“Ben bir tımarhane kaçkınıyım !,, Bir adam nasıl düşer? “Ceb'mde eroinle yakalandığım için yediğim cezayı bit rince hapishaneden çıkdım. Fakat ne yapacakdım ? Açdım, yersizdim, işsizdim, bir sabıkalıya kim iş verirdi. Haydi bakalım başla dolandırıcılığa !... ,, Röportajı yapan: Faruk Küçük (Tercüme ve iktibas —40 — Evden kovulduğum ilk günleri baba min arkadaşlarını dolandırarak geçir - dim. Söylemeğe hacet yok. Biz bugün- kü Hüseyin ağa sokağındaki randevu- cu Zehranın evine postu sermiştik. Ça- hb çırplığımızı oraya getiriyorduk. On- da benim eski vaziyette olmadığ mışlardı. Fakat, babam — tanınmış damdı. Benim gibi bir adama ih- vardı. Senin anlıyacağın - bir)| evde — gelenlerle — konuşuyor, hastaneden çıkan kızlara karakollarda kefil oluyordum. Ve bol bol esrar çeki- yor, morfin şırıngası yapıyordum. Bu 6 ay kadar böyle devam etti. Bir gün ev basıldı. Kaldık mi biz sokaklar- da.. haydi bu defa bizim patronun kız- kardeşi Haticenin evine devrolduk. Bilâhare o ev de kapandı. Kış ortası haydi gene açıkta, Cebde nakld mev- eudu 72 kuruş. O zaman şimdiki piş- kinliğim ve ucuz otel filân bildi. yoktu. 40 kuruşu bayıldık, gecey Jatada bir otelde geçirdik. 32 kuruşu da lüplettik ve meteliksiz kaldık. Gece uyuyabilirsen uyu: Düşün ba- bam düşün. Yarın ne yapacağım? Ne- reden para bulacağım? Ah bir iş bı sam, Bu da kâfi değil.. bir günde pa- ra alamam ya. Halbuki yatak için pa- raya ihtiyacım var. Bütün mesele bu parayı bulmakta, Ertesi günü İstanbul kazan, biz kep- çe para arıyoruz. Hangi tanıdığa baş- vursam, hangi kapının ipini çeksem bi- iznillâhi taalâ parası olmuyor.. yahud beş dakika evvel başka birisine vermiş bulunuyor.. Saatler geçiyor, akşam yaklaşıyor.. para filân yok. Bereket hava açık. A- çık ama, geceyi nerede geçireceği: Dün akşamdanberi ağzsma çöp koy- madım. Bir aralık karnım aç gibi idi. Şimdi © yok.. fakât midem bulanıyor. Haydi bu akşam aç kalar . Fakat yatacak yer? Nerede yatacağım? Kimin evine gidebilirim? Nerede pa- ra bulabilirim? Bereket versin aklıma geldi, Bitpa-| zarını boyladık. Sırtımızdaki 45 liralık empermeablı 6 liraya okulttuk. Parayı elime alır almaz ilk işim yatacak yer aramak oldu. 8 liraya bir pansiyon bul- dum. 15 günlüğünü peşin verdim. Nasıl olsa havalar bir iki gün daha iyi gider.. o zamana kadar da bir yer- den para bulur, biraz üste verir, palto- mu alırım, diyordum. « Aksi şeytan, ertesi sabah uyandığım - vakit etrafı karla örtülü görmiyeyim mi? Haydi akşama kadar orada bura- da, zemheri zürefası gibi titreye titre- ye gez. Başınızı ağrıtmıyayım o sene çektiğimi bir ben bir de Allah bilir. Nihayet düşe düşe en korkunç batakha: nelere düştüm, Sabıkalı kimselerle ar kadaş oldum. Eroin, morfin, esrara ar- tık büsbütün kendimi verdim. Elime ne geçerse bunlara veriyo- rum,.. Tabil her geçen gün de insanlı- ğimın bir mikdarını kaybediyorum. İlk zamanlar sokakta arkadaşlarımı gördüğüm zaman utanır, hemen bir s0- kağa sapar, gözlerinden kaybolurdum. Sonraları utanma yavaş yavaş kaybol- du. Beş on kuruş koparabilir miyim di- ye bilâkis şimdi ben onları arıyordum. Nihayet bu hayata düşenlerin mu- kadder âkıbeti bana da geldi, çat Bir akşam üstümde iki paket eroin- le ikinci şube memurları enselediler. Esasen bir iki ufak telfek uygunsuz iş için de aranıyordum. Boyladık müdü riyeti.. Ağladım, yalvardım, ayaklarına ka- pandım. Fakat kanün böyle traşlar din- ler mi? Ev ler.. bir sandalyeye dayadılar.. göğsü- mMüze tahta bir levha koydular, resmi- mizi çektiler.. boyumuzu ölçtüler.. par« mak izimizi aldılar ve mahkemeye ver« diler. Uzun lâfın kısası 6 aya mahküm okduk, boyladık mahpushaneyi, ŞA lâ bizi bit odaya gölurdı'ı-ı hakkı mahfuzdur) Tımarhane kimyahanesinde bir faaliyet sahası Hapishaneye girer girmez izbandud gibi ikı herif ellerinde bir tepsi karşı- ma dikildiler: — Parâa, dediler, m Verirsen rahat edersi yatırırız. — Bende para ne gezer.. diye cevab verdim. (Arkası var) ydancı parası?., Seni iyi yerde x Adli Tıb İşleri Müdürlüğünün bir mektubu Adli Tıb işleri Umum Müdürlüğünden dün bir mektup aldık. Kanunun — vaz'ettiği İmeeburiyete binnen koyuyoruz: | — Bir müddettir tefrika ettiğiniz (Ben bir tımarhane kaçkınıyım) başlıklı yazının ba- z tarafları ümümi efkârı yanlış düşünce ve bilgiye serkedecek mahiyette olduğundan |sadece bu bakımdan bunları tashih etmek mecbüriyeti hasıl olmuştur. Yazının muharriri olduğu söylenen za - Hin akli durumu seriri ve halti muayeneler- le tesbit edilmiş olduğundan kendisine hi . tap etmek vaziyetinde değiliz. Yalnır şu da bir hakikatlir ki: Söyle söz ne kadar makul görünürse görünsün, e- ğer hakikate uygun değilse buna ruhl ta - babette (Hezeyan - saçma) denir. 1 — Muharririn anlattığı on bir — kişilik dört yataklı koğuş, temiz koğuşa hemen a- Hnamıyacak ve evvelk banyoya sökulup te- mizlenmesi ve Waş edilmesi icab eden eş - hasın llk alındıkları yerdir. Muharrir günlerini burada değil umumi ve kendisi - İnin de muntasam ve temiz olduğunu söyle- d koğuşta geçirmiştir. 2 — Musluktan su içmek meselesi de yok- (tur. Her haştanın bir maşrapası vardır. Bu içmek de muayyen saatlerde değil hastala- fan Arzasuna tâbidir. Eğer Muharrir suyu - nu Müsluktan iİçmek istemişse buna diyecek) yoktur. 3 — Muharririn bahsettiği ve cezalan - |dırilmak istenllenlerin konduklarını söyle - di (Taş oda) ya gelince: Evvelâ cezalan- dırılmak mevzuu yoktur. Bu, sadece müte - heyyiç olup fennen tecridleri, lâzim :jhulılnnn muvakkaten kondukları r. Allelerinden, — sevdiklerinden — mücmese |müşabedehanesine gelmiş vatandaşların bu yanlış yazılar yüzünden — üzülmemeleri müsterih olmaları için bu cihetleri kaydet - tikten sonra 26/11/937 tarihli — gazetenizde B Talü tmzası ile çıkan CTibiit adliye hâva. le) başlıklı yası hakkında da birkaç SÖz söy- mmek mecburiyeti hissedilmiştir. Okumuş, bilgili, yüksek makamlar İşgal etmiş, bizim de dahil olduğumuz halk küt - lesince yazıları sevilerek okunan R. Talu's nun bu yazısını okurken hayret ve hattâ ta- essür duyduğumuzu gizleyemem. E. Talu delliğin hududunun — müayyen olmadığını söylüyorlar. Kendileri böyle dü » İŞünebilirler ve bunu böyle bilebilirler. Şu ka- İdar var ki Adli bakımdan kanunun — cesa mes'uliyeti üzerinde yatessir olarak — kabul rtetiği deliliklerin hudutları, bü İşin müte - hüssıslarınca pek âlâ malümdur. Bilhassa bu cümleyi sonsuz — bir hayreti ve teessürle karşılamamak mümkün değil - öler gelen höcre »| 8| Yalnız eğlence için kurulmuş iki kardeş şehir: Trouville ve Doville Deniz hiç durmadan dalgalanan, köpüren bir çamur, hava ağustosda olduğumuz halde hergün öğleye kadar kapanık, arada bir yağmur da serpiyor... ah canım İstanbu Trouville ve Doville... İşte Parise en yakın deniz kenarında iki eğlence yeri... Kırkar, ellişer tane otel, bir o 'kadar pan- siyon..» Küçük küçük villâlar... Boydan boya, upuzun bir plüj, birer de kazino... Kazinoda: Sinema, tiyatro.. tiyala 'a: 'Türneye çıkmış artistler, her akşam : ka bir piyes öynüyor. Bir bar, bir dans salonu... Sonra da oyun salonları: Bu' rület, bakara... Herkes, yazın sıcak günlerini serince geçirmek, serile serpile, döküle saçıları yaşıyabilmek için işte buraya geliyor. İş güç sahibi insanlar bile cumartesi günü Paristen, yahud buraya yakın yer- lerden trenlere, otokarlara doluyorlar; bir, bir buçuk günü deniz kenarında ge- çiriyorlar; sonra pazar akşamı, yahud da pazartesi sabahi dönüyorlar. Hafta için- de çalışan, yorulan Insanların eğlencesi, dinlenmesi, işte bu... Ön an beş gün yaz tatili yapanlar da biriken yorgunlukları- nı biriktirdikleri paralarla beraber gene |burada dağıtıyorlar; işlerinin başına öy- le dönüyorlar, Otellere; sokaklarda, plâjlarda kayna- şan kalabalığa şöyle bir göz atarsamız gö- rüyorsunuz ki yerlilerden çok yabancılar var. Hele Doville'de İngilizler pek çok... Caddeye çıkıyorsunuz: Çıplaklar diya- | gı mutlaka burası olacak, diye başınızı sallıyorsunuz!, Baksanıza, kadınlar hep | birer yığın kırmızı et, birer tutam sa saç. Ya deniz mayoları ile:yahud da 2-| yaklârında biter pafttalon, arkalarında sırtları açık, yalniz sirtları değil ya, g5- böklerine kadar her yanı açık, sade gü- ğüslerinin, kalçalarının hani şu - biraz raahrem sayılan yerleri yok mu, işte öra- ları - '0 da ancak yârı yarıya... - ört sokaklarda dolaşıyotlar... Lokantalarda yle yemek yiyorlar; otelin salonunda böyle oturuyorlar, gazetelerini oküyor- lat, zektublarımı Yazıyorlar... Postane- İye gidip bu kılıkta telefon ediyorlar, ka- |Ştnoya girip böyle dansediyorlar, Ooyun salonunda gene bu kıyafette «Banko!..> diye bağırışıyorlar!. Buraya gelenlerin eğlencesi, yaşıı hep böyle: Çırı! çıplak dolaşmak, sokak ortalarında yemek yemek, günün birçok saatlerini plâjda geçirmek, akşam üzeri İde sinemaya, bara dağılmak, Kumarbazlar da kazinoda bir. koyup otuz beş kazanmak, Sekize karşı dokuz çıkarmak ıhtirasi ilo tutuşuyorlar, — işte hepsi bu!, Trouville, Doville'in yanında biraz da- ha... nasıl diyeyim, biraz daha demokrat... Birisi daha babayadi, merasimden-daha uzak; ötcki daha zengin, daha ziyade göz kamaştırıcı... Fransanın birçok eğlenceleri, bayram- ları burada yapılıyor. Yüzme havuzunda: ŞERGURĞ aanebenn. udaklarile rol Şi Yapan artist Het suçlüyü Tıbin Adliye havale et -|" 'Urmrl, herhangi bir cinayeti cezasız bırak- |mamak endişesile konmuş kanunların hü . kümlerini iptale çalışmak demektir ki sos - |yetenin selâmeti bakımından zararlı bir ha- rekettir.....» Sayın muharrir emin olsunlar ki suçlu - nun tıbbı adliye havalesi hiç te düşündük- leci gibi (kanunların hükümlerini iptale ça- lışmak demek) değildir. Bunu da 'gene ayni sösyetenin selâmeti bakımından ve bu selâ- metin kefili olan kânunlar emretmiştir. Bu satırları bu mevzuun münakaşası 1 . çin yazmıyoruz. Biz sadece halkın bu yazı - Jarla yersiz, yanlış düşüncelere — düşmesine mâni olmak İstedik. Bu mektabumun aynen neşrini Giler, say- gılarımı sunarım. Sevimli ve genç Fransız sinema yıl- dızı Danielle Darrieux şimdi Hollywı cd'da bulunmaktadır. Amerikan rejisörleri, sevimli yıldı- İzim gayet cazibeli bir hususiyetini keş- fetmişler, ve onun ekseriyetle ve daha ziyade #dudaklarile> Tol yaptığını an - Jamışlardır. Resmimiz de bunu göste - | REVYOR Yazan: Kemal Ragıb LAŞA A Trouville ve Doville için bastırılan sayısı Pijama müsabakaları, çocuk bayramla! çiçek muharebeleri... Kazinonün bahçı sinde: Otomobil zarafet müsabakalari.. Hippodrome'da at yarışları, yarış İçin tu- tuşulan bahisler... Müli-Prans: pıyasgn ğustosun 28 inci günü Doville'de çe- beş milyon franklık devlet kuşu n başına kondu ise ilkönce buradan Kısatası buradaki hayat: Hep eğlence, hep kumar... Troville'in zengin komşusundan havuzu ki kli « Ka- lar... En şik kadınlar, onların etrafında dolaşn birçok zengin erkekler hep bur da... Geniş bir havuz... Havuzun içi, ke narları hep minimini mavi seramii zayıklarla döşenmiş... Güneş te vurunca masmavı bir havuz... İki yanında, kenar- larından ılık sular fışkıran şadırvanlar.. insan bu mavi çinilerin içinde pırıldayan, şırıldayan gene öyle masmavi suyun içi ne, atlamak, dalmak için imreniyor... Cennet havuzları, kevser kaynakları bur dan daha güzel olabilir mi, diye & nüyorsunuz. Hele şöyle biraz daha yak- İaşalım: Güneşin pırıltısı içinde bu yem- yeşil su ne kadar da duru görünüyor. Biraz daha eğiliyorsunuz; hemen hemen artık bu suyun içine atılacak, bu sıcakla- rın ateşini bu bediiyat karşısında duyu- lan susuzluğu gidermek için şuraya bverecek gibi iken... Neden öyle birde bire irkildiniz? Neye öyle suyun dikkatli dikkatli bakıyor, sonra birden- mzı çeviriyorsunuz? Nedir 0? Yüzenlerin vücudlerinden kopmuş ve s.- yun yüzünde birikmiş, kenarlarda top- lanmış kirleri. İnsan bu suyun içine gi- rinco, bunları yutacağını düşünüyor, (8- rene iğrene geriye çekiliyor, Peki ama, bu pislik dalgasının içinde çırpınan, ay- naşan, şakalaşan, birbi: batırıp ranlara ne diyelim? Ayıb değil a, garbın iki âdeti var ki bunları bir türlü içim al- miyor. Birisi bu hâvuzlar, birisi de «lâ- wabo» yu doldurup içindeki su ile yıkan- mak yok mu, işte o... Bu yüzme havuzlarında, daha kapıdan girer girmez bir duş yeri var. Üzerinde «havuza girmeden önce düş yapmak mec- buridir» diye yazilı. Yapıp girenler de var, yapmadan girenler de, Ne olursa ol- sun, insan kirinin suda nasıl yüzdüğünü burada görüyorsunuz!. Havuzdan çıkıyorsunuz, bari denize gi- reyim, diyorsunuz. Şöyle biraz yürüyor- sunuz: Çocuk bahçeleri, oyun yerleri Plâjın bir köşesi teli: ayrılmı caklar, türlü türlü ezimmceler. Bi de gene çocuklar için jimnastik Yüzlerce yavru, arkalarında deniz mayo- ları hep bir arada jimnastik yapıyorlar. Çocuğunuz varsa, çocukları seviyorsanız, içiniz sızlıyor. Neden, sizin yavrunuz da böyalı masalar, beyaz hasırdan koltuk- | "den sokaklara dökülüyo!: |u sulara dalıp çıkıyor. İşte size Fransada İgüneş, kum banyosu yapılan yerlerin en buradan; bu talihli bebeklerin arasında z propaganda kitablarından ikisi bulunmasın? Neden, diyorsunuz, İstan« Buidelr © güzelim plâjlarda böyle bahçe- ler, jimnastik yerleri yapılmasın? Pahalı bit şey mi, yapılması güç bir iş mi san- ki? Biraz daha ileride te çıplak gençler, efsar çırpınıyor... Bu filelerin beyaz top, sanki o gençlerin © ya sıçrayıp konan kal Kumluğun boylu boyunca, dır.. Ti mış çoluk nis kordları: Çırıl imahlüklar gibi içinde uçuşan adan ora- Kumlar, hep istricdiye kobuklarile dolu. Denizin suyu kirli bir sarı. Hiç durmadan dalgalanan, köpüren bir çamur. Kumdan adacıklar... Üslüne bastınız mı dizlerinize kadar çamurlu bir kuma batıyorsunuz!. Bu ada ne göre, saatine göre bazan suyun YÜ ne çıkıyor, bazan gözden kayboluvor. Yüzme meraklısı iseniz, Floryanın billür gibi denizine, Kilyosun eşi bulunmıyan kumlarına alışmış iseniz, ne o süslü ha- vuza, ne de bu çamur deryasına girmesi- ni ıçiniz ister. Taşına, toprağına kurban olduğum İstanbul.. y lıştan ne güzel ama.. Trouville tle Noville'in mevsimi tos ayı imiş. Burayda oteller pahı kıyor, kalabalık artıyor, 'trenlerde te lâtlr tarife,.. Ben bu aydan da bir 39 anlıyamadım. Ağuüstosun yedini g geldik, $irmi yirmi beş gün kaldık. İlk günü yağmur yağıyordu. Eh, olur a, de- dik. Erte: , sabâhleyin gök yüzü bulutlu leden saonra açıldı. Plâjları ağus çe - |dolaştık. Otele döndüğümüz zaman her- kes: . — Aman, bugün bava ne güzeldi' diye birbirini adetâ tebrik ediyordu. Meğer, kaç zamandır böyle sıcak bir güneş gördükleri yokmuş. Hemen hera gün uüğleye kadar hava kapanık olur, ara- da bir yağmur bile serpermiş... Sokak or- talarında mayo İle dolaşari kadınların, çı- ril çıplak oynıyan çocuklarım yağıtur a)- tında sığınacak bir yer bulabilmek oradan oraya koşuşmaları - eğer siz sö; kapalı bir yerde iseniz - oldukça eğ celi bir manzara Öğleden sonra güneş, adetâ üşene üşes ne, nazlana nazlana bulutların arasından biraz görünüt gibi oluyor; herkes yenik gene o çamür- Te çok sevilen, en çök adı geçen bir küşr Kemal Ragıp Frs Emniyet Müdürlüğü Sanasaryan hanına naklediliyor Emniyet Direktörlüğü şubeleri dün- den itibaren Sirkecideki — Sanas; rinci şube yeni binaya tamamen yşınmıştır. Diğer şubeler de nu taşınacaktır.