|W gemilerin mürettebatının da iştirâk et- V tiği bu yarışta, Türk kürekcile | ) V') Sayfa 151 numaralı Yazan : A. R. Kahvelerin, gazinolar.n, lokantaların nakil vasıtalarının hemen hepsi Türklerden kat'iyyen para almamışlardı — Ah, bu Japonlar.. #amimi adamlar... Çok durgun görü- Nüyorlar.. çok büyük bir sükünetle kor nuşuyorlar.. fakat, ılık bir hava gibi Çatlı tatlı insanın ciğerlerine nüfuz ediyorlar. * Artık; davet daveti, ziyafet ziyafeti takib ediyordu. Resmi ziyaretler, Türk heyetine günlerce göz açtırmamı: Fakat, her gtin geçtikce, Türklerle J: potolar arasında muhabbet ve samimi- yet de artmıştı. İmparator, çok büyük - bir incelik göstermişti. (303) senesinde İstanbu- Prens lun misafiri olan Japon müş Kamaçoya, Türklerin şerefine bir res- Mi geçit yaptırmıştı. Bu resmi geçide, | imparatorun (hâssa ordusu) na men-|semliği ile pek tatsız geçmişti... sub dört alay piyade, iki bölük süvari, üç batarya top, bir bölük istihkâm as- keri iştirâk etmişti. Ertuğrulda yalnız nöbetciler kalmış; bu resmi geçidi gör“ mek için Türk zabitlerinin hepsi Tok- yoya gelmişlerdi. Resmi geçidde Japon askerlerinin gösterdiği intizam ve çeviklik çok tak- dir edilmişti. Ve bu askeri merasim - den sonra, Türk zabitlerinin — şehre yağılmaları, yeniden bir takım dost - lukların teessüsüne sebebiyet vermiş- Fakat.. bütün bunlar, orada bulu - harekete getirmişti. Bilhassa İngiliz gazetelerinin Tokyo muhbirleri tara - findan, mensub oldukları gazetelere, Barib mealde mektublar gönderilmiş- ti. * Burada en ehemmiyetle kaydedile- Gek bir şey varsa, Türk efrad ve zabi- tanının gerek Tokyo ve gerek Yoko - hamada göstermiş oldukları — vakar, olddiyet, terbiye ve zabitlerine karşı İtaattir. Yabancı hükümetlerin bahriye ef - tadı; meyhanelerde, birahanelerde, we diğer sefahat yerlerinde zil zurna Barhoş olarak büyük küçük bir çok Bâdisata sebebiyet — verdikleri halde, Türk efrad ve zabitanı daima temiz ve nezih yerlerde gezmişler; en küçük bir hâdise ve şikâyete meydan verme- #nişlerdi. Türklerin bu ahlâki nezahatleri, Ja- ponların bir kat daha nazarı dikkatini gelbetmiş; artık Türklere karşı, zerre kadar yabancılık gösterilmemişti. Kah- welerin, gazinoların, lokantaların, ni kil vasıtalarının hemen hepsi de Türk- lerden para almamışlardı. Halktan goğu da, Türk zabit ve neferlerini ev- lerine götürerek, kendilerinin aile ef - zadı ile tanıştırımışlardı. Türkler; asıl kendilerini Yokoha - mada yapılan kayık yarışlarında gös - termişlerdi. Ecnebi filolarına mensub , dede- lerinden kalma ezeli kudreti göster - * mişlerdi. ; İmparatorundan, en basit ferdine kadar Japonlar Türklere karşı mu - habbetlerini izhar etmeye vesile arı - Yorlardı. Her hangi bir merasime, iç: timaa, resmi ve hususi - toplantılara Türkleri davet etmeyi unutmuyorlar- di. 'O esnada Japonyada beynelmilel bir ekspozisyon va h. Bu, büyük mera - tı.., Yokohama li - manında bulunan İngiliz, Fransız, A Merika ami | simle kapana nden hiç biri, bu me- Tasime davet edilmediği halde, İmpa - O rator MütsuHito - tarafından — yalnız İTürk amirali Osman paşa çağırılmış - tı. -Bu merasime, imparator da iştirâk WLetmişti. Ve, o gün o merasimde de, * Osman paşa ile refakaitnde bulunan (Ertuğrul faciasına karışan aşk macerası) ne candan, ne| lguıtcımxşıı kadar|dar bir zaman geçmişti. nan bazı İngilizlerin hased damarlarını | şehit “Son Posta » Nin tefrikasıt 58 . Türk ubxılenne, son derecede iltifat * Böylece, aradan bir buçuk ay ka - Bir kaç gün sonza, kurban bayramı — olduğu için, geminin bütün zabitan ve efradı, muh telif programlar tanzim etmişler; hiç olmazsa, bu bayramı olsun, memnun ve mes'üd geçirmeye karar vermişler di. Bunda da, haksız değillerdi. Çün kü, ana vatandan ayrıldıktan sonra, ilk bayramı Süveyş'de uğradıkları ka |zanın heyecanları ve can sıkıntıları a- İrasında geçirmişlerdi, İkinci bayram - ları da, bir buçuk ay kadar evvel (Hongok) dan (Nagazaki) ye gelir - lerken yolda, o korkunç fırtınanın se Hal - buki şimdi, emin bir &eranda ve ken - dilerini o kadar seven dost bir millet arasında bulunuyorlardı. Onun için bir takım eğlenceler tertib ederek Ja - pon dostlarını gemiye daveti düşünü- yorlardı. Fakat, Ertuğrul'un etrafında bir * denbire felâket bulutları belirmişti. Birbirini müteâkib ana vatandan iki korkünç haber gelmişti Afans telgraflarının verdiği birinci haber: (idarei Mahsusanın (Şark) vapu - ru, içinde üç yüzü mütecaviz hacı bu- lunduğu halde, (Cidde) ye giderken, |Bahtiahmerde bir şap yığınına çarp - müş, ve derhal batmıştı. İçindekiler - ken, kırk elli kişi müstesna olmak ü - zere, hiç kimse kurtulamamıştı. )| Şark vapuru, İdarei Mahsusanın en büyük ve en güzel gemilerindendi. Bu geminin batması, ve bâhusus içinde o kadar canın boğulması, Ertuğrul'un temiz kalbli erkân ve mürettebatını son derece dilhun etmişti, Bunun arkasından, ikinci meş'um haber gelmişti. O da, şundan ibaret - (Arkası var) SON POSTA Fosta yıa Tarikf Tefrikane : 101 talan altın vergi vermek hiç de ağır gelmez bana. Yarın Tanzer - gelince, kendisine altı maddelik teklifi aynen kabul ettiğini söylersin! — Senin böyle düşünmekte hakkın varl Eğer benim gibi, şerefin yerlere düşmemiş olsaydı, elbette kabul et mezdin! Fakat, şimdi ben mağlüp bir hükümdarım.. Sen de mağlüp bir hü- kümdar karısısın! Sumer ordularının rurdumuzu bir gün önce terketmeleri için, Tanzere müsbet bir cevap verme ğe mecburum. Bayağı bir tutsak gibi, Paolları bağlanarak Sumere gitmekten: se, mağlüp olarak, fakat tahtımda o - erim. * turmay! .. Sumer ordusu (Akad) dan ayrılırken.. Akad kralile Tanzer arasında yapı" lan anlaşma, ertesi gün kral tarafından imzalanmıştı. Sumer ordusu Akad ülkesinden dönmeğe hazırlanıyordu. Akad kralı kendi hazinesinde altın mücevher ne varsa hepsini Gudeaya hediye etmişti. Kaldenin erzak ambar- | ları hincahinç doluydu. Tanzer bunlar yı da develere yükletmişti. O sabah yola çıkacaklardı. 'Tanzer birdenbire Nâraşı hatırladı: — Dün çok hasta idi.. çıkacak halde midir? Diye sordu. Yerli Asulardan biri Tanzere heye- can ve merak uyandırıcı sözler söyle- bugün yola i: — Nâraşa atılan okların ucunda ze- hir varmış. Nâraş zehirlenmiş.. — Ne dedin.. zehirlenmiş mi? — Evet. Fakat, bu zehir insanı çar- çabuk öldürmez. ÜMERYILDIZI , TUNÇCAY — Nâraş ölecek rlemek) — Hayır çabuk ölmiyecek.. İsürüne yaşayabilir. Elleri, ayakları tut- maz.. belini kaldıramaz.. iki büklüm yatakta yatar. Bu meş'um zehir, çabuk ölecek hastaları bile yaşatır.. ömürleri- sürüne “İni uzatır.. günün birinde yalnız gözle- rinin ışıldadığını görürsünüz! Gözle- rinden başka hiç bir yerinde hareket söner, , — Demek gözlerinin söndüğü gün ölecek?.. — Evet, — Şimdi ne yapacağız? Onu nasıl götüreceğiz Sumere?. — Gayet kolay. Yüklü bir devenin üstüne bindirir ve kollarından, ayak- larından bağlarsınız! Deveci kendisine yemeğini ve suyunu verir.. konak yer- İlerinde indirirler.. bu suretle Sumere kadar götürebilirsiniz! Tanzer, Nâraşi bu halde görmek iste miyordu. — O eskisi gibi kuvvetli olmalıydı. Ben onunla Ur'a dönünce, Gudeanın önünde güreşen pehlivanlar gibi dö' işecektim, Halbuki o şimdi bir yığın jet ve kemik halinde yatakta yatıyor. |Zavallı Nâraş! Sen beni (Ölüm kuyu- su)na atlırdın.. sevgilimi elimden al- ve Guüdeaya benim kanlı gömle- ğimi göstererek Sumerde öldü diye ilân ettin! Bana fenalıkların en büyü- ğünü yaptın! Şimdi elimdesin.. fakat, ne yazık ki; bugün ben sana bu halde bir fenalık yapamamı: öç almak hati- rımdan bile geçmiyor. Seni Sumere, ve sana insanlığın ne demek olduğunu anlata- din.. ana yurda kadar götürceğim.. cağım! Diye söyleniyordu. Tanzer bu sözleri Nâraşın kapısı ö- | kalmaz.. ve nihayet bir gün gözleri de|lerini göğten gönderen Yazan : Celâl Cengiz Nâraş zehirlenmişti, Tanzerden kendisini affetmesini diliyordu nünde ona işittirmek maksadile söyle- mişti. Yüz yüze gelirse, merhameti belki bunları söylemeğe de mâni ola- caktı. Nâraş odasında ağlıyordu.: — Tanzer.. beni affet! Sen beni af- gazebhinden kurtulamıyacağım. Ve bu gece rüyam” da gördüm «Sana atılan okların zehir- benim.. seni zehirleyip işkence ile ölüme mahküm (-den benim..» diyen sesler işittim, Se- ü tanrı alıyor, Tanzer! Beni affet! Vücudüm, bu ıztıraba daha faz- la tahammül edemiyecek. Kemiklerim sızkyor.. kollarım, bacaklarım tutmu> yor.. beynimdeki uğultu gittikçe artı- yor ve dünyanın sesini duymuyorum.. cinler vücudümü sardılar.. damarlarım yanıyor, Tanzer! Beni bu işkenceden ancak sen kurtarabilirsin! Tanzerin gözleri sulanmıştı.. Nâraşın yanına giremedi., Yürüdü., Ve devecilere emir verdi: — Onu yumuşak yüklü bir devenin üstüne yerleştiriniz! Bir saat sonra A- kaddan ayrılıyoruz. fetmezsen, ulu tanrınin Nâraşı bir deveye bindirdiler. Muzafler Sumer ordusu kol kol yola çıkmıştı. En önde zabitlerle beraber Tenzeria beyin'atı göründü.” Aküdli: lar Tanzeri hazin şarkılarla uğurluyor lardı. Sabah güneşinden iki saat sonra, iuları TAMAmIlS yıkilmiş ol Mkad kalesinden uzaklaştılar. ... Bir taş.. ve iki söz! Sumer ordusu üç yerde, üç gece ko- nakladıktan sonra, Bir suyun başına gelmişti. Burası dördüncü konak yeriydi. Tanzer «istiklâl savaşınndan mu * zafler olarak dönen muharipleri fazla yormamak için, sık sık konaklıyordu.. Tanzer çok yargundu.. Atından iner inmez bir hurma ağa- cının dibinde uzanmıştı. Birdenbire gözüne bir tap Bişük * Bir cücenin boyu kadar yüksek, be- yaz bir taş. Eczaneler Bu gece nöbetçi olatı cczaneler yunlardır: İstanbul cihetindekiler: Aksaraydakiler: — (Pertev). (Belkis), Fenerde: (Hüsameddin). Şeh remininde: (Hamdi). — Karagümrükte: (Suat), Samatyada: (Erofilos). Şehsa - debaşında; (Hamdi). Eyüpte: (Arif Be- şir). Eminönünde: (Beşir Komal). Kü- çükpazarda: (Necati Ahmet). Alemdar- da: (Esat). Bakırköyünde: (HilâD. Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl — caddesinde: (Garih), Galatada: (Hidayet). Kurtu - luşta: (Kurtuluş). — Maçkada: — (Feymi). Beşiktaşta: (Büleyman Recep). Böoğaziçi ve Adalarda; Üsküdarda: (İmrahor), Sarıyerde: (Nu - rD. Büyükadada: (Şinasi Rıza). Hey - (Galatasaray) ve iıyatrosu Tepebaşı dram kısşmında saat 20,380 da Büyük Hala 4 perde komedi Frunsız üyalrosu Oparet kısmında Bugün saat 14 de Çocuk liyatrosu mi Illlllm tarafındam DOĞANLA SELMA akşam sdat 20.80 da SAZ-CAZ Yarın akşam soön temsil: Aşk Mektebi Naşit tarafından kömedi Şehir Tortoi Berteiyeri ŞehirTiyatrosu