*Milli Mücadelede P9 Casus Teşkilâtı 74'N W936 . Son Postanın Teflrikası: 4 giliz Entelicens servisi, Bursadaki esir İngilizlerle irtibat tesis etmişti kece, bu iki terpido binbir teh - , limana dalmıştı. Fakat tam başlandığı zaman, (Mua- Üliye ) torpidosunun torpil kovan- Almamıştı. Halbeki, gündüz harp Yapıldığı zaman üç torpil kovam, işliyordu. Şimdi niçin ateş al - * vaziyette bunu araştırmak müm- di. Esrarengiz bir şekilde gevşe - sıkıştırılmış; harbe devam e€ - Fakat bu vaziyet, gemi zabitanı- bir şüphe vermişti. Ve bu şüp- gemide gönüllü doktor — sfatile 'doktor Harbordun üzerinde temer- Ü. İstanbula avdet edildiği 7a - bir. kat daha mazarı dikkati cel- khkikata girişilmişli. Fakat, sahte | torpidoya giren bu adamın en türetkârane — maceraya '.—ıldcıh*ıüdımdüil-" macera ile işe başlıyan Mis- son plâmı da şu idi: Harbin | , (Bursa) üsera garnizon - zabit ve efrat olmak ü- bine yalan esir bulunuyordu... btifade —edilmek — istenilmişti. bir program tertip edilmişti. Yilâyeti, asker kaçaklarile dol - _h"—ııi. Karacabey, Bandırma ci- dağlarda asker kaçakları tara - Üragüh kurulmuş; kazanlar kay - Bunlardan bir kıumı da, giz- Ve kasabalara girip çıkıyordu. ü içinden yıkmak istiyenler, en | ü bu asker kaçaklarına dik - aralarına propaganda - isyan ettireceklerdi. İlk bü- Bursada çıkallacaktı. Ve bu arasında Bursa — garnizonunda itler, muhafızları özerine höcum V ellerine birer silâh geçirecekler; edeceklerdi. İngiliz general derhal bunların başlarına ge - "e bötün bu asi kitlesini sevk ve | c Asilerle esirler, Ça -| D Ve bu müstahkem mevkileri ele | li, O zaman Boğaz tamamile | Nucak ve Selânikte bulunan dü da kolaylıkla Marmara denizine | *tık tamamile âciz bir mevkie dü- tatbiki için evvelâ — Bursada Sir İngiliz generallerile münase- ve bunlarla bir irtibat tesis di. Mister Kampelin adamı ©- n vasıtasile Ahmet Saim el- Ür. Fakat bu adam, müvazene - N yüzündem yakayı ele ver -| Rariptir ki; İstanbulda Ah - İsticvap edenler, bu işi lüzumu | ; onu sadece bir hir- | zeki ve münevver bir ü“ül.m- , x"' yakayı ele vermesi ile Nizameddin vasıtasile ileri Söylemesi - hükümetten ziyade - Tözlerini açmıştı. Mister Kam - ,._İ—lılı—oh.lııınııkııid İdare ettiği casus şebekesini bi- | taklamıştı. Fakat, aradan bir V !© hükümetin tekrar derin bir daldığını görür görmer, uştı. | g)_ Altıparmakta (Angoş SA Meyhanenin (2) sahibi va- ey Kaptanın notlarından. M h eyhanenin sabibi, Aveneti Milliye) torpidosu ııı-l (Atina) j . Ahmet Saim, casusluğa başladıktan sonra İmuşt. Adnan Şevki adını sıtasile, Saman pazarında (Cezayirli Ha- cı) denilen bir adam elde edilmişti. Bu adam, Bursa zabıtasını bıktiran ve usandıran bir şerirdi. Evini, bir kumarba - ne haline getirmişti. İkide birde burada ku- mar ve içki yüzünden hâdiseler çıkıyor; günlerce zabıtayı işgal ediyordu. Hacı İstanbula celbedilmiş, — kendisine şu talimat verilmişti: — Evine, bütün asker kaçaklarını top- hyacaksın. Bir taraftan bunlara kumar oy- nabırken, diğer taraftan da bunları hükü- met aleyhine tahrike çalışacaksın. Ayni zamanda İngiliz generallerile mü- nasebete girişmek için bir vasıta temin o- dilmişti. Yumurta tüccarı sıfatile, (Kadri Efendi) iszminde biri, sureti mahsusada Bursaya gelmişti. Başına âbâni sarık sa - van ve kıyafeti, tamamile Konyalıları an- dıran bu adam, Türk ve müslüman değil- di. Vaktile bütün tahsilini Türk mektep - kerinde ikmal etmiş olan (Anastas Papaz | || Beye ksler btide ödar öslnde pek | oğlu) isminde bir Niğdeli idi, Bu Hoca Kadri Efendi, Bursada Yeni- yolda mütevazı bir otele yerleşmişti. Gün- düzleri Kayhan çarşısında, yumurtacı dük- kânlarını dolaşıyor; akşamları da ağır a- ğir (Setbaşı) yolile (Işıklara) doğru çıkı- yor; Bursanın lâtif (âbühava) sından isli- fadeye çalışıyor gibi görünüyordu. Esir İngiliz general ve zabitleri, her ak- şam ikişer ikişer gezmiye — çıkjyorlardı. Bunlara bir mıntaka tayin edilmişti. Bu va- bit ve generallar, arkalarında bir muha- fız nefer olduğu halde, karargühtan çı - karlar; söratli bir asker yürüyüşü ile Işıklar yokuşunu Urmanırlar; orada bir müddet gezerler. Birer kayanın üstüne — oturarak gurubun bütün letafetini temaşa ederler ve sonra, gene karargâhlarma dönerlerdi. Garnizon kumandanı miralay Remzi Be- dukları müddet zarfında en küçük bir hâ- dise bile çıkmadığı için bu suretle tam bir serbesti içinde hareket ederlerdi. Gene bir gün (General Evans) ile (er- kâmharp binbaşısı Mister Conson), mutat olan saatte gezmiye çıkmışlardı. Gene o her zamanki gibi İngiliz süratlisi yürüyüşle Namazgâh yokuşunu çıkmuşlar, meydana varmışlardı. Arkalarındaki - müstahfaz ef- radından - olan yaşlı muhafız nefer; bu ** güratli yürüyüşe tahammül edememiş; biraz gerilemişti. O zaman, oralarda do- laşan yumurta tüccarı Kadri Efendi, İn - gilizlere doğru ilerlemiş; mütebessim bir çehre ile elindeki sigarayı göstererek bir kibrit istemişti. Erkânıharp binbaşısı Mister Conson, ki- barlık göstermiş; cebinden çıkardığı kibrit kutusunu, Kadri Efendiye vermişti. Kadri Efendi, sükünetle sigarasını yakmış; par - maklarının arasındaki küçük bir kâğıdı, kibrit kutusunun içine koyduktan sonra, Mister Consona uzatmıştı. Zeki erkânıharp, derhal anlamış; Kadri Efendinin tesek- kürüne bir baş sallamakla iktifa ederek o- de Işıklara çıkmışlar; her zaman oturduk- ları kayanın üstüne oturmuşlar; kendile - yit gilç hu e örüya knder takip edüklkniş olan mubhafız neferin bitâp bir halde uzak- ta bir yere yığılıp kalmasından istifade e- İderek, kibrit kutusunun içindeki o küçük İkâğıdı çıkarmışlar. İngiliz Entel'izan ser - İvisinin hususi alâmetini taşıyan o incecik bükülmüş küğıdın üzerindeki şu satırları okumuşlardı: (İngiliz Entellijan servisi namıma; bin- başı Kampel; bu kâğıdı size veren adam vasıtasile sizinle irtibat tesis etmek İsti - İyor. 1 — Zabit ve efrat mevcudunuz; 2 — Hususi vaziyet ve şeraitiniz; 3 — Bütün zabitan ve efrat ile daimi temasınızın derecesi, Bunların cevabını en kısa bir zamanda erlal Hamiş: — Cevabinızı; yarın akşam, ©- turdoğunuz yerde, muhafız neferiniz gör - meden bastonunuzun ucu ile açacağınız çu- kura bırakınız. Bu cevap oradan almacak; ve bu usul muhaberemizde esas ittihaz o- lanacaktır.) — (General Evanı) ile (erkânıbarp bin - başısı Mister Conson), aldıkları bu tali - matnamenin cevallımı ertesi akçam, tarif edilen şekilde vermişlerdi. Kadri Efendi, bu cevabı bir yumurta sandığının talaşları İarasına saklıyarak İstanbula — göndermiş; "bu suretle Mister Kampel ile generaller arasında bir irtibat tesis etmişli, Ayni za- manda kumarbaz Hacı da kendisine veri- len direktif mucibince asker kaçaklarına devlet ve millet aleyhinde muzır propa - ganddalar yapmakta idi. Artık, tertip edilen fesat ve ihanet plâ » ninin, tam tatbik zamanı gelmişti. Fakat bu esnada Bulgar cephesi birdenbire su - kut etmiş, bunu mütcakip Osmanlı hükü- Vmetinin de mütarekeye talip olması üzeri- ne vaziyet değişmiş; Mister Kampelin ter- tip ettiği bu korkunç projenin takip ve tat- |bikine artık küzum görülmemişti. Eğer mü- tarekenin akdi bir kaç gün daha gecik - miş olsaydı; hiç şüphesiz ki, Bursadan Ça- |feci bür takım bâüdisat zuhura gelecekti. * 1334 senesi teşrinisanisinin tam, 31 in- €i günü idi. O gün (Mondros) ta mütarekenin im - (Arkası var) Hergğ (Baş tarafı 2 inci yüzde) dönmenin şartlarımı ihliva etmektedir. Hitler, Almanya için tam bir bukuk bera- İberliği ve: Alman devletinin hükümranlığı kendi hudutları dığı takdirde, milletler cemiyetine döne - cektir. Yalmız, inde tam olarak tanın « ? covenant'tan, — Versailles Gene Almanyanım bu şartlarında da göze çar - pan bir aykırılık yoktur. Şu halde, Almanyanın açıkça söylediği nedir? Barışı, Avrupanın batısında tam ola - ryak kabul etmesine ve bunun sistemini ve müeyyidelerini de ortaya koymasma göre, batı Avrupasına karşı gizli veya açık hiç bir kötü niyet beslemediğini anlatlmak is- tiyor, Doğuda halbuki, ne garanti ne sistem ne de müeyyide teklif ediyor. Doğu Av - rapanın bütün barış davasını, Litvanya ile iyi geçinmeğe hasrediyor. O da, Memel muhtariyetini genişletmek şartiyle. Orta Avrupaya gelince, buna dair bir tek söz yoktur. Almanyadan gelecek bir tehlikeye kar: İgı tertibat almış olan devletlere (Fransa, İngiltere, Belçika), 25 sene için garantili bir barış teklif ediliyor, kendileri için teh- İlike olmadığını görsünler ve uldıkları ter « axa B.| barışımı hatırlatan noktalar, çıkarılmalıdır. | bitaraf düşünenlere sorarsanız. | Camekândalîğiîekçi Gözleriniz fal taşı gibi açılmasın «Çok zengin bir adamla tanıştım» — de- «Ço nzengin bir adamla tanışırım» de- medim. Sadece tanışırdım, dedim. Adı, Hüsamettindi. Sokakta Tast- gelseniz cemiyeti. beşeriyenin - başka fertlerinden kolayca ayırt edip te: — Bu muhakkak odur! Diyemezdiniz. Giyinişinde herhan- İgi bir işsizden farksızdı. Yüzünde iş- |siz kalmış adamın somurtkanlığı var- dı. Ve bu somurtkan yüz hiç bir zaman değişmezdi Hep böyle gidecek sanırdık. Fakat yanılmışız, günün birinde o- nun da yüzü değişiverdi. Buna sebep ne miydi? Anlatayım: Bir gün Beyoğlunda asık suratını sağa sola çevire çevire yürüyordu. Göz! gayri ihtiyari bir camekâna ilişti. Ca- mekânda bir kayık vardı. Bir genç kız kayığın içine oturmuş kürek çekiyor- du. Hüsamettin durdu, tam yarım sa- at seyretti. Kız durmadı kürek çekmek- te devam etti. Amma hep ayni yerde idi. Camekân deniz değildiki kayık gi- debilsin ve genç kız gözden kaybol- sun... Bu ara, dışarıda biriken halka doğ- ru başını çevirdi. Nar çiçeği dudaklar- rında tatlı bir gülümseme vardı. Kime gülüyordu? Kendini seyredenlerin hep- sine mi? Yoksa onlardan bir tanesine mi? Belli değildi. Hüsamettin de gü- lümseyiverdi amma ne yazık ki came- |kânın önüne bir perde indi. Biriken halk dağıldı. Hüsamettin d& yürüdü. Suratı asık değildi. Gülümsüyordu. * Geçeyi fena geçirdi. Camekândaki kızın hayali ikide bir gözlerinin öni ne geliyor; onun, muntazam — adaleli kollariyle kürek çektiğini görür gibi o- luyordu. Güzel bir kızdı. Esmer fakat | çok düzgün bir yüzü vardı. Kıvrılmış siyah gür saçları öne doğru eğildiği za- man ibrişim büklümler halinde yü nü kaplıyor. Arkaya doğru eğilince de giydiği mayonun örtmediği ensesinde toplanıyordu. Sabah olur olmaz Hüsamettin iti- na ile tıraş oldu. En yeni kostümünü giydi. Bir gün evvel kızı gördüğü ma- ğazanın önüne gitti. Camekân perde i- 'le kapalıydı, Dakikalarca saatlerce bek- ledi. Caddenin kalabalık olduğu bir za- manda perde açıldı. Bir gün evvelki gü- zel kız yine oradaydı; yine kürek çe- esasarereasA A Başkaları ne diyorlar ? diyecektir ki: — Bizi tehdit etmediğine ve 25 sene için her türlü şartı kabul ettiğine göre, Av- rupanın öteki bölümlerini müdafaa ede - cek biz mi kaldık? Fakat bunu kamoyun bir kısmı diye - cektir. Öteki kısmı ise, — Barış, bir «ya hep ya hiçn tir. Etyop- yyada patlayan tüfekler bile Avrupayı bir- birine kattı. Hiç doğu Avrupası yahut Or- ta Avrupa'da meydan alacak bir çarpış - ma, bizlere bulaşmaz olur mu? Bitaraf düşünenlere gelince, bizzat B. Hitler'in beyanatında Avrupa'nın üç ayrı bölgesine göre «barış» a Üç ayıı tarif yapıl- dığı, bunların gözünden kaçamaz. Bu beyanatta, «Batı Avrupası barışı, gerçekten bir barıştır.. «Doğu — Avrupası barışın barışımsı bir barıştır. «Orta Avrü- pa barışır ise külliyen namevcuttur. Şu halde beklemek lâzımdır ki, üçüncü Reich'in barış telâkkisi, Avrupanın batısı için olduğu kadar diğer zavallı bölgeleri için de olgunlaşsın. Hiç bir millet ve devletin. ubarışı der- ken bunu, dilediği millet ve memleketlerle hukük beraberliğine dayanan bir değer o« larak fakat dilemediği millet ve memleket- lere karşı da bağışlıyacağı bir ihsan ve âtı- fet olarak telâkki etmesint? hakkı yoktur. «Barişe, genç ve idealist memleketlerin ÂYE İsmet Hulüsi Bi kiyordu. Bu mayo çok, hem pek çok yakışmıştı. Hüsamettin camekânın inden hiç ayrılmadı. Gözünü kızdan hiç ayır« madı. Hiç değişmeyen mütebessim yü- zü ile perde kapanıncaya kadar baktı. |Perde kapandı. Hüsamettin mağazanın karşısına geçti. | — Mağaza kapanıncaya kadar bekle- jdi. Kepenkler örtüldü. Tezgâhdarlar |birer birer çıkmağa başladılar. Saat ye- diye yaklaşmıştı. Kürek çeken kız da |çıktı. Hüsamettin, cesur bir donjuan tavrıyla kıza sokuldu: | — Bayan, sizinle beraber bir yemek yesek.. Emin olun yalnız bir yemek, Genç kız durdu. Güzel gözleriyle Hüsamettine baktı. Hüsamettinin göğ- © i sü heyecandan dalgalı bir deniz gibi ka- 'barıp kabarp iniyordu: — Yalnız bir yemek, peki bay. Yanyana yürüdüler. Bahalı lokan- talardan birine girdile Bir masada yemek yimek onları biribirlerine yak- laştırıyordu. O kadar yaklaştırdı ki ye- meğin sonunda Hüsamettin: — Benimle evlenir misiniz? Diye bir teklifte bulundu. Genç kız Hüsamettinin teklifini tereddütsüz kabul etti. * Evlenmişlerdi. Adada bir otelde bal aylarını yaşıyorlardı. Bir gün bir san- dal gezintisine çıktılar. Hüsamettiri kürek çekiyordu. Genç, güzel — karısi sırtında en pahalı terzinin diktiği bir rop sandalda oturuyor. Zengin kocası- nn kürek çekmesini seyrediyordu. Sahilden epey açılmışlardı. Birden- bire lodos patladı. Hüsamettin uğraş- İta, uğraştı yoruldu; sandal bir türlü sa- hile dönemiyordu. Aklına geldi: — Karıcığım, dedi, sen senelerce bir mağazaya reklâm olsun diye ca- mekânda kürek çektin; şimdi hayati- mızı kurtarmak için denizde kürek çek. İ Genç kadın küreğe geçti. Kürekleri suya ilk daldırışta kayık, altüst olmuş- tu. Denize düştüler. Kabahat onun de- ğildi. Senelerce kürek çekmişti amma denizde değil camekânda. Camekânda- ki talim denizde işe yaramak şöyle dursun her işi altüst etmişti. Kazayı gören iki balıkçı yardıma geldiler. — Hüsamettin bulunamadi. Genç ve zengin dul kadın tek başına denizden çıkarıldı. gaa se çe ee AAA AAA AM ' Adapazarından yazılıyor: Şehrimiz istasyonunda bir kaç tane has mal vardır ki bunlar hariçten bir tren müş. terisinin beraberinde getirmiş olduğu ha « malı isiağyon içine sokmazlar ve getir « diği eşyayı alarak trene kendileri götürür « ler. Bu iş mukabilinde mal sahibinden ayrıca para isterler. Bu hal tren yolkcuları için bir külfet olmaktadır. Böyle yolsuz işler yüzünden bazan münakaşalar da oh maktadır. Alâkadarların bu işe iyi bir dik zen vermelerini dileriz. cevaplar: Fatihte R. E. yez — Nayan serdar, Naycı ve Nayır dost, Negiş zafer manasına gelir. Beğendiğinizi soy adı olarak alabilirsiniz. gekneceseneLeKAnEArLArAUvEKELELEREA LA KEREEaLRAARARAsEnE AaLAR Batıdaki barışım üçüncü Reich için bile münakaşa götürmez bir realite olması; batıdaki devletlerin kuvvetli — olmasından değil, Avrupadaki bütün milletlerin Av « rupanın her noktasında «barışu 1 bölün « mez bir vahdet haline getirmelerindendir. Nasıl «Batı Avrupası barışı» nin bü hale gelmesinde her Avrupalı idealist milletin bir payı varsa, Avrupanın her noktasında ebarış» 1 aymı hale yani münakaşa — edil - mez ve bölünmez bir vahdete kalbetmeli de, batı devletlerinin taahhütleri ve tariht mes'uliyetleri icabıdir. İşte, bunun için, B. Hitler'in Reich » namina yaptığı «barış ekspoze »