlâ bir şey anlıyamamıştım. O devam et- u: — İşte. sonra... Zannetmiş kt berkes bizim için... Yant onunla... Benim Iiçin... du ediyor. Böyle şeylere... Dayanacak... Bir Hademe omuzlarını silkip genç kım tepeden tırnağa süzerek: — Reis bey daha gelmedi -diye mırıl- dandı- — Ne zaman gelir? — Belli olmaz! Hademe kayıdsız bir tavırla arkasını çevirirken ziyaretei genç kız tekrar ©- Dediko- | sonra... Her gey... bitik. — Pukat halacığım, diye saracaktim. Bir- denbire gözüm resme ilişti. Rasigele tüsün- cü dükkâünlarında satılan gülünç bir resim- di. Şişiman bir kadın bir adamın kucağın - da oturuyor, elinde tultuğu kâğıdda şunlar yazılı: «Benim kiracım çok hoş delikanlıdır.. Bu kartı kardeşimle her halde bir muzib- Hk olsun diye seçmiş olacağız. Nereden, ni - çin aldığımız aklımda bile değildi. Bunu hâ- lama da söyledim. — Bildim ki unutmuşsundur, dedi. Bu kart olmasaydı, hakttaten evisnecek dan girince aradan dört beş saniye geç- meden şiddetli bir zil çıngırağı, artık ısrar eden kızı paylamak üzere olan hademeyi sıçrattı. Ağzını dolduran söz- lerle beraber o da büyük kapıdan der- bal içeri girdi. Başile cevet» dedi. — Hay Allah belâmi versin — Bus, kendine belâ okuma. ü Zavallı, o günden sonra bu bahsi bir daha Aaçmadı. Yalnız ölürken Willy Wiliy diye bif isim sayıkladığını duydum. Sonradan ha - tırladım. Harkness soy adıydı, bu adamilt asil ismi Willlaradı. YARINKİ NÜSHAMIZDA: Evlendikten sonra Yazan: Peride Celâi — BHelecanınızı teskin ediniz, bir ll- monata emreder misiniz? Cevab beklemeden zile bastı, İçerl giren hademe süt dökmüş kediye ben- ziyordu. Emri aldıktan sonra geri geri kapıya giderken koyun gözlerinin ar Kız bekliyordu. Aradan yarım dakika | cıklı Bir bakışile yalvarır gibi genç ki- A e l e FF — e —— Z SA B —< F ——— Yazanı:ı Nezihe Muhittin — |nun önüne dikildi: e OA ee ——— | Konuşacak başka kimse yök mu? Dailgın şair, gözlerini kardeşinin yü-|sureta şık, zarif görünen iskolâstik| Hademe güldü: geçmeden hademe önünü ilikliyerek |za baktı. yüzünde yayvan bir hürmet yılışıklı | — Hanımefendi emrederseniz mapâ ğile genç kıza yaklaşarak yol göster -|roldönör derhal herifi kovarım, : Genç kız silkindi: — Sansar Müniri hatırladın mı? © — Sansar Münir mi?! Hangi Sansar | Münir?.. Yeni bir hafiye mi türedi?. | Bu sefer kardeşinin hiçbir şeyi işit- — mediğini ve hiçbir şeye kulak vermedi- gini anlıyarak acı bir gülüşle başını sal- ladı ve geçti. Evet, Nahid hiç bir şey işitmemişti. Dalgın şair, kuracakları yeni rejimin pembe hülyah semalarında uçarak ını ve lejandlarını hazırlı - î_ dest yordu Sevgili Türk yuüurdunün kurtuluşu i- | çin bu el diyarlarında binbir çeşid in- - san toplanmıştı: Aralarında; Repoplik | Mmaydanında içli ve girgin bir tahassür- Je dolaşan yılmaz iradeli hakik! genç — ve gürbüz Türk zabitleri... Şimdiden nndnlye ihtirasile içini didindiren ve ve sinik ruhlu relis beyler. Sarı benizli ve şahsiyetsiz yardakçılar.. mefküre ve| tediğin adamın adını söyle de ona göre ietihad uğrunda en sevgili şeyleri bile|cevab vereyim. çiğneyen doktor Macidler... Ve tatlı| Genç kız göz yaşları titriyen sesile: hülya âleminde destanlar yazan idea-| — Canım, klübde konuşacak bir kim- list şalir Nahidler... Hiç bir şeye akılları|se yok mu?..Yani sözü geçen bir kim- ermediği gibi hiç bir şeye karışmıya - |se? rak fırsat bekliyen çapulcu bir zümre..| Hademe — Ha anladım -dedi- rica karakter, terbiye ve tahsil ayrılığı gös-|cı mısın? İstediklerini bir kâğıda yaz teren, müşterek bir gaye etrafında top-|bırak.. yarın bu vakitleri gel cevabrnı lanmaları ihtimali olmıyan daha yüz-|al! lerce insan çeşidi... Kızcağızın güzel ve masum gözleri yaşlanarak.: — Yarma kadar bekliyemem.. acelem var.. görmüyor musun? -diye çırpını - yordu- — Öyleyse sen bilen gayrit, Güzel kızcağız durduğu yerde yıkı- Klübün merdivenlerini bir hamlede |lacak gibiydi, o esnada ellerini bir hav- çıkan genç kız koridorda karşı karşıya|lu ile kurulayarak geçen kelli felli bir geldiği hademeye: adam dikkatli dikkatli baktıktan son- — Reis beyle korguşmak istiyorum İra selâm duran hademeye havluyu ve- -dedi- rerek büyük bir kapıdan girdi. Kapı - İkinci kısım GECELER GÜNDÜZ OLDU di: — Kimi istiyorsun ki? Konuşmak is- — Buyurun efendim beyefendi sizi bekliyor! —H Kızcağız sormağa lüzum görmeden önünde açılan kapıdan içeri girdi. Yü- zü kıpkırmızıydı. Göz yaşlarile nemlen- miş iri yeşil gözleri büyük odanın koyu renk döşemeleri arasında muhteşem hir yazıhanenin önünden kalkan bir ada- mın kend doğru geldiğini bir bulut arkasından görüyordu. Bu uzunca boylu, tıknazca, bükme bıyıklı adam genç kızı hürmetle elin- den. tutarak köşedeki kanapeye aturt- tuz — Atfedersiniz hanımefendi galiba bademe canınızı sıktı. Ne olacak? Av- rupa görmemiş kaba bir insan!.. Karşısında nezaketle özür dileyen bu kibar adama ne söyliyeceğini şaşıran genç kız gözlerini önüne dikmiş, güzel dolgunca göğsü hafif hafif titriyordu.!| — Hayır, aslâ! -diye cevab verdi- Ben ıztırabımdan bahsetmek için gel- diğim bir yerde başka birinin bedbaht edilmesine razi olur muyum hiç? — Çok âlicenapsınız. Lütfen ismini* zt bahşeder misiniz? — Celile, — Emir buyurunuz Celile hanımeferr di! Genç kız derin bir iç çekişinden sons ra saf ve içli bir çocuk gibi: — Annem hasta! -dedi- Bu, birdenbire ağzından çıkan ke- limeleri izah edecek bütün söylemeli istediği sözler, titriyen pembe iri du“ daklarınfn arasına tıkanarak dakika- lardanberi gözlerini dolduran — yaşlar birdenbire boşanmağa başladı. Ağzın! mendilile kapamış boğuk hıçkırıklar içinde bütün ince ve güzel vücudü sar“ sılıyordu. “Arkan var)