18 Ekim 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

10 Sıyfı — 68Son Posta,, nin tefrıl(ası ' ÇAI?LIİ( ÜLKESİNDE BiR TÖRK ZABİiTİ P 'pu $ ”X.._ İ !'NW a F ll Mülâzıun — Camil'in âkıbeti â sahneye bir daha başını O — AAlil, Ben sana masal söylemiyo- — rum... Rumelide, Yemen'de, Balkan — harbinde, aşağı yukarı ön sene geçir- — diğim tecrübe ve müşahedelerin neti- tesini söylüyorum. " . — Bak, vak'a nasıl oldu.. kısaca an- — latayım... Başkumandan buraya gel - — di. Ruslara iyi bir tokat atarak, Al - ' manlara bir nazire yapmak istedi. İs- | ter, a... Bunu istemeyen kim var?.. Derhal duşmanm vaziyetini tetkika — başladı. Rus esirlerinden alınan malü- — Hat üzerine tertibata girişti. Kendi — kendine bir plân ihzar etti... Bu plân — mücibince, (Sarıkamış) daki düşman O kuvvetleri ihata edilecek.. bir meydan | müharebesi verilecek.. Rus kuvvetle- — Hi ya, imha; veyahut esir edilerek, bir kaç saatin içinde başkumandanın za - — fer bayrağı, Kaf dağının tepesine di - Ş “ kilecekti... Âmenna, ve saddeknâ.. — bunu kim istemez?... Uzun lâkırdının — kısası; kumandayı kendisi ele aldı. A- teş başladı. Herkes, canla başla ortaya atıldı. Her asker, her zabit düşman ılın kendısı ile gırtîa.klaştı Her ferd, kendi kudret ve küvvetinden beş misli — fazla iş yaptı. Fakat bütün bunun ne- ticesi, acı bir felâket şeklini aldı... Bu- — Haa sebeb de, doğrudan doğruya başku- K mandandı. —LeL.Ğj * — Azızım. sen de bilirsin ki, meş - hur bir söz vardır. (Askerlik, bir mes-| ktir. Fakat kumandanlık, ayrı bir | şan'attır.) derler. Bu.. çok doğrudur... — Düşün bir kere.. 14 kânunuevvel taar- ruzunda, kolordu ve fırka kumandan- — ları da dahil olduğu halde, herkes avcı — hattına giriyor.. cebel topları, piyade ateş hattına kadar getirilerek mitral - “yöz gibi kullanılıyor. Fakat ortada, kıt'aların vaziyetlerini idare edecek (kumandan — görünmüyor. — Niçin?.. Çunku bütün kumandanlar ateş hattı- — na giriyor.. alayları maksada göre ida- — re etmek hak ve mecburiyeti, fırka ku- — mandanlarının elinden alınıyor. Umu- — mi idarenin başına sadece kendisi ge- — çiyor. Şimdiye kadar bir alay bile i- — dare etmemiş olan bu başkumandan, — bu muazzam ordunun sevk ve idare - ' sini beceremiyor. Daha taarruz başlar — başlamaz; bir çok alaylar, düşman k. mitralyözleri altında biçiliyor... Çocuk- ca verilen emirlerle fırkaları şaşırtıyor. — Kit'alar arasındaki * irtibat büsbü - ' ". tün kesiliyor. Başkumandan vekilinin / (çevirme plânı) da işte böylece suya 4 düşüveriyor. — —E, bu kurşuha dizilen2.. — O da, işin fantazisi... Güya, ib - — Tet ve dehşet dersi verılecek Fakat, ki- me?.. Burada bu derse ihtiyacı olan 4 yd: ki... İleri sürülen bütün kıt'alar; F eridi, bıttı Fakat, hiç bir nefer, geri '[ıtmedı İddia edebilirim ki, günün bı-I ğ ı'ınde tarih bu harbi kaydederken “İki arkadaş arasında bu mükâleme, İÜ uayııp gitmişti. ıııııı Â R. L Başkumandan vekili bir kızağa atlıyarak çekilip gitmişti, — bıraktığı 70 bin kanlı cesedin gomuldugu o korkunç çevirip bakmıya cesaret edemeden Erzurum yolunda ilerlemekte idi. nın altında da, bu felâketten kurtula - bilen, üç zabit ile dört hizmetci neferi bulunuyordu. Bunlar, mahvolan ka - rargâhın bakiyesini teşkil ediyordu. Hava, güç tahammül edilecek kadar keskin ve soğuktu. Her taraf çam a - bir kuru dal bile bulunmuyordu... De- rinden top sesleri, fasılalı yaylım ateş- leri geliyordu. Bu karargâh ankazının biraz ilerisinden, sırtlarına yaralı yük- letilmiş, bir kaç mekkâre geçiyordu. Bir gün evvel, başkumandan vekili tarafından (mirliva) lığa terfi ettiril- miş olan (Hafız Hakkı Paşa) gelmiş.. dudaklarındaki o daimi tebessümle; o- radakilere göz gezdirmiş.. acı, fakat samimit bir tavırla; Fransız İisa - nile: — Her şey, bittil.. Demişti. Evet, her şey bitmişti. Ve umumi ric'at emri, çoktan verilmişti. Buradaki çam dipleri, korkunç ve karanlık derelerin içleri; üzerine bem- beyaz örtü çekilmiş olan bir şehidlik haline gelmişti. Ve nihayet, bu son ka- rargâh heyeti de, atlarına binmiş; bu muazzam şehidler medfenini arkala - rında bırakarak, Erzurum yoluna doğ- ru ilerlemişlerdi. O zaman bu zabitlerden biri, başını geriye çevirmiş; sulanan gözlerini et- rafta gezdirmiş.. derin bir endişe ve ıstırap içinde: — Acaba, bizim Cemil ne oldu?. Demişti. O zabit, başını göksüne eğmiş; ayni melül ve müteessir sesle: — Kimbilir?.. Hiç şüphesiz ki; ala- yı ile beraber, © da eriyip gitmiştir. Diye cevap vermişti. * Aradan, tam bir buçuk ay geçmişti. (Arkası var) h ğ İtizar «Cibali Zindanlarında» isimli tefrikamız bugün münderecatımı- zın çokluğundan konamamıştır. Özür dileriz. gaçlarile dolu olduğu halde, yakacak | Bir Doktorun Günlük Notlarından Açık havada Yürümek Hiç bir spor yoktur ki vücuda açık havada yürümek kadar faydalı olsun. Yürüyüş yapmak için fennen hiç bir mahzur yoktur. Herkese her yaşa gelir. 'Yalnız bazı göğüs ve kalb hastalığı olan- lartın yokuüş çıkmaları muvafık değildir. Onların da düz yolda yürümelerinde hiç bir mâni yoktur. Hele vazifeleri icabı bankalarda, da- irelerde, depolarda mağazalarda kapalı yerlerde oturan veyahut çalışanların ak- Pazar (C) Ki 5 L Bi .'Araıdan. üç gün geçmişti. Yani, 330 genesi kânunuevvelinin 22 nci günü...' — O gün, (Sarıkamış faciası) nın son .. günü idi. Felâket sahnesine, siyah bir perde inmişti. — - Başkümandan vekili, bir kızağa at- ğ İıyarak çekilip gitmişti. Arkasında bı- | — Traktığı yetmiş bin kanlı cesedin gömül- — düğü o korkunç sahneye, bir daha ba- — şıhi çevirip bakmaya cesaret edeme | den (Erzurum) yolunda ilerlemekte i- .J L VC dlı -Bir yamaçta, bir süvari neferinin — mizrağı ucunda, 10 üncü kolordünün w ââmnsı sallanıyordu. Ve bu flama şam üzeri işten çıktıktan sonra yarım veyahut bir saat kadar açık havada yü- rümeleri çok lâzımdır. Bir çoklarımızın dairelerden veyahut işten çıkar çıkmaz cebimizdeki kuruşları tramvaya veyahut otomobile vererek yü- rümekten kaçınmaları hiç doğru değil- dir. Tatlı ve iyi ve yorucu olmıyan bir yürüyüş ile bütün adelâtımız çok güzel takallüsler yapar, yarın veyahut başka bir gün çok oturmâaktan doğacak tehli- keleri de anlatırım, (*) Bu notları kesip saklayınız, ya - yapınız. Sıkıntı zamanınızda bu notlar bir doktor gibi imdadınıza yetişebilir, - .-SON POSTA ——— Yazan : Hugh Austin İngilizceden çeviren : Hasnun U’ahlııil Hâdise yerinde ilk sorgu Hiç durmadan akan çeşme - bir musluğun oynadığı rol - polisin çağrılması ile gelmesi arasında geçen vakit - Kameriyenin önünde yapılan münakaşa.. Hâki elbiseli polis memuru vaziyet aldı, ve bir ders takrir ediyormuş gibi söylemeye başladı: — 18 numaralı araba ile Vest Hil caddesinde karakol geziyorduk. Ara - banın saati dördü 10 dakika geçtiğini gösteriyordu. Tam o dakikada telsiz te- lefon John Arnold'un evine koşmaklı- ğımız emrini verdi. Buraya gelir gelmez bu adamı gör - dük.. (başı ile bekleyenlerden birini gösterdi) bizi evin önünde bekliyor - du. Polise ve şuraçıkta oturan bir dok- tora telefon ettiğini söyledi. Sözünü bitirmemişti ki bu zât otomobil ile geldi. (Bu defa da ikinci bir adamı işa- ret etti.) Sonra şu zât.. (başı ile üçüncü bir adamı göstererek konuşuyordu) çimen kesme bıçağının motörünü durdura - rak yanımıza geldi. Şimdi hepimiz bu- radayız. Kameriyenin içine ben yalnız ola - rak girdim ve gördüm ki bir doktorun müdahalesine lüzum kalmamıştır. Bu- nunla beraber nizamname müsaade et- tiği için doktorun içeri girmesine mü - saade ettim. Baktı, ve kadının ölmüş olduğunu söyledi. Bu adam (tekrar ilk şahsı gösteri - yordu) ev halkının havuz kenarında toplanmış olduklarını söyledi, arala - rında ölen kadının zevci de vardır, di- yordu, kendilerini haberdar etmek için müsaade istiyordu. Razı olmadım ve üç adamı şoförümün nezareti altında bırakarak polis merkez binasına tele- fon etmek için köşke koştum. Köş - kün holünde bir telefon makinesi var- dı. Mutfaktan gülen bir kadının sesi geliyordu. Maamafih ben kimseye rastgelmedim ve raporumu telefon et- tikten sonra 9 uncu mıntakanın a - damlarını beklemek üzere buraya gel- dim. (Valley) e doğru yol alırken naza- rı dikkati celbetmemek için otomobi - Hn sirenini öttürmedik. Ben telefon ettikten sonra köşkten çıkmıştım ki 9 uncu mıntakanın şefi yetişmişti. Kent başı ile bir tasvib işareti yap- tı: — Pekâlâ! * Kent dokuzuncu mıntakanın çavu- şuna dönerek: — Siz ne yaptınız? diye sordu. Çavuş ter içinde kalmış olan kırmı- zı yüzünü silmekle meşguldü. — Herkesi evin içine topladım. (Ce- binden bir defter çıkardı) işte isim - leri: Ölen Madam Helen Merritt'dir. Ko- cası Valantin Merrit işte buradadır. E- vin sahibi John Arnold'dur, karısının adı Madam Mari Arnold'dur. Bunlar- dan bâşka bir Mister Norman Lang, bir de cesedi bulmuş olan Mister Char- les Patton, bir de onun kızı olan Jan Patton vardır. Makine ile çimenliği kırpan bahçivan Jak Huskins, ölüyü | muayeneye gelen doktor Wingat da bunlardır. Çavuş defteri kapadı. Kent de sabır- sızlık gösteren bir sesle: — Hepsi bu kadar mı? diye sordu, Çavuş tekrar başladı: — Fundalıkları araştırdık. Fakat ka- til oralara güçlükle saklanabilirdi. Bah- çıvan kimseyi görmemiştir. Civar bah- çeleri araştırmak için adam yolladım. Kent: — Teşekkür ederim, dedı Sonra elinde siyah deriden bir çan- ta tutmakta olan kırçıl #saçlı adama döudü: — — Doktor Wingrat mi? — Evet efendim. —Cesedi muayene ettiniz mi? — Evet, fakat genç polis memuru sizsiniz değil (ortalığı karıştırmamdan korktuğu için bu muayene pek basit oldu. Yalnız kadının epeyce zaman evvel ölmüş ol- duğunu öğrenmek için şöyle bir göz atmak kâfi idi. Kent: — Bu nokta benim için bilhassa mühimdir. Ölümün ne vakit vukua geldiğini öğrenmek isterim, dedi. bi ai gll MUSLUK ( Saat 4 dakika 28 - saat 4 dakika 32 Doktor Wingrat: — Bunu söylemek için cesedi daha esaslı bir surette gözden geçirmek İâ- zımdır, cevabını verdi. — Tabit! Fakat müsaade ederse - TRLZ . .» Parmağı ile işaret etti. Ve cinayet masafl:,nın fotoğraf mütehasdısı, ma- kineyi taşımakta olan yardımcısı ile birlikte ilerledi. Kameriye üç beş kişi- yi aynı zamanda istiâb edemiyecek de- recede küçüktü. içerde meşgul ikep Kent çimenliğin bir münhat noktasında teşekkül etmiş o- lan su birikintisini atlıyarak, duvara tesbit edilen musluğu musluğu göz - devam ediyordu. Kent radyolu otomobil memuruna döndü, o da başı ile evet işareti yap - tı: — Ben geldiğim zaman su akıyor- du, dedi. Kent bu defa (Mister OCharles Pat- ton) a baktı. O zaman hazır bulunan- ların dikkati cesedi ilk olarak bulmuş olan adamın üzerinde toplandı. Patton orta boylu, oldukca güçlü kuvvetli bir adamdı. Arkasında beyaz pantalonun üzerine giyilmiş, tamamen düğmeli lâcivert renkte kurvaze bir caket, Aayaklarında beyaz iskarpin, boynunda sert bir yaka, beyaz yıldız- İlı mat bir kravat vardı. Caketin ütüsünün bozulmuş, yaka- lığın da yumuşamış olması Mister Pat- ton'un sıcağa rağmen epeyce didinmiş olduğunu gösteriyordu, rengi penbe, derisi yumuşaktı. Ter ile ıslanmış sey- rek saçlarının üzerinde tepsini örten bir kısım takma saç da zarafetine e - hemmiyet verir bir adam'olduğuna işa- retti. İnce dudaklarının üzerinde kıvrık bir bıyık vardı. Dudakları azimkâr bir adam olduğuna delâlet ediyordu. Göz- ılıe:rı ise hem bir çocuğunki kadar saf, hem de bir çapkınınki kadar (sinik), aynı zamanda zeki görünüyordu. * Mister Patton zâhiri bi tebssüm ile polis memuruna döndü. Fakat polis memuru bu zâhiri tebessümün altında müphem bir endişe ile derin bir hay- ret eserini sezer gibi oldu. Esasen ayni hâleti ruhiyeyi bir cinayet işine uzak- tan yakından karışmış olan herkeste örmeye alışkındı. Sordu: — Mister Patton cesedi siz buldu - nuz değil mi? Fotoğraf mütehassısı ile yardımcısı | den geçirdi. Musluk açıktı ve akmakta | — Evet, ve tahmm ediyorum ki, | raporumu vermek sıraşı şimdi bana — gelmiştir. İ — Lütfen! Radyolu otomobilin gel- diği dakikadan itibaren olup biteni bi- — liyorum. Siz bana o dakikada nerede bulunduğunuzu söyleyiniz. Patton mütehayyir göründü : | — Evin önünde, yol üzerindey - dim. ; — Ne kadar zamandanberi? — Otomobil demir parmaklığın ö - nüwüden geçerken ben köşkün merdi- venlerinden iniyordum. İ — Kapının eşiğinde mi bekliyor'- dunuz? — Hayır holde. Kapıyı aralık bırak- — mıştım. Dışarda beklemek istemiyor * dum. Bahçivan beni koşarak çimen - — likten geçerken gördü. Polisin yetiş * mesinden evvel tecessüs uyandırmak istemiyordum. Kent başı ile bir tasvib işareti yaptı — İyi hareket etmişsiniz, dedi. Po lisi haberdar etmek için telefon ettiği niz dakika ile otomobilin gelmesi ara- sında kaç dakika geçti? (Arkası var) PASLANMAZ Hasan Tıraş Bıçağı Çeliğin en serti olduğundan çok kolaylıkla ve tatlılıkla bir dakika- da tıraş eder. Dünyanın en kuvvetli ve hassas mikroskop âletile müker- rer suürette tetkik olunduktan sonra piyasaya çıkarılmıştır. Ne fransız - lar, ne İngilizler, ne de Amerikalı- lar, ne de bütün dünya aynını yapa- maz, Alâmeti farikası ile ihtira be- ratı vardır. Paslanmaz Hasan tıraş bıçağı ra - kiplerini şaşırtmış ve her tıraş bıça- ğı fabrikası paslanmaz yapmak iste- miştir. Fakat bu iş kolay olmadığın- dan hiçbir fabrika muvaffak olama- | mıştır. Yalnız Almanyada Fazan ve Türkiyede yalnız Hasan tıraş bıça- ğı muvaffak olabilmiştir. Mutlaka Hasan markasını arayınız; israr €- |diniz. Hasan deposu: Ankara, İstan- bul, Beyoğlu. Bütün kremlerin içinde birinci rinci — kalan Krem Pertev oldu. Bu Krem Pertevin her zaman pek büyük bir itina ile ihzarından başka Krem Pertevin hiçbir olan ve daima birinci bir şey değildir. terkibine — (gayrisaf) madde giremez.

Bu sayıdan diğer sayfalar: