* Siyti © * Son Pom_ nın '%gvul Onu çocukluğumdanberi tanırım. Kâmran evlenmeden evvel uslu, akıllı, hanım hammıcık bir kızdı. Evlendikten sonra çok değişti, bunda iyi bir adam ©- lan kocasının da biraz dahli oldu. Geuç kadını birçok tanıdıklarına takdim etti. Yeni yeni ahbablar edinmesine, bu su- retle de sosyeteye girmesine yardım etti. Kâmranda yeni arzuların, zevklerin u- yanmasına sebeb oldu, izdivacının üze- rinden bir iki ay geçmeden onun o çaye dan bu çaya koştuğunu, balolarda eksik olmadığını, tuvaleti için müdhiş para sarlettiğini duymaya başladım. Evi ise görülecek bir halde idi. Eşya oraya buraya atılmıştı, her şey darma dağınık- tı, kocâsının kravatını hizmetçiden sora- cak kadar onunla meşgul değildi. Ne za- man biraz nasihat edecek olsam elile ağ- zımı kapar, gözlerini zevkle süzerek: «Ah bilsen derdi, öyle eğlentyorum, öyle eğleniyorum ki.. meğerse genç kızken ge- çirdiğim hayat bir rahibeninkinden fark- sızmış.» Kocası da gitgide değişiyordu. Fakat genç kadının aksine.. yavaş yavaş hal almıştı. mesini ima edecek oldum, bir kahkaha | manlar deli gibi üzerime düşmüştü. San- ra sebebli sebebsiz kıskançlık kavgaları çıkarmaya başladı. Şimdi de o, abus, dü- şünceli hali ile çekilmez bir hal aldı.. — Ama onu sana karşı pek lâkayd ve uzak görüyorum, dedim. . Omuzlarımı silkedi: — Her izdivaç böyledir, hâlâ birbiri. mize oturup ilânıaşk edecek değiliz ya. Beçinip gidiyoruz işte, dedi. Kümranla artık eskisi gibi sık sık gö- rüşemiyorduk. Şimdi onda kaşından kir- piğine kadar sun'i bir hal vardı. Ayak a- yak üstüne atması bile ölçü ile idi, Oda- ma girdiği zaman etrala yayılan keskin lâvantası, hareketleri gibi fazla süslü kı- yafeti, sinirime dokunuyordu. Bu yüzden evine pek seyrek gitmiye başlağdım. O da davetlerden, ziyaretlerden zaten — vakit bulup gelemiyordu. Aradan uzun bir zaman geçti, bir sa- bah odamın kapısı şiddetle açıldı ve Kâmranı karşımda buldum. İtinalı mak- yajına rağmen yüzünden çok büyük bir teessür içinde olduğunu anlamak kabil- yecandan titriyen bir sesle: Felâket, diye, mırıldandı. beni aldatıyor.. Şaşırmatlım. Omuzlarımı gülümsedim: — Neden felâket oluyor, senden daha gçabuk davrandı diye mi? O hayretle yüzüme baktı: n & Kocam silkeyerek —— 0Â-3 Hİ Ah, Şu W Şimdi zikirhanede sesler ve vü- cudlar daha cezbelenmiş, topuzlu şiş- ler daha şiddetle şıkırdarken dört der- vişin ikişer ikişer getirdikleri ve için- de kızıl şişler saplanmış tepeleme ateş dolu saç mangallar ortaya bırakıldı. Zikrin en yüksek tansiyonile kendinden geçmiş olan dervişlerden bazıları bu| kızıl şişleri kaptıkları gibi kimi diline, kimi karnına saplıyor, birkaçı da alev Kâmranı eğlencelerinde yflnu bınluyor: vaçlar böyle değil mi? İşte sen buna mü-İne kadar bedbaht olduğumu anlatamam. eve kapanmayı te_r:îhi edıyordlş P-Sşü_l kemmel bir misalsin. Evlendikten kısa| Onu seviyorum. Bulunduğum vaziyetle kadar Kâmrana düşkün de değildi, yüzü | bir zaman sonra kadın ve erkek birbir-| bunun nasıl bir felâket olduğunu düşün, dalma çatkındı, karısı ile dargın gibi bir |lerine arkalarını dira, Bir gün Kâmrana kocasına dikkat et-/kadın senin attı: <Aman bırak budalayı dedi, ilk za- / bundan ne çıkar.. di, geldi, kendisini bir koltuğa attı. He-|kadını olmaya hazırdı. Son Posta'nın edebi romanı : [ azan: Nezihe Muhittin W SÖON FosTA —— YUVAYA AVDET ı | | Peride Celâl KASE e— Felâket köcam beni aldatıyor! .» — Ne demek istiyorsun!. Meselenin şa-|zıhanesine girdim. Oturmuş mektub ya- kaya hiç tahammülü olmadığını görmü-|zıyordu. Benim geldiğimi duymadı. O- yor musun? bmuzlarından eğilip mektuba bir göz at- — Şaka yapmıyorum ki.. gimdi izdi.|tım, şu satırlar gözüme çarptı: «ÂAzizim En şiddetli baş, diş, adale ağ N bütün sancı ve Klönüyorlar. Herkes|hem de karım...» Getisini okuyamadırm. kırıklığa kendi keyfinin istediğini yapıyar. Meselâ / Kocam başını çevirdi, beni Bgörünce göz- Bibi işi zevke, eğlenceye ve-|leri hiddetle parlıyarak kâğıdı ahp cebi- Fiyor, erkek te bu arada >nu al $ |ne attı ve kendisini rahat bırakmamı sö ledi, sesimi çıkarmıyarak odadan çıktım, — Beni iğneliyecek zamanı iyi intihab fakat ne hale geldiğimi ben bilirim. etmedin dedi. Çok bedbahtım, hem bunu | — Sustu, ellerini yüzüne kapıyarak ağla- da bil ki kocamı aldatmak hiçbir zaman | maya başladı, elimden geldiği kadar © aklımdan geçmemiştir. [ımm ve teskine çalıştım, gitmek — iç Alaycı bir sesle sordum: kalktı. Gözleri hiddetle parlıyordu: «Gi- — Onu kıskanıyor musun? dip ona mektubu okuduğumu, her şeyi| Semti ve mahallesi Cadde veya Gözlerini açtı, başını salladı: bildiğimi söyliyeceğim, sonra bavulları. nakağı — Hem de nasıl bilsen! mi alır, evden çıkarım, lânet olsun, beni| Patih, Kirmasti. Nalbant. — Öyle ise onu seviyorsun.. mahvetti. diye, söylenerek çıktı, gitt.. | Silivrikapı, Aynalıbakkal. Karabaşveli. — Fakat sana bunun aksini ne zaman Akşam üzeri dayanamadım. Onlarâ| » » YNŞ : Kalendert söyledim! uğradım. Ne olmuştu, Kâmaran dediğini | Ytb. e SF İN — Bunu söylemiye ne lüzum — vardı. Bazı hareketlerin.. yapmış mıydı acaba? Kapıyı açan hizmetçi kız iç l İstanbul Vakıflar Direktörlüğü ilânları | Sizi günlerce ıstırab çekmekten kurtarız mı, Üşütmekten mütevellid eşer. Nezleye, romatizmaya, karşı çok mülessirdir. Mideyi bozmaz, kalbi ve böbrekleri yormaz. İcabında günde 3 kaşe ahnabilir. Muhammen kirasır No, sı Cinsi L K. 1517 — Hane 10 00 1 » « 00 o Özbekler — tekke.- Bi içinde mescid binası. 2 50 Yukarıda yazılı mahaller 930 senesi Mayıs nihayetine kadar kiraya verilece- pey paralarile berabar 5/Nisan/938 daşıma anlatarak derd yanmakla meş Ytrli’nde a;abl_vulr doğbruldu atı meydan vermeden elen- itiradalarıi Tzsti İste — Rica ederim gene başlama. Yoksa|dim» dedi, merakla yüzüne baktım, gü- Ki ee e Güürlü kalkıp giderim.. evet itiraf ediyorum, lüyordu. Gözleri şeytani bir m"m' I_xîe Salı günü saât 15 e kadar Çemberliltaşta İstanbul Vakıflar Başmüdürlüğünde birdenbire keyfe, eğlenceye fazla daldım. parlıyarak derhal ilâve etti: Vakıf Akarlar kalemine gelmeleri. (1755) - İ * Dü — Evvelâ kavga ettiler. Sonra bera.| —— î:eı'lr; ihmal ettim, (ılfı_ı 4şııııdv pişmanım. | berce bavullarınt ahip evden — çıklılar, 1 kocam başka birini sevmeseydi va-| galiba Adaya.. giderken beyefendi: «Bir|radan bana her şeyi itiraf etti: «Senin| guldüm.> ziyet düzelirdi, ah bilmezsin ne - kadar mütcessirim. Sesi titriyordu, samimi olduğunu anla- dım. Yuvasına avdet etmeye, hatasını ta- mir edip orasını şenlendirmeye, evinin Fakat yazık ki kocasını elinden kaçırmış -bulunuyordu. Karşısına oturdum: — Fazla mübalâğa etmediğinden emin misin, dedim, belki de aldanıyorsun., — Hayır, beni aldattığı, bir başkasını sevdiği muhakkak. — Nereden biliyorsun? — Bu gabah bir kâğıd aramak için ya- ——— Romatizmadan ayakları günden güne benden uzaklaştığını, elim- den gittiğini görüyordum dedi, ilk aklı- İki gün sonra Kâmrandan aldığım bir|ma gelen şey ayrılmak oldu, fakat sonra- mektub meseleyi İzah ediyordu. Genç|dan buna muktedir olamıyacağımı anla- kadın mektubunda Adayı methedi o|dım. Biraz da suçlu bendim, yeni haya- birkaç gün daha kalacaklarını tına benim kolumda girmiştin. Fakat bu ı kadar ilerl gidip evini, kocanı tamamile unutacağını ne bileyim, bana surat aste yor, kızıyor, konuşmuyordum. Yalnız e- lümde olmıyan şey senden — ayrılmaktı. Çünkü hâlâ ayni şiddetle seni seviyor- dum. İşte mektub yazarkön beni yakala- dığın zaman bu müşkül halimi bir arka- kaç gün kalırız olur mu?» diyordu. Çok çocukça hareketlerde bulundum, ko- ] Oradan ayrıldım. günler geçirdiklerini yazıyordu, mı bun altında şöyle bir ilâve vardı: « rum, kocamın o gün yazdığı mektubun manasını onunla dehşetli bir kavga ct- tikten sonra öğrendim, mejerse kocamın mektubunda «şeviydrum» diye, bahset- ) Şarmıştı. Herkesi tersliyor, hattâ bile oluyordu. Fakat onun azarını İş mek, bele elinin öfkeli temasına maz- har olmak manevi bir rütbe gibi telâk- ki ediliyordu. Münire her kim okunur- sastalığında hiçbir fatk görmediği halde mutlaka - Hafifleştim, kuş gibiyim! - diyordu. Hele bazı tesa- düflerle hakikalen iyileşenlerin yap- tıkları propaganda Münirin şöhretini gün geçtikce artırıyordu. müş kadınlar, kollarında sıska hasta- lıklı çocuklarını tutan anneler bütün manialara rağmaen selâmlık tarafından hücum 2 Ş | X Hayat! | simahanenin — kapısına edip küçük kermiş der ayaklarının altına yatacağız, bizi nesin, şifamızı ondan bekliyoruz! diye bağrışıyorlardı. bu hâdise! üç gün içinde binbir mübalâğa ile şişirilmiş bir halde bütün İstanbul mahallelerini dolaştı. Ve üç | derisi üzerinde, bu korkunç ve yakıcı manzaraya baktıkça bir mazohistik de- jenere ihtirasile tatlı raşeler ürperi - tiği kadın benden başkası değilmiş, s:m-' patakladığı | yordu. Evet derisinin üstünde hâlâ ufunetli izleri derinleşip kalan kızgın |maşa yanıkları âdeta acı bir zevkle ka- | şıhıyorlardı! Münir daha fazla dayanamadı. Bir- mbire yerinden fırlıyarak mangalın inde beyaz ateş Kâaline gelmiş olan İşişlerden birini kaptığı gibi bir koluna, ikincisini öbür koluna, üçüncüsünü kar- |nına, dördüncüsünü yanaklarına, be - şincisini burnuna saplayıp canlanmış acayip bir ok hedefi gibi simahanenin ortasında zikretmeğe başlayınca etraf- |ta, hele kafesin arkasında müdhiş bir |gürültüdür koptu. Bütün ağızlardan Allaha sığınma sesleri çıkıyordu. Şeyh saygıya benziyen bir tavarla Miünire yaklaş:p küçük ergin devrişi kendi pos- kalmamıştı. tunun sağ tarafına oturtuncaya kadar Fakat Münir heyecandan tirtir titri-|bu sesler basık tavanlardan dışarı fır- a Onunedıxewıhşklkmıkmudbidıwındım e e. b saçan ateşleri avuçluyordu. Sis'eri et- lerinden çıkaranlar şeyhin önüne gelip eğiliyorlar, icazeti daha büyük, merte- besi daha ergin olanlar da çıkardıkları şişlerin yerlerini kendileri tükürüklü- yorlardı. Tekkeyi dolduran seyircileri müdhiş bir heyecan sarmıştı. Bütün gözler, to- puz şıkırdatan devrişlere takılıp kal - mMıştı, Artık Münire: — Sevsinler seni e mi? -diyecek ağız İgün sonra tenha Rüfaf tekkesi en meş- 'hur bir doktor kliniğini hased ettirecek ardı arası kesilmiyen hasta kaftlelerile dolup taşıyordu. Bir gümüş kuruşu su- nan hasta, küçük derviş Münirin ayak- ları altına yatmak şerefine erişiyordu. |Bunların arasında metelik bile veremi- yecek fakirler olduğu gibi; derviş Mü- nir remil atıyormuş, cifir döküyor- müuş, illâ falımıza baktıracağız diye 18- rar eden genç sevdalı ve derdli kadın- lar da bulunuyordu. Küçük dervişe şimdi siyah bir takke üzerine sarılmış yeşil bir sarık, uzun bir şalvar, geniş bir harman? giydirmi!: lerdi. Şeyhin odasının içindeki ki odada yatıyordu. Tekkede kendisine ve- rilen hizmetlere başka biri tayin edil- mişti. Şimdi herkes Münire hizmet e- diyordu. görmediği bir ra- hata kavuşmuştu. Buna rağmen sakin x Münir tekke için mühim bir varidat kaynağı olmuştu. Günde en azdan yüz elli, iki yüz kuruş bir varidat temin edi- 'yordu. Yalnız bu maddi menfaatle de- ğil, onun manevi yüksekliğine hayran olan tarikatciler Müniri başlarının üs- tünde gezdirmek için birbirlerile yarış ediyorlardı. Münirin ise ne manevi mertebesin- den, ne de maddi faydasından, haberi vardı. Fakat haline tuhaf bir şımarık- lık gelmişti. Bazan odasının kilidini ki- tidliyerek bekliyenlere akşamlara ka: dar cehennem azabları çektiriyordu. Şeyhten başka bu nazlara ve şımarik- lıklara kimse müdahale edemiyordu. Bir gün Münir pek sevdiği kıymalı yumurta yerken hatırı sayılır biri gel- miş, şeyh de Münirin başucuna gelerek aşağı inmesini riça etmişti. O zaman | kimseyi çiğnemi yordu. küçük derviş fena halde hiddetlenerek Geçen gün yolda Kâmranı gördüm, te lTâşla gidiyordu, mutfağa perde yapmak için ince, beyaz tül almâya çıktığını söy- ledi ve aman kocam altı buçukta geie- cek, geç kalmıyayım diyerek telüşla ve- dalaşıp ayrıldı, fakat giderken bana yeni bir müjde vermeyi de unutmadı. Yakın- da ana olacakmış. YARINKİ NÜSHAMIZDA: Te'efon Yazan: Mih. Zoşçenko Rusçadan çeviren: H. Alaz - —e eee ötürüm ol-|Jve durgun Müniri bir celâl, bir hiddet (Iki parmağını şeyhin gözlerine soka- rak: — Ben adamın gözlerini böyle böyle “|oyar ,kör ederim! - demişti - İnsan yu- murta yerken aşağı iner mi hiç? Garib bir tesadüfle ihtiyar şeyhin bu vak'adan sonra sol gözüne petde inince Münirin kerametinden ve hışımından korkmaıyan kalmamıştı Münir, senelerce insan çiğnemekten artık hâkikaten usanmıştı. İsyan edi- yor, bütün ricalara rağmen aşağı inmi- yordu. Şeyhin perdeli gözü kulaklarda korkunç bir küpe olduğu için hiçbir kimse Münire rica etmek cesaretini bu- lamıyordu. »»Mlünir şayanı hayret bir halde uza- yıp genişlemişti. On beş yaşına henüz bastığı halde, onu şeyh kıyafetinde ter- lemiş bıyıkları, çenesini kabarık kaba« rık örten kıvırcık siyah sakalile gören- ler yirmi beşlik bir genç adam zannede bilirlerdi. Münirin vücudü gibi baz duyguları da prekostu. O hayatında yu- murtaya ne kadar bayılıyorsa genç ka. dınlara da ayni temayülü hissediyordu Bir gün zengin bir paşa karısı olan tom- bul, beyaz ve güzel orta yaşlı bir ka- dın ev arabasile saralı yirmi yaşındaki oğlunu derviş Münire okutup çiğnet. mek için getirdi. Fakat Münir artıl — Arkası var —