SON POSTA Denizlerin Makyaveli Kaptan Bum Bum Çeviren: Ahmet Cemalettin Saraçoğlu Sümatra adasının bazı kısımiarında hâlâ yamyam kabileler, insan kanı -“içen vahşiler yaşıyordu «Siak» vak'ası bana mevklüimizin|niz ki size karşı duyduğum sevgi ve|Halbuki bir kaç defalar karaya çık - müşküllüğünü isbat etmiş, gözlerimi 1Saygiyı hayatımın sonuna kadar mu - açımış oldu. Ben o zamana kadar mace- | hafaza edeceğim!.. ralarımı biraz alaylı telâkki ediyor, va- ziyetin ciddiyet ve vahametine inan - mak istemiyordum. Halbuki İngilizle- rin beni yakalıyana vaad etmiş alduk- ları büyük para mükâfat; benim için dsimi bir tehlike teşkil ediyordu. Ben bu tehlikeyi «Siak» da lâyıkile ğgörmüş, işin alaya gelir bir tarafı olmadığımı anlamıştım. K İnsan <10.000> isterlini vehine indil mek için pek çok yorgunluğu ve tehl keyi göze aldırabilirdi. Binaenaleyh «Somatra» da bulunmaklığıma rTağı kendimi hiçbir zaman lamamile emni- yet altında hissetmemeliydim. İngiliz- ler hâkikaten, bu nakdi mükâfat ıııad suretile bana çok ağır bir darbe indir- mişlerdi. Büu düşünceler karşısında benim için «Tratahula» da daha fazla — istirahate imkân tasavvur edilemezdi. Sabah er- kenden, saat altıda yola düzüldük ve nehir boyunca ilerlemeğe başladık. De- mek oluyordu ki bütün «Somatra» ada- sını yaya olarak katetmekliğ ediyordu. Hülâsa adayı yüri retile geçerek çile çekmek bana mu- kaddermiş.. Kadere rızadan başka el- den ne gelirdi ki?,. Yalnız Somatranın cehennemi sıcağı altında gündüzleri yürümek imkânsız bir şeydi. Biz de şu programı tatbika başladık: Sabahın sa- at beşinden ona kadar yol alıyor, sonra ormana çekiliyorduk. Öğleden sonra dörtten gecenin anu- na kadar gene yol alıyor sonra uyu- yorduk. â YVakıâ bu çok çetin bir şeydi. Lâkin şayed ele geçmek istemiyorsak buna katlanmak icab ediyordu. Bu çetin ve müşkül yolculukta üç şey kuvvei maneviyemi sağlam, imanı- mu kavi tuttu: Her akşam aldığım kinin | hapları, pipom ve gözlerimin önünden bir türlü gitmiyen köpüklü ve huı gibi bir duble bira bardağı. yeise düşmekliğime mani oldu, bundan eminim, «Tratahula» yı terkettikten sonra kar| şımıza çıkan ilk kasaba «Barkinangs oldu. Bu mıntakanın komiseri «Dah- ler» isminde iyi kalbli, yarı Holanda- h, yarı Malezyajı bir zat idi ve kendi- sini daima sevgi ve saygı ile yadede- rim, Bize şefkatle muamele etti ve za- tına mahsus irmak kayıklarından - bi- TİSini emrimize vermek suretiie insan- | lığını göstermiş oldu. Ayrı ayrı, güçlü, kuvvetli altı Malez- yalı kürekci bu kayıkla bizi şellâlelerin müsüade ettiği noktaya kadar götürüp bırakacaklardı. Fazla olarak kendisi de bize refakat ediyordu. Nihayet vakşi ormanlar arasında, medeniyetten, insandan uzak bir nok- taya geldik ve orada hayretimi izah i- çin benim bile kelime bulmaktan âciz bulunduğum bir hâdise oldu: O vahşi ve ıssız noktada bizim melez komiser bana köpüklü bir bardak bira ikram etmesin mi?.. Şaşırdım, hayretimden dondum, kaldım. Singapurdan kaçtıktan sonra ilk de- fa olmak üzere dudaklarım bira köpü- ğile ıslanmış oluyordu. Hey Ulu Tan- rım!.. Zevkimden, heyecanımdan elle- rim titriyor, gözlerim yaşarıyordu. Bi- ra, lıkır likır gırtlağımdan akarken ben yeniden dünyaya gelmiş gibi seviniyor, nerede bulunduğumu İmiyoz, sevin- cimden zıpzıp zıplamamak için kendi- Mi zor tutuyordum. Artık etralımı çer- diyen tehlikeleri bile unutmuştum, Şayed dünyada bir insan azami sevabı ne vakit kazanmıştır diye soracak ©- lurlarsa hiç tereddüd etmeden cevab verebilir: — «eBankinang»e m melez komiseri Bay «Dahler» kaptan eLauterbahr a bir bardak bira ikram etliği gün kazan- mıştır, diyebilirsiniz. Ey Bay Dahler! Hatıralarımı yazdı- ğim şu dakikada ister gökte olunuz, is- * ter bu fani dünyada.. Şurasını iyi b'li-| «Bankiang» 1 geçtiklen sonra ırmak suları birdenbire hırçın bir şekil almış- tı. Artık şellâler şiddetli akıntılar, kay- hıyan sular birbirini takip ediyordu. «Schoenberg» ile «Reinhart» bu az- gin sularda seyahat etmeyi — gözlerine yediremediklerinden yaya olarak 1r - mak boyunu takibe karar verdiler. Be- nim gibi denizci olan «Jessen» ile abdi- âciz ise teknede kalmayı tercih ettik. Ankara Yüksek Rektörlüğünden : mış olan arkadaşlara hak verdirecek tehlikeler geçirdik. Bir kaç kereler de başdöndürücü girdablar bir ceviz ka - buğu gibi kayığı kapınca sahile atıver- di. Zavallı Malezyalı kürekçiler elle - rinden geleni yapmakla beraber tabia- tin bu müthiş kuvvetine mukavemet e- demiyorlardı. Bu vaziyet karşısında hepimiz suya atlıyor ve kayığı tekrar ırmağa daya - tıyorduk. (Arkası var) Ziraat Enstitüsü L — Kurumumuzun ihtiyacı olan aşağıda isimleri yazılı eşya satın alınmak üzere üç grupta ayrı ayrı açık eksiltmeye konulmuştur. 2 — İhale 1/10/1987 tarihine rastlıyan Cuma günü her grup başında gösteri- len saatlerde Yüksek Enstitü Rektörlük binasında komisyon odasında yapıla- caktır. 3. — Muhammen bedel hizalarında yazılı olup muvakkat teminat 96 7,5 ğıdır. 4. — Nümuneleri görmek ve parasız Daire Müdürlüğüne müracaatları ilân olunur. () grup Cins Yatak Yorgan Pamuk 200 200 Kilo 800 Adet — Beherinin fiatı kuruş şartname Glmak istiyenlerin Enstitü (6140) saat 14 Yekün tutarı Lira 1100 2200 585 1170 55 165 3535 ——— (2) grup saal 15 de Cins Adet — Beherinin fiatı kuruş Yekün tutarı Lira — Battaniye 100 1650 1650 (3) grup saat 16 da Cins Adet — Beherinin fiatı kuruş Yekfin tutarı Lira —H ——— Düz yemek tabağı 500 45 225 Çukur yemek tabağı — 300 45 135 Su bardağı 500 30 150 Sürahi 250 80 200 Çay bardağile tabak 400 35 İ M0 Çay kaşığı 150 15 22,50 Kaşık, çatal ) t biçak takım ) 200 1020 2040 — 2912,50 Türk Hava Kurumu BÜYÜK PiYANGOSU | 6. cı keşide 11/Birinciteşrin / 1937 dedir. İ Büyük ikramiya: 200_000 liradır... Bundan başka: 40.000, 25.000, 20.000 - 15.000, 10.000 Liralık ikramiyelerle (2(0.000 ve 50.000) liralık iki adet mükâfat vardır.. DİKKAT: Bilet alan herkes 7 Birinciteşrin 937 günü akşamına kadar biletini değiştirmiş bulunmalıdır. Bu tarihten sonra bilet üzerindeki hakkı sakıt olur. istanbul Berberler Kursundan : Kursumuzun kadın ve erkek berberlikleri kısımlarının kayıd ve kabul mua - melesine başlanmıştır. Alâkadarlar 1 ilkteşrin 937 akşamıma kadar İstanbulda Tü bede Berberler Cemiyeti merkezinde kurs memurluğuna müracaat etmeli - dirler. Taşrada bulunanlar tahriren müracaat suretile de kayidlerini yaptıra - bilirler. Dahiliye Vekâletinden: 1 — Veköletçe ahınacak 270 tenecke benzin açık eksiltmeye konmuştur. 2 — Eksiltme 1/Teşrinlevvel/997 Cuma günü saat 15,30 da Vekâlet binası i için. de toplanacak satınalma komisyonunca yapılacaktır. 38 — Müuhammen bedel 897 lira 75 kuruştur. 4 — Muvakkat teminat 67 lira 34 kuruştur. — 5 — Şartnameyi görmek ve almak istiyenler Vekâlet Levazım Bürosuna mü- racaat ederler. Şartname için para alınmaz. 6 — İstekliler 1/Birinciteşrin/937 Cuma günü muayyen saatto teminatlarını hâmilen komisyona müracaat etmeleri, — 43384> — «6188> Sıhhat ve içtimat Muavenet — Vekâletinden : İstanbul nehari ve Çorum leyli küçük sıhhat memurları mekteplerinin Eylül başında biteceği ilân edilmiş olan kayıd ve kabul müddetleri Birinciteşrin başı- (6801) na kadar uzatılmışlır. İN e F * “.Son Posta,,nın Hikâyeleri Çamlığa doğru ğ:nmîı::ıx Gökyüzünü kaplı - yan kara bulutların arasından, Zaman zaman göz kırpan bir yıldız. görünüyor ve gene kayboluyordu. Gece, karanlık ve serin bir geceydi. Hoşa gitmiyen bir geceydi. Fakat, bu fena geceye rağmen Vasili Pavloviçin keyfi yerinde idi; evinin ka- pısı önünde durmuş, uzun boylu, geniş amuzlu bir adamın elini sıkıyordu. Bu babacan tavırlı adam, ilk görüşte hoşuna gitmişti. Vâkıâ karanlıkta yüzü- nü iyice seçememişti. Fakat sesi tatlı, â- deta bir kadife gibi yumuşaktı. Fazla konuşmasına lüzum kalmadan yalnız Va. sili Pavloviçe kısa hitabından bile bu a« damın mütevazi ve metin bir #nsan ole duğunu anlamak mümkündü. Vasili Pavloviç kendi kendine: — İşte bizim bu gibi adamlara ihtiya - cımız var, diye düşündü. Nihayet ken - dime iyi bir muavin bulabildim. Yüksek sesle de şunları söyledi: — Tebrik ederim, tebrik ederim. Hoş geldiniz, safalar getirdiniz!, İsminiz ne?, — İvan Sergeyeviç. — Ne âlâ, ne âlâ. Ben İvan Sergeye - viçlere bayılırım. Turgeniefin de adı İvan Sergeyeviçti. «Avcnın hatıraları» ni ©- kudunuz mu?, — Parça parça okudum. Fakat ben da- ha ziyade mensur şiiri tercih ederim. Meselâ: <Güller ne kadar güzel, ne ka - dar taze idi!.> — Yahu, sizin sesiniz de güzel! Şarkı filân okur musunuz?. — Ne diyorsunuz Vasili Pavloviç, şarkı söylemek âdeta benim ihtisasım sayılır Bilhassa halk şarkıları. — Allah Allah, Neyse. Şimdi otomobile atlıyalım! Şöyle Çamlığa doğru uzana « lm. Çamlık buradan on sekiz kilnmetre kadar bir uzaklıktadır. Bizim orada bir istirahat evimiz var. Oranın suyu, havası çok iyidir. Sonra gölünde balık ta avla - nabilir. Orada bir gececik kalır, etraflıca konuşuruz; olmaz mı?. Ben bir kaç gün sonra senelik iznime gideceğim.. Bu se- ne niyetim Tsaltubda kalmaktladır. An - lattıklarına göre oranın suyu saçsız baş- lara iyi gelirmiş. Fakat gitmeden evvel sizinle her mesele üzerinde mutabık kal- malıyız!, Bu akşamki konuşmamızdan sonra siz hemen işe başlıyabilmelisiniz!. — Çok teşekkür ederim. — Şu halde mükemmel. Hemen gide - lim. Bu gece hem güzel, hem karanlık: «Gece karanlık, ben korkuyorum, beni geçirsene Mapüsya', Sevgili okuyucularım; hikâyeme de » vam edebilmem için bu akşamki karşı - laşmanın bazı telerrüatı üzerinde dur - mak mecburiyetindeyim: Vasili Pavlo - viç bu havalinin eti yüksek mülki ve ida- ri âmiridir. Fakat adamcağızın derdi bü- yüktür. Çünkü işlerinde yapayalnızdır. Yani bir muavini falan yoktur. Kendisi. ne bir yardımcı, bir muavin gönderilmes! için merkeze bir çok defalar müracaat et. mişti. ğ Nihayet üç gün evvel merkezden aldığı bir telgrafta kendisine Sviridof isminde bir muavin gönderildiği bildiriliyordu. Yarım saat evvel de Sviridof otelden kendisine telefon etmiş, şimdi muvasalai ettiğini, hemen kendisile konuşup işe i söylemişti. bir tevazu eseri olmak üzere muavinini, evinin kapısı önünde karşılamış, onu hemen otomobiline al » mıştı. Esasen yarın istirahat günü idi. Bundan istifade ederek hem Çamlıktâki sayfiyeye kadar gitmeğe, hem de inua - vinile iş hakkında mufassalan ve rahatça konuşmağa karar verdi. Daha yolda giderlerken Vasili Pavlo- viç, Muavinine, bulundukları mıntaka - nın fevkalâdeliğinden, sanayi vaziyo - tinden, kadrosundan bahsetmeğe başla- di: — Bana bakın İvan Sergeyeviç, dedi, giz şöyle böyle bir buçuk ay kadar ber» siz çalışmağa mecbur olacaksınız!. Bu itibarla her şeyi öğrenmeniz icap oder. Mıntakamızın, bir çok bakımlardan, bü- yük hususiyetleri vardır. Zaman da ma- lüm. Bunun için her şeyden önce büyük bir uyanıklık, büyük bir dikkat göster - meniz lâzım. Bilhassa gazete mutabir » lerine çok dikkat ediniz!, — — Doğrusunu M u g Rusçadan çeviren: H. Alaz lerden, gazete muhabirlerinden bana da usanç gelmiştir. — Tamamen haklısınız!. Onlar ışin he- yecanında.. Fakat sonra da pırincin taşı- ni ayıklamak bize kalıyor.. Meselâi şu ve- ya bu sebepten ötürü gizli kalması li- zım gelen bir rakam nasılsa bu açıkgör- lerden birinin kulağına gitti mi yondığı- mız gündür. İyice hatırınızda olsun: 7/8 numaralı fabrika yeni bir motör siparişi aldı. İstihsalâtını da yüzde otuz üç nis « betinde arttırıyor. Dikkat ediniz, İvam Sergeyeviç, bu rakamı kimsenin bilme« mesi İâzımdır. — Malüm. Sonra, esasen benim ra « - kamlarla başım hiç hoş değildir. Konus« malarımda mümkün mertebe rakam kule lanmamağa çalışırım.. — Çok iyi hareket ediyorsunuz!. Sonra, gene mıntakamız dahilinde mahrem bas zi şeyler imal edecek olan bir fabrika « nın kurulmakta olduğunu da kimseye söylememelisiniz!.. — Başüstüne, Esasen ben bu gibi meve zulara temar etmek niyetinde de deği « Him. Benim seçtiğim mevzular, daha zis yade sosyal yaşayışımızı alâkadar eden meselelerdir. — Çok güzel. İşimizde dikkat eleceği- im nokta, uyanıklıktır. Be « — Benim de ağzımın yanmasını mı is- tiyorsunuz? — Ha ha ha!.. Güzel bir espri doğrusu. Görüyorum ki sizde mizah kabiliyeti var. 1 — Muhakkak, Çünkü mizah ta benim ihtisasım dahiline girer. — Bu da güzel. Fakat şakayı bir tarafa bırakalım da ciddi meseleler üzerinde konuşalım, Otomobil, düzgün şose üzerinde uçu « yordu. Yolun her iki tarafına sıralanımış olan çam ağaçları siyah birer hayalet gi- bi kayıp gidiyorlardı. Yolcular konuşmalarına devam etti « — Şimdi de dikkatinizi bazı memurla- rımızın Üzerine çekmek istiyorum Bil « bassa sicil müdürüne çok dikkat etme « nizi tavsiye ederim. Benim bu adama hiç itimadım yok. Fakat gel gelelim onun hakkında da elimde hiç bir delil mevcut değil. Buna rağmmen şüphe etmekten de kendimi alamıyorum. Bundan maada &- konomi şubesi müdürüne karşı da mü - teyakkız olunuz!. Bu adam dedikoducu- nun biridir. Sonra Krofta da pek açıl- mayınız!, Çünkü dalremize geleli çok ol madı. Henüz ne mal olduğunu bilmiyo « ruz. — Malüm, Vasili Pavloviç. — Bir kelime daha. Size bunu tekrar etmek mecburiyetini düydüğüm için af fınızı rica ederim. Fakat her şeyden ön- ce: Teyakkuz, teyakkuz, gene teyakkuz favsiye ederim. Biz burada iki kişiyiz.. Büu konuşmamızı bir üçüncü insanın bi'e memesi lâzımdır... Bu sırada, birdenbire karanlığır: için - den keskin ve müstehzi bir kahkaha yükseldi. Bu gülen, ne Vasili Pavloviç, ne de İvan Sergeyeviçti. Demek ki kah- kaha bir ü şahıstan geliyordu. Gülen, ötomobilin şoöförü Petya Kir « yefti. Şoför, otonun sür'atini azaltarak müs- tehzi bir gülüşle söze başladı: — Vasili Pavloviç, dedi, beni Insan ye- rine saymıyor musunuz?, Bu fuzuli mü- dafaamı mazur görünüz!. Fakat bon ken- di hesabıma, insanlık hislerimin tahkir edilmiş olduğu kanaatindeyim, Siz beni «bir insan» yerine koymuıyarak burada benim bilmemerm icap eden öyle geylere den bahsettiniz ki... — Aferin Petya. Sen tamamen haklı- sın!.. Fakat benim sana itimadım var. Seni eskidenberi tanıyorum. Sonra senin konuşmamızı duymadığını zannetmiştim.. Tabii teyakkuz, teyakkuz, gena teyak « kuz... Bu, değişmiyen bir prensiptir. Ne karanlık bir gece.. İşlte karşıdan bir ta -« kım ışıklar göründü.. Bunlar «Çamlıks ftır. Hava da serince galıba... Bütün alâmetler, Vasili Pavloviçteki ruhi hâletin yavaş yavaş bozulmakta olduğunu gösteriyordu. Misafir de bu- nu farketti. Mükâlemeyi bir başka meve ı HLi