— O©h, ne iyi ettin de geldini. — Bak, dünya varmış!.. Diye — fısıldıyan gizli bir ses onu da baştan çıkardı. Oturdukları masa- nın yanında — duvar vardı; duvarda da büyük bir ayna ası- idi. İkide birde ka bakışla ni bu aynaya , orada ken dine bakmıya mmuyordu. Bu i- pek gibi parlak si - yah, simsiyah saç - lı; içkiden, neş'eden yüzü — penbeleşmiş, Bözleri baygınlaş - mış genç kızin, et - rafında — kaynaşan, Çırpınan — gençlerin hepsi ile sanki bir - birinden gizli sevi - Şiyormuş gibi günahkâr edası, onun i - çinde de derinden derine günah heves- leri uyandırdı. _Fehamet için Hüsameddinin çiğne- , bir yana atıverdiği genç kı: 2.. Bak, işte onu da ne kadar beğenenler vardı; hepsinin de kibar aile | çocukları olduğu bir bakışta belli olu lepsi de nazik, hepsi de yakışık- h idi. Hepsi de kendisinden Nltifat lenir gibi, gözünün içine yorlardı. Demek ki o da bir erk boşuna gi- yi ilecek- leri ne vazsa onda da eksik değildi. Ya öyle ise, bu Hüsameddin denilen buda- laya ne oluyordu?.. Kaç zemandır $i yervüz kadın kalmadığına âdeta onu bile inan- dirmişti!. Onun yanında iken bile Fe- hametin güzelliğini, bütün kadınlardan başka bir yaradılışta olduğunu an! kadın âiye hep onu sayıklardı, Bunları dinleye dinleye Süheylâ, kendi kadınlığından şüphelenmeğe baş- !ıı:ı:ı kendi kendinin gözünden düş- müştü. Şimdi etrafını kuşatan bu gençlik, - nun damarlarına da bambaşkâ bir can- hhk aşıladı; onların &rasında o da ken- di dişiliğini duydu, Biraz evvel Cevad Rasim onların a- din) birer birer söylemş, hepsini ayrı ıyn tanıtmış idi. Fakat Süheylâ hepsi- ni unutmuştu, Şü dakikada adlarını- bi- le bilmediği bu gençlerle bir an içinde anlaşmış, kaynaşmış; hiç durmadan gü- Küşüyor, şakalaşıyordu.. Gururunu en çok akşıyan iltifatı on- lardan ziyade, işte en çok şu karşıki ay- nada bulan Süheylâ, artık Fehametten de, Hüsamettinden de hıncını almış ©- lüyordu. İşte kocasının gözünde bu & üyüttüğü bu kadın, şimdi bir kö- Şşede unutulmuş gibi sönük duruüyor; Hüsamettin de öfkelenecek mi, samur- tacak mı, yoksa bütün bu yabancı in- sanlara karşı gürültü çıkarmaktan çe- kinip onlarla beraber gülüp oynıyacak mı, ne yapacağı belli değil, bunu ken- disi de bir türlü kestiremiyormuş gibi bir " İda kendi |kanıyordu, Jrı çıplak kadınlarla başları dönünceye' hali onu da şaşırtmıştı. Bir yandan da içinde başka bir korku vardı. Hüsamet- tin, sanki onu unutmuş gibi, gözlerini karısından âyırmıyordu. Belki, bu ba- kışta sevgi yoktu; yalnız öfke alevleri tüne bu kadar düşmesi Fehameti edecekti, Sevd. keği, günün birin- kaptırmak korku- | Bu kadar gürültünün ortas :..[:!r:ı gencin arasında Süheylâ da aka sendeliyecek, belki günür de Bunu ne kadar çın en kestirme yol bu idi, Bunun için işte bu akşam Cevad Rasi- mi onlarla tanışltırmayı istemiş, bunu hazırlamıştı. Şimdi gene piş- yor, gene önu çekemiyor, Ce- le arkadaşlarından bile kıs- rebilmek man ol vad Ra Süheylâ, şimdi de sık sık dansa kaııl-ı kıyordu. Bu siyah gölgeli erkekler, ya- kadar, dar ortalıkta dönerken, o da her defasında bir başka gencin kollarında, bu kalabalığa karışıyordu. Cevad Rasim, dansetmiyordu. Fakat Süheylâyı da gözden kaçırmıyordu. Genç kız, her dakika onun gözlerini kendi üstünde buluyor; onun bütün ka- dınları bırakıp yalnız kendi üstüne düş- mesi hem biraz hoşuna gidiyor; hem de| gizliden gizliye anlaşılmaz bir zorku ile titriyordu, Dansettiği bütün öteki gençler, Ce- vad Rasimin eğlenti âlemlerinde, sefa- hat yerlerinde nasıl bir şöhret kazan- dığın anlattıkca, içinde tuhaf bir me- ak uyi 'or; onun kadar zengin, ©- nuün gibi görmüş geçirmiş bir adamın kendisine bu kadar sokulganlık göster- sine şaşıyor: «Acaba benden ne isti , beni ne sanıyor?.» diye düşünü- yordu. Dansa ara verip de masasına döndü- ğü zaman Cevad Rasim, onun dansedi- şindeki inceliği, yürüyüşündeki kıvrak- şaşkın şaşkın bakınıyordu. Süheylânın birdenbire bu kadar değişebileceği böyle bir kaç erkeği birden kendine çe- ken, sonra birbirine düşüren bir dişi kıvraklığile bambaşka bir kadın olabi- Teceğini o da hiç ummamı Bu genç kızı ilk önce büyük bir şir- ketin defterleri, dosyaları arasında ta- nımıştı. Sonra birdenbire ev hanımı - lur olmaz elinin her işe yaraşması, bü- tün bir apartımanı yalnız başına çekip çevirmesi Hüsameddini de şaşırtmış, | Panyanın verdiği baş dönmesi, istüste hele şimdi buradaki hali, zavallıyı büs- | dansetmenin tatlı yorgunluğu, sonra bütün çileden çıkarmıştı. Kim umardı, |da bu sözlerin sarhoşluğu içinde, sahi- 'Onun pek durgun görünen ruhunda bu | den, değişivermişti. Bütün bu, her er- runalara, değişikliklere istidadı | kadar Olduğunu kim bilirdi Ş Fehamet de üzüntü çinde idi. Böyle llm ı'r_kPk'cri:ı Bözünü kendi üstü Virmeğe alışmıştı. Bunu pek iş rirdi. Bu akşam, nedense, büyle BiT is- tek duymadı, 'aplantılarda, hemen her zaman ,bü-| SDi lhığı, giyinişindeki kibarlığı alkışlıyan bir kaç söz bulup fısıldıyor: — Bu gece burada bir kraliçe seçile- cek olsa benimle beraber, siz de ona Tey verirsiniz, değil mi?.. Diye arkadaşlarına soruyor, onlar da hep bir ağızdan: — Başka kime verilebilir, zalen?.. di- ye bağrışıyorlardı. Süheylâ, hep 0 bir kaç kadeh şam- keğin ele geçirmek istediği her kadına söyliyeceği basma kalıp lâflara bile, hiç ol u gece İçin inanmak, inanmış görünmek ihtiyacını duyuyordu, Bir aralık herkes gene dansa kalkı- 'du. Cevad Rasim: 'SON POSTA AŞK ROMANİ bir dans rica etmeğe hakkım yok mu?.. Diyelim ki işte şimdi de benim sıram... Fakat dansetmiyelim, burada oturalım. Süheylâ güldü: — Peki, dedi, sizin dediğiniz olsun!.. (Arkası var) İstanbul Borsası kapanış fiatları 1 -7- 1937 ÇEKLER Açılış 625.00 9,7504 19.76 15,160 46925 BH 344566 & Kapanış 62500 0,78975 20.50 18,320 Londra Nev-Yor Puris Milâno LA43R2 2265 41096 u. 19692 Ka0 4 W7.36 3456 27486 04 31082 ESHAM çi az 00.00 60.00 6,00 1120 4.1680 4 107.36 44.56 2.1486 4044 31032 Kapsa) Anadolü şm. & 00 peşin A Şm. & 60 Bomonti - Nektar Aslan çimento 9,B0 B. 10.60 LiS e — İSTİKBAZLAR 1 vadeli » İpe » Bya Anadolu mü, peşin — Bu sefer de danselmeseniz ne o- Bir yandan Süheylânın |lur?.. dedi, benim de arada bir sizden|' DİRİLEN ÖLÜ Yazan: Francis Ambidre Doktor Vachon benüz germediği için sofraya oluramıyor ve her zaman tam vaktinde gelen doktorun bu sefer böyle bekletmesine hayret ediyorduk; birdenbi re telefonun zili çaldı. Bizi o akşam da- vet etmiş Jean Lambry hemen koştu ve ahizeyi yerine koyup döndükten sonra: — Düşündüğüm gibi imiş, dedi: dok- toru acele bir konsültasyona çağırmışlar. Söylediğine göre garib bir letarji vak'ası; hani bazan insan bayılır, derin bir uyku- ya dalammış da herkes öldü sanırmış, İşte öyle bir şey... Ama işini bitirmiş, birkaç ar buraya gtlecekmiş, Herkes böyle bir şey duyar da der? Bittabi biz de öldüklen sonra dirilenlere, bu hu- ğ doğr çevirdik. M mülüp üzerlerine toprak yığıldıktan sön- ra uyanmak hiç de rahat bir şey olmıya- cak! Benim başımı da böyle bir şey gel- mesi ihtimalini di | periyor... Etrafındakileri tekrar neçeli görmek is- tiyen Jean Lambry: — Öyle kötü şeyler aklına getirme, ka- rıcığım, dedi. Ben seni gömdürmek husu- sunda ücele etmem; çu meşhur hikâye- deki kocayı taklide kalkışmam. Hikâyeyi biliyorsun ya! Kadıncağızın birin! öldü sanmışlar, tabuta koymuşlar, yola çıkar- mıaşlar. Fakat bir sokağı dönerken, tabu- tü taşıyanlardan birinin ayağı kaymış, yere yuvarlanmış; tabut ta duvara çarp- mış: Sademenin şiddetinden kadın uya- mvermiş Bütün a'ay geri dönmeğe mec- bur olmuş... Gel zaman, git zaman ka- dmcağız bir kere daha ölmüş; fakat bu sefer kocası, tabutu taşıyacak — olanları çağırmış, e!lerine para sıkıştırarak sıkı sı- kı tenbih etmiş: «Aman, demiş, sokağı dönerken dikkat edin, kimsenin ayağı kaymasın.. » Evl mış bir koca olsa gerek... Biz dah> bu hikâyeye gülmeği bitirme- miştik ki kapı çalmıp doktor Vachon gel- di. Hepimiz birden: — Hastanız nasıl oldu, doktor? sorduk diye Eheramiyetli bir şey değil. Gebe ka- dınların ekserisinde böyle haller kür; fakat ben Jâzım gelen tedbirleri al- Am: onun başına, Baronne Pant'ın başı- na gelenler gelmez... Baranne Panat me- selesini duymuşsunuzdur, - birçok tarih kitaplarında bahsi geçer. Madame Lâmbry merakla sordu: — Baronre Panat da kim? — BHele sofraya oturalım, anlatırım; za- ten hepinizi çok beklettim, Doktor Vachon bize sofrada şu hikâye- yi anlattı: «Baronne de Panat, IV üncü Henri Xa- manında Montpellier civarında, çiftliğin- | de oturan bir kadıncağızımış. Gebe imiş, doğurma vakti de yaklaşmış... Günlerden bir gün hem de uğursuz bir gün, kemali iştiha ile piliç yerken bir kemik yutmuş, hastalanıp yatağa düşmüş, Ne olmuş, na- &l haller geçirmiş? Başında değildim, bil- miyorum; her ne hal ise, kalbi birdenbire durmuş. Bittabi herkes onu ölü sanmış ve iki gün sonra hiç bir ümit kalmayınca , kimi uy- |* liik hayatından ağzı yan- | Çeviren: Nurullah Atag — . aç H gömmeğge —arar vermişler. Hem karısı hem de beklediği yavrusunu kaybetmelik ten son derece müteessir olan koca, kare sına mükellef bir cenaze merasimi yape tırmak istemiş ve kadıncağıza gayet zel bir elbise giydirilmesini emretmiş. buta en ağır kumaşlardan yastıklar ku nulmuş, ölünün arkasına en güzel elb si giydifilmiş, boynuna, kollarına en kı metli elmasları takılmış. Bundan dan Baronne, tasavvur edeceği gibi he kesin göz yaşları arasında mezarına gös türülmüş Fakat Panat şatosunun hizmetkâri arasında ikisi, bir uşakla karısı, herkesi gibi bu işe kederlenmem « Ba da oldukça şiddetli bir kadınmı olanlara epice hakaret &d n bunun için tabuta bi İi miş. Bahsettiğimiz vinmiş; ko nulan & duymuş ve aklından gayet kötü bi çirmiş; el ayak çekildikten mezarlığa gidecek, hanımının mezarını çacak ve ne bulursa çalacakmış .. b Bittabi bu işi gece, herkesler uyudu tan sonra yapmak İcap ediyormuş. n de vakit peçirmek doğru değil: aradal bir iki gün geçerse toprak sertleşir, Çi buk açılmaz; ölü de çürümeğe başlâr, Çı kan koku insanı rahatsız eder... İşte büs nun içindir ki o hain uşakla karısı men o gece, herkes matem alâmeti © Fak odasına çekilir çekilmez, kötü sadlarını i#faya karar vermişler, İki saat çabaladıktan sonra tabutu meydana karmışlar. Kapağı açmak uzun sürmemii Sonra vahşice bir cesaret gösterip ces çıkarmışlar — yüzüklerini, — bileziklerini gerdanlıklarımı çekmişler, Hizmetçi ban kini o derecede imiş ki vaktile yed birkaç tokatır intikamını almak için nımının ölüsüne bir sille aşketmek kendini alamamış. İşte mucize o zamân kendini göslermiş: böyle şiddetli bir sille- yeyince Baronne de Panat uyanmış; ©- nun içini çekerek kımıldandığını hisşe- den hainler bu işi Allah'ın - kendil bir mücazatı sanmışlar, avazları çıktığı! kadar bağırarak kaçmağa başlamışlar. Onlarım çığlıkları bütün şato kalkını t yandırmış. Her taraftan koşuşmu; mezar başına gelip kadını kurtarmışlar, Baronne sekiz gün sonra bir oğlan çocuk dünyaya getirmiş. Çocuk büyümüş, babar sınım yerine g fakat köy ahalisi one dan ne zaman — bahsetseler; Doğmadan mezara giren baron, derlermiş. Z İçimizden pek meraklı biri sordu: — Ya hizmetçi ile kocası ne olmi — Onların ne olduğunu ne bi Belki kaçmışlar, belki de yakalanıp cezi larını görmüşlerdir. Kim bilir? belki de affedilmişlerdir. Siz baronne'un ye! olsaydınız ne yapardınız? Onlar © kadıncağız bir daha uyanamıyacak, çekten ölüverecekmiş. Öyle sanıyoru! bunu düşünüp hizmetçisi ile uşağınt fetmiş, belki de onlara bir mükâfi mişt Hakketmediler de denilemez. Yarınki nushamızda : | Yaşamak için... 2 Yazan: Kadircan Ka; llli yüzde n DN ü Gİ aN Z b llt D l SA lll