M Birinciteşrin Köği , ya Eren öyündeki — köşkte, Nazan Ş kanımın ya- sında küçük bi gözünde ©Vcud iken firarı- lıfıv.l;.ın evvel orta- ân yok olan mek- ne diyelim? gergay elide sultanın Ser :n'l“' için Kev- ©r hanıma etmiştiniz? ne teklif kar ON bin Ilra mu- abilinde bu ger- Üüzerindeki mesiadan — vazgeç. İ Sini... Evinde ta- harriyatta — bulun nz lun- ";".ı Müsaade et- esİni ve bildikleri, ana söylemesi- Böyle danlığın Ti bir ger- he L Devcüdiye- din misiniz? D E"' Söyler vSer hanımın bildiklerini. size Mek ğe“"" şart koştuğunuza göre de- —_ 'u kadın bir şeyler biliyordu. Öyle zannediyorum. — Size göre gerdanlık nerededir? 3 © a Erenköyündeki köşkte, yahud h î”iî“llçmdeki yalıda bir yerde sak- * ÂArayıp bulmak lâzım. — Pekâlâ, geçelim. Kevser hanımı Te ile öldürdünüz? — Biçakla! — Bu bıçak neredet — Biçak mı? Denize attım. k'— —’Şday. Kevser hanımı aTarile mi gitmiştiniz? Uğii Hayır, tekliflerime muvafakat et- “Bi takdirde öldürecek değildim. biz KA L biçak? Neye KAĞDÜR Ğ içak götürdünüz? ba Razı olmazsa öldürmek için... Za- 'N bu bıçağı dalma yanımda taşırdım. aşımasam bile bir tehlike ihtimalini Üşünerek yanıma alacaktım. — Nazan hanımla nerede buluşarak Otele gittiniz? — Otelin kapısında. me ç. ? numarahı odaya çıktınız, oturup Münakaşa ettiniz. Sonra Kevser hani- 1 öldürdünüz! Nereden kaçtınız? — Gizli geçidden. — Ya Nazan hanım ne oldu? — Onu odadâ bıraktım. mç Ft suretle tehlikeli bir tey YAP- 4 olmuyor muydunuz? z say, Kendisini tehdid ettim. Bir şey 3 emj—“'i*teğmdm emindim. m,;]_î__'.*;ll geçidden evvelce haberdar ’P;ıîlııîay"' odaya girdikten sonra öğ- Peki, farzediniz ki bu gizli geçid d değildi. O zaman nereden kâ ınız? Geldiğim yerden. kalan DA yol tehlikeli değil miydi? Ya- a anız—.nmı ihtimali yok muydu?: — Kim bilir, belki... Belki de bu ge- Şidi görmeseydim kadını öldürmezdir. ş:ıîunm, bir başka zamana bırakır- öldürmek Suçlu bütün suallere sanki bir kıraat İtabı okuyormuş gibi bir lâbza tered- düd etmeden, düşünmeden cevab veri- îxm'du. Bu hali nazarı dikkatimi celbet- Serkamiser memnundu. Her cevab a- İşında bizim bulunduğumuz tarafa ba- Yor, muzafler bir edâyla cevahların ldvan Sadullahın üzerinde bıraktığı tesiri anlamak istiyordu. Nihayet Kristal Palâs cinayetine te- Mas eden son svalini sordu: — Katil olduğunuzu niçin itiraf etti- hiz ? — Asabi bir adamım, - İşlediğim “L; h.ı';_—u_"m verdiği heyecanlara art hammül edemiyeceğimi, bunların gmi Ahla- a âmellerine dayanamıyaca, ı' M. Siz.buna vicdan azabı da diyebdi- İrsiniz, Suçlu şaşalamış, oUN Ka :-Mumuwrw EEVALİDE SULTANIN >DANLIĞIZE Si | bocalamıya başlamıştı. Bu hal hepimizin nazarı dikkatini celbetti Serkamiser: L Peki, gelelim Erenköy hâdisesine? izin bu bahis etrafında sual var mı? — Evet, müsaade ederseniz ben de birkaç sual soracağım. Bütün başlar bizim bulunduğumuz tarafa döndü. Bu arada suçlu da baktı. Rıdvan Sadullahı tanıyınca kaşlarının endişe ile çatıldığını gördüm. Rıdvan Sadullah: — İhsan bey, dedi, bize cinayet sah- nesini kâfi derecede sarahatle anlatma- dınız. Lütfen biraz daha izahat veriniz! Kevser hanımla aranızdaki münakaşa kızıştı. Öldürmiye karar verdiniz. Bi- ç —a nizle darbeyi indirdiniz. — Evet, böyle oldu. — Karşı karşıya idiniz değil mi? — Evet. — Şey... Sağ elimle... fna havale ettiniz... — Öyle oldu. — Siz çolak mısınız? (Arkası var) Baş ağrısı, diş ağrısı NEVRALIJI Bütün ıstırabları teskin eden: GRiPiN Pilhassa bunlara karşı müessirdir. İş başı”fa, seya hatte, bulundurmayı unutmayınız. Kalbi bozmaz, mideyi ve böbrekleri yo'maz. İcabında günde 3 kaşe alınabilir ve markaya dikkat. Taklitlerinden < kınınız İsim çağı çekerek üzerine yürüdünüz. Bunu gören kadın bağırmağa başladı, değil ? dedi. Fakat durun, bir dakika! mi? Rıdvan Sadullaha dönerek İlâve el-ı — Evet. i: — Ve siz de üzerine yürüyerek bir elinizle boğazına sarıldınız, öteki eli- — Hangi elinizle boğazımı tuttunuz? — Ve sol elinizle de bıçağı so! tara- — Hayır, hayır, bıçak sağ elimde idi. | evde her zaman yanınızda b kaşe ARADAKİ FARK.. — Bak ta gör, aramız — Eflâk beyinin elçisi kırk katırta ıe—ı Hiyor! Dediler. Hadım Hasan Paşa bu âsinin özerine yürümek için hazırlanıyordu. (Varat) kalesine yardım işini sonraya bırakmıştı. Zaten bu kalenin dayanabileceğine gü- vendiği gibi Eflâk işinin de uzamıyaca- iona emindi. Bununla beraber kendisine verilen ha- bere sevindi. Doğruca ve askeri yorma- dan (Varad) üzerine gitmek şüphesiz da- ha iyi olacaktı. Uzun burunlu, tilki bakışlı, biraz kam- bur ve sıska bir adam tüylü şapkasını yerlere kadar eğerek ve başını da dizleri hizasına indirerek sadrazamı selâmladı: — Efendimin pişmanlığını bildirmek için acele ettim, Onun baş kaldırması Nemçe kralının zoriledir. Halbuki ondan ziyade Osmanlı pa: & ve onun bü- yük vezirine güvenilebilir. Bundan böy- le padişahın bir kölesi gibi sadık kalaca- ğına, baş kaldırmıyacağına, vergisini ve- receğine inanmanızı yalvarıyor. Bu yılm vergisini de hediyelerile birlikte gönder- di. Hediyeler her ne kadar değersiz şey- ler ise de kulun efendisine gönderebile- |ceği en güzel şeylerdir. Sadaret çavuşlarından Mehmed ağa yanındaki arkadaşlarından birinin kula- ğına eği Eflâk beyi Mişel, elçi olarak kendi örneğini göndermiş! — Sen üç yıl önce elçilikle ona gitmiş- tin, değil mi? — Evet... Lâkin yılan gibidir. Sözüne inanmak olmaz. Katırlardaki çuvallar, sandıklar, denk- ler ve torbalar indirildi. İçinden beş bin düka altın: ile Venedik kadifoleri, Mos- kof kürkleri, Eflâk bezleri çıktı. Hadım Hasan Paşa bunları hoş gördü. Eflâk beyine inanmıştı. Çünkü şöyle düşünüyordu: — Bu bir hainlik için olsa bunca para ve mal fedası niçin gerekti. Hele hatnlik etse bile (Varad) pek uzak bir yer de- ğildir. Elbet döner, tepelerim. Çavuş Mehmed ağanın sözlerine kulak | asmadı. Mişelin elçisine şu cevabı verdi: aldık. Hopsi — Vergiyi ve hedi |b r. Pişinanlığına da n et ederse ta devam metini görür. Bir mektub yazıldı, hediyeler verildi ve elçi geri gönderildi. İki gün sonra Hadım Hasan Paşa, ordu- yu alarak Tunayı geçti. Macaristan içle rine daldı. Niğboluda Hadım Ahmed Paşayı bı- raktı. Ahmed Paşanın yanında ancak üç yüz asker vardı. — Böyle bir kale için bu kadar asker çok azdır. Eflâk beyi bir alçaklık ederse Fiyan olur. Dediyse de dinletemedi. Bir sabah Niğbolu pazarına Bulgar kı- bkh yirmi kişi geldi. Fakat akşam üstü bunlardan ancak on beşi çıktı O gece sabaha karşı kapılardan birinin üstünde bir küfür duyuldu ve bir adam türkçe olarak Ah, anam! Diye in'iyerek mazgallardan aşağı yu- varlandı. Bir iki gürültü ve boğuşma daha oldu Yazan: Fadircan Kaflı da ne fark var! — Ne var, ne oluyor? Diye koşup gelenler zifiri karanlıkta büyük kapının açıldığını, yalın kıbıç at hların içeri daldıklarını, Ramen dili birlerine seslendiklerini görüp du Bunlar Mişelin adamlarıydı ve ka baskın yapmışlardı. Üç binden çoktu. Karanlıkta müthiş bir boğuşma oldu. Hadım Ahmed Paşa iki elinde iki kılıç olduğu halde gecelik elbisesile sokağa fırladı. Uzun boylu, iri yarı bir. adamdı. Biraz ince fakat kuvvetli sesile askeri iİç kaleye çağırıyordu. Çünkü orada ve © kuvvetle düşmana karşı durmanın mana- sızlığını bi du. Dövüşe dövüşe ve her yaklaşanı yere gererek iç kaleye geçtiler. Baskıncılar sabaha kadar halkı soydu- lar, öldürdüler, birçok para ve eşya aldı- lar ve güneşin doğmasile beraber çekilip gittiler Eflâk beyi el sanki büyük bir zafer kazanmıştı. Sevinçten kabına sığamıyor- du. Akıncıların getirdikleri mallara ken- disindeki Türk mallarını da ilâve ediyor, böylelikle daha çok gösteriyordu. Bunla- pın içinde onun gururunu yükselten şey, malların arasında Hadim Ahmed Paşa- nin elbiselerinin de bulunmasıydı. Onun kaftanını, şalvarını, pabuçlarını ve ha- vuğunu orta malı bir kadına giyd şehrin meydatlında yüksek bir yere ç- | karttı ve bağırdı bir. lar. Bunun şimdi Osmanlı kumandanın- dan ne farkı var? İşte önu-tuttum, Bu sözlerle Ahmed Paşanın hadımlığı- kahkahalarla gi T de bu nükteye na işaret etm Küyordu, Yanındakile! yılıyorlar, onun gibi bol bol kahkaha a- ardı. Ahmed Paşanın canı sikilmişti. Fakat Eflâk beyinin yaptığı maskaralığı duyun- ca artık yerinde duramaz oldu: — Ne fark var, ha?... Ne fatk var? a Ahmed Paşa hemen etrafa haberler w- çurdu | Akına gitmek istiyenler gelsin! | Adamlar yolladı, atlar getirtti. O akşam gün battıktan sonra kaleden çıkan üç yür akıncı yanlarında birer ta- ne de yedek at olduğu halde Tunayı geç- tiler. Ahmed Paşa en önde gidiyordu Kalenin daki ağaçlık tepenin #edında durdu. Üç bin Eflâk atlısının Tu- nâya doğru son hızla gittiklerini gördü. Bunlar Mişel tarafından Ziştoy yağma- şına gönderiliyorlardı. Abmed Paşa bekledi ve tam güneş te- peye geldiğ! zaman birdenbire pusudan çıktı. Hücum o kadar çabuk olmuştu ki değil kapıları kapamak, toparlanmak bi- le mümkün olmamıştı. Kasabada korkunç bir panik vardı. kat Ahmed Paşa kimseye aldırmıyor, dos- doğru iç kaleye atını sürüyordu. Yalın kılıç sekiz Türk büyük — salona daldılar. Oraya varımcıya kadar önlerine gelen herkesi yere sermişlerdi Büyük salonda Mişel yemek yiyordu ve Ahmed Paşanın elbiselerini giymiş ©- lan kadın da hizmet ediyordu. Bir uşak kolunu kaldırdı ve kol kesilip düştü Mişelin gözleri oyuklarından (Lütjen sayfayı çeviriniz) fırlıyas