SON POSTA D S—ıf- “Sııı Poslı,, nn * lofnl(nıı 3 //.... ARLIK ÜLKESİNDE ” BiR TÖRK ZARİTi Malkam — Cemirin Olteğ O Şi Z A R Başkumandan vekili bir kızağa atlıyarak çekilip gitmişti, bıraktığı 70 bin kanlı cesedin gömüldüğü ©o korkunç sahneye bir daha başını çevirip bakmıya cesaret — - edemeden Erzurum yolunda ilerlemekte idi. — — AAli!, Ben sana masal söylemiyo-|nın altında da, bu felâketten kurtula - tum... Rumelide, Yemen'de, Balkan | bilen, üç zabit ile dört hizmetci neferi “harbinde, aşağı yukarı on sene geçir-|bulunuyordu. Bunlar, mahvolan ka - | diğim tecrübe ve müşahedelerin neti-|rargâhın bakiyesini teşkil ediyordu. © Son Posta » Tün zabıta romanı 1 8 MA Yazan : Hugh Austin İngilizceden çeviren : Hasnun Uşaklıgil Hâdise yerinde ilk sorgu Hiç durmadan akan çeşme - bir musluğun oynadığı rol - polisin çağrılması ile gelmesi arasında geçen vakit - Kameriyenin önünde yapılan münakaşa.. gesini söylüyorum. - — Bak, vak'a nasıl oldu.. kısaca an- latayım... Başkumandan büraya gel - di. Ruılııı iyi bir tokat atarak, Al - —manlara bir nazire yapmak istedi. İs- ter, a... Bunu istemeyen kim var?.. 'D:rlııl duımanın vaziyetini tetkika “başladı. Rus esirlerinden alınan malü- —at üzerine tertibata girişti. Kendi kendine bir plân ihzar etti... Bu plân — mucibince, (Sarıkamış) daki düşman p luvveılcri ihata edilecek.. bir meydan muharebesi verilecek.. Rus kuvvetle- Hi ya, imha; veyahut esir edilerek, bir kıç saatin içinde başkumandanın za - fer bayrağı, Kaf dağının tepesine di - — kilecekti... Âmenna, ve saddeknâ.. — bunü kim istemez?... Uzun lâkırdının hıuı kumandayı kendııı ele aldı. A- teş başladı. Herkes, canla başla ortaya Catıldı. Her asker, her zabit; düşman — |a, ateşle, ölümle değil; bizzat Azra - ilin kendisi ile gırtlaklaştı. Her ferd, kendi kudret ve kuvvetinden beş misli — fazla iş yaptı. Fakat bütün bunun ne- ticesi, acı bir felâket şeklini aldı... Bu- a sebeb de, doğrudan doğruya başku- i 'mımiandı zizim, sen de bilirsin ki, meş » İıut bir söz vardır. (Askerlik, bir mes- lektir. Fakat kumandanlık, ayrı bir şan'attır.) derler. Bu.. çok doğrudur... — Düşün bir kere.. 14 kânunuevvel taar- “guzunda, kolordu ve fırka kumandan- “|arı da dahil olduğu halde, herkes avcı hattına giriyor.. cebel topları, piyade 'ateş hattına kadar getirilerek mitral - yöz gibi kullanılıyor. Fakat ortada, kıt'aların vaziyetlerini idare edecek O kumandan — görünmüyor. — Niçin?.. “Cünkü, bütün kumandanlar ateş hattı- — ma giriyor.. alayları maksada göre ida- — ge etmek hak ve mecbuüriyeti, fırka ku- mındanl.ınuın elinden alınıyor. Umu- nt idarenin başına sadece kendisi ge- /— çiyor. Şimdiye kadar bir alay bile i- — dare etmemiş olan bu başkumandan, bu muazzam ordunun sevk ve idare - — gini beceremiyor. Daha taarruz başlar başlamaz; - bir çok alaylar, düşman mitralyözleri altında biçiliyor... Çocuk- Ca verilen emirlerle fırkaları şaşırtıyor. — Kit'alar arasındaki * irtibat büsbü - “tün kesiliyor. Başkumandan vekilinin (çevirme plânı) da işte böylece suya Mvenyw — E. bu kurşuna dizilen?.. — —O da, işin fantazisi... Güya, ib - — Tet ve dehşet dersi verilecek. Fakat, ki- me?.. Burada bu derse ihtiyacı olan yok ki... İleri sürülen bütün kıt'alar; eridi, bıuı Fakat, hiç bir nefer, geri| ,îlııud İddia edebilirim ki, günün bi- i — Tinde tarih bu harbi kaydederken İki arkadaş arasında bu mükâleme, Hava, güç tahammül edilecek kadar keskin ve soğuktu. Her taraf çam a - gaçlarile dolu olduğu halde, yakacak bir kuru dal bile bulunmuyordu... De- rinden top sesleri, fasılalı yaylım ateş- leri geliyordu. Bu karargâh ankazının biraz ilerisinden, sırtlarına yaralı yük- letilmiş, bir kaç mekkâre geçiyordu. Bir gün evvel, başkumandan vekili tarafından (mirliva) lığa terfi ettiril- miş olan (Hafız Hakkı Paşa) gelmiş.. dudaklarındaki o daimi tebessümle; o- radakilere göz gezdirmiş.. acı, fakat samimt bir tavırla; Fransız Jlisa - nile: — Her şey, bitti!.. Demişti. Evet, her şey bitmişti. Ve umumt ric'at emri, çoktan verilmişti. Buradaki çam dipleri, korkunç ve karanlık derelerin içleri; üzerine bem- beyaz örtü çekilmiş olan bir şehidlik haline gelmişti. Ve nihayet, bu son ka- rargâh heyeti de, atlarına binmiş; bu muazzam şehidler medfenini arkala - rında bırakarak, Erzurum yoluna doğ- ru ilerlemişlerdi. O zaman bu zabitlerden biri, başını geriye çevirmiş; sulanan gözlerini et- rafta gezdirmiş.. derin bir. endişe ve ıstırap içinde: — Acaba, bizim Cemil ne oldu?. Demişti. O zabit, başını göksüne eğmiş; ayni melül ve müteessir sesle: — Kimbilir?.. Hiç şüphesiz ki; ala- yı ile beraber, o da eriyip gitmiştir. Diye cevap vermişti. * Aradan, tam bir buçuk ay geçmişti. (Arkası var) Ş, ç ; İtizar «Cibali Zindanlarından — isimli tefrikamız bugün münderecatımı- zın çokluğundan — konamamıştır. Özür dileriz. Bir Doktorun Günlük Pazar Notlarından — ("*) Açık havada Yürümek Hiç bir spor yoktur ki vücuda açık havada yürümek kadar faydalı — olsun. “Yürüyüş yapmak için fennen hiç bir mahzur yoktur. Herkese her yağa gelir. Yalnız bazı göğüs ve kalb hastalığı olan- Jarın yokuş çıkmaları muvafık değildir. Onların da düz yolda yürümelerinde hiç bir mâni yoktur. Hele vazifeleri icabı bankalarda, da- Hâki elbiseli polis memuru vaziyet aldı, ve bir ders takrir ediyormuş gibi söylemeye başladı: — 18 numaralı araba ile Vest Hil caddesinde karakol geziyorduk. Ara - banın saati dördü 10 dakika geçtiğini gösteriyordu. Tam o dakikada telsiz te- lefon John Arnold'un evine koşmaklı- ğımız emrini verdi. Buraya gelir gelmez bu adamı gör - dük.. (başı ile bekleyenlerden birini gösterdi) bizi evin önünde bekliyor - du. Polise ve şuraçıkta oturan bir dok- tora telefon ettiğini söyledi. Sözünü bitirmemişti ki bu zât otomobil ile geldi. (Bu defa da ikinci bir adamı işa- ret etti,) Sonra şu zât.. (başı ile üçüncü bir adamı göstererek konuşuyordu) çimen kesme bıçağının motörünü durdura - rak yanımıza geldi. Şirndi hepimiz bu- radayız. Kameriyenin içine ben yalnız ola - rak girdim ve gördüm ki bir doktorun müdahalesine lüzum kalmamıştır. Bu- nunla beraber nizamname müsaade et- tiği için doktorun içeri girmesine mü - saade ettim. Baktı, ve kadının ölmüş olduğunu söyledi. Bu adam (tekrar ilk şahsı gösteri - yordu) ev halkının havuz kenarında toplanmış olduklarını söyledi, arala - rında ölen kadının zevci de vardır, di- yordu, kendilerini haberdar etmek için müsaade istiyordu. Razı olmadım ve üç adamı şoförümün nezareti altında bırakarak polis merkez binasına tele- fon etmek için köşke koştum, Köş - kün holünde bir telefon makinesi var- dı. Mutfaktan gülen bir kadının sesi geliyordu. Maamafih ben kimseye rastgelmedim ve raporumu telefon et- tikten sonra 9 uncu mıntakanın a - damlarını beklemek üzere buraya gel- dim. (Valley) e doğru yol alırken naza- rı dikkati celbetmemek için otomobi - Hn sirenini öttürmedik. Ben telefon ettikten sonra köşkten çıkmıştım ki 9 uncu mıntakanın şefi yetişmişti. Kent başı ile bir tasvib işareli yap- tı: — Pekâlâ! * Kent dökuzuncu mintakanın çavu- |şuna dönerek: — Siz ne yaptınız? diye sordu. Çavuş ter içinde kalmış olan kırmı- zı yüzünü silmekle meşguldü. — Herkesi evin içine topladım. (Ce- binden bir defter çıkardı) işte isim - leri; Ölen Madam Helen Merritt'dir. Ko- cası Valantin Merrit işte buradadır. E- vin sahibi John Arnold'dur, karısının adı Madam Mari Arnold'dur. Bunlar- Sonra elinde siyah deriden bir çan- ta tutmakta olan kırçıl - saçlı adama döudü: raporumu vermek sıraşı şimdi banâ gelmiştir. — Lütfen! Radyolu otomobilin gel — Doktor Wingrat - sizsiniz değil|diği dakikadan itibaren olup biteni bi* mi? — Evet efendim. —Cesedi muayene ettiniz mi? — Evet, fakat genç polis memuru ortalığı karıştırmamdan korktuğu için bu muayene pek basit oldu. Yalnız kadının epeyce zaman evvel ölmüş ol- duğunu öğrenmek için şöyle bir göz atmak kâfi idi. Kent: — Bu nokta benim için bilhassa mühimdir. Ölümün ne vakit vukua geldiğini öğrenmek isterim, dedi. ö ğ ee MUSLUK ( Sant & dakika 28 - sant 4 dakika 32 Doktor Wingrat: — Bunu söylemek için cesedi daha esaslı bir surette gözden geçirmek lâ- zımdır, cevabını verdi. — Tabii! Fakat mgüsaade ederse - öi :» Parmağı ile işaret etti. Ve cinayet masafının fotoğraf mütehasşısı, ma- kineyi taşımakla olan yardımcısı ile birlikte ilerledi. Kameriye üç beş kişi- yi aynı zamanda istiâb edemiyecek de- recede küçüktü. Fotoğraf mütehassısı ile yardımcısı | içerde meşgul ikep Kent çimenliğin bir münhat noktasında teşekkül etmiş o- lan su birikintisini atlıyarak, duvara | tesbit edilen musluğu musluğu göz - den geçirdi. Musluk açıktı ve akmakta devam ediyordu. Kent radyolu otomobil memuruna döndü, o da başı ile evet işareti yap - tız — Ben geldiğim zaman su akıyor- du, dedi. Kent bu defa (Mister Charles Pat- ton) a baktı. O zaman hazır bulunan- ların dikkati cesedi ilk olarak bulmuş olan adamın üzerinde toplandı. Patton orta boylu, oldukca güçlü kuvvetli bir adamdı. Arkasında beyaz pantalonun üzerine giyilmiş, tamamen düğmeli lâcivert renkte kuürvaze — bir caket, Aayaklarında beyaz iskarpin, boynunda sert bir yaka, beyaz yıldız- |hi maâ bir kravat vardı. Caketin ütüsünün bozulmuş, yaka- lığın da yumuşamış olması Mister Pat- ton'un sıcağa rağmen epeyce didinmiş olduğunu gösteriyordu, rengi penbe, derisi yumuşaktı. Ter ile ıslanmış sey- rek saçlarının üzerinde tepsini örten bir kısım takma saç da zarafetine e - hemmiyet verir bir adam olduğuna işa- retti. İnce dudaklarının - üzerinde kıvrık liyorum. Siz bana o dakikada neredt bulunduğunuzu söyleyiniz. Patton mütehayyir göründü : — Evin önünde, yol üzerindey * dim. — Ne kadar zamandanberi? — Otamobil demir parmaklığın ö * nüwden geçerken ben köşkün merdi- venlerinden iniyordum. — Kapının eşiğinde mi bekliyor"- dunuz? — Hayır holde. Kapıyı aralık bırak- miştim. Dışarda beklemek istemiyor * dum. Bahçivan beni koşarak çimen * likten geçerken gördü. Polisin yetiş * mesinden evvel tecessüs uyandırmak istemiyordum. Kent başı ile bir tasvib işareti yaptı — İyi hareket etmişsiniz, dedi. Po: lisi haberdar etmek için telefon ettiği niz dakika ile otomobilin gelmesi ara- sında kaç dakika geçti? 4 (Arkası var) aaesameccrTarETcaN PASLANMAZ Hasan Tıraş Bıçağı Çeliğin en serti olduğundan çok kolaylıkla ve tatlılıkla bir dakika- da tıraş eder. Dünyanın en kuvvetli ve hassas mikroskop âletile müker- rer surette tetkik olunduktan sonra piyasaya çıkarılmıştır. Ne fransız - lar, ne İngilizler, ne de Amerikalı- lar, ne de bütün dünya aynını yapa- maz, Alâmeti farikası ile ihtira be- ratı vardır. Paslanmaz Hasan tıraş bıçağı ra - kiplerini şaşırtmış ve her tıraş bıça- ği fabrikası paslanmaz yapmak iste- miştir. Fakat bu iş kolay olmadığın- dan hiçbir fabrika muvaffak olama- mıştır. Yalnız Almanyada Fazan ve Türkiyede yalnız Hasan tıraş bıça- ği muvaffak olabilmiştir. Mutlaka Hasan markasını arayınız; israr e- diniz. Hasan deposu: Ankara, İstan- irelerde, depolarda. mağazalarda kapalı yerlerde oturan veyahut çalışanların ak- ga üzeri işten çıktıktan sonra — yurım veyahut bir saat kadar açık havada yü- / uzayıp gitmişti. dan bâşka bir Mister Norman Lang, bir bıyık vardı. Dudakları azimkâr bir hir de cesedi bulmuş olan Mister Ckütstadıin olduğuna delâlet ediyordu. Göz- les Patton, bir de onun kızı olan Jan leri ise hem bir 9ocuıunkî kadar saf, bül, Beyoğlu. | -Aradan, üç gün geçmişti. Yani, mı aesi kânunuevvelinin 22 nci günü... — © gün, (Sarıkamış faciası) nın son nü idi. Felâket sahnesine, siyah bir ğ perde inmişti. — Başkumandan vekili, bir kızağa at- Hyır.ık çekilip gitmişti. Arkasında bi- | | — gaktığı yetmiş bin kanlı cesedin gömül- | düğü o korkunç sahneye, bir daha ba- /— şını çevirip bakmaya cesaret edeme el — den (Erzurum) yolunda ilerlemekte i- di. -Bir vamaçta, bir süvari neferinin — müzrağı ucunda, 10 uncü kolordunün y sallanıyordu. Ve bu flâma -l rümeleri çok Jâzımdır. Bir çoklarımızın datrelerden veyahut işten çıkar çıkmaz cebimizdeki kuruşları tramvaya veyahut otomobile vererek yü- rümekten kaçınmaları hiç doğru değil- dir. Tatlı ve iyi ve yorucu olmuyan bir yürüyüş ile bütün adelâtımız çok güzel takallüsler yapar, yarın veyahut başka bir gün çok oturmaktan doğacak tahli- (*) Bu notları kesip saklayınız, ya - İ £ | Patton vardır. Makine ile çimenliği muayeneye gelen doktor Wingat da bunlardır. sızlık gösteren bir scale: — Hepsi bu kadar mı? diye sordu. Çavuş tekrar başladı: — Fundalıkları araştırdık. Fakat ka- til oralara güçlükle saklanabilirdi. Bah- çıvan kimseyi görmemiştir. Civar bah- çeleri araştırmak için adam yolladım. Kent: — Teşekkür ederim, dedi. kırpan bahçivan Jak Huskins, ölüyü | aynı zamanda zeki görünüyordu. Çavuş defteri kapadı. Kent de sabır-| polis memuruna döndü. Fakat polis hem de bir çapkınınki kadar (sinik), Bütün kremlerin içinde birindi olan ve daima birinci kalan Krem Pertev oldu. Bu Krem Pertevin her zaman pek büyük bir itina ile ihzarından başka * bir şey değildir. Krem Pertevin * Mister Patton zâhirt bi tebesüm ile memuru bu zâhiri tebessümün altında müphem bir endişe ile derin bir hay- ret eserini sezer gibi oldu. Esasen aynı hâleti ruhiyeyi bir cinayet işine uzak- tan yakından karışmış olan herkeste börkilina z Gzürlanl ) Hüi örmeye alışkındı. Sordu: ç — Mister Patton cesedi siz buldu - madde giremez, « nuz değil mi? AĞ — Evet, ve ıılnnııı ediyorum kı. vij