K ———— ahramanlık, | OR Yazan ; Kadircan Kaflı Son Posta'nın tarihi tefrikası O da Çopur lemaile on bir yıllan Seri Cezayirde olup bitenleri sormak için fırsat bekliyordu. Kimler kalmış, kimler ölmüştü? Şimdi ne halde idi - P Neler Yapıyörlardı? Kır sakallı bir levent anlatıyordu: — Ne günlerdi onlar! Birbirinin ar- dından İshak Reisin de Oruç Reisin de Yanlarındaki leventlerle birlikte kan - tıkça öldürüldüklerini haber almıştık. Hızır Reisi o sıralarda yakından görüyordum. Birdenbire yirmi yaş ih- tyarlamış gibiydi. Ama, hakkı da var- di. Aslan gibi iki büyük kardeşini, on- an ayırdetmediği yedi sekiz yüz Yoldaşını kaybetmek... Kolay değil Bunlar sanki o sirada olmuş gibi kır *akallı levendin yüzü de çizgilerle dol- Muştu. Başka biri söze karıştı: — Ben o zaman ümidi kesmiştim. Artık Hızır Reis buralarda kalmaz. Le- Yentleri alıp gimilere biner ve Midilli- Ye döner, diyordum. Çünkü Telemsan *ultanı İbni Hamun on beş bin arap as- ile karadan Cezayire hücuma hazır- ken İspanyollar da denizden hü - tüm edeceklerdi. Hem de yüz yetmiş temi ve yirmi bin zırhlı askerle... Ne idi onların başlarının adı? Amiral... Kir sakallı levent tamamladı: — Hügo dö Monkada... ; — Evet... Ben beceremiyorum bı Bâvur adlarını doğrusu... Orada toplanmış olan -leventlerin sada sekizi, anlatılan harp sırasında MidE değillerdi. Dahasomri Ce > Zayir ocağına girmişlerdi. Bunun için tle dinliyorlardi. ent devam ediyordu: — Ama, Hizir Reis gene yılmamış- ta: Cezayirden çıkmayı bir defn bile düşünmediğine dinin gibi ina - Miyorum. Hemen erzak topladı. Civar ba ve limanlara dağılmış olan bü- tün leventleri çabucak kaleye çağırdı. su Cezayir kalesi de sağlamdı ba... Oruç Reis sağken tamir edilmiş, İN yerleri yenilen: yepilmiş. Bi yüz m tane top yerleştirilmişti. Yerli inin iki tarafın kavgası sirasinda #zilmelerini de istemed | içim isteyen- sre kaleden çıkmak için izin vermişti. i idaresindeki kale ve kasabalar - ire 34 haber göndererik wTe emsan sultanını hoş karşılayın. Ona ğanlar verin, karşı koymayın. Si- > kötülük yapmasın. Çünkü bugün koruyacak halde değilim. Ama, t pek yakında tekrar kuvvetlenir, t bulur ve oraları ele geçiririm.» İM. Fakat Cezayiriler kaleden çık < Madılar. Endilüs muhacırlarile birlik- & hep birden silâhlanıp «senin uğrun- ÜA ölürüz» dediler. k Şimdi vak'anın en heyecanlı taraf- » başlıyordu. Küçük Alinin dakkati gittikçe artı- 9 ve anlatılanlar sanki gözlerinin ö- ünden bir defa daha ve canlı olarak iyor, o günleri yaşıyordu: yAmiral dö Monkada İspanyanın Sansiya Jimanından kalkıyor. Ceza -| ve Fas arasındaki Oran limanın - 8on hazırlıklarını da yaptıktan son- "yola çıkıyor. ir gün öğleden sonra İspanyol do- i, Mâsının yüz yetmiş kadar gemisi, ©ri tıklım tıklım asker dolu olarak k Yirin karşısına geliyor. Zaten Li ellerinde bulunan Adakale ö - demirliyor. a kimdi üzeri İspanyol donanmasının Day âtma işi bitmiş ve harbe hazır - tak iŞ bulunuyordu. Haçlı harp bay « lan önce bir dağ gibi büyük olan tal gemisinin, daha sonra da diğer Yo, erin grandi direklerinde yükseli - ve dalgalanıyor. yi panyol amiralı bir kaç yüz Türkün vi deki şu kaleyi bu koca donanma ve api bin zırhlı askerle pek kolay ala- | ““eğini, OCezayirlilerin Hayreddin beye yardım etmiyeceklerini, hattâ ar- kadan vuracaklarını umuyor. SON POSTA aşk, heyecan ve macera SANIN KIZI Numara : 49 manya imparatorunun, sonra da ken- disinin soyunu, sopunu saymağa baş- Cezayir kalesinde bulunanlardan! iyor. Daha sonra maksadı anlatacak- başka bütün etraf korku ile titriyor. Fakat Türklerin kılları bile kımılda - mıyor. Avrupa ve Amerikanın yarısını elinde bulunduran imparator Şarlken» in kuvvet ve zenginliğini gülümsiye - rek karşılıyorlar. Bu sırada amiral gemisinden büyük üniformalı bir zabitle bir adamın bü - yük bir sandala indikleri görüldü. Hızır Reis bunları scssizce seyredi- yor. Diğer leventler ve reisler de onun ardında bekliyorlar. Sandal kıyıya yanaşıyor. Elçiler ka- raya çıkıyorlar ve ellerinde beyaz bi - rer bayrak olduğu halde kalenin liman kapısına yaklaşıyorlar. Kulelerdeki le- vent reislerinden biri ispanyolca olarak soruyor: — Kimsiniz, İspanyol elçi: istersiniz? önce İspanya ve AL tır. Çünkü İspanyollarda hele zadegâ- nın her halde yedi cedlerinin adını sıra- lıyarak kendilerini takdim etmeleri â- dettir. Biraz önce onlara; — Kimsiniz, ne istersiniz? Diye soran Türk reisi sabırsızlanı - yor: — Anladık, kısa kes... Biz ne mal olduğunuzu biliriz sizin... İspanyol elçisi kızıyor. Fakat belli etmiyor. Kendi bildiği gibi söylemekten de vaz geçmiyor. En sonra İspanya kralı ve Almanya imparatoru beşinci Şarl adına amiral Hügo dö Monkada iarafındın gönde rilen elçi oldukları, Hayreddin Beyle görüşmek istediklerini anlatıyorlar. (Arkası var) Nafia Vekâletinden: Derince Travers fabrikası için bir makine mühendisine ihtiyaç vardır. 250 Liraya kadar aylık ücret verilecektir. Taliplerin dilekçe ve evrakı müsbiteleriyle Bakanlığımıza müracaatla - ri ilân olunur. «438» 4388» törlüğü ilânları Üsküdarda Dürbalide Tekke S.ğında oda Göztepede Mehmet Ef. mahalle ve So. ğında 87 sayılı dükkân, Yukarıda cinsi yazılı vakıf yerler 31/5/937 sonuna kadar kiraları art - Urmaya çıkarılmıştır. İhaleleri 26/8/936 Çarşamba günü saat 15 dedir. İs - teklilerin Kadıköy Vakıflar Müdürlüğüne müracaatları, (421) “ Nafia Vekâletinden: Afyon - Antalya hattımın Burdur - Antalya arasında Barutlubel - Korucuk - Bayatbedemlesi « Bürhanboğazı - Yenicekahve istikamet takip edilmek üzere takriben 32 kilometrelik Barutlubel - Yenicekahve arası etüdünün yapılması 24/8/1936 Pazartesi günü saat on beşte Nafia Vekâleti Demiryollar İnşaat dairesindeki münakasa komisyo - nunda pazarlığa konulmuştur. 1 — Bu işin muhammen bedeli 10,000 ve muvakkat teminatı 750 liradır. 2 — Mukavele projesi, Etüd fenni şartnamesi, ve eksiltme şartna - mesinden mürekkep bir takım pazarlık münakasa evrakı 50 kuruş mukabilinde Demiryollar inşaat dairesinden verilmektedir. 3 — Bu pazarlığa 2490 No. lu kanun mucibince ibrazına mecbur oldukları evrak ve vesikalarla 7/5/1936 tarih ve 3297 No. lu Resmi Ceridede ilân edilen talimatnameye göre (bilümum nafia işlerini) veya (Demiryollar inşaat işlerini) ve yahut bu gibi (etüt ve harita işlerini) yapabileceklerine dair Nafia (o Vekâletinden verilmiş müteahhitlik ve- sikasını ibraz edenler girebilecekler, 4 — Bu işe talip olanların 24/8/1936 tarihinde saat on beşte Demir. yollar inşaat dairesindeki münakasa komisyonunda hazır bulunmaları ilân olunur. (o (259) (152) İH , getiren fareler astalık, ölüm ve pislik üçük her nevi Fareleri, Sıçanları derhal öldürür. Tesiri katidir. Fareler kokmaz Buğday nevilerini serpmelidir. gıdaya sürerek farelerin bulunduğu yerlere koymalıdır. Kutusu Macun olanlarını hı bir öldürünüz i Hikâye Yazan: J. H. Rosny Ain& — Beş yıl oluyor, diye başladı Morgel, Ducouedic sokağın - da, bir evin dördüncü katında oturuyorduk. Üç oda, bir mutfak, bol ışık, asrımızın in - rahat için icat ettiği her şey.. sanı ettirmek Hasılı evimizi pek se- viyorduk; yine bizim katta başka bir daire- de oturan komşuların ikide bir kavgaları ol- masa, büsbütün seve - cektk. Kavga dedim ama bu kelime pek doğru değil, çünkü öyle kalabalık sesler değil, bir tek ses duyardım. Ama ne sesi Kapı lan, pencereleri aşıp ta sokakları doldu - ran bir borazan sesi... leri eden kısa boylu, tıknaz, yanakları, burnu kıpkırmızı, kırk- lık bir adamdı. Karım nihayet onun karısı ile ahbap oldu ve kadıncağızın, o adam dan şikâyetlerini anlattı: herif makine vs- tamı imiş ama çalışmaktan pek boşlanmaz- miş; İşe gittiği zaman da kazandığı para - nın çocuğunu eve değil, meyhaneye veya at yarışlarma götürürmüş... Kumarcının bi- Tr İşe gitmediği zamanlar karısının ka - zandığı para ile geçinirmiş; kadın ince ka- dın çamaşılan dikermiş. Onu çok beğe - nen büyük mağaza sahipleri, evde yapık mak üzere daima iş verirlerdi. Böylece gün- de yirmi beş frank: kazandığı olurdu ama ilk kocasından iki çocuğu vardı. Gün yirmi beş frankla dört boğazı doyurmak kolay mı? Hele hayvan herifin kollarını sallıya sanliya dolaştığı zamanlar halleri doğrusu acınacak şeydi. İyi bir kadıncağızdı; başındaki felâkete cesaretle tahammül ederdi ama, biraz dert döküp içini ferahlamak için olacak, çek- büyüğü hemen koşup yanmıza geldi. Ar kasında yepyeni bir elbise vardı, gözleri de parlıyordu. Karım onu iltifat etti, zaten pek severdi. — Anlat bakalım, dedik, ne var ne yok?, Çocuk neşeli neşeli cevap verdi: — İyiyiz, monsicur, talih bize de gül dü... Öldü. Bilseniz ne sevindik. İçi dışı bir, bir çocukcağız olduğundan, üvey babasmın ölümüne sevindiğini açık- tan açığa söylüyordu. Herifin onu kaç kes re dövdüğünü duymuştuk; hem de ne das yak!.. Onları hatırladım da doğrusu çe « cuğu ayıplıyamadım. — Sizin haberiniz yok, dedi, bize miras bıraktı, hem de iyi bir miras... Oturduğumuz kata varmıştık; hammal eşyamızı boşaltırken komşu kadın da içeri geldi. Onun da yüzü gülüyordu, onun da arkasında yepyeni, hatta şık denecek bir elbise vardı. Hal hatır sorduktan sonra: — Çocuğun söylediği doğru mu? dediri; elendiniz size iyi bir miras bırakmış. O'da mi mirasa konmuş, yoksa parayı at yanış larda mi kazanmış, ? Kadın, memnuniyetini belli etmemeğe galışıyordu. tiklerini bazan bizimkine anlatırdı. Biz bazan cuklara, yemiş, çu - kulata, pasta gibi yiyecekler verir, ba- zan da bir tanesi - ni yemeğe alıkor « duk... Kadıncağız bunlara pek sevinir, bize minnettar olur- du, Sarhoş kocasını düşünerek Ah! derdi, dünyada herkes sizin gi bi iyi kalbli olsal.. ço - Yarınki nusham; * Bir zaman geldi, komşularımızın sefa - leti müthiş bir hal aldı. Kadınların öyle in- ce İş çamaşır aradıkları pek olmuyordu; herif artık hiç çalışmıyor, akşam zil zurna eve dönünce kurt gibi uluyordu; çocuklar» | dan biri hastalanmıştı; doktora, ilâca para bulmak İlzımdı. Biz küçük bir seyahat) çıkacaktık; kadıncağıza o kadar acıdık ki| gilmeden kendisine biraz para biraktık. bir ay kadar sürdü. «Döndüğümüz zaman kendi kendimize: Acaba zavallı kadıncağızın hali ne oldu?u diye düşünüyorduk. Yolculuğumuz Biz arabadan iner inmez çocukların en e ve herhangi bir er, ikisi bir arada 40 kuruştur. Hasan Deposu: İSTANBUL, BEYOĞLU, ANKARA. ; i Sonsuz bir gülüş Nakleden: Faik Bercmen — Hayır, monsicur, dedi, parası pulu yoktu ama onu bir Amerikalı öldürdü de... Ben hayretle sor- dum: — Bir Amerikalı mı öldürdü? Nasıl olmuş? — Evet, merak edilecek var .. görmek istiyen bir Amerikalı... Kalkıp tek başına, bir takım ayak takımının, külbanbeylerinin balosuna ızda ; monsler ur, Paris'te ne hepsini gitmiş... Herifler onun kendilerinden el- madıjını farketmişler, balodan sonra adam- cağızın peşine düşüp üstüne atılmışlar. A” merikalı tabancasını çıkarmış ve üzerlerine ateş etmiş. Tam o sırada da kocam mey- haneden çıkıyormuş. o Külhanbeylerinden biri yuvarlanmış, bir kurşun da kocama isabet etmiş,. Kamına gelmiş; bir saat sonra öldü. Hemen bana haber verdiler, gittim ama ben gidinceye kadar o da #05 nefesini vermiş. Amerikalı orada idi; uzun boylu, sarışın, şık bir adam; son derece mp- yus bir halde idi. «Bana dönüp: « — AHedersiniz, madame, dedi, ne söyliyeceğimi bilemiyorum, aklım başım- da değil... Ama doğrusu bu işte benim ka- bahatim yok. Ben, üzerime atılan adamlar ra ateş ederken zavallı adamcağız birden- bire önüme çıkmış... « Sonra tekrar etti: « — Sizi temin ederim, kabahat cidden bende değil! Eleminizin, kederinizin ne kadar büyük olacağını anlarım; teselli ka» İbul etmez bir keder... Fakat, size söz ven riyorum, tazminat hususunda benden şik" İyetiniz olmaz, ne emrederseniz veririm İşte size Paris'teki adresim, beni orsdig arayın. u İşte böyle... Amerikalıyı ertesi giln gördüm. Bana ne verdi, bilir misiniz? Hale inanamıyorum, bir rüya olmasın diye ikide bir kendimi çimdikliyorum: tam iki yüz bi frank verdi, monsieur'u Heyecanla tekrar etti: — İki yüz bin frank!... Elbette kocamâ kinim, garazım kalmadı; hatta hatınma gel. dikçe ona karşı bir muhabbet duyduğum da oluyor: Bizi sefaletten kurtardı.