19 Ekim 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

19 Ekim 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Her yanından bir güzellik fışkıran kurtaran köpek edilemiyen köşesi - -— Güzel Yalovanın gülzel bir köşesi Ressam Çallı İbrahime, tablolarının Mevzularını Yalova manzaralarından seç- Mesini söylemişler: — O kadar bol renk bulmak benim € - limde değildir! cevabını vermiş. İnsan, bu cevabın manasını, Yalovaya Bidince daha iyi kavrıyor. Yalova korularında, Yalova bahçele - tinde, Yalova dağlarında hakikaten, kuv- Vetli bir san'atkârı bile âciz bırakacak kadar geniş bir renk bolluğu, renk zen- Binliği var!... Yalovadan kaplıcalara giden asfalt, 0- Tada işliyen otobüslerin eskiliklerini bile hissettirmiyecek kadar mükemmel Oto- büsten iner inmez göze ilk çarpan bina, Yeni yapılan muazzam otel... z resmi küşadı yapılmamış olan tel Yalovanın yeşil çehresine sevimli bir azamet katmış!.. Onun arkasındaki 0- teller, asırlar devirmiş çınarların gölge- lerine o kadar gömülmüşler ki, insan on- lara yaklaşlıkça âdeta tabiatin koynuna Rirer gibi oluyor. ü Çınar otelindeki odalarımızda yerleş- ikten sonra ilk işimiz şahlanan iştahla - Tımnızı temiz bir sofra başında yatıştırmak oldu! ; Yanımızdaki masada oturan İki erkek, çkiye çoktan başlamışlardı. Birisi, genç u'r kadın kadar tuvaletine düşkün bir ih- Yardı. Ping pong topuna dönmüş ba - Rihdaki dört tel saçı iki dakikada bir iti- Dayla taradığı halde bir fürlü istediği bi- çime sokamıyordu. Yuvarlak aynasında :)Py’_k başını dikkatle teftiş ettikçe yü - Ünü buruşturuyor: — Hâlâ farketmedi, monşer! diyordu! ":_î”:uışıukı.mm dinleyip te miy:ll.lr ü anla ül ol ü ” Tadün ayınca gülmekten kendimi M:“'*'-':'nl Meraklısının zengin bir adam kirıü belliydi. Halbuki arkadaşının fa- l'îx:' sade kıyafetinden değil, gözle - den, sözlerinden, hallerinden de akı * Yordu. Biçarenin canı Yalovada bir kaç e Yan gelmek istemiş. Bunu kendi he- "u_; beceremiyeceğini anlayınca, ha - aki bütün ıztırabı, saçsızlıklan ibaret olar m..;: 0 ihtiyar ye zengin dostunu bul, > — Birader! demiş, ne duruyorsun? Ya- OVaya gidelim. Yalova suları bu işe bi - ir gelir, Orada Iki banyo yap. İki ay suruı başında saç bitmedik yer kalırsa atıma tükür! Zengin ihtiyar, açıkgöz fakirin bu söz- trine kanmış, ve onu da peşine taktığı Bibi soluğu burada almış! "_.Ş"“d'- aynayı, tarağı elinden eksik et- Vyor, de birde: k*— Hâlâ farketmedi monşer! diye esel- Miyor, Berikinin, eninde sonunda tükrüğü yi- Yeceği muhakkak. Fakat o bunu çoktan almış, beriki eseflendikçe: lu; Canım, diyor, çıkmazsa, suratıma ür demedim mi? Fakat dur bakalım, fünun şurasında üç gün oldu daha, Üç Bünde, senin kafanda saç değil, sulak yer- 8 Ot bile bitmez!, yayolumuzdaki masada da iki kafadar © - :"u.v..r. Onlardan birisi de, sofranın et- 'afında yızıldaşan arılardan müşteki: — Yahu, diyor; bunlar da — nereden Peydahlandı? Dün gece bir tane yoktu! kadağı gülerek cevap veriyor: — | /— Dün gece de vardı amma, biz ka - 31 çektiğimiz için arıları sinek dibi gö- TÜyorduk! Yalova suları saçsız baştan saç çıka - Yalovanın: yegâne t radyoyu bastıran tabiat konu ;Yalova rır mı? - hayat âne istirahat O sırada, masamızın dibinde, k“'d'fi' ki peydahlandı. Biz, 0 kulakları düş- ıg:îhuyu kurt köpeğile ıl_üıdır vl'un— ça, yanımıza sokulan genç bir garson iza- hat verdi: — Benim canımdır bu hayvan... Haya- tımı ona borçluyum, çünkü.. Vaktile, Ya- lova civarında epey yılan vardı. Akay idaresi, bir yılan ölüsü getirene 25 kuruş Ben de işi gücü bırakıp yılan avına çıktım. Allah bereket versin. O zamanlar, yılandan epey para yaptım. Kazancım ayda üç yüz liradan aşağı düş- müyordu. Garson, hikâyesinin burasında, ikbal günlerinden bahseden *bir mazul acısile kti: WT lç;irdeııblre kökü kurudu kâfirlerin! Şimdi dağların altını üstüne getirsen bir manda gi tane kalmadı, çünkü... Sanra gene hikâyesine döndü: — İşte o sıralarda bir gün, dağdan kap- hcaya dönüyordum. Bu köpek te yanım - daydı. Bir aralık arkamda bir gürültü koptu. Dönünce ne görsem beğenirsiniz? İki metre boyunda kara, zehirli bir yı - lanla bizim kurd, altalta, üstüste boğu - şuyorlar. Garsön, köpeğin iri başını okşıyarak gülümsüyor: — Sonunda, yılanı hakladı kâfir!.. Fa- kat eğer bu olmasaydı, yılan benden, Sl- dürdüğüm bütün yılanların intikamını a- Jacaktı! Solumuzdaki masada oturan, ve gar - sonun macerasını dinliyen genç, bilmem kaçıncı arıyı hiddetle savdıktan sonra: — Darısı arıların başına! diyor, ve (lâ- ve ediyor: — Akay idaresi, şimdi de, arı ölüleri - ni satın alsa... Arı başına on para ver - se, burası onlardan da temizlenir!.. Garson, arı avını, yılan avı kadar kârlı bulmuyor: — Yok bayım... Arılarda iş yok.. Dün gece açıkta reçel kaynattık ta, ondan Ü - şüştüler... Yarın gelin bir tane bulamaz- sınız.. vaadetti!.. Yemekten sonra, otelin istirahat salo- nuna geçtik. Salon hayli kalabalıktı. Vi bütün meelis, genç bir kadının, genç bir delikanlı kesesi kadar boş konferarsıni | dinliyordu. iedikçe salondakiler birer birer lardı. m:îı:.şl(,m; kağının karşısında ihtiyar bir kadıncağızdan başka muhatap kal aştı. m.GmenŞ: kadın kalkmıya hazırlanan ihti - cümleyi kim bilir kaçıncı defa tekrarlıyordu: — Tuhaf değil mi teyzeciğim? Bu akşam müthiş gevezeliğim tuttu... Halbuki ben başkalarını i7'aç edeceğim diye ağrunı açmaktan korkarım! z Yanımdaki arkadaşlardan birisi, ihli » yar kadını telmihan: T Zavallı, dedi, hayli sabırlı imiş. Bir diğeri güldü: — Bilâkix... Bu akşam orada bulunan- ların en talihlisi o... Çünkü sağırdır!.. Üçüncü bir arkadaş: — Yalovanın her köşesi istirahate el - verişli... Fakat istirahat salonu müstes- na! diyor. Yalovada mükemmel bir radyo da var. Fakat bana kalırsa, oranın en-nefis kon- (Devamı İt inci sayjada) özü kazanamazsın. İlâç için bir | Yo! “ Son Posta ,, nın edebi romanı 3 günlük kısmın hülâsası Romanın kahramamnı Adnan beyaz saç - H, 44 yaşlarında zengin bir adamdır. Tarilş- tığı kadınların hepsi onun bir günlük, bir gecelik gönül eğlencesi olmuşlardır. Bir gece uyuyamamıştı. Bütün düşün - düğü tek bir şeydi Ah gövse, sevebilse, hiç olmazsa bir gün seyebileceğine inansa ne mes'ut olacaktı. Bu düşüncelerle kalktı. KomodInin gözün- den bir defter çıkardı. Bu defterde onun dâ- inik düygüları vardı. Satırlara göz gezdir- meğe başlıyor. Baylerbeyine, yalıya giltiğini okuyor.. Burada Gülsüm isminde ellisine yak- laşmış bir kadın ve kızları oturüyor ki, bu ka- dın Adnanın çocukluğunun en küvvetli ha- taıralarının kahramanıdır. Allenin ahiretliği olan Gülsüm, henür on sekizinde, Adnan dâ 16 sında iken aralarında bir hâdise geçmiş- tir. Bir gün bu genç kız Adnanı kollarının arasında sıkmış, genç çocukta unutulmaz hatıralar birakmıştır. Gülsüm bir belediye çavuşile evlendirildiği gün Adnan — hıçkirâ hıçkıra ağlamıştır. Gülsümün kızları artık yaşlanmışlar.. yal- niz Mahmuüre henüz 18 indedir ve anasının genç kızlığını taşımaktadır. Adnan onunla karşılaştığı zaman büyük bir heyecan dü - yuyor. Adnan bir yılbaşı gecesi eve hiç kimsayi kabul etmiyor. Daha o gün bir oyuncakçı - dan gayri ihtiyari, kime vereceğini bilmeden Jalaığı bir bebeği karşısına koyuyor ve ona «Mahmure, diye hitap ediyor. Aradan iki hafla geçiyor. Bel Enin kızına veriyor, Mahmureyi günmez oluyor. Fakat sonra da sık gık Beylerbeyine Mahmu reyl görmeğe gidiyor. Bir aralık Mahmureyi bir yere besleme veriyorlar, Fakat Adnan razı olmiyor, besleme olarak aldığı paranın iki mislini vererek Mahmureyi eve aldırıyor. Bir aralık Beylerbeyine gitmemeğe veriyor, gene kondi eğlence âlemine dünü - ği kapıci- artık dü- r. Uyuyamadığı gece bütün bu — hâdiseleri defterinden okuduktan sonra yatıyor, uyane dığı zaman gene Mahmureyi — düşünüyor. Ve dikkat ediyor ki, Mahmure anasına çok beniziyor. (Roman devam ediyor ) #AARE Gülsüm, Mahmure idi. Gülsüm, Filibe- deki çiftliğinden, kim bilir hangi dâhi kimyagerin formülü ile yirmi dokuz şu kadar yıl bir serde saklanmış bir çiçek gibi alınıp buraya getirilmiş, Beylerbe- yinin bu yalısındaki odalardan birine bırakılmıştı. O değişmemişti. Değişen yalnız ken- disi idi. O hâlâ on beş yaşında idi. Kendisi kırk dördüne gelmişti. Saçlarına düşen aklarla beraber yü- zünde de hafif çizgiler, buruşuklar be- lirmiş, gözlerinin altı ince ince kırış - mış, bakışlarında eski parlaklık kal - mamıştı. Fakat şu var ki, kendisinin de hiç kın karşısında duyguları keskinleşmiş, İsertleşmiş, bilhassa bir zamanki saflı- jını kaybetmişti. İyi emma, bu günah ta kendisinin (arkasında bu günahını, panzehiri olm- yan bir zehir gibi, ona vaktile içirme- miş miydi? Sonra Gülsümün daha bü- bir zulmü de Mahmüreye gebe kal- mı i O halde bu üçüncü kızıyla kendi! a - rasındaki benzeyiş eski Gülsümü Ad- nanın gözlerine nasıl büyümüş göste - rebilirdi? Sanki - Filibedenberi yirmi dokuz şu kadar yıldır Tantı © kıziın ne renginde, ne de nescinde hiç bir zerreye dokunmuş değildi. Yüz, gene biraz yu- varlakça pembe beyaz yüzdü. Vücut gene o körpe, on beşindeki vücut, saç- gene o parlak kumral — saçlar, gözler gene — hep - o, — günün, mevsimin, muhtelif an ve süat- lerinde başka başka akislerle biraz ye- şile çalan koyu mavi gözlerdi. Nasıl oynak ve çapkındı bu gözler! Sanki Me- ricin dalgaları bu gözlere bu akış!: vermiş, Rumeli güneşi hânı gelerini işleyip aydınlatmıştı. bazan bu gözlere dalarken «Daha ne aşıyorum, artık ölsem!» diye düşü - nüyor, sonra Mahmurenin, iskarpinleri üstüne düşmüş kısa çorapları üstünde şahane bir vücut mabedi tutan iki kü- çük fildişi sütun zarafetile en ince nok- ıtmndu kabara kabara yükselen bem- lar değişmiyen bir tarafı kalbi idi. Bu ' kân, hiç bir duvar, hiç bir bina cephesi kalb hâlâ, inkâr ettiği halde, on üç ya- |farketmeden, âdeta katılaşmış, dim - gınin aşkını kovalıyordu. “Yalnız o aş-|dik adımlarla — yürüdü beyaz bacaklarına gözleri ilişince ba - yılacak gibi oluyordu. Filibedeki ilk uyanışından bu ane kadar sanki her şey büyümüş, her şey çökmüş, her şey ihtiyarlamıştı. Yalnız bu vücut kör- peliğinden ve bu bacaklar tazelik ve Evet, Gülsüm hâlâ on beşinde idi. Yalnız ismini değiştirmişti. Adnan, yemek bile yemeden, acele gi- yinip sokağa çıkarken, baştan başa bü- tün varlığile, kendi yaşındaki bir ada- mı bir anda ölü gibi yere serebilecek htirasın çalkantısına kapılmış sü- rükleniyordu. Maçkadan tramvaya nasıl bindi, et- rafında kimler vardı, tanıdıkları varsa selâmlarını aldı mı, almadı mı, Ban - kalarda tramvaydan inerken bunların farkında bile değildi, Yalnız bir yerde, belki Taksimde, yahut İngiliz sefaret- hanesini dönerken gözüne büyük bir sBaat ilişmişti ve akrebin bire yaklaş- şuurlu hareketler durmuş, bütün yollar tokanmış, yalnız bir noktada bir rüya- da gibi silik bir çehre, bir gölge kal - mıştı. Bu aralık hayatın o kadar dışın- da idi ki şehrin uğultusu bile kulakla- rına ancak ıssız bir. kıyıya, belki bir rıhtıma çarpan uzak dalgaların sesleri gibi boğuk boğuk çarpıyordu. Nerede idi? Nereye gidiyordu?. Yan kaldırımında, bir ipnotize gibi, hiç bir şey hiç bir came- ve bir- den bir sevkitabil ile karşıki kaldırıma geçecek oldu. Ansızın, tâ kulağının di- binde müthiş bir otomobil kornası çın- ladı ve tekerlekler cehennemi bir ta- miydi? Eski Gülsüm, bir samen yığını |kırdı ile iskarpinlerinin yanından geç- Okuyucularımızın Sorgularına Cevaplarımız İzmir okuyucularımızdan Kemale: — Avcılar Cemiyetinin Başkanı Ba- yan Nezihedir. Arkadaşınızla giriştiği - niz iddiada bu süretle kaybetmiş olu - yorsunuz. * Zonguldak Kozlu ” Nahiyesinde Arif oğlu Şerete: — Mevzuu bahsettiğiniz meseleyi yal- nüz sizden dinledik. Halbuki itham ettik- lerinizin de fikrini almak lâzımdır. Bi - naenaleyh bu işi ancak aalâhiyet sahibi makam veya mahkeme halledebilir. Neş- rini muvafık bulmadık, mazur görünüz. * Ankarada 8. Ünver'e: Yazınır ilâna tâbi olduğu için neş - redemedik mazur görünüz. * Fenerde Pevzl Bertecine'ye: — Çok geç kalmışsınız. — Maamafih ti. Bu, büyük bir talihle vücuduna do- kunmayan, fakat onu sert rüzgârile sar- san otomobilin geçişi, Adnamı, derhal, bir bayılmışın yüzüne serpilen bir bar- dak su gibi ürperterek kendisine getir- di. Şoför biraz ötede otomobilini dur - durmuş ve camdan kafasını — çıkarıp yumruklarını sallıyarak küfürler sa « vuruyordu. Adnan, bu pek haklı hiddete cevap vermedi. Zaten sinirlerinde mukabele edecek bir kuvvet de duymuyordu. Yalnız atlattığı tehlikenin heyecan'le çarpan kalbinde yeniden yaşamak ve hayata dört elle sarılmak arzusu u - yanmıştı. Karşıya geçti ve yazıhanesinin bu - lunduğu hana girdi. Hanın laş merdiveninden çıkarken, yukarıdan inen birisi ile karşılaştı ve parmaklığa dokunan bir tepsi içindeki fincanlarla sırça çay kadehlerinin şın- gintısından bunun kahvecinin çırağı olduğunu anladı. Birden, garip bir tedai ile Nerimanı hatırladı. Bir gün o, salonunda kendisi- ne likör ikram ederken elindeki tepsiyi hafifçe masanın kenarına çarpmış ve daha tok, daha ahenkli bir billür sesi çıkarmıştı. Kadın bir lahza kızarmış, sonra Adnanla gözgöze gelince karşı'ık- hi gülümsemişlerdi. ©O günden sonra aradan üç yıl geç - mişti ve Neriman, bir kaç ay eksiği ile üç yıldanberi metresi idi. Nerimanın kocası başka evlerde po- ker masasında sabahlarken, kendileri de Adnanın Maçkadaki apartımanında âz mı buluşmuşlar, hattâ, kapıcıya bol bahşişle gizli tutulan — bu buluşmaları gündüzleri de az mı devam ettirmişler. di? Hele bir yıldır Neriman kocasile da rıldığından ve ayrı yaşadığındanberi ne kadar serbestlemişlerdi!. (Arkan var) nevmid olmayınız. Yapacağınız şey: Ça. hşıp orta mektep derslerini öğrenmek - tir. Sonra orta mektep imtihanıma gir - mek, orada muvaffak olduktan sonra ge- ne hazırlanmak, bu seler de llse olgun - lük imtihanma girmek , Bu, size azami İki sene çalışmaya mal olacaktır amma, hayatınını da kurtafmış olursunuz. » Akhisarda Şen Kıfaatanesinde Şabana: — Yapacak hiç 'bir şey göremiyorur. Yeniden muamelesinin — yaptırılması için işe girişmek gerekiyor. çi * Ankara Cebecide İ. Ariner'e: — Mevzau bahsettiğiniz şahsın ismini vermekte bizi mazur görünüz. » Adanada Darendeli Adil Suhaşı'ya! Bir insanın bütün — muvaffakiyeti kendi enrejisi sayesindedir. «Hayatın « Ti isminl verdiğiniz şey, bizzat sizin rli- nizdekl —benlik anahtarı — ile çözüle - bilir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: