(0 SG)'E SON POSTA OLUM MANGASI “Son Posta,, nın Tefrikası: 56 Yazan ; A. R. Mızıkanın sesi, Uzaktan Bir Hasta Öksürüğü gibi Geliyordu. Birden Gür Bir Ses İşitildi: Bu sözlerin pek çoğunu anlayamı- yan ihtiyar, çoktan uzaklaşmıştı. Fa- kat şimdi Cemilin içinde, duyduğu acı heyscanları dökmek için derin bir ih- tiyaç vardı... Gözlerini çevirdi; etra- fına baktı. Dertleşecek bir arkadaş, bir adam aradı. Fakat, bütün bu aç ve se- fil asker dizilerine müstehzi nazarlarla hiç bir şey bulamadı. İşte tam o esnada; su- suzluktlan kuruyan, yorgunluktan pü- tirilenen bir,ese;. yava büşinda: re bakan bir sürü gözden başka — Bölüüüüük.. Duuur!.. Diye bağırdı. Cemil,; bu sece başını çevikdiği xa man gözlerine inanamadı. Bir an te- reddüt geçirdikten sonra, cılız bir ka- tırdan inen genç bir zabitin üstüne atıldı: — Kardeşim.. Hamdi... Seni böy- le mi görecektim. Diye mırıldandı. Mülâzim Hamdide, gözlerine - ina- namıyanlara benzeyen bir - tereddüt vardı. Fakat, bir an süren bu tereddüt ten sonra, o da kollarını Cemilin boy- nuna sardı. — Cemil.. Kardeşim.. Sen buralar- da ne arıyorsun?.. Diye bagırdı. Aakere, mola verilmişti. Bu mola, bir kaç dakikadan fazla sürmedi. Bö- lğkler tekrar harekete geldi. Fakat bu bir kaç dakika zarfında bu iki Balkan arkadaşı, birbirlerine hayatlarını anla- tıvermişlerdi. Mülâzimievvel Hamdi, üç ay evvel, Manastırdan Yanyaya nakledilmişti. Tam bir buçuk ay evvel de Yanya ala- yı emir almış, buraya hareket etmişti. Bölük Kumandanı, hastalanmış yolda « Kıdemli zabit olmak itibarile kumandasını da mülâzim Hamdi almıştı... Alay, kâmilen Ana- dolu evlâtlarından mürekkepti. Bu za- vulblar, tam- bir büçuk-ayğanberi" sar dece kurtlu peksimetle, çürük zeytin yiyerek iskeleden iskeleye sürünmüş- ler; yarıdan fazla hasta döküntüsü vermişler; nihayet güç hal ile buraya gelebilmişlerdi. Morlkanin seiki, yüam dürin bir.ber: ta öksürüğü gibi uzaktan geliyor; sü- rüklenen ayaklar, kumlara çarpan bir lt Bündünina: benziranliu Cemil, Hamdinin bölüğünün birin- €i mangası hizasında yürüyor; üçün- €ü orduda iken yanağından kan dam- layan Hamdinin ne kadar sararmış, ne | kadar solmuş olduğuna hayret edi- yordu, — Cemill.. Kışla uzak mı?.. — Hayır, kardeşim. On dakikaya kadar kışla kapısından içeri girersiniz. — Su var mı, su?.. — İstediğinden, âlâ.. Buz gibi. — Ooooh.,. Eğer bir sıcak çorba — Ahi Yüzüğümt.. diye bağırdı. Hemen konsolün başına koştu ve pir - lantasını koyduğu yerde bulunca © kadar| gaşırdı ki karşısındaki dilenciye alık alık bakarak sordu: — Ne aldın? Söylesene! Bakayım, el lerir , ceplerini göster. üçük kızın kendini müdafaa için söy- Hiyecek bir sözü bile yoktu. Liyme liyme ceplerini aradılar, üç badem — çiçeğinden buşka bir şey çıkmadı. Ellerini açıp göster- di. Ona sordular: — Ya burada ne işin vardı? — Hiç, çalgı dinliyordum. | Kimseler inanamıyordu; fakas — elinde, kızlarınki gibi bir sihirli değnek taşıyan ve hiç şüphesiz - lünder xeçenleri gören nur bulunan gün gi | bi güzel bir delikanlı: Çocukcağızı bırakın, dedi. Sizin bir gşeyinizi çalmamıştır. dostlarım. Daha doğ- Tusu onun çaldığı, sizin malınız değildir. Omu günlünde götürüyor ve bir daha kim- #e onu elinden alamaz. götlerinde - insanın gön -| gözüne sürmeyi unutma... meği, dura çorbası; buranın en başlı- ca nimetlerinden... Esas No, sı caat etmeleri, Esas No, “ da bulabilirsek, — Zannedersem, o da hazır... Dün akşam, Merkez kumandanlığında ko- nuşuyorlardı. Asker için mevcuda gö- dura çorbasiyle bulgur pilâvı hazır- layacaklardı. — Dura nedir?.. — Danrnı.. Darı, — Vay canın Burada, tavuklar gibi darı mı yiyece, a — Her zaman bulabilirsen, yüzüne Dura ek- — Buğday ekmeği yok mu?.. — Öyle şeyleri unut azizim. Eğer şayet bir yerde gözüne ilişirse, anla ki © gün bayraındır. Kışlaya — yaklaşmışlardı... — İleriden alay kumandanının boğuk sesi işitili- yor; kumandanla biribirini takip edi- yordu. — Alayyy.. Dur!.. Rahaaat.. Durl!... — Tabuuur.. Dur!.. Rahat.. Dur. — Bölük.. Dur!.. Rahat... Bir kaç dakika istirahatle geçiyor. Sonra birdenbire (Paşa borusu) duyu- luyor. Tekrar kumandalar başlıyor: — Hazır oll... Yarımm.. Şağ... Hâââs dur... Selââââm dur. Alay, saffı harp nizamını almış.. Ya- hn kılıçlar parlamış.. Selâm duran si - lâhlar, iki elle tutularak göğüsler hi - zasına kaldırılmıştı. Kumandan paşa, alayı teftişe başla- mıştı. — Merhaba asker!.. — Li ee O ölgün ruhlar, sanki birdenbire Alayyy .. Du!,, canlanmıştı. Biraz evvel bitkin, bitâp ve çökmüş vücutlar, bir anda yaylan - mış, dip bir vaziyet almıştı. Mızıka, bozuk bir ahenkle eski bir mazurka çalmıya başlamıştı. Uzaktan, kışla kapısından beyaz ke- ten ve sadakor ceketler üzerinde sır - malı apületler ve nişanlar parlamıştı. Cemilin gözleri yaşarmıştı: — Kumandan paşa, teftişe geliyor.. Kimi teftiş edecek?.. Bir buçuk - danberi yollarda aç ve sefil sürünâ rülen şu zavallıları mı?.. Cözlerinde; cedlerinden, babalarından miras kalan o eski ceyherin parıltısı olmasa, bun - lara birer canlı cenaze demeli... Zaval- h asker... Zavallı Türk milleti... Diye söylenmiye mecbur kalmıştı. * Asker, kışlaya yerleştirilmişti? Yor- gun efrat istirahate muhtaç oldukları in kovuşlar derin bir sükün içinde idi. Yalnız, alayın birinci tabur, birin- ci bölük kumandanına ayrılan odada, bir kaç zabit toplanarak görüşmekte - lerdi Bu zabitlerden biri, bölük kuman- dan vekili mülâzim Hamdi, diğeri de Cemildi. Ötekiler de, vaktile üçüncü orduda iksa; sençlerca evval'alaylarile buraya nakledilmiş; ve o zamandan - beri de burada Yemen çöllerinin ve ce- bellerinin ateşleri içinde pişmiş, eski za- bitlerdi... Rumelide bıraktıkları - eski arkadaşları hakkında malümat almak için mülâzim Hamdinin odasına gel - >İmişlerdi. € Arkası var ) ı Emlâk ve Eytam Bankası ilânları ı Satılık 161 185 Beylerbeyinde Bostancıbaşı Mevkii ve Nev'i Emlâk Depozito Lira Beşiktaşta Cihannüma mahallesinde Bostan sokağın - da 1,2,3, 4, 11 No. lı 24400 mietre murabbar bostan 1952 Abdullah mahallesinde Ağa sokağında eski 54, yeni 66 No. lı 1116 metre mu - rabbat arsa Şişlide Şişli Kâğıthane sokağında Bulgar Çarşısı Ka- inde 798,50 metre murabbar arsa, Lâlelide Lâleli caddesinde Tramvay yolu üzerinde es- ki 102, 104, 106, yeni 114, 116, 118 No, lı 436 metre muFabbat arsa Kadıköyünde Hasan Pasa mahallesinde Nahit Bey so- kağında 13 No. lı 526 metre murabbat arsa Edirnekapıda Hacı Muhiddin mahallesinde Yusuf Ağa sokağında eski 7, 9, 11, 13, 15, yeni 1, 3 No, lı 1016 metre murabba: arsa, Kandillide Vaniköy caddes inde esi 41 3, yeni 5, 7 No. l1 1 hektar 3132 metre murabbar bir kısım enkazı havi konak arsasile dağ mahalli. 400 Mevkileri yukarıda yazılı emlâk peşin para ile ve açık arttırma usulile satılmak üzere artırmağa konulmuştur. İhale 29 nisan 1936 tarihine tesadüf eden çarşamba günü saat onda şubemizde yapıla - caktır. İsteklilerin o gün ve saatte depozitolarile birlikte şubemize müra - (329) Satıl;k *Arsa 199 İstanbulda Hocapaşada Hü davendigâr Şahin Paşa Oteli yanında eski 34, yeni Mevkiü ve Nev'i Depozito Lira caddesinde 19/1 No. l üzerinde bir kısım enkazı havi Kalın Mustafa Ağa medresesi 667,50 metre murabbat arsası. 2670 Tafsilâtı yukarıda yazılı yer peşin para ile ve kapalı zarf usulile satılmak üzere artırmağa konulmuştur. İhalesi 4 mayıs 1936 tarihine tesadüf eden pazartesi günü saat onda şubemizde yapılacaktır. İsteklilerin şubemize müracaatla tafsilât ve bir lira mukabilinde bi- rer şartname alarak şartnamede yazılı hükümler dairesinde mektuplarını o gün saat ona kadar şubemize vermeleri, teklif (327) Nisan 96 — —t Nişantaşı : Faciasının — iile Konuştuk Hayrinin anası muharririmi (Baş tarafı 1 inci sayfamızda) Ben de gizlice gelinime akıl öğrettim, öi |— Kızım Zehra dedim, seninle dört sene- dir beraberim, seni evlâdımdan ayırt — et- mem, Hayri birini seviyormuş, eğer © kı- zın bu eve gelmesini istemezsen seni boşa- yacak, iyisi mi gel sen bu işe razı ol, Hayri bir kaç gün bu kızla eğlensin, ondan heve- sini alsın kocan yine senindir. t Rananın bu eve gelişi seni üzerse biz seninle başka bir eve taşınalım, muvak- kat bir zaman için orada yaşayalım. Zehra benim bu pek muvalık - olan sözlerime razı olmadı. Hayri gelince de kavgaya başladı. Benim de evlâdım erkek. Zehranın dırdırından bikü, usandı, — eve geç gelmeğe başladı. «Bu Kızla Evlenmezsem Verem Olurum!» Evlâdım kara sevdaya tutuldu diye ben de için, için üzülüyordum. Nihayet bun- dan bir ay evvel Hayrim yine bir akşam bana geldi, ağladı, sızladı, eğer bu kızla Hayrinin dul kalan zevcesi ve öksüz kalan çocuğu evlenemezse verem olup öleceğini söyle- di, analık, bu.... Ben de Zehrayı yine kan- dırmağa çalıştım. Fakat olmadı. Oğlum Cumartesi günü evden çıkar- ket canne şu tabancamı al, ben asabi bir adamım belki elimden bir kaza çıkar» diye silâhını bana verdi. Aldım, sakladım. Ne- dense sonradan bu fikirden caydı. Satmak için tekrar geri aldı Evvelki akşama kadar görünmedi. Ben meraktan üç gün üç gece uyku uyumadım. Kapı kapı dolaştım, onu aradım, kalbime doğmuştu sanki, hep oğ- larmun başına bir felâket geleceğini düşü- nüyordum. Facia Geces'nde Bu iş olduğu gece yine odamda bitgin bir halde yarzı uykudaydım. Bir aralık ku- lağıma bir takım sesler geldi, hemen sofa- ya çıktım. Bir de baktım sofada yabancı bir kadın durüyor, işi anladım. kadına bir şey söylemeden doğru Zehranın odasına girdim, bir de baktım Zehra ile — Hayri kavga ediyorlar. Saçsaça, Basbaşa ! Zehra hemen | maşasını Ben kapıyı açık birakmıştım. kızın sofada olduğunu — görünce dışarı fırladı, kenardaki — soba kaptı. ve kızın kafasına vurmağa başladı, ayırmak istedik Zehrayı zaptetinek ne ümkün?... Zehra hirsını maşa ile yenemedi, bu se- fer kızın saçlarını eline doladı. ve saç * ça başbaşa kavga başladı, Hayri de 1 hammül çdemedi, karısına bir tokat vur du, Zehra da hırsla: — Ben karakola gidiyorum diye fırla- dı. Hayrit — Ne cehenname gidersen git burada kalacaktır, dedi. Rat ze faciayı — anlatıyor. Rana bunun üzerine: — Ben bu evde dayak yedim, bir dakik — ka bile burada kalamam dedi, şapkasınlk pardesüsünü aldı, gitmeğe hazırlanıyordur Hayri bunu görünce cebinden taban: casını çıkardı; Merdivenden inmeğe başlayan Zehras — nın arkasından gitmeğe hazırlandı. ğ Ben deli oluyordum, yüreğim eriyor” du. Avazım çıktığı kadar haykırdım. «Zehra Kaç, Kocan Tabanca Çekti!'» $ Elinde tabanca varl Zehra bir anda gözden kaybolmuştu benim çığlığım üzerine Hayrinin de aklı başına gelmiş olmalı ki geri döndü, Rar nayı gitmekten vazgeçirmeğe çalıştı. Fakat Rana Nuh diyor, peygamber de“ miyordu. — İlle de gideceğim, bu evde bir da“ kika duramam diye ayak direyordu. Hayrinin yine gözleri döndü ve taban* cayı kıza çevirdi, ateş etti. Neye uğradır — ğamı şaşırmışları, pencereyi açtım, yine # vazım çıktığı kadar yetişin dostlar, — yan” gın var! diye bağırmağa başladım. 4 İkinci bir tabanca sesi işitince geri döm düm, Bir de ne göreyim?.. Tosun gibi evlâ* dım merdivenin ortasında yatmıyor muli — Ben de can kaldı mi artık?, Bittim, — öle düm, oturdum, saçımı, başımı — yolmağtt başladım, Polisler geldi, evlâdımdan liğen dolu* Tarı kan akıyordu. O ne kandı allahım. A* sağıdaki taşlık kan gölüne dönmüştü. Onun En Büyük Hatası Sevmedett Evlenmekti Facia kahrammınfa akrabasından bit Renç te şunları söylemiştir: — Hayriyi benden iyi tanıyan yoktut: Hayri benim amcamın oğludur. Bu çocuk — sevmeden evlendiği için büyük bir batâ işledi. Bu facin o hatasının mahsulüdür. Hayrinin Zevcesi Neler Anlatıyor? ülaya, ağlaya gözlerinde yaş kalına* — yan, öksüz kalan yavrusu Güneyi bağrınt basarak mütemadiyen hıçkıran — Zehrayâ — gelince, © da diyor ki: Hayri bu kızı üç ay evvel sevmiş vt buzüne kadar hep beraber — gezmişlerdir. Hayri bana bu sevdasını üç'ay evvel ağla" yarak anlattı ve boşanmamızı teklif ettk ben kabul etmedim. Eğer bir daha böyle — bir şey söylerse kendimi ve çocuğumu de“ nize atacağımı söyledim. Bundan bir aXf evvel Hayri tekrar bana kızdan ve danldıklarını söyledi. Ben bu sözleri sahi sanmış, çok sevinmiştim. Fakat bu sevincim çok sürmedi, Hayfi cumartesi günü evden çıktı, Üç gün, üç g€ ce görünmedi. Tabit ben çok merak etlirt — ve polise haber verdim Hayriyi aratıyof” dum. Nihayet cinayetin olduğu gece sabât ba karşı ben üykudayken — Hayri kapiff anahtarla açmış, odama girmiş, bana: — Zehra kalk, dedi. uyandım, — koct' mi görünce tabil sevihdim, fakat somurtkan bir çehre ile — Zehra sen kalk dedi annemin kol”