Gâvur Mehmedin Yeni Maceraları GİBAL Son Posta'nın Dedi... Eşekci Salih te, o dakikada bissettiklerini âdeta yeniden yaşıyor - müş gibi, heyecan halinde idi. — Sonra, efendim.. Câvur Mehme- din başına bir çorap örüldüğünü anla - dım. Hemen yerimden fırladım. O hır- davatların arkasından dolaştım. Açık duran kapıdan içeri daldım. Beş on da- kika etrafı dinledim. Sonra, sokak ta - rafındaki bir odaya giderek her tarafı gözden geçirdim. Daha sonra da, Câ- vur Mehmedin gölgesini gördüğüm o- daya geldim. Etrafa göz gezdirdim. Şüpheli bir vaziyette gördüğüm san- dığı çektim. Oradaki demir kapağı gö- — gür görmez, mesele anlaşıldı; dedim. Hemen kapağı yarı - kaldırarak - içeri daldım. Üstüme kapadım. Merdiven - — lerden indim. İşte, şurada da Gâvur Mehmede tesadüf ettim... İşte, bizim hikâye, bundan ibaret. Şimdi de - siz anlatın, bakalım. Burayı nasıl buldu- nuz?.. Eşekci Salihin bu suali cevapsız kal- pti Çünkü herkos; bu : basit hikâ- yenin ihtiva ettiği hâdiselerin ehem - İ ZINDANLARI zabıla romanı: 44 Hasanın kafasında da bir karabinlik kırdılar. — Ne ise.. Geçmiş olsun... Gü; nün kafası, epeyce sağlammış... Gâvür Mehmet, sabırsızlık etti: — .Arhdı'hr!.. Allah razı olsun.. Eşekcinin sayesinde, güzelce karnımı doyurdum. Siz de, sanki mahalle kah - vesinde imişsiniz de; işiniz, gücünüz Yyokmuş gibi, bol bol konuştunuz. Şim- düü.. Biraz da işe bakalım... Baksanıza şu koca Hırvat, kurşun yemiş domuz gibi, yattığı yerde homurdanıp duru - yor. Söyleyin bakalım, ne yapacağız. Hüsnü Bey, cevap verdi: — Mehmet!.. Hakkın var. Lâkin burada olup biten şeyleri, biz iyice bil- miyoruz. Kısaca anlat ta, ona göre bir şey düşünelim, l. Gâvur Mehmet; Bahçekapı kara - kolunda, Hüsnü Beyden ayrıldığı da- ikikadan itibaren geçen şeyleri, çarça» | buk Hüsnü Beye nakletti. Ve sonra — Bana kalırsa.. Mademki bu he - miyetini düşünmeye dalmıştı. Gâvur Mehmet, ağır ağır - başını kaldırmı:: — Eçşekçi!.. Beni, çok büyük teh- Jikeden kurtardın. Allah, senden razı olsun. Diye mırıldandı. Deli Kerim Efendi de: — Vallahi.. Aşkolsun, Eşekci... Tâm zamanında Hızır gibi imdada ye- tişmişsin. Diye homurdandı. Hüsnü Bey, büyük bir ciddiyetle kaşlarını çattı. Ağır ağır, söze baş - ladı. — Aferin Eşekcil.. Hepimiz için kıymetli olan bir arkadaşın hayatını kurtardın. Bundan dolayı sana hepi - miz ayrı ayrı teşekkür ederiz... Bi - zim burayı arayıp bulmamıza gelince; buna da sen sebep oldun. — Ben mi?.. Yok canım.. Farkın - da bile değilim. — Tabii, sen değilsin... Bugün ak- Şşama doğru, bize bir adam müracaat etti. Bana, Yalı çapkını derler; dedi. — Ey, bizim Yalı çapkını. — Evet.. Senin Yalı çapkımı imiş. — Sonra?.. — Bu adam., Ben, Eşekçi Salihin adamlarındanım. Üç gece evvel, Lon- cada Kulaksız Fotinin meyhanesinde bir vak'a oldu. Bu vak'ada Eşekci Sa- lih, meyhanenin arkasındaki eve dal- dı. Bir daha çıkmadı. Evin etrafını do- laştım. Her tarafı aradım, — taradım; bulamadım. Salihin başına mutlaka bir hal geldi. Size malümat veriyorum; dedi. — Aferin oğlana... İşte, benim © akşam meyhanede işime yarıyan a - damlardan biri de, o idi... Sonra?.. — BSonrası.. Durulur mu, - hiç?.. Hasan Efendi başından yaralı olduğu için onu dairede bıraktım. Deli Kerimi yanıma alınca, soluğu Loncada al - dım... Evvelâ, meyhaneyi uzaktan, şöylece bir gözden geçirdik. Sonra da, sokaktan dolaşarak ön tarafa geçtik. Bir müddet evi tarassut ettik. İçeride hiç kimsenin olmadığına kanaat geti- rince eve girdik. Her tarafı aramıya başladık. Nihayet, o alt kattaki odada, boş sandığı görür görmez, bu sandı - ğıh orada dürmasında bir maksat ol - — duğunu anladık. Sandığı çeker çekmez, © demir kapakla karşılastık. Derhal biz de, senin yaptığın gibi, içeri dal - dık. — İyi.. Çok iyi... Lâkin, Hasan E « fendi niçin yaralandı. Deli Kerim Efendi atıldı: . — Neden olacak?.. O gece mey- Basrode bizi tanıyarı aşlbedeler; ü kak sın ,icabımıza bakacaklardı. k canım?.. — Lâmba söner sönmez, etrafımızı akdılar. Öyle bir sıkıştırış sıkıştırdılar ki... Beni, güzelce patakladılar, Gürcü rifler, evi boş bırakıp savuşmuşlardır. Hiç şüphesiz ki, birer tarafa sokulmuş- lardır. Şimdi bunlardan ortada, yalnız bir Kulaksız Foti vardır. O da, arka- daşları birer köşeye dağıldığı için, us- 'lu uslu yerinde oturacaktır... Şimdi (biz, evvelâ işe buradan başlıyalım. Şu domuz herifi kaldırarak önümüze ka - talım. Şu dehlizin içindeki esrarı öğ - renmiye çalışalım... Ondan ,sonra da yeryüzüne çıkarak bu herifleri aramı- ya başlıyalım. — Münasip. — Doğru. — Çok iyi. — Karar mı?. — Karar. — Hadi bakalım?.. Son sözü söyliyen Güvur Mehmet, yerde yatan ve daha hâlâ kaba kaba küfürler ederek kendini kurtarmıya çalışan Hırvatın yanına gitti. (Arkası var) şöylece, mütaleasını da ilâve eyledi: o Ve ı &7 Son Posta'nın siyasi tefrikası * © v İzmirde bu vak'a cereyan ederken; (Edirne) de de daha feci, ve neticesi kanlı safhalara dayanan mühim bir hâdise vukua gelmişti... O -sırada, Se- rez ve Dırama taraflarında gezen, ve merkezi umumiyi temsil ederek hal- kı irşat için konferanslar veren bir he- yet, (merkezi umumi namına) Edir- neyi ziyarete karar vermişti. Bunun için büyük hazırlıklar ya - pılmış; gelecek heyetin geçeceği yol- lara taklar kurularak bunları süsliyen bayraklar, halılar ve şalların arasına Abdülhamidin resmi ile bir takım dua ve senaya ait levhalar asılmıştı. Nihayet, heyet gelmişti. Ve muaz - zam merasimle istikbal edilmişti.. Tak- ların altından geçilecek, ve şehre gi -| rilecekti. Fakat; heyet arasında bulu- nan ve kalbinde Abdülhamide karşı | derin bir husumet taşıyan, (Rüşeni Bey) isminde genç bir zabit, hissiya -: tına hâkim olamıyarak derhal - kılıcını | çekti. Bindiği atı bu resimlerle levha- ların üzerine sürerek, Abdülhamidin resmi ile (padişahım çok yaşa) lev - halarını kılıçtan geçirdi. Rüşeni Beyin bu hareketi, seneler- ce milleti kasıp kavüran bir idareye karşı duyduğu nefreti izhar etmekten ve bu esnada da gençliğin verdiği bir coşkunlukla fazla hassasiyet göster - mekten başka bir şey değildi. Fakat.. Bu hâdise, derhal aksi tesi rini göstermişti... Meşrutiyetin — ilânı dolayısile menfaatleri sektedar olanlar derhal halk ve asker arasında tahrikâ- ta girişmişler; meşrutiyet — idüresinin ilk isyan ve irtica hareketini vücuda getirmişlerdi. Eğer tedbirli davranılıp ta bu isyan derhal bastırılmamış olsaydı; pek kan- h bir netice kesbedecek; belki de (31 - Mtlae Haa a İttihatçılar Devrinde UHALEFET © Nasıl doğdu, Nasıl yaşadı,Nasıl öldü? - S od 7cü -|Meşrutiyetin ilânını müteakıp, ilk çarpışma, Tanin başmuharriri Hüseyin Cahit Bey | ile, İkdam gazeteşi_ğaşılıu_han-irî, Ali Kemal Bey_ arasında başlamıştı. mart) vak'ası, o zaman zuhura gele - cekti, İzmirde, Edirnede vukua gelen bu hareketler; Kayseride, — Kastamonuda ve sair yerlerde de muhtelif — şekiller göstermiş, meşruliyetten zarar gö - renlerin ellerine, korkunç birer silâh vermişti, Vilâyetlerde bu hâdiseler cereyan ederken, artık!latanbulda da (muha - lefet) in hakiki? çehreleri tebellür et « meğe başlamıştı. Meşrutiyetin ilânını müteakip, ilk çarpışma, (Tanin) gazetesi başmu - harriri (Hüseyin Cahit Bey) ile (İk - dam) gazetesi başmuharriri (Ali Ke- mal Bey) arasında başlamıştı. Vak'a, enteresandı... Ali Kemal Beyin İkdam gazetesinde, Abdülha - mit hakkında yazdığı yazılar, yavaş yavaş nazarı dikkate çarpmış; Ali Ke- mal Bey ile saray arasındaki münase- batın gizlice tahkikine yol açmıştı. Bu tahkikat, şu neticeyi vermişti: Meşruliyetin ilânına takaddüm e - den günlerde, - yani, Rumelide ha - rteket başlayıp ta, sarayın telâşlı mü - zakerelere giriştiği günlerde « Ali Ke - mal Bey Abdülhamide bir telgraf çek- miş: (Ahvali hazırada, hizmetimden isti- fade olunacağından, bazı — maruzatta bulunmak üzere Dersaadete avdetime müsaade buyurunuz.) Demişti. Esen rüzgârlardan bile, Rumeliye ait haberler öğrenmek istiyen Abdül - hamit, Ali Kemal in bu teklifini derhal kabul etmiş; İstanbula avdeti- ne müsaade eylemişti. Ve tuhaf bir te- sadüf eseri olmak üzere, Ali Kemal Bey de tam meşrutiyetin ilânı günü L — ——— KUMBARA BİRE, OĞ Yazanı Ziya Şakir İstanbula gelmiş, kendisini bekliyen bir sivil yaver tarafından doğruca sa- raya sevkedilmişti. Ali Kemal Bey; doğrudan doğru * || ya padişah ile görüşmek, onunla şahe san münasebet tesis etmek istemişti. | Fakat, Abdülhamit, buna lüzum gör || memişti... Buna binaen başkâtibi Tahe 'sin Paşa, 'Ali Kemal Beyin misefir «& dildiği odaya gelmiş: — Zatı şahane hem pek fazla meş> gul, hem de biraz rahatsız. Maruzatı * nızı bana söyleyin. Ben, kendilerine arzedeceğim. Demişti. Vaziyetin; düşündüğü şekilde zu * hur etmemesi, Ali Kemal Beyin canı: ni sıkmıştı. Fakat çaresiz, maruzatın!. |şöylece başkâtip Tahsin Paşaya ar * |zetmeye mecbur kalmıştı: — Efendim!:. Zati şahanalerini öti zedebileceğim maddeler, her hangi b meseleye ait değildir... Ortalığı boş yı re velveleye veren Terakki ve İttih cemiyetinin iç yüzünü biliyorum. Maks sadım; bu hususta - zatı 4 tenvir ederek, kalblerinin müsterih ol — malarını temin etmekti. Bu bapta, gee ne iradei şahanelerine muntazırım. Demiş.. Ve, başkâtip Tahsin Paşef nan teklifi üzerine, - geçenlerde ayneti neşrettiğimiz -arizayı yazmı Tahsin Paşa, bu arizayı mide takdim etmişti. Aradan yarım | « saat geçmeden, Abdülhamit tarafın * dan Ali Kemal Beye kapalı bir zarf gönderilmişti. Bu zarfın içinde de bee || heri beşer liralık olmak üzere - riva * | yete nazaran - (450) adet liralık, Oss manlı Bankasının altın mahiyetindeki banknotu mevcut idi. i Ali Kemal Bey, bu zarfı cebine in * dirmiş; o günden itibaren, kendi kent dine bir vazife programı çizmişti — Bu program, iki maddeden ibaret * | ti ) 1 — Bir anda memlekette bir (meş' rutiyet kasırgası) yaratan (cemiyet) in; beş on lâhana kafalı palavracıdati ibaret olduğuna dair teminat vu-*ız- zatı şahanenin endişei hümayunların! | izale etmek. | 2 — Zatı şahanenin methü senasın$ dair yazılar yazarak; (cemiyet) tara * fından gizliden gizliye yapılan propar gandaların önüne geçmek.. Efkân W | mumiyede yer tutmak istiyen M | cıların mevküni, ikinci plâna indir * | mek. | İşte Ali Kemal Bey; bu mı’ri | tatbik ederken, yakayı ele vermiş; he" nüz intişara başlıyan (Tanin) gazete' sinde kendisine hitaben şu kısa ve a * | çık mektup neşredilmişti: ; Ali Kemal Beye, Açık mektup. (Geçen gün huzuru şahaneye ka * | bul buyurularak, mazharı iltifat oldu” | nuz. Dört yüz elli lira, atiyei seniyt | aldınız. ü Bu parayı bir ciheti hayra sarfede” | ceğinizi ümit ederek, iki üç gündü! bekledik... Fakat ;bu yolda bir ilâni” nıza tesadüf etmediğimiz için, henüf ciheti sarfını kararlaştıramadığınız a9” j laşılıyor. j Şu ihsanı şahanenin, Tianei ıııüiy" hesabına Bankı Osmaniye tevdi bu * yurulması samimiyeti müslimelerin * | den muntazırdır.| ü Bu açık mektup, imzasızdı. Belli idi ü ki, gazete tarafından yazılmıştı. Fakatı — iyi hesaplanmamıştı. Çünkü için*f“ Ali Kemal Beye kendini müdafaa yebilecek yanlışlıklar vardı. Birinci hata.. Ali Kemal Bey, (h7 zuru şahane) ye kabul edılmew İkincisi de, paranın miktarıi idi. (Arkası var) — | |