31 Mayıs 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

31 Mayıs 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

'Oyalandı. lâhat mi?, Diye sordu. —- Öyle idi ama, onun bir işi çıkmış, Belemiyecek... İstersen, beraber yemek yiyelim, Sonra ben biraz ufak tefek a- lacağım, gene beraber dolaşırız. eden sonra çıkarken Me- yanına geldi: işanlınla buluşacaksınız, değil Tb1raktı. Fehametin hani şu Hüsameddi- Yazan : M. R. Enson Bunu hiç beklemiyor, hiç ummuyor- nin yanında gördüğü süslü, boyalı ka-İdu, Demek, Hüsameddinin o kadar dinın ince gölgesini uzaktan görür gibi|mühim iş dediği bu idi?.. Yarından oldu, Genç kadın, gene her zamanki|sonra bütün hayatını onunla birleşti » gibi pek şıktı. Masaların arasından, | recek bir adamın bügün böyle, herkesin kıvrak bir yürüyüşle süzülüp geçerken | diline düşmüş bir kadınla gezip dolaş- herkes yemeğini bırakıyor, ona bakı -| tığını görenler ne- diyecekti?.. Hele yordu. Muallâ gibi onu çekemiyenler, kimbi- Süheylâ, Fehametfin nereye gittiğl- İlir, onunla nasıl eğleneceklerdi?.. ni, nereye oturacağını görebilmek için| Hüsamettinin burada olduğunu du- gözlerini ondan ayırmıyordu. Anlaşı -|yar duymaz arkasından - koştuğu için Öç Sirdenbire elindeki yemek listesini lan genç kadın, yemeğini yemiş, tam kapıdan çıkarken bir şey unuttuğunu ,Janlamış ta onun için ge! dönmüş - tü. Garsonlardan birisi ile konuştu. Sonra onun getirdiği bir paketi aldı, tekrar kapıya doğru yürüdü Bir tramvaya atladılar. Yolda konu- Şüuyorlardı: — Bakalım ne yapacaksın Bizi çabuk un bankanın gül birdenbire eve kapanınca kim bilir, ilk Bünleri ne kadar sıkılacaksın... Ama, €en sonunda ona da alışırsın, bizi ara * Maz olursun!, — Şimdi ne desem boş, Melâhat!.. Unutmam desem de doğru olmaz, unu- turum demeğe de dilim varmaz... Öm- Tümün bir çok yıllarını sizin yanınız - da geçirdim, Bunu birdenbire unutmak, bütün bir hayatı silip yok etmek kabil g Biy aralık Süheylâ ile göz göze gel - diler. Âdeta meydan okuyan bir bakış- la genç kızı süzdükten sonra kapıdan çıktı. Melâhat gelmiş, bir sandalye çekip yerine oturuyordu. Süheylâ: — Kimi görsem beğenirsin?. Dedi. — Biliyorum, Hüsameddini... — Hüsameddini mi?., O da nereden — Hüsameddinin babası için çok zen- geldi aklına?, Bin diyorlar. Kendi kazancı da fena de- ilmiş.. bari, evlendikten sonra bir kaç &y İstanbuldan uzak bir yere gitseniz, Bezseniz... — Niyetimiz var, zaten... Bir ay ka- dar Yalovaya gidelim, diyorduk. Sonra , yazın, Boğaziçinde ot Tuz; bakalım. Fakat ne ) Yim, Melâhat... Ben Hüs: ziyade kendisini beğeniyorum, kendisi:- Bi seviyorum. Çok temiz, çok ince bir | Çocuk... Çok açık yürekli... Öy Bediyorum ki, on parası bile olmasa, Böne hiç düşünmeden ona varırdım; hiç ben de gördüm, andan biliyorum, — Burada mı?, Evet, arka salondan çıkıyordu, Yalnız mıydı? Yalnızdı. Olur şey değil!.. rdenbire yerinden fırladı: ürüdü. nek için manevra yapıyordu. İçerisinde Hü- sameddinle Fehamet vardı. Bir kaç sa- Sekirmezdim. —Ne - oluürdü — sanki?..|Niye sonra < sil döndü;. gözden Ben gene çalışırdım. iyi kötü ge -| kayboldu mdi daha ade sevi-| Genç kız kapının önünde«sanki bir- hiyorum. Bankadan çıkacağım, kendi- er yanı Mi büsbütün evime, yuvama verece - im. Zaten ben çalışmak İstesem bile Hüsameddin bırakmaz kit.. — Sen burada nasıl herkese kendin! Bevdirdin ise, yuvanı da kim bilir na- fil kurar, nasıl süslersin!. — Bir kadın her halde bir bankadan, bir dalreden ziyade kendi evine yara- Şir, M 1. Onun için daHa şimdiden #vimi, yuvamı düşündükce içim Ütri- Yor, daha şimdiden seviyorum!.. Ban - da seni herkes seviyordu, dedin de Bak gene içim sızladı. Şu Muallâ ben- © ne istiyor bilmem ki.., Sabahleyin, S€n de duydun!. Tam ayrıl miz Bünde bile ne acı sözler söyledi!. — Ona ne bakıyorsun, sen?.. Şefle - Tİnden birisine kendisinı sevdirmek, Ya da onunla evlenmek için daire- €re, bankalara giren bir çok kızlar ynok'lhu_ işte o zavallı da bunlardan...| ı“"ln düşüncesi zengin bir adam bu- UP varmak,.. Seni de, elbet, onun için | emez!,, 0'— Amma, ben ona ne yaptım ki?.. hün sevdiği adamı elinden almadım &.. Hüsameddini tanımaz bile... — Kızkançlık!. Tamvaydan indiler, Sühe -İ bir y den uzaklara dalmış, kendi kendini unutmuştu. re bakmadan, hiç kimsey! görme- İk önce şurada iki lokına yemek Yelim, dedi, alacaklarımızı ondan 'Nra alırız, olmaz mı?.. l&şhr lokantaya girdiler. İçerisi çok abalıktı. Bir köşede yer buldular; o- Ya oturdular. Melâhat: » — Ben ellerimi yrkayayamı!, i, onu yalnız bıraktı. Süheylâ, el- €nlerini çıkarırken salona göz gez - Hiyor, bir yandan da geçmiş gün'leri "ŞHPÜ)'ordu. Hüsameddinle tanışlıktan, birbirle - ,l:e karşı Bgittikçe artan bır yakı Ük Sicaklık duymuya başladıktan sonr I Nce gene bur'ada öğle yemeğinde Uşmuşlardı. Ondan da gene kriadu sözleşip beraber yemek yedik-| aşe eyordu. Şimdi, sankı onün — bu| rde oldu- » her zamanki zleri bep onu diveni, Ti Tiyordu. '|tağımı bilmeden, — Demin elimi yıkamıya giderken | Pişman oldu; kendi kendine utandı.. Keşki onlara yetişemeseydi, keşki on- ları görüp de bu âcıyı duymasaydı!.. Her tarafı ezilmiş, kırılmış, ne yap- yanından geçenleri görmenen salona doğru yürüdü. Kaç zamandanberi: «İşte benim de bir yuvam olacak!..» diye gözleri du - manlı, çocuklar gibi sevinç içinde yaşıyordu: — Demek ben de aldanmışım'.. Diye dudaklarını ısırdı. Sonra kendi kendini aldatmıya, avutmaya çalıştı. Belki boşuna üzülüyordu. Bu kadın ne de olsa onun akrabası idi. Kimbilir, belki de, kendisinin hiç aklına gelme- yen büsbütün başka bir iş için bir yere idiyorlardı. Fakat acaba böyle otomo- bille nereye gidebilirlerdi?.. Yerine otururken Melâhat: — Gördün mü?. Diye sordu. — Hayır, dedi, yetişemedim; çıkmış olacal Sonra lâkırdıyı kapattı, Canının sı- kıntısmı ona belli etmemeğe çalıştı. Pek isteksiz yemek yiyordu. Melâhat da onun ne acı çekl bilmiyor, her fırsatta takılıyordu:. yor, değil mi Süheylâ?.. Öyle ya, in- 'arın bu saatlerde nerede olacağını f Sevinç de insanın iştihasını kapa- Yemekten sonra bir iki mağaza do- laştılar; alacaklarını aldılar, İşleri bi- tince bankaya döndüler, (Arkası var) KUMBARA Beş arkadaş avukat Kemal Şükrünün | Mecdi, nazik ve hoşsohbetti. Arkadaş! evinde toplanmıştık. Akşam yemeğin - |ları arasında kadınlara karşı muvaffakik den sonra denize bakan geniş tarasa çık- tık. Hazmın verdiği rahavetle hasır kol- tuklara gömülerek şundan bundan geve- zeliğe başladık. Herkes bir şey söylüyor- du; hemen hemen anlatan ve dinliyen belli değildi. İçimizde yalnız doktor Mec- di sosuyordu. Sigarasının dumanlarına dalmış düşünüyordu. Avukat Şükrü: — Doktor, gene enginlere daldın, de- di. Sen de bir şey söylesene. Mecdi, uzanma vaziyetinden biraz doğ- rularak parmakları arasında küçülmüş si- garayı tablaya bastırdı: — Ne söyliyeyim azizim, dedi, bu ka- dar söyleyiciye bir tane olsun dinleyici lâzım değil mi? Cezminin kalın sesi susturdu: — Arkadaşlar, diyordu, biraz beni din- leyin.. demindenberi her şeyden buhset- | tik: Politik: an'atten., tok karnına böyle ciddi bahisler, - ev sahibi- ne doğru bakarak - hukuk? meseleler din- lemek höş ol * Doktor Mecdi bize eski çapkınlık hikâyelerinden birini an- latsın.. nasıl kabul mü? Bu teklifi hepimiz tasvib ettik: birden hepimizi — Haydi bakalım, doktor, tatlı tara - fından aç.. diye tutturduk. T aa ğ BİRE, iOĞO) AĞ AiT AA yetile tanınmıştı. Biz ısrar ettikce o naz« lanıyor: — Bırakın beni yahu, şu saf havadam, şu güzel manzaradan istilade edeyim, hem şu sırada size anlatılacak hiç bir şe« yim yok.. evli barklı, çocuk çoluk sahibif olduk artık.. o günler geçti... diyordu. Yalvardık yakardık.. şimdi yoksa bile 08« ki hatıralarından bahsetmesini rica et w tik. Mecdi nihayet dayanamadı. Yenidem yaktığı sıgarasından uzun bir nefes çe- kerek: ': — Anlaşıldı, dedi, bu gece bir şey an « latmadan elinizden kurtulamıyacağım!. Bir kaç yıl evvel oldukca soğuk bir teş- rin gecesiydi. Zevcem biraz rahatsız Ol- duğu için erkenden yatmıştık. Yatağımın içinde gazeteleri, Ubbi mecmuaları ka « rışlarırken kendimden geçmişim.. uyku « mun içinde biri beni dürttü: — Mecdi kapı çalınıyor.. diyordu. Güz- lerimi istemiyerek açtım. Pencereden baklım. Kapıda biri erkek diğeri kadım iki kişi vardı. Aşağı inerkun kapı bir da« ha çalındı. Anlaşılan tehlikeli bir vazi- yet vardı. Pencereden baktığımı gördük- leri halde gene sabırsızlanıyorlardı. Kapıyı açtım. Fenerli erkek geride idi. İhtiyar kadın ağlamalı bir sesle; — Doktor beyi almağa geldik.. hanım efendi birdenbire keyifsizlendi de evlâ- dım, dedi. — Doktor benim, dedim, biraz içeri bu« yurun da giyineyim. Verdiğim sandalyelere kadın oturmu « yor, sulu sepken bir ağlayışla: — Ah! Daktar bey oğlum, diyordu, ku- zum evlâdım elini biraz çabuk tut.. kız « cağızımı sancılar içinde bıraktık. — Hastalanan kerimeniz mi valide ha- nım? dedim. — Kerimemden daha ileri yavrum, de- di, ben anun dadısıyım. Elime doğdu. Parmak kadarcıktan bu boya getirdim. Paşa babasının çok - iyiliklerini gördüm, velinimetim rahmetli henimefendiciği - min kıymetli yadigârı Şebnem hanım gö- zümün bebeğidir oğlum.. Baktım ki kadıncağız çal çene bir şey.. fazla dinlemeden yukarı koştum. Avxele giyindim.. çantamı hazırladım. Semraya ağırca bir hastaya çağırıldığımı söyliyek rek aşağı İndim. Hizmetci kızt uyandıra« rak hanımın odasına yolladım. Sonradan kâhya olduğunu öğrendiğim adamın tut. tuğu fenerle yer yer aydınlanan ıslak ve karanlık yollardan hayli gittik. Nihayet büyük evin önünde durduk. Kâhya anah- tarla kapıyı âçtı. İçerde kaçışmalar, ko « şuşmalar oldu. Temiz bir bezleme beni geniş merdivenden yukarı çıkardı. Sıcak, ay- dınlık bir odaya soktu. Bol ışıktan ka « maşan gözlerim, ziyaya alışınca etrafıma baktım: Mâkellef bir yataâk odasında i « dim. Ortadaki laki karyolada genç bir kadın inliyordu. Baş ucundaki ihtiyar ka- dın ben içeri girince ayağa kalktı. Garib bir tarzda beni selâmlıyarak: — Buyurun doktor efendi oğlum, de- di, hanrmefendi b sancılanı (Devamı 11 inci sayjada; y ei AAA L ĞÜL vi A P

Bu sayıdan diğer sayfalar: