22 Nisan SON POSTA Hindenburg hava gemisile Avrupadan Amerikaya! 216 Saat havada kalan gazeteciler bi seyahat intibalaı_'mı anlatıyorlar A ettikleri Hindenburg ile Avrupa ve Â- Almanların inşâ hava gemisi yüz yoku merika arasında 216 saat sür hat yaptı, bu seyahate —iıl. gazetecilerden Fernando Ortiz ’67"”'“"." '—- Uçuş meydanına geldik. Hindenburg henürz hangarın içinde duru- yor. Sabahın saat beşi olduğu halde o'ı!ı- hkta müthiş bir faaliyet var. Pfıııpoıı 'ı; miz muayene ediliyor, dar ve ince ıvı'ek venlerden, zepline giriyoruz. İçerdeki ka- marotlar, kabinelerimizi gösteriyorlar. Or- talıkta Almanlara yakışmayan bir -kır[ı- hık ve telâş var. Yolcularını teşyie ge. :nleı ağlaşıyorlar, nihayet acaip — scsler çıkaran bir boru çalıyor. Toprakla, hava gemisinin son rabıtası olan merdiven kal dırılıyor. Zeplini, hangardan çıkanp — u- çurtmak, alelâde bir otomabili garajdan çıkarmaktan zor değil. İşte nitekim — mo- ihtisasalını ç mütalea salonları törler işledi. Demir yerden kaldırıldı, han- çi üR garın içinden etrafa doğru :ı'd::.h; bü tetti. Şimdi, yer ayağımızın u:hnın kor- lüyor. Yolcular sanki nefes alım: Bite F kuyorlarmış gibi kafalarını pene Yamış yere bakıyorlar. Şimdi çocıuk::l: Mu hatırladım. Jül Vern'in nw?ını:rı u kurken duyduğum heyecani wl'ındı eluyordum. Sebahm alaca — karanlığı Ti büyük hangar, ufalıyor, bir projektör R teşyie gelen kalabalığın üzerinden ı::iıl— Yor, binlerce insanın ..u..ı.u-ıımin — ler gözümüze çarpıyor. Artık göl 'uıi n künetine kavuştuk, dört tane kuvvetli mo> törün mutlarit sesinden başka bir tey 1W tilmiyor. Seyahat fi'len başladı... ; a yeaaia yükseklikte uçuyoruz. Fran tzlar, topraklarının Üzerinden ıneçm'u;ı: Menettikleri için, Cebelüttarık - üzerindi r Okyanusa açılacak yerde, Holanda aei den uçmak ve Manşı boydan boya aşmn icap etti. Stuttgart, Kolonya, a b do e Y SAĞ ll Miş, bizi alkışlıyordu. Reni ta ;.,': S ismi tarihe intikal eden bu m im Mişil mişıl beşiğinde uyuyor. Öğleye doğru altımızdaki d Eitiyr. Holanda — semasinde a damlarda, Gamalı haçlı bayrağı Yoruz. K Fakat Holanda ne kadar ıı.ç..kı.. Daha içine girmeden budutlarını bırakıp terkediyonuz. Saatte |' le uçtuğumuzun şimdi üzerinden sant 0N lekor — de- uçuyoruz. farkına varıyoruz. eden meşhur | tor Sağda: Mutfak, solda: yemek salonu Öğle yemeğinden sönra, geminin su- varileri Eckenar ve Lehmonn aramıza' gel- Eckenar ise yalnız seyahete şeref veri- yor. Hep beraber, sigara salonuna geçtik, kibrit yerine elektrik maşaları yapmışlar, tablaların içinde sular vür. Bir hava ge- misinde ilk defa sigara içiliyor. Karanlık basıp ta üzerimizde yıldızları gördüğümüz zaman Brest burnuna yaklaşmış bulunu- yorduk. Yataklarımıza yattık, sanki Ve- nedik gondollarının, içinde imiş gibi ha- fifçe sallanıyorduk... | Nisan — Artık kara ile alâkamızı kes- tik, rakid bir deniz üzerinde Konforlu koltuklarda münakaşa ile vakit geçiri; mıza seyahatin heyecanını şunmak — İçin, hep beraber yazı. yazmağa — koyulduk, günde adam başına iki bin kelime telgraf çekmek müsaadesi var. Mürettebat 60 kişi, 40 tane yokcusu var. Hindenburg her biri bin iki yüz bey- gir kuvvetinde dört motörle hareket edi- yor. Anbarlarında 90 bin ton mazut var. Bir atelye, mükemmel bir mutlak mevcut. Postanesi tikir tıkır işliyor. Ayrıca 1500 kilo yük taşıyoruz. İçeride bir - otomobil var. 3000 kilo erzak lil;ıl—ıdı dııdnı or. öle yemeğinden sonra Kanarya ada O-:.k â;e,i,,den uçmağa başladık. Afrika- nn eicak rüzgürları nefesimizi "]""""İf' başladı. kabinelerde motörün sıcaklığı yü- zünden uyuyamıyoruz. Lospalmas — şehri- nin elektrikleri göze çok hoş görüni biraz hava almak için yükseliyoruz. uçuyoruz. oruz. 14 gazeteciyiz, - okuyucuları. 50 kilometre sür'at-| YA in metrede uçacağır. bu'ılmNiıııı — Yolcular, yemek yediler, yattılar, kalktılar, briç oynıdı'hı, Bir hava yolculuğundan ziyade, Vi yi luğu yapıyoruz. "e SS NRZ çeküik yere 1 vvel Botafago körlezinin üzerin. dm:: G:ç:kı ESııııı Gruz tayyare :g,a.'; nında Hindenburg için yapılan T....w_ gördük, bu hanganı Brezilya — hül B Alman mallariyle yapmış ve Alnunyıl an idhal ettiği, matariyele mukabil Almanlara ive vermiş. k.hMııııvııı güç oluyor. B:ı luf :l:mr ti hangarın içine ıokınıl: iğneye iplik ı: çöürmek kadar zar. Aşajıya -ı'lmııı:uı ipleri, iki yüz zenci tuluyo! Kumanda: ıhmnn bir terzi Baaa aa a a çalara tebakküm ettikten bir tiyle bir sürü insan yolumuzu kesiyor. ”m-'l r. sıhhi muayenemiz gayet ağır TEYORk Brezilyantn Kd yaker Pa yine e santte tetkik edildi. Halbuki biz üç saatte 1 aşmıştık. St d, HOhAnfdıîı. filmin ters :evyilfne_ıı gibi bir oldu, giderken gördüğümüz mansa- karşılaşıyoruz. Nu'ın—('); ü hareket ettik. d Ru: :u.:ı"nod:ı"lııhmınu. mo!öılniı' :'ı.'l'.oi:' bozulduğunu ve diğerinin de iyi —'İ’::ediühıî haber verdi. Ağınınyıyı_ en kısa yoldan dönmek icap :dgoıdu hı:- palı yerlerden, yüzgârlara 'b".m' bi ten geçecektik. Mücbir sebepleri Fllnu.. bildirerek giderken istihsal edemediği. müsaadeyi dönüşte istedik. — Fransa şey. raların ayniyle miz i B Ül> 1 ei ğee k <e Bi .. zeplini | hükümeti müsande verdi. Hareket ettiğimiz Fredrich Hofen li- üren bir seya- |diler. Zeplini idare eden Lehmann.. dok-|(manına on nisanda döndük, marş sesleri, ve dimdik uzanan kolların — selümlariyle karşılandık.. Tayyare meydanının üzerine geldiğimiz andan yarım saat sonra karaya ayak basıyorduk. 216 saat havada — uç- muş ve 20,760 kilemetre mesafe — katet- miştik. » İ Koketi Lüzumlu süsler | Kadın yalnız elbise ile şık olamaz. Şık kadın, şapkasından pabucuna, ço- rabına kadar şıktır. Bunun için - ki şık olmak bütün kadınların arzusudur. .- Kadın giyimine dahil en küçük şeyle, ğ e l a Ö j | j Yukarıda: Fantezi siyah deriden bir eldive. Kapakları beyandandır, Aşağıda: Sade ve sarif bir sak, Kırmızı deriden en ağır gece tuvaletlerile olduğu gibi uğraşmak İâzımdır. Zarif olmavan bir santör çok şık bir b 9// Yukarıda: Her elbise ile kullanılabilecek sade bir Sentür, Aşağıda: fantezi bir sentür manteni ve düğmesi, Deri kırmızı, özerlerindeki garintürler siyahtır. elbiseyi bozabilir. Gene şık bir elbise ile kullanacağınız bir portföy veya sak Sun'i yetiştirdi!, bu İstanbulda, tram - yay deposu, gaz deposu, — kömür deposu, odun de- posu, buğday de- posu gibi bir de Gaygır — deposun vardır. Bu depo ya yapılacak bi: ziyaret, sade eğ - lenceli değil, hay- li istifadelidir. de, * B Aygır depo- su, manzarası iti- Fahri Araz bariyle, geçilen toz deryasının bütün zahmetlerini giderebilecek mükemme- |liyette., : | Aygırların denize nazır beton ahır- !hn bir çok insanları imrendirebilecek kadar temiz ve havadar. Birer zengin çocuğu kadar ihtimam gören talili hayvanların keyifli kişne- yişleri, yürekleri âdeta şahâ kaldırı - yor. Bir köşede telkih ameliyesi yapı - hyor. * Depo müdürü Abdülkadir, bana i: İni bitirerek alnının terlerini henüz ku- imtın meslektaşını tanıtiyor: — Fahri Araz! Ve ilâve ediyor: —O size istediğiniz bütün malü . matı verebilir! Fahri Arazdan, seyrettiğim ameli- yenin mahiyeti hakkında malümat is- tiyorum. Anlatıyor: — Bu, sanıldığı gibi telkih ameli - yesi değildir. Biz, aygırın kısrak rah- mine tabil şekilde boşalttığı mayii top- layarak elimizle koyuyoruz. Bugün meselâ iyi bir «aygır» en az (800), (1000) Hiradır. | Bir aygırın bir defada ifraz ettiği esvabın görünüşünü tamamiyle değiş- tirir. Çok sade bir elbise üzerine takılmış şık bir eldiven de elbiseye zenginlik verir. İyi ve şık giyinmeniz için bütün bunlara en ince ihtimamlarla dikkat etmelisiniz. Yalnız size evvelce de söylediğim gi- |bi cins seçiminde titiz olun. Bunlar ö: 1le şeylerdir ki, renklerini uydurabildi- 'ğiniz takdirde bir sentörü, portföyü ve- fya eldiveni bir kaç elbise ile kullana - bilirsiniz. Sonra unutmayın ki, elleri - nize takacağınız süet veya derilerin yu- muşaklığı biraz da ruhlarınızın yumu - şaklığıdır. —— M.F. —— Bir gümüş saat satarken — gi Sabıkalı olduğundan yakalamışlar, lddia etmiş: — Bu benim saatimdir. dim. » dedin?, — Ben böyle bir şey demedim. Hâkim kâğıdı uzattı: — Evet benim. — Şu halde?. kolda yazdılar. — Sen imzaladın ya?, İlmi bahisler tohumlarla yetiştirilen hayvanlar nbul aygır deposu şimdiye kadar 10.000 hayvan —— miktarı milyona iblağ etmeye çalışıyor — Kimden aldınsa onu göster?. de. — Oğlum bu senin imzan değil mi? — İfadeyi ben yazmadım ki.. kara. — İmzala... dediler, imzaladım. Ne Spermanın miktarı bir santimetre küp- tür. Ve bu bir sentimetr küplük sper« |manın içinde iki, ilâ dört milyar sper- matozoit vardır. Koçların bu pabalılığında, bu sper« matozoitlerin israfına mâni olmak lâ. zamdır. Çünkü bir aygırın bir defalık ilfra « 'zatiyle bir çok kısrakların gebe — kal « ması mümkündür. Ve işte yaptığımız ameliye de mak« sadı temin etmektedir. — Demek bu mayi hariçte de yaşa» yabiliyor? 18 gün yaşar. En kısa ömürlü olan to- hum, aygırın ifrazatıdır. Bir kaç saat- ten fazla dayanmaz. — Bu ameliyelerden müsbet netice alınabiliyor mu? — Yüzde seksen alınır. — Yani tabif temaslardan fazla? — Evet! Muayyen esaslara dikkat ettikten sonra 40 koçun işini bir koça gördürmek işten bile değildir. Biz, bir koçun bir defadaki ifrazatie le tam otuz sekiz hayvanı gebe birake tık. Şimdilik rekorumuz budur. Ve bize bu rekoru kazandıran ko « çu göz bebeğimiz gibi severiz. Bu işe, bundan tam dört sene evvel başladık. Fakat, çalışma bududumu - zun darlığına rağmen, sun'i tohumla on binlerce hayvan yetiştirirdik. Bu ra- kamı milyonlara iblâğ edebilirsek ne |mutlu bize! Ayni usulün insanlara da - tatbiki pekâlâ mümkündür. Nitekim bir müd- det evvel Fransada ve İtalyada tatbik ediliyordu da. Fakat sonra Papa, bu işi dint telâkkilere zat buldu ve bu işe, ameliyeyi yapan hekimleri afaroz ete ti. Şimdi bazı yerlerde, kısır bir erkekle evlenen çocuk düşkünü kadınlar, bu usul sayesinde muratlarına — erebili « yorlar. Ayrılmadan önce, muhatabımın sie fatını da öğrenmek istedim. Elindek| broşörü önüme koydu, ve: — İşte, dedi, burada yazılı benim kim olduğum! Gösterdiği satırları okuyunca onurj İspanyol isimlerinden çok daha uzufj olan unvanını ezberleyemeyişime hiç şaşmadım. Meğer muhatabım — Fahri — Arazi! «Türkiye Cümhuriyeti Ziraat Vekâ, leti, Baytar ve Zootekni Umum Mü:- dürlüğünün şube direktörü ve sun'i tohumlama mütehassısın imiş. SsT. Hayatta Gördüklerimiz Hırsızlığın şerefi bileyim?. — İnsan bilmediği şeyi imzalar mı?« — Tokatı yiyince ağzımı — açmağa vakit mi kaldı? mişler. sordu: — Tezkereci bir meferden almış- — — Bu adamı karakolda — dövdünüz tim, memleketine gitti. Nerede bula. mü). yım, — Hayır efendim, dövmedik. Mahkemeye — getirmişler. Hâkime Saati çaldığına dair elde delil olmas de ayni şeyleri tekrarladı. dığından mahkeme serbest birakılma« Hâkim sordu: sına ve saatin kendisine indesine karat — Öyle ise niçin ifadende, —«çal. — verdi. Çıkarken hâkim tenbih etti: — Bu defa ayağını sıkı baz. kurtuldun. ğ Gülerek koridorda birine söylüyore du: — İşte böyle polise iftira Hâkime dil dökermin yakayı — kurtarıre sın. Yoksa hirsazlığın gerefi iki paralık olur gider, Bunlar İyi öğren, anladıi mı?, Muazzez FAİK Ucuğ edersin. — Tabii. Meselâ koç tohumu 15 « Hâkim şahitlik için gelen — polisten 4